20. Hukuk Dairesi 2017/257 E. , 2018/661 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... Yönetimi ve davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, ...ilçesi 15 parsel sayılı taşınmazın kısmen kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı iddiasıyla davalı adına kayıtlı tapunun iptalini ve orman niteliği ile Hazine adına tescilini istemiştir. Yargılama sırasında, taşınmaz 7975 ve 7976 sayılı parsellere ifraz edilmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 15 sayılı parselden ifrazen oluşan 5578,77 m2 yüzölçümlü 7976 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesi üzerine yerel mahkeme hükmü Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09.09.2013 tarih ve 2013/4655 E- 7667 K sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; “Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği için davalıya davetiyenin davalının tapu kütüğünde yazan adresine gönderildiği, tanınmadığından bahisle iade edilince, Orman Yönetiminin bildirdiği başka bir adrese gönderildiği, aynı şekilde tanınmadığından bahisle iade edilince bu kez ilanen tebliğ edildiği, gerekçeli kararın ise mahkeme kaleminde bizzat tebliğ edildiği görülmektedir. Öncelikle; kanuna uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usûlî işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şekle tabidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin kanunî hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS"nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olduğu söylenemez. Bunun sonucu olarak davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır. Savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenidir.” hususlarına değinilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın esastan kabulüne, Yalova ili, Armutlu ilçesi, Nusretiye çiftliği mevkiinde kain 15 parsel sayılı taşınmazdan ifrazen oluşan 7976 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile 5578,77 m2 yüzölçümü ve orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacı ... Yönetimi ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen orman sınırı içinde kalan tapu kaydının iptali istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1947 yılında 3116 sayılı Kanun gereğince orman tahdidi yapılmıştır. 1987 yılında aplikasyon ve 2/B madde uygulaması yapılmıştır. Genel arazi kadastrosu işlemi 1979 yılında yapılmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de eksik inceleme ile hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; orman bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1947 yılında 3116 sayılı Kanun gereğince orman tahdidi ve 1987 yılında aplikasyon ve 2/B madde uygulaması yapılmış olduğu bildirildiği halde, mahkemece bu çalışmalarda dava konusu taşınmaza ilişkin düzenlenen orman tahdit tutanakları ve orman tahdit haritaları getirtilip bilirkişi raporu denetlenmeden hüküm kurulmuştur. Dairemizin iade kararı ile dosyaya bir takım çalışma tutanakları gönderilmişse de 1947 yılında kesinleşen çalışmaya ilişkin tutanaklar ve orijinal orman tahdit haritası gönderilmediğinden, dosyada mevcut orman tahdit haritasında ise orman sınır noktaları işaretlenmediğinden taşınmazın orman içinde kalıp kalmadığı anlaşılmamaktadır
Bilirkişi raporunda taşınmazın konumu orman tahdit hattı üzerinde gösterilmişse de bu gösterimin aplikasyon sonucu düzenlenen haritaya göre mi yoksa 1947 yılında kesinleşen orman tahdidine ilişkin mi olduğu belli değildir. Ayrıca dosya arasında bulunan 1987 tarihli tahdit tutanaklarında dava konusu 15 nolu parselin orman tahditi dışında olduğundan bahsedilmiş olup bu hususta açıklığa kavuşturulmamıştır.
Bilindiği üzere orman kadastrosu yapılıp kesinleşen yerlerde, çekişmeli taşınmazın orman sınırı içine alınıp alınmadığı, diğer bir ifadeyle orman kadastrosunda taşınmaz hakkında işlem yapılıp yapılmadığı, orman kadastrosuna dair çalışma tutanaklarının ve kesinleşen orman kadastro haritalarının yöntemine uygun şekilde incelenmesi ve uygulanması ile belirlenir. Bu nedenle, dava konusu yerlerde yapılan tüm orman tahdit ve orman kadastro çalışmalarına (2/B madde uygulaması, aplikasyon, düzeltme çalışmaları dahil olmak üzere) dair işe başlama, çalışma, işi bitirme, sonuçlandırma, sonuçların askı ilanı ve orman kadastro haritaları, 2/B haritaları, aplikasyon haritalarının orijinal renkli örneklerinin Orman Yönetiminden; en eski tarihli memleket haritası, eski hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı getirtilerek, dosyasına eklenmeli, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek üç mühendis ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu fen memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte; 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı Kanunun 2/B maddesinin Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğe göre hazırlanan Orman Kadastrosu Teknik İzahnamesinin 49. maddesinde yazılı “orman sınır noktası ve hatların uygulanmasında tutanaklardan, orman kadastro haritasından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon, röper noktalarından yararlanılır. Sınırlama tutanakları ile orman kadastro haritaları arasında çekişme olduğunda ölçü değerleri ve tutanaktaki ifadeler arazinin durumuna göre incelenir, hangisi daha çok uyum gösteriyorsa ve gerçek duruma uygun ise o esas alınır.” hükmü ile 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin “Teknik İşler” başlıklı dokuzuncu bölümde yazılı esaslar gözönünde bulundurularak uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi beyanlarına başvurularak yerinde bulunmayan orman sınır noktaları, bulunanlardan hareketle tutanak ve haritalarda yazılı mevki, yer, kişi isimleri ile açı ve mesafelere göre, orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B madde uygulama tutanak ve haritalarının düzenlenmesinde kullanılan hava fotoğrafları ve memleket haritalarından yararlanılarak, değişik açı ve uzaklıklardaki en az 10-15 adet orman sınır noktası bulunup röperlenmeli, aynı esaslarla aplikasyon tutanak ve haritası uygulanmalı; bulunan ilk orman tahdit hattı ile aplikasyon ve 2/B madde uygulaması ile belirlenen orman sınır hatları, sözü edilen haritaların ölçekleri eşitlenerek, çekişmeli taşınmazın ilk orman tahdit haritası ve 1987 yılı aplikasyon ve 2/B madde haritalarına göre konumu genel kadastro paftası üzerinde, ayrı renkli kalemlerle gösterilip keşfi izleme olanağı sağlanmalı, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulanacak kesinleşmiş tahdit haritası ile irtibatlı, taşınmazın konumunu, 1947 yılı orman kadastro tutanaklarında belirlenen açı ve mesafeleri (açı ve mesafe hesap yöntemi gerekirse krokisinde işaretlenerek) içerecek biçimde orman sınır noktalarıyla birlikte gösteren ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan müşterek imzalı rapor ve kroki alınmalı, ilk orman kadastro harita ve tutanakları ile aplikasyon ve 2/B madde harita ve tutanaklarının uyumsuz olması halinde yukarıda yazılı Yönetmelikler ile Teknik İzahnamelerde yazılı tutanakların düzenlenmesine esas alınan ya da 1947 yılına en yakın tarihte düzenlenmiş hava fotoğrafı ve memleket haritası ile desteklenen ve gerçek duruma uygun düşen tutanaklara (tutanaktaki mevki ve yer isimleriyle, açı ve mesafelere göre belirlenen hatta) değer verileceği düşünülerek oluşacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Kabule görede davacı ... Yönetiminin müdahalenin men"ni talebi reddedildiği halde kendini vekille temsil eden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi de hatalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ... Yönetimi ve davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 06/02/2018 günü oy birliği ile karar verildi.