![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2018/4403
Karar No: 2019/4775
Karar Tarihi: 27.06.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/4403 Esas 2019/4775 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkilin davalı ... Ltd. Şti.’nin çalışanı olduğunu, 09/03/2013 tarihinde ... ilçesi ... köyünde doğalgaz boru döşemesi sırasında işverence izinsiz ve önlemsiz patlayıcı madde kullanılmasından dolayı müvekkilin ayak bileğinin kırıldığını ve sol ön kolunun bilekten kesildiğini, müvekkilin kaza sonucu çeşitli hastanelerde tedavi gördüğünü, davalı ... Aş."nin asıl işveren konumunda olduğunu, doğalgaz boru döşeme işinin diğer davalı alt işveren ... Aş."ye verildiğini, ... Aş. tarafından ise boru döşeme işinin müvekkilin çalıştığı ... Ltd. Şti."ye verildiğini, iş kazası sonucu zarara uğrayan davacı işçinin zararlarından alt-üst işverenlerin müteselsilen sorumlu olduğunu, tüm bu nedenlerle şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 150.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
B) Davalı Cevabı;
Davalı ... Makina İnş. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle: Açılan davayı kabul etmediklerini, kazanın davacının kendi yetkili ve ehil olmadığı bir işi müvekkil firma yetkililerinden habersiz yaparak kendi hatasından kaynaklandığını, müvekkil şirket tarafından kaza sonrasında davacının mağduriyetinin giderilmeye çalışıldığını, ... Devlet Hastanesi’nden alınan iş kaybı raporunu kabul etmediklerini, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı ... Aş. vekili cevap dilekçesinde özetle: ... Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali için gerekli inşaat işlerinin tamamının anahtar teslimi olarak ihale yoluyla verildiğini, alt-üst işveren ilişkisinin bulunmadığını, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı ... İnşaat ve ... Aş. cevap dilekçesinde özetle: Davanın ... Sigorta Aş."ye ihbar edilmesine, davacı da dahil olmak üzere tüm işçilere iş güvenliği konusunda eğitim verildiğini, davacının buna rağmen izinsiz ve dikkatsiz bir şekilde ve işinin de gereği olmaksızın söz konusu malzemeyi kullandığını, müvekkil şirketin davaya konu olayın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun ve sorumluluğunun bulunmadığını, talep edilen manevi tazminatın da fahiş olduğunu, tüm bu nedenlerle haklı ve yerinde olmayan ve yasal koşulların bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi:
İlk derece mahkemesince, davalı ...Ş. şirketi açısından davanın reddine, diğer davalılar açısından ise davacı lehine 96.565,87 TL maddi, 80.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
" Dava, işkazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yargılama sırasında; SGK"dan işkazasına ilişkin belgeler ve maluliyet raporu, ... Devlet Hastanesi"nden davacı işçiye ait tedavi evraklar istenilmiş, ... Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/378E. ve ... Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2014/86E. Sayılı dosyaları dosyamız arasına alınarak incelenmiş, davacı tanıkları usulüne uygun şekilde dinlenilmiş, uzman bilirkişilerden maluliyet, kusur ve hesap raporları aldırılarak yargılamaya devam olunmuştur.
Davaya konu tazminat talebi işkazasından kaynaklı olup öncelikli olarak işkazasının mevcut olup olmadığını araştırmak gerekmektedir. İşkazasının tanımı 5510 sayılı kanun md.13"de yapılmıştır. Anılan maddede iş kazası; sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay olarak tanımlanmıştır. İşbu davada davacı işçinin zararına yol açan olay, işyerinde çalışırken meydana gelmiş olması nedeniyle işkazası olarak kabul edilmelidir.
Davacı tarafından dava dilekçesinde ileri sürülen bir diğer iddia ise; davalılar arasında alt-üst işveren ilişkisinin bulunduğu, bu nedenle de işkazasından kaynaklanan zarardan müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği yönündedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi"nin 2014/4883 E. ve 2014/11494 K. sayılı kararında da; "" Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu "müteselsil sorumluluktur". Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu"nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler."" yer almaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu md.2 uyarınca; Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Davalı ...Ş."nin doğalgaz kombine çevirim santral işinin inşaat işlerini ihale yoluyla diğer davalı ... İnşaat ve ... AŞ."ye vermesi ve davalı ... AŞ"nin ihale makamı olması nedeniyle yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren sıfatının bulunmadığı bu nedenle de işkazasından kaynaklanan zarardan sorumlu tutulamayacağı açıktır. Davalı ... AŞ."nin ise boru döşeme işini davacı işçinin işçisi olduğu diğer davalı ... Ltd Şti"ye verdiği, aralarında iş kanunu md.2 anlamında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu, bu nedenle davacı-kazalı işçinin zararından müteselsilen sorumluluğunun varlığı gerekmektedir.
05/01/2016 havale tarihli kusur raporunda; davalılar ... İnşaat ve ... AŞ. ve ... Ltd Şti."nin 6/10 , davacı işçinin ise 2/10 oranında kusurlarının bulunduğu ; 20/04/2016 havale tarihli Adli Tıp Kurumu"ndan alınan maluliyet raporunda ise; davacının işkazası nedeniyle %40.2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği yer almaktadır. Kusur ve maluliyet raporları doğrultusunda hesap bilirkişisinden rapor aldırılmıştır. 23/06/2016 havale tarihli raporda; 3.368,88TL geçici iş göremezlik ve 134.175,59TL sürekli iş göremezlik olmak üzere toplam 137.544,47TL tazminat hesaplanmıştır. Ayrıca bilirkişi raporunda; davacıya SGK tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin ve ... Sigorta AŞ. tarafından varsa yapılan ödemelerin hesaplanan tazminattan düşülmesi gerektiği belirtilmiştir. İhbar olunan ... Sigorta AŞ."ye bu doğrultuda müzekkere yazılmış gelen cevabi yazıda; davacı işçiye herhangi bir ödeme yapılmadığı bildirilmiştir. SGK"ya yazılan yazı cevabında ise, davacı işçiye 978,6TL geçici iş göremezlik ödemesi yapıldığı anlaşılmıştır. Dava sırasında davalı ... AŞ. tarafından TBK md.76 uyarınca 40.000,00TL geçici ödeme yapılmasına karar verilmiştir. Hesap bilirkişi raporunun mahkememiz dosyasına sunulması ile birlikte talep belirli hale geldiğinden davacı vekili tarafından 22/07/2016 havale tarihli talep artırım dilekçesi verilmiştir. Davacı vekilince geçici iş göremezlik ödeneğinden feragat edilmiş olsa da; 978,60 TL tutarındaki geçici iş göremezlik ödeneği davacının alacağı olmayıp, hesaplanan alacağından mahsup edilmesi gereken miktar olması nedeniyle feragat beyanı dikkate alınmamıştır. Hesap bilirkişisi tarafından hesaplanan işgöremezlik tazminatı olan 137.544,47"den 978,6TL geçici işgöremezlik ödemesi (137.544,47–978,6=136.565,87TL) ile 40.000,00TL geçici ödemenin mahsubu (136.565,87-40.000,00TL) ile geriye kalan 96.565,87 TL"nin ve kazanın ağırlığı, tarafların kusuru, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, davacının yaşı,mesleği ve sıfatı, ülkenin ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü de dikkate alınarak takdiren 80.000,00TL manevi tazminattan davalılar ... Ltd. Şti ve ... AŞ."nin müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, diğer davalı ... AŞ. yönünden ise yukarıda açıklanan sebeplerle maddi ve manevi tazminattan sorumlu tutulamayacağı kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi:
İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı ile davalılardan ... Makina İnş. Ltd. Şti. tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, ilk derece mahkemesince davacının istinaf başvurusunun ek kararla reddedildiği, davalının istinaf başvurusu açısından ise ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi tarafından verilen 26/04/2018 tarihli kararda davalı tarafından gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmediğinden bahisle istinaf incelemesi sadece kamu düzenine aykırılık yönünden yapılarak başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
E) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının, maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere Bölge Adliye Mahkemesi’nin karar tarihinde yürürlükte bulunan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 7/3.maddesi gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır. 7/4.maddesine göre de kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, süre tutum dilekçesi veya gerekçeli istinaf dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni kanun yolu gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.
Nitekim davacı ve davalı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK"nın 27’nci maddesi uyarınca;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir".
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, davalı ...nin ilk derece mahkemesinin 10/10/2017 tarihli kısa kararına karşı süresi içerisinde verdiği 16/10/2017 tarihli süre tutum dilekçesiyle istinaf kanun yoluna başvurduğu, gerekçeli istinaf dilekçesini de kararın kendilerine 06/11/2017 tarihinde tebliğinden itibaren makul bir süre içerisinde 20/12/2017 tarihinde verdiği ve gerekçeli istinaf dilekçesinin Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği 26/04/2018 tarihinden önce dosya kapsamına girmiş olduğu dikkate alındığında, davalı ...nin istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçenin incelenmek suretiyle, istinaf talepleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı ... Makina İnş. Ltd. Şti."nin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu dikkate alınarak, bu gerekçeli istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davalı ...nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, dosyanın BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı ... Makina İnş. Ltd. Şti."ne iadesine
27/06/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.