7. Hukuk Dairesi 2015/6225 E. , 2016/6914 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi
(İş Mahkemesi Sıfatıyla)
Dava Türü : Alacak
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalılar vekillerince tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı, 01.03.2006- 25.04.2009 tarihleri arasında davalı idarenin alt işverenlerinde aralıksız olarak veri giriş elemanı olarak çalıştığını, iş akdinin alt işveren şirket tarafından haksız ve geçersiz şekilde feshedildiğini kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ve fazla mesai ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne verilmiştir.
Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut olayda davacının fazla mesai ücreti tanık beyanına göre haftalık 5 saat fazla mesai yaptığı kabul edilmek suretiyle hesaplanmış ve mahkemece yapılan bu hesaplama hüküm altına alınmıştır. Oysa davacı bir tane tanık dinletmiş olup, bu tanık davacının hafta içi 5 gün 8.00-17.00 saatleri arasında çalıştığını ve fazla mesai yapılmadığını beyan etmiş olup buna göre davacının haftalık 45 saati aşan çalışmasının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin fazla mesai ücreti talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir.
3- Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut olayda davalı Bakanlık ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı definde bulunmuş olup, mahkemece dava konusu alacakların feshe bağlı alacaklar olduğu ve bu nedenle zamanaşımına uğrayan alacak bulunmadığı gerekçesi ile zamanaşımı savunması dikkate alınmamıştır. Oysa davacı tarafından feshe bağlı alacaklar olan kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücretinin yanı sıra, feshe bağlı olmadan da her zaman talep edilebilen fazla mesai ücreti de talep edilmiş olup, kabule göre ıslah dilekçesi tarihi dikkate alındığında bu alacağın bir kısmının zamanaşımına uğradığı açıktır. Mahkemece davalıların zamanaşımı savunmasının yazılı gerekçe ile dikkate alınmaması isabetli olmayıp bozma nedenidir.
4- Taraflar arasında dava konusu alacaklara hangi tarihten itibaren ve hangi tür faizin işletileceği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda davacı dava ve ıslah dilekçesi ile kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ve fazla mesai ücreti alacaklarının iş akdinin feshi tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, mahkemece iş akdinin feshi tarihinden itibaren kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti alacaklarının mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte, yıllık izin ücretinin ise yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir. Öncelikle davalıların dava tarihinden önce dava konusu alacaklar yönünden temerrüte düşürüldüğüne dair dosyada her hangi bir delil bulunmadığından, kıdem tazminatı hariç ihbar tazminatı, yıllık izin ve fazla mesai ücretlerine dava ve ıslah tarihlerine göre faiz işletilmelidir. Kıdem tazminatı yönünden ise faiz işletilmesi emeklilik nedeniyle iş akdinin feshi durumu hariç faiz başlangıç tarihinin iş akdinin fesih tarihi olması yasadan kaynaklanmakla, bu alacak yönünden işverenin temerrüte düşürülmesi aranmaz. Bu nedenle ihbar tazminatı, yıllık izin ve fazla mesai ücretleri yönünden iş akdinin feshi tarihinden itibaren faiz işletilmesi hatalıdır.
Uygulanan faiz türü yönünden ise ihbar tazminatına ve yıllık izin alacağına talep dikkate alınarak yasal faiz oranını aşmamak üzere en yüksek banka mevduat faizi yerine doğrudan mevduata uygulanan en yüksek faiz uygulanmasına karar verilmiş olması da doğru değildir.
Mahkemece tüm hususlara dikkat edilmeksizin kıdem tazminatı hariç dava konusu diğer alacaklara işletilecek faiz türü ve faiz başlangıç tarihlerinin hatalı şekilde hüküm altına alınması doğru olmayıp ayrı bir bozma nedenidir.
5- 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi Genel Bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun 1 ve 3 sayılı tarifelerine giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olacağı belirtilmiştir.
Somut olayda davalı ... harçtan muaf olmasına rağmen, harçla sorumlu tutulması hatalı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalı .... "ne iadesine, 23.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.