8. Hukuk Dairesi 2017/10535 E. , 2017/5528 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, davalı ve vekil edeninin kardeş olduğunu, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 2008 yılında kadastro tespitlerinin yapıldığını ve muris babalarından kalma 132 ada 1 parsel sayılı taşınmazın vekil edeni ve davalı adına tapuya kayıt edildiğini, bu duruma bir itirazının olmadığını, ancak taşınmaz üzerinde 3 katlı evinin olduğunu, davalının da iki katlı evinin bulunduğunu, kadastro çalışmaları sırasında evlerin arazi ile birlikte müşterek olarak tapuya tescil edildiğini açıklayarak, taşınmaz üzerinde bulunan üç katlı kargir evin tamamının vekil edeninin adına tapuya tesciline, iki katlı kargir evin tamamının davalı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacının davanın açılmasında güncel hukuki yararı olmadığı gerekçesi ile hukuki yarar yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3402 Kadastro Kanunu"nun 19. maddesine göre, kadastro tespiti öncesi yapılan muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan” imkanı veren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/II. maddesi "sahibi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına" imkan sağlamaktadır. Anılan hüküm uyarınca “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir”. Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu olmadığı, esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve muhdesat sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanır. Ancak, yasanın 33. maddesinde Kadastro Kanununun bazı hükümlerinin kadastro çalışma bölgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalara da uygulanacağı kabul edilmiştir. Maddede sayılan
genel hükümleri arasında 19. madde bulunmamaktadır. Ancak, kadastro çalışması yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan öncesi nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla, kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 132 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davacı ve davalı adına hükmen tescil ile 15/05/2008 tarihinde tapuda kayıtlı olduğu, tapunun beyanlar hanesinde üç katlı ev ve iki katlı kargir ev ve bahçe niteliğinin yazdığı anlaşılmaktadır.
Somut olaya gelince; davacı vekili, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde, tespit öncesi nedene dayanarak açtığı temyize konu dava ile 132 ada 1 parsel üzerindeki üç katlı binanın vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiş, mahkemece eldeki davayı açmakta davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle isteğin reddine karar verilmiştir. Mahkemenin bu görüşüne katılmak mümkün değildir. Yukarıdaki bilgiler ışığında, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açıldığı hususu gözönünde bulundurularak, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan ve toplanacak taraf delillerine göre, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Ne var ki, HGK.nun 07.05.1986 tarih ve 1985/1-281 Esas, 490 Karar sayılı kararında; "Evin kendisine ait olduğu konusunda tapu kütüğüne şerh verilmesi mümkün değil ise de; beyanlar hanesine yazılmasına karar verilmesi gerekir", denilmektedir. Anılan bu kararın olaya ışık tutacağı açıktır
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 17.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.