Esas No: 2022/4568
Karar No: 2022/5981
Karar Tarihi: 20.06.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4568 Esas 2022/5981 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/4568 E. , 2022/5981 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
VEK. AV. ...
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; maliki olduğu bağımsız bölümün 23/10/2011 ve 09/11/2011 tarihlerinde meydana gelen depremler sonucunda hasar gördüğünü, daire üzerinde davalı bankadan kullandığı kredi sebebiyle ipotek bulunduğunu ve kredi sebebiyle davalı tarafından 29/04/2009-29/04/2010 arası sigorta poliçesi düzenlendiğini, bu süreden sonra da sigortanın bir yıl süre ile yenilendiğini, ancak daha sonra zorunlu olan deprem sigortası davalı banka tarafından yenilenmediğinden zararını deprem sigortası kapsamında tazmin edemediğini iddia ederek; fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere, 5.000 TL maddi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; sigortayı yaptırma sorumluluğunun davacıda olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacının temyizi üzerine, Dairece verilen 17/09/2020 tarihli ve 2020/3851 E. 2020/4352 K. sayılı kararla; davalı bankanın zorunlu olan deprem sigortasının yenilenmesi için davacıya bilgilendirme yapması gerektiğinden kusurlu bulunduğu, davacı sigortalının da zorunlu olan deprem sigortasının süresinin dolup dolmadığını takip etme ve sigortayı yeniletme konusunda üzerine düşen özen yükümlülüğü bakımından müterafik kusuru bulunduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece; davalı bankanın sigorta süresinin dolup dolmadığını takip etme ve sigortayı yeniletme konusunda davacı ile müterafik kusuru bulunduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 8.197,29 TL'nin 23/10/2011 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine dair verilen karar ile davalı tarafın tavzih talebi üzerine ek karar ile tavzih talebinin kabulüne ve 5000 TL’nin 23/10/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
1)Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ .....; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472).
Anayasa’nın 141/3 maddesi gereğince, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK’nın 27/2-c maddesinde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 5.000 TL tazminat talebinde bulunmuş, ancak mahkemece gerkeçede davacının talep edebileceği tazminat tutarının ne kadar olduğu tespit edilmemiş, hangi hasar kalemlerinin tazminat toplamına dahil edildiği açıklanmamış, bilirkişi raporu değerlendirilmeksizin, müterafik kusur sebebiyle ne kadar indirim yapıldığı da açıklanmaksızın soyut ifadelerle karar verilmiştir.
Hal böyle olunca mahkemece; yukarıda açıklandığı üzere taraf ve Yargıtay denetimine uygun, zararın ve tazminatın ne kadar olduğu ve nasıl hesaplandığı, müterafik kusurun ne şekilde değerlendirildiği ve ne kadar indirim yapıldığı hususlarını da kapsar şekilde, Kanun'un aradığı anlamda; dava konusu uyuşmazlığa ilişkin gerekçeli ve başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilecek nitelikte karar verilmesi gerekirken, gerekçesiz şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Ayrıca davacının talebi 5.000 TL olup davacı, talebini artırmamasına rağmen taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak 8.197,29 TL üzerinden talebi aşar şekilde hüküm kurulup, davalının talebi üzerine HMK'nın m.305/2 maddesi uyarınca taraflara tanınan hak ve borçlar tavzihle değiştirilemeyecek olmasına rağmen, davanın 5.000 TL üzerinden kabulü şeklinde yeniden hüküm kurularak ek kararla hükmün tavzihi de doğru değildir.
2) Bozma nedenine göre, davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle HUMK'nın 428. maddesi gereğince temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.