Abaküs Yazılım
6. Daire
Esas No: 2016/13803
Karar No: 2021/6215
Karar Tarihi: 28.04.2021

Danıştay 6. Daire 2016/13803 Esas 2021/6215 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2016/13803
Karar No : 2021/6215

DAVACILAR : 1- ... 2- ...
3- … 4- …
5- … 6- …
7- … 8- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri - …

İSTEMİN KONUSU :Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 17/07/2016 tarihli işlemle onaylanan Ordu - Trabzon - Rize - Giresun - Gümüşhane - Artvin planlama bölgesi 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı revizyonunun iptali istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Dava konusu işlemde şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ :
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda:
Korunması gereken alanlarla ilgili eksikliklere itiraz hakkında
" Davacının iddiaları çerçevesinde, dava konusu planın ilgili paftaları ile açıklama raporu ve uygulama hükümleri belgelerini incelemiştir. Planın gösterim paftasında ve incelenen plan paftalarında sulak alanlara ilişkin özel gösterimlere ve su havzaları koruma kuşaklarına ilişkin sınır gösterimlerine rastlanmamıştır. Ayrıca, Plan Uygulama Hükümleri arasında, genel bazı açıklama ve değerlendirmeler dışında sulak alanlar ve su koruma havzalarına ilişkin olarak herhangi bir madde yer almamaktadır. Plan Açıklama Raporunda da benzer bir durum söz konusudur. Raporda, sulak alanlar ve su koruma havzalarına sadece birkaç yerde değinilmekte olup, planlama bölgesinde yer alan sulak alanlar, göller, akarsu vadileri ve bunların havzaları gibi somut doğal alanlar özelinde inceleme, açıklama ve değerlendirmelere yer verilmemektedir. Kurulumuz, sulak alanlar ile su havzası koruma kuşaklarının plan paftalarına işlenmemiş olmasının önemli bir eksiklik olduğunu düşünmektedir. Davalı İdare savunmasında, planlama bölgesi içinde sulak alan olmadığını belirtmekteyse de … Vakfı tarafından açılan dava kapsamında planlama bölgesi içinde, Yılantaş ve Ağaçbaşı mevkilerinde, yüksek rakım turba sulak alanlarının yer aldığı belirtilmektedir. Ancak dava konusu plan paftaları ile açıklama raporu ve plan hükümleri arasında önemli ekolojik yapılar olan turba sulak alanlarına ilişkin gösterim ve değerlendirmelere yer verilmemektedir. Kurulumuz konuyu bu yönüyle de değerlendirmenin gerekli olduğunu düşünmektedir.
1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışmasının temel amaçlarından birisi; planlama alanı içerisindeki önemli doğal değerler ile ekosistem alanlarının titiz bir biçimde tanımlanması ve bu alanların korunması için gerekli kararların geliştirilmesidir. Dahası, planın kullanıma yönelik öngörülerinin planlama alanındaki doğal değerleri olumsuz etkilemesini önleyecek tedbirlerin alınması da bölge planlamanın temel konular arasındadır. Dava konusu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının sınırları içerisinde kalan Yılantaş ve Ağaçbaşı turba sulak alanlarına özgün niteliğini veren turba terimine, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde yer verilmektedir. Yönetmelikte turba terimi; “Oksijen siz ve suya doygun ortamlarda çökelerek birikmiş ve kısmen ayrışmış organik ve inorganik materyallerden oluşan karışım” olarak tanımlanmaktadır. Aynı Yönetmeliğin Koruma İlkeleri kısmında, turba alanlarını da içeren sulak alanların korunmasında uyulması zorunlu ilkeler şu şekilde listelenmektedir:
a) Sulak alanların kirletilmemesi, doğal yapılarının ve ekolojik karakterlerinin korunması zorunludur. Her türlü arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esastır.
b) Sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınır.
c) Sulak alanların akılcı kullanımı ile uyumlu, korunmalarına ve geliştirilmelerine katkı sağlayacak faaliyetler desteklenir ve teşvik edilir.
d) Ekolojik karakteri bozulmuş sulak alanların rehabilitasyonu sağlanır.
e) Kurutulmuş sulak alanların teknik ve ekonomik olarak uygun olanlarının geri kazanımı için gerekli tedbirler alınır.
f) Ramsar Listesinde yer alsın veya almasın uygun sulak alanlarda su kuşları popülasyonlarının arttırılması sağlanır.
Görüldüğü üzere, ilgili Yönetmelik sulak alanlar ile ilgili olarak koruma, geliştirme, iyileştirme, geri kazanım, Biyoçeşitliliğin arttırılması gibi pek çok hedef tanımlamaktadır. Belirli bir bölgede yer alan sulak alanlar özelinde, bu hedeflerden hangilerinin esas alınacağı ve o hedeflere ulaşmak için neler yapılacağı ise ilgili planlama çalışmaları kapsamında ele alınıp belirlenmesi gereken hususlardır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde genel çerçevesi çizilen koruma yaklaşımını, belirli bir planlama bölgesi için ayrıntılandıracak ve somutlaştıracak planlama çalışmalarının başında ise 1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışması gelmektedir. Oysa dava konusu ÇDP’nda, Plan Uygulama Hükümleri arasına ilgili Yönetmeliğe genel atıf yapan bir madde eklemek dışında bir şey yapılmamıştır. Plan Açıklama Raporunda ve Plan Uygulama Hükümlerinde turba sulak alanlarının ilgili Yönetmelikte belirtilen yaklaşım içerisinde korunmasına yönelik özel vesomut kararlar yer almamaktadır. Her iki plan belgesinde turba terimine yer verilmediği gibi bu alanlar, ilgili plan paftalarında da gösterilmemektedir. Kurulumuz, bunun önemli bir eksiklik olduğu görüşündedir." tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Kış Sporu ve Kayak Merkezi' kullanımının plan lejantında yer almamasına itiraz hakkında
" Bilirkişi Kurulumuzca, öncelikle belirtilmelidir ki Kış Sporu ve Kayak Merkezi gibi bir kullanım yalnızca söz konusu kullanımla ilgili turizm konaklama yer seçimleri ile sınırlı değildir. Kayak ve kış sporları için kullanılacak alan ile (pistler) ilişkili konaklama tesislerinin yakınlığı önemli bir konudur. Kuşkusuz, belirli durumlarda farklı seçenekler düşünülebilir, hatta farklı seçenekler bir arada bir plan çerçevesinde değerlendirilebilir. Örneğin, doğrudan pistlerin bulunduğu yerlerde konaklama tesisleri, ya da yakındaki turizm merkezlerindeki veya yerleşmelerdeki konaklama tesislerinin değerlendirilmesi gibi seçenekler farklı koşullara göre birlikte ya da bağımsız değerlendirilebilir. Her bir seçeneğin kış sporu için gerekli koşullar açısından farklı olanaklarında ya da kısıtlamalarından söz edilebilir. Örnek olarak, doğrudan pistlerin bulunduğu bölge yerine yakındaki turizm merkezlerinde ya da yerleşmelerde konaklama seçeneği, kış sporu yanı sıra diğer turizm olanaklarından yararlanma imkânı sunmakla birlikte pistlere erişim ve uygun ulaşım altyapısının yaratılması sorunları çıkarabilmektedir. Kış koşullarında erişebilirlik koşullarının sağlanması için yaratılacak ulaşım altyapısının özel koşulları ve bakımı olması gerektiği belirtilmelidir. Bunların yanı sıra, bu konaklama seçeneğinde spor donanımının taşınması gibi bir sorunun da bulunduğu unutulmamalıdır.
Diğer yandan, kış sporu amaçlı turizm konaklama tesislerinin mimari tasarımının kış sporları için gerekli donanıma uygun koşullara sahip olması beklenir. Bu yönüyle kış sporları merkezlerindeki konaklama tesisleri diğer turizm konaklama tesislerinden farklılaşır. Kuşkusuz, kış sporları ile ilişkili konaklama tesislerinin Turizm Tesisleri alanlarında ya da merkezlerinde bulunmasında dile getirilen sorunlar dışında herhangi bir sorunu bulunmamaktadır. Buna karşın, kış sporları ile doğrudan ilişkili pistlerin yer seçimleri konusu en belirleyici olandır. Yer seçilecek bölgenin uygun kar tutma koşulları, rüzgâr ve eğim koşulları önemlidir. Bunlar, söz konusu kullanım açısından işlevsel ve anlamlı tercihler konusudur. Bu konuda ilgili yatırımcı kurum veya kuruluşun uzmanlığı önemlidir. Ancak yer seçimi konusu söz konusu kullanımın işlevsellikleri ve teknik koşulları ile sınırlı görülmemelidir. Yatırımcı kuruluş ve kurumların ilgili oldukları yatırımın kendi bağımsız işlevsel ve teknik koşullarının dışında karar üretmeleri beklenemez. Bu yatırımcı kurum ve kuruluların konusu olmayıp koruma öncelikleri ve koşulları kapsamında yatırımcı kurum ve kuruluşların seçeneklerinin gözden geçirilerek değerlendirilmesi ve en uygun durumun/seçeneğin seçilmesi süreci olan Çevre Düzeni Planlamasının konusudur. Yoksa yatırımcı kuruluşların tercihlerinin doğrudan plana aktarılması Çevre Düzeni Planlaması değildir.
Danıştay Altıncı Dairesi'nin 09.03.2015 tarih ve 2013/7744 E. sayılı kararı sonrasında korunacak alanlar üzerindeki Kış Spor Alanları ve Kayak Merkezi gösteriminden vazgeçildiği anlaşılmaktadır; plan üzerinde ya da plan lejantında söz konusu kullanımla ilgili herhangi bir karar yer almamaktadır. Buna karşın Plan Hükümlerinin 4.2.21 Turizm Tesis Alanları Bölümünde “Kış Sporu ve Kayak Merkezi” kullanımı öngörülmektedir. Bu plan hükmünde, daha önce iptal edilen plana ait ilgili hükümdeki “alanın varsa koruma statüsü veya sit derecesine göre” karar verileceği hükmünün çıkarıldığı gözlenmektedir.
Ancak sorun bunun ötesinde ilgili plan ve plan lejantında yer alamayan bir kullanımın plan hükümlerinde öngörülmesindedir. Plan hükümlerinin doğrudan plan ve lejantındaki kullanımlar ve maddeler ile ilişkili olması gerekir. Diğer yandan, kış sporları için zorunlu olan pist yerlerinin belirlenmesi konusunun koruma ve gelişme koşullarının mekânsal olarak belirlendiği Çevre Düzeni Planlamasında ele alınmaması önemli bir eksikliktir. Doğrudan pist yer seçiminin yol açacağı çevresel etkiler yanı sıra bu yer seçimine bağlı olarak gerekli ulaşım altyapısı ve ilişkili konaklama tesisleri ve diğer hizmetlerin (sağlık donanımı, güvenlik, hizmet birimleri) yaratılması konuları kapsamı gereği alt ölçekli ve tekil sektörel kararlar ile belirlenebilecek konular olmayıp üst ölçekli çevre düzeni planlamasının konusudur. Doğru olan yukarıda anılan yargı kararında dile getirilen, “korunacak alanlar dışında uygun yerlerin belirlenmesi” olup bu konunun dava konusu Çevre Düzeni Planlamasından çıkarılması Kurulumuzca olumsuz değerlendirilmiştir." tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Bilirkişi raporunda belirtilen hususlar davaya konu çevre düzeni planını şehircilik ilkeleri planlama esasları ve kamu yararı açısından kusurlandırıcı nitelikte bulunmuştur.
Beliirtilen hususlar nedeniyle davaya konu çevre düzeni planının sözü edilen kısımlarının iptaline diğer açılardan ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI ...'IN DÜŞÜNCESİ :
Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 17/08/2016 tarihli oluru ile onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonunun iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.
Dosyanın incelenmesinden, Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesine ilişkin 24/06/2011 onay tarihli 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının iptali istemiyle açılan ve Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150, E:2011/8287 sayısına kayıtlı olan davalarda verilen yürütmenin durdurulması yolundaki kararlar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun YD İtiraz No:2015/1068 sayılı kararı ile aynı planlama bölgesine ilişkin 04/03/2013 onay tarihli 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına karşı açılan davada Danıştay Altıncı Dairesinin E:2013/7744 sayılı yürütmenin durdurulması yolundaki kararının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla dava konusu plan revizyonunun onaylandığı anlaşılmaktadır.
Danıştay Altıncı Dairesi'nce yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda sonuç olarak özetle; planlama raporunda “Yayla Koridoru” ile “yeşil Yol Projesi güzergâhı”ndan söz edildiği, planlama yazınında koridor ve yol kavramlarının birbirlerini destekleyen ve birlikte var olan kavramlar olduğu, koridor kavramının birbirleriyle ilişkileri kurulmak istenen alanlar, bölgeler bütünü ve sürekliliğini ifade ettiği, planda dile getirilen yeşil yol ile yazında tanımlanan “koridor” kavramına uygun olarak yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiğinin anlaşıldığı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 sayılı kararında öncelikle bölge ölçeğinde “entegrasyon” sağlamaya yönelik sürekliliği öngörülen bir yolun 1/100.000 ölçekli planda yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğine vurgu yapıldığı, diğer yandan, anılan yargı kararında gerekçe olarak alınan Bilirkişi görüşünde, “yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğuna işaret edildiği, anılan yol kararının Plan Açıklama Raporunda yer almasına karşın plan üzerinde işlenmediği, bu yönüyle önceki davada yargı kararında dile getirilen “yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğinin” yerine getirilmediği, buna karşın söz konusu işlemdeki eksikliğin bu konu ile sınırlanamayacağı, sorunun çözülmesinin “yaylaların entegrasyonu” ve “yayla turizmi koridoru” ile ortaya çıkacak olumsuz çevresel sorunlar konusunu ortadan kaldırmadığı, dava konusu planın yaylalar arasında koridor oluşturma kararının belirsizlik değil tersine bir kesinlik sunduğu, “koridor” kavramının yargı kararı ile iptal edilen ve belirsizlik ürettiği ileri sürülen “entegrasyon” kavramı ile tutarlı bir kavram olduğu, kavramın tanımı gereği “entegrasyon” (“bütünleşme”, “bütünleştirme”) kavramını içermekte olduğu, koridorlaştırma düşüncesinin bir dizi “entegrasyonu” (bütünleşmeleri ya da bütünleştirmeleri) zorunlu kıldığı, bu nedenlerle, bir turizm politikası olarak, yayla turizminin geliştirilmesi düşüncesi olumlu bulunmakla birlikte, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yola açacak olan Yeşil Yol şeklindeki bir ulaşım ekseni düşüncesinin olumsuz değerlendirildiği, yayla turizminin geliştirilmesinin kıyıdan yaylalara ulaşan mevcut yolların, doğa ile uyumlu ve çevre değerlerini koruyarak yukarıda sözü edilen dikey ilişkiyi güçlendirecek biçimde rehabilite edilerek iyileştirilmesi yolu ile sağlanabileceği; güncel (23 Ocak 2018 itibariyle) Plan Açıklama Raporunun 115. sayfasında Giresun-Dereli yerleşmesine ait sektörel kararlar ile plan görselinin yer aldığı, buna göre Ardeşen’in güneyinde, Fırtına Deresi’nin kıyısındaki OSB gösterimin kaldırıldığının görüldüğü, ayrıca planın ilgili F45 no.lu paftasında da itiraz konu OSB’ne ilişkin bir gösterimin yer almadığı, OSB yer seçim kararının plan kapsamından çıkarılarak ilgili plan belgelerinde de gerekli düzeltmelerin yapıldığının anlaşıldığı; 4342 sayılı Mera Kanununun hükümlerinin açık olduğu, ancak, anılan plan uygulama hükümlerindeki ifade biçimi uygulamada yanlış yorumlamalara izin verebileceğinden, buna izin vermeyecek şekilde söz konusu Plan Uygulama Hükmünün yeniden yazılmasında yarar bulunduğu; Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.2. maddesine ilişkin olarak gerek Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.3. maddesinde yer alan bu alanlardaki kadastro çalışmalarının ivedilikle bitirilmesi yönündeki hüküm, gerekse uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmış olması yönündeki ilgili mevzuat hükümleri bu konuda yeterli açıklık sağladığı; bölgede büyük bir oranda kırsal nitelik gösteren mevcut yerleşme dokusunu ve doğal çevreyi bozacak ölçülerde Kentsel Yerleşme Alanı öngörülmediğinin gözlendiği, davacının itiraz ettiği Plan Açıklama Raporu’nun 4.1.1.1. maddesindeki ifadelerde Çamlıhemşin’e ilişkin öngörüler çerçevesinde herhangi sorun saptanmadığı, 2017 tarihli plan revizyonunda bu Kentsel Yerleşme Alanının hemen hemen mevcut yerleşik alanlara karşılık gelecek şekilde küçültüldüğünün görüldüğü, anılan değişikliğin yerinde olduğu; Danıştay 6. Dairesi'nin 09.03.2015 tarih ve 2013/7744 E. no’lu kararı sonrasında korunacak alanlar üzerindeki Kış Spor Alanları ve Kayak Merkezi gösteriminden vazgeçildiğinin anlaşıldığı, plan üzerinde ya da plan lejantında söz konusu kullanımla ilgili herhangi bir karar yer almadığı, buna karşın Plan Hükümlerinin 4.2.21 Turizm Tesis Alanları Bölümünde “Kış Sporu ve Kayak Merkezi” kullanımının öngörüldüğü, bu plan hükmünde, daha önce iptal edilen plana ait ilgili hükümdeki “alanın varsa koruma statüsü veya sit derecesine göre” karar verileceği hükmünün çıkarıldığı, ancak plan hükümlerinin doğrudan plan ve lejantındaki kullanımlar ve maddeler ile ilişkili olmasının gerektiği, diğer yandan, kış sporları için zorunlu olan pist yerlerinin belirlenmesi konusunun koruma ve gelişme koşullarının mekânsal olarak belirlendiği Çevre Düzeni Planlamasında ele alınmamasının önemli bir eksiklik olduğu, doğrudan pist yer seçiminin yol açacağı çevresel etkilerin yanı sıra bu yer seçimine bağlı olarak gerekli ulaşım altyapısı ve ilişkili konaklama tesisleri ve diğer hizmetlerin (sağlık donanımı, güvenlik, hizmet birimleri) yaratılması konularının kapsamı gereği alt ölçekli ve tekil sektörel kararlar ile belirlenebilecek konular olmayıp üst ölçekli çevre düzeni planlamasının konusu olduğu; Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişme Bölgeleri gibi yüzlerce hektarlık alansal büyüklüğe sahip olan ve nedenle ÇDP’lerde gösterilmesi zorunlu olan “turizm kullanımları” ile “turizm tesis alanı”, “günü birlik turizm alanı”, “mesire alanları” gibi çok daha küçük yöresel alan kullanımlar benzer işleve sahip olsalar dahi üst ölçek planlarda yer almalarının beklenmemesi gerektiği; Planın gösterim paftasında ve incelenen plan paftalarında sulak alanlara ilişkin özel gösterimlere ve su havzaları koruma kuşaklarına ilişkin sınır gösterimlerine rastlanmadığı, ayrıca, Plan Uygulama Hükümleri arasında, genel bazı açıklama ve değerlendirmeler dışında sulak alanlar ve su koruma havzalarına ilişkin olarak herhangi bir maddenin yer almadığı, Plan Açıklama Raporunda da benzer bir durumun söz konusu olduğu, sulak alanlar ile su havzası koruma kuşaklarının plan paftalarına işlenmemiş olmasının önemli bir eksiklik olduğu; tarım, mera ve yayla alanlarının plan paftalarında gösterimine ilişkin olarak plan hükümlerinde bu konuda davacının kaygılarına neden olacak bir ifadenin yer almadığı; Çay üretiminin, Doğu Karadeniz Bölgesi için son derece önemli bir tarımsal ve ekonomik faaliyet olduğu, Planlama alanı için bu denli önemli bir faaliyetin, 1/100.000 ölçekli bir ÇDP’nın “Bölgesel Hedefler”i arasında sayılması ve bu faaliyetin geliştirilmesine yönelik kurumsal yapıya ve örgütlenmeye ilişkin alt hedeflerin belirlenmesinin olumlu bir planlama yaklaşımı olduğu, öte yandan, bu önemli tarımsal ve ekonomik faaliyetin bölgenin diğer değerleri üzerinde yarattığı etki ve risklerin belirlenmesi ve en aza indirilmesinin de bölge ölçeğindeki bir planlama çalışmasının temel konularından birisi olması gerektiği, Planlama alanı içerisinde, çay tarımı yapılan alanların orman alanları aleyhine genişlediği, eğimli arazilerde açılan çay bahçelerinin heyelan riskini artırdığı biliniyorsa, bu risklerin önlenmesi için tedbir alınması gerektiği, dava konusu planlama çalışmasının bu tür bir yaklaşımı geliştirmekte eksik ve yetersiz kaldığı; Beton santralleri, ulusal ya da bölgesel nitelikli yatırım kararları olmadıkları gibi bölgesel düzeyde belirlenecek kullanım türleri arasında da yer almadığından, bu santrallere ilişkin yer seçimi kararlarının ÇDP ölçeğinde verilmelerinin anlamlı ve gerekli olmadığı, ancak, doğal çevre ve diğer kullanımlar üzerinde olumsuz etkiler yapması muhtemel beton santrallerinin yer seçimi süreçlerinin doğru biçimde yönlendirilmesi son derece önemli bir konu olduğu, ÇDP’lerin bu konuda alt ölçekli planlama çalışmaları üzerinde yönlendirici ya da yol gösterici olmalarının beklendiği, bu nedenle, söz konusu plan hükmünde yer seçimine ilişkin tanımlanan süreç anlamlı bulunmakla birlikte, yer seçimi sürecinin sonucunda alınan kararın ÇDP’den bağımsız biçimde planlanmasının, üst ölçekli planlamanın mantığına ve planlama ilkelerine uygun olmadığı; havaalanı yer seçimine ilişkin olarak Plan Açıklama Raporu’nda yapılan değişikliğin 1/100.000 ölçekli planlamada havaalanlarının yer seçimi konusunun gerektirdiği hassasiyeti karşılamaktan uzak olduğu, ifade değişikliğinin, havaalanlarının –özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki havaalanlarının- yer seçimi ile ilişkili olarak ele alınması ve planda karşılanması gereken koşulları yerine getirebilmekten uzak olduğu, havaalanı gibi gerek yer seçimi gerekse diğer ulaşım türleriyle ve yerleşme merkezleriyle ilişkileri açısından önem kazanan bir kararın 1/100.000 ölçekli bir planın konusu olmaktan çıkarılmasına anlam verilemediği ifade edilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgeler, bilirkişi raporu ile plan notları ve açıklamalarının birlikte değerlendirilmesinden; yayla koridoru-yeşil yol projesine ilişkin olarak; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 24/06/2011 tarihli işlemiyle onanan Ordu-Giresun-Trabzon-Rize Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/10/2015 günlü, YD İtiraz No: 2015/1068 sayılı kararı ile "uyuşmazlık konusu plan uygulama hükümlerinin bölgesel hedefler kapsamında ve Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.1. maddesinde öngörülen entegrasyon ifadesinin belirsizlik taşıyan bir kavram olduğu ve dava konusu plan hükümlerinde de söz konusu entegrasyonun niteliğini, amacını, temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan düzenlemelere yer verilmediği" gerekçesiyle planın anılan kısımları yönünden yürütülmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verildiği, bu gerekçe doğrultusunda Danıştay Altıncı Dairesinin 29/05/2017 günlü, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararı ile planın yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona ilişkin kısmının iptaline karar verildiği ve kararın bu kısmının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 18/05/2018 günlü, E:2018/1676, K:2019/1700 sayılı kararıyla onandığı anlaşılmaktadır. Dava konusu plan revizyonu ile yürütmenin durdurulması yolundaki anılan karar gereğinin yerine getirilmesi kapsamında plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.3. maddesinde, Orta Karadeniz'de Samsun ilinden Hopa'ya kadar uzanan koridor Yayla Koridoru (tematik turizm gelişim koridoru) olarak belirlenmiş, Doğu Karadeniz Turizm Master Planının (DOKAP) kapsadığı alanın Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun, Trabzon illerinin tamamı olduğu, ancak aşağıda detayları verilen yeşil yol projesi güzergâhında bölgedeki tüm yaylalar yer almamakla birlikte, bu iller içerisinde yer alan tüm tarihi, kültürel, turistik ve doğal değerlerin planlama alanının konusu olduğu, buradan hareketle bölgede bulunan tüm yaylaların planlama alanı kapsamına girdiği belirtilmiş olup, bölgedeki bütün yaylaları kapsamına alan plan kararı ile yaylalar arası öngörülen ulaşım koridoru kavramı ile yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiği, yayla koridoru düzenlemesinin yargı kararı ile iptal edilen entegrasyon kavramının belirsizliğini ortadan kaldırmadığı, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak, yaylalar arasında yol boyunca sürekliliği olan bir yapılaşmaya ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yol açabileceği sonucuna varıldığından, yaylalar arası ulaşım koridorunda şehircilik ilkelerine ve hukuka uyarlık görülmemiştir.
Kentsel yerleşim alanı kararlarına yönelik; Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere 2017 tarihli plan revizyonunda kentsel yerleşme alanının hemen hemen mevcut yerleşik alanlara karşılık gelecek şekilde küçültüldüğü, bölgede büyük bir oranda kırsal nitelik gösteren mevcut yerleşme dokusunu ve doğal çevreyi bozacak ölçülerde Kentsel Yerleşme Alanı öngörülmediği anlaşıldığından, planın bu bölümlerinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Kış sporu ve kayak merkezi kullanımı yönünden; plan hükümlerinin doğrudan plan ve lejantındaki kullanımlar ve maddeler ile ilişkili olması gerekmesine karşın, ilgili plan ve plan lejantında yer almayan anılan kullanımın plan hükümlerinde öngörülmesi sonucunda planlama içerisinde belirsizlik ve tutarsızlık yaratılması, plan bütünlüğünün bozulmasına neden olacağından hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Plan hükümleri 6.4.4 ve 6.9.2 yönünden; planda mera olarak gösterilmiş olmakla birlikte, bu alanlarda Mera Kanunu dışında ve özel mülkiyete konu alanlar olması durumunda tarım alanlarına ilişkin hükmün uygulanacağının öngörülmesinin, meraların Mera Kanununda belirlenen kurallara aykırı kullanılmasına neden olmayacağı anlaşılmakla, anılan hükümlerde hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Plan hükümleri 6.7.2 ve 6.7.4 yönünden; İlgili mevzuat gereği kadastro çalışmaları tamamlanmadan uygulama yapılamayacağından, bu konuya ilişkin olarak ayrıca plan hüküm eklenmesine gerek bulunmadığı, 6.7.4 sayılı plan hükmünde Orman Kanununun 2/b maddesi ile ilgili özel bir düzenleme getirilmediği, Orman Genel Müdürlüğünün ve Milli Emlak Genel Müdürlüğünün görüşleri doğrultusunda, alt ölçekli planlarda değerlendirme yapılacağı, 6.7.5. sayılı plan hükmünde bu planda orman alanı içinde gösterilmiş olsun ya da olmasın 2-B alanlarında 1981 yılından önce yapılaşarak yerleşim alanı niteliği kazanmış alanlarda mevzuatta herhangi bir değişiklik gerçekleşmeden alt ölçekli planlarla yapılaşma kararı getirilemeyeceğinin de belirtildiği anlaşıldığından, anılan hükümlerde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Çay ekim alanlarına yönünden; çay ve fındık alanlarının orman ve doğal bitki örtüsü aleyhine genişlemesinin önlenmesine ve eğimli arazilerde heyelan riskini azaltmaya yönelik hükümlerin plan hükümlerinde yer almamasının planlama ilkelerine aykırılık taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Turizm tesis alanı, günü birlik turizm alanı, mesire alanları gibi turizm ve rekreatif amaçlı kullanımların gösterilmemiş olması yönünden; büyük alan kullanımı gerektiren turizm bölgelerinin ve alt ölçekli planlarda belirlenmiş günübirlik turizm alanlarının plan paftalarına işlendiği, bunun dışında parsel bazında gösterim olanağı bulunmayan kullanımlara yer verilmediği, bu kullanımların bölgenin alt ölçekli planlama sürecinde çevre düzeni planı kullanım kararlarına uygun olarak planlanacağı anlaşılmakla planda bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Korunması gereken alanların gösterimi yönünden; Danıştay Altıncı Dairesinin 29/05/2017 günlü, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararı ile 24/06/2011 onay tarihli 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına ilişkin olarak bilirkişi kurulunca yapılan değerlendirme doğrultusunda, plan hükümlerinde sazlık ve bataklıkların korumaya alınmalarına ilişkin hükümlerin eklenmesi ve bu alanların ilgili paftalarında gösterilmesi gerekmesine karşın belirtilen hususlara planda yer verilmemesinin planı kusurlandırıcı ve şehircilik ilkeleri planlama esaslarına aykırı nitelikte görülerek planın Sulak Alanlar-Turbalara ilişkin kısmının iptaline karar verilmiş ve anılan dosyada, davalı idarece plan hükümlerine turba ve diğer sulak alanların mevzuatta belirtildiği şeklinde korumaya alınmalarına ilişkin eksik olan hususların eklenmesi ve söz konusu sulak alanların ilgili plan paftaları üzerinde gösteriminin yapılması hususunun plan revizyonunda gündeme alınacağı belirtilmiştir. Buna karşın, bilirkişi raporu ile de saptandığı üzere dava konusu planın gösterim paftasında ve plan paftalarında sulak alanlara ilişkin özel gösterimlere ve su havzaları koruma kuşaklarına ilişkin sınır gösterimlerine rastlanmadığı, ayrıca, Plan Uygulama Hükümleri arasında, genel bazı açıklama ve değerlendirmeler dışında sulak alanlar ve su koruma havzalarına ilişkin olarak herhangi bir maddenin yer almadığı, Plan Açıklama Raporunda da benzer bir durumun söz konusu olduğu anlaşıldığından, sulak alanlar ile su havzası koruma kuşaklarının plan paftalarına işlenmemiş olmasının önemli bir eksiklik olduğu ve yukarıda yer verilen yargı kararına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Rize-Ardeşen'de 'Organize Sanayi Bölgesi' kurulmasına ilişkin plan kararı yönünden; Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında anılan plan kararına ilişkin olarak verilen yürütmenin durdurulması kararı gereğince OSB yer seçim kararının plan kapsamından çıkarıldığı, ilgili plan belgelerinde de gerekli düzeltmelerin yapıldığı anlaşıldığından, bu hususa ilişkin olarak hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Plan hükümlerinin 6.3.2.17 sayılı bölümünde yer alan düzenlemeye yönelik; Anılan düzenlemede beton santrallerinin öncelikle planda belirlenmiş olan sanayi alanlarına yönlendirilmesinin esas olduğunun belirtildiği, ilgili valilik ve/veya il belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan, bilim, sanayi ve teknoloji bakanlığı il müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirlenecek olan yer seçiminde söz konusu alanların kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının içinde ya da bu alanlara bitişik olmaması, su kaynakları koruma kuşakları içerisinde ve herhangi bir koruma statüsü bulunan bir alanda yer almaması, tarımsal arazi vasfının düşük olması ile bölgede yer alacak tesislerin birbirine bitişik konumda olması kiriterlerinin dikkate alınacağının öngörüldüğü, diğer taraftan, beton santralinin çevresel etkisi olan bir tesis niteliğinde bulunmasına karşın, büyük çaplı olsa dahi ölçeği gereği tek tek tüm beton santrallerinin çevre düzeni planında gösterilmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığından, anılan düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Plandaki havaalanı kararları yönünden; dava konusu planın ... sayılı paftasında, Rize, Pazar'da havaalanı gösterimi yer almasına karşın, plan açıklama raporunun 115. sayfasında yer alan gösterimde Rize, Ardeşen'de de havaalanı öngörüsü bulunmakta ise de, davalı idare tarafından, ilgili kurumun havaalanı yatırımı konusunda yer değişikliği yaptığı bilgisinin edinilmesi üzerine, dava konusu plan ile havaalanı yer seçiminin Pazar ilçesi kıyı kesimine kaydırıldığının, diğer taraftan, plan açıklama raporunun 115. sayfasında yer alan gösterimin ve 4.1.1.4.3 sayılı "Havayolu" başlığı altında yer alan açıklamaların maddi bir hata olduğu ve ilk plan revizyonunda düzeltileceğinin belirtildiği anlaşıldığından, havaalanı yer seçimi konusunda yukarıda belirtilen hususun tek başına planı kusurlandırır nitelikte olmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu 17/08/2016 tarihli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonunun yayla koridoru-yeşil yol projesine ilişkin kısımlarının, kış sporu ve kayak merkezine ilişkin 4.2.21.4 sayılı plan hükmünün, çay ekim alanlarına ve korunması gereken sulak alanlar ve koruma kuşaklarına yönelik olarak düzenleme yapılmamış olması nedeniyle bu bölümlerinin iptaline, planın iptali istenilen diğer bölümlerine ilişkin olarak ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 28/04/2021 tarihinde, davacı vekili …'nin gelmediği, davalı idare vekili Av. …'nın geldiği, Danıştay Savcısı ...'ın hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra duruşma tamamlandı. Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 17.07.2016 tarihli oluru ile onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun -Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin "Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
17.07.2016 tarihli işlemle onaylanan Ordu-Girsun-Trabzob-Rize- Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına (ÇDP) karşı açılan bu davada, dava konusu planın; ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla Naip Üye … tarafından resen seçilen Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Doç. Dr. …'ın katılımıyla mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.
Bu bağlamda uyuşmazlığın, dosyadaki bilgi ve belgeler davacının dava dilekçelerindeki iddiaları, davalı idarenin savunması, bilirkişi raporu ve bilirkişi raporuna yapılan itiraz sonucunda, madde madde başlıklar altında incelenmesine geçilmiştir.
1.Yeşil Yola itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Dava konusu çevre düzeni planı ile farklı adlar ve başka kavramlar kullanmak suretiyle: 'yaylalar arası entegrasyon' hakkında yeniden karar oluşturulduğu, yargı kararı ile iptaline karar verilen çevre düzeni planından, dava konusu planın tek farkının "yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde eko turizm çerçevesinde" ibaresinin cümlelerden çıkartılmış olması olduğu, bunun dışındaki kararların aynı şekilde kaldığını ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 sayılı kararına bağlı olarak Danıştay Altıncı Dairesinin 29.05.2017 tarihli, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararında Yeşil Yola yönelik olarak "plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olması gerektiği açık olup, uyuşmazlık konusu plan uygulama hükümlerinin bölgesel hedefler kapsamında ve Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.1. maddesinde öngörülen entegrasyon ifadesinin belirsizlik taşıyan bir kavram olduğu ve dava konusu plan hükümlerinde de söz konusu entegrasyonun niteliğini, amacını, temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan düzenlemelere de yer verilmediği anlaşılmaktadır. " gerekçesiyle iptal kararı verildiği, anılan karar sonrasında; dava konusu planın Plan Açıklama Raporunun Turizm Alanlarıyla ilgili 4.1.1.3. maddesi ile “Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nın planlama bölgesi için aldığı veya bölgeyi ilgilendiren çerçeve kararlar kapsamında Orta Karadeniz'de Samsun ilinden Hopa'ya kadar uzanan koridor Yayla Koridoru (tematik turizm gelişim koridoru) olarak belirlenmiştir. Bu koridor yayla ve doğa turizminde öne çıkan merkezleri barındırmaktadır. Doğa ve kültür turizmi, Karadeniz Bölgesi'nin en önemli turizm faaliyeti ve potansiyelidir. Bu nedenle, Karadeniz Bölgesi'nde yayla, kıyı, kültür ve sağlık turizmi ana temaları çerçevesinde yeni bir turizm gelişim senaryosuna yönelik uygulamalar yapılacaktır. Ayrıca bölgede yer alan yaylaların diğer turizm türleri ile bütünleştirilmesiyle bölge ulusal ve uluslararası ölçekte doğa turizmi temelinde yayla koridoru varış noktası olarak öne çıkarılacaktır. Doğu Karadeniz Turizm Master Planının (DOKAP) kapsadığı alan Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun, Trabzon illerinin tamamıdır. Bölgede bulunan tüm yaylalar planlama alanı kapsamına girmektedir.” şeklinde açıklama getirildiği, Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen iptal kararı doğrultusunda belirsizlik taşıyan bir kavram olan söz konusu entegrasyonun(koridor) niteliğinin, amacının, ve hedeflerinin ortaya konulduğu savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Planlama Raporunun anılan maddesinde “Yayla Koridoru” ile “yeşil Yol Projesi güzergâhı”ndan söz edilmektedir. Bilirkişi Kurulumuz, dava konusu plana ait raporda yer alan koridor kavramı üzerinde durma gereği hissetmiştir. Planlama yazınında koridor ve yol kavramları birbirlerini destekleyen ve birlikte var olan kavramlardır. Şehircilik Ansiklopedisi’nde [The Dictionary of Urbanism] koridor kavramı şu şekilde tanımlanmaktadır.
Koridor: Yol, kanal ya da demiryolu gibi bir hat üzerindeki doğrusal gelişme biçimi ile bu hat boyunca uzanan alanlardır. Anılan ansiklopedi maddesine göre, koridor kavramı mekânsal planlamanın birbirinden kopuk alanların birleştirilmesi ve bütünleştirilmesinde temel düzenleyici ve örgütleyici öğesidir. Aynı zamanda koridor birbirleriyle ilişkilendirilen ve bütünleştirilen bu bölge, alan ve yerleşmelerin oluşturduğu bütünlükleri ile yoğunlukları anlatmak için kullanılır. Özetle, koridor kavramı birbirleriyle ilişkileri kurulmak istenen alanlar, bölgeler bütünü ve sürekliliğidir.
Bu açıklamaların ışığı altında dava konusu plana ait Planlama Raporunda “koridor” ve “yol” kavramlarının birlikte kullanılmasında anlaşılmaz bir durum ya da belirsizlik bulunmamaktadır. Dile getirilen yeşil yol ile yazında tanımlanan “koridor” kavramına uygun olarak yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu rapor maddesi davacı savlarını kanıtlar niteliktedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 Sayılı Kararında “yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona yönelik dava konusu plan kararlarında hukuka uyarlık bulunmadığı”ndan 1/100.000 ölçekli planın yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona ilişkin kısımları yönünden yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Anılan kararda, plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olmasının planlama ilkelerinin gereği olduğu belirtilmiştir. Yargı kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda ”yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğu, söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olarak görüldüğü, planda sözü edilen entegrasyonun planlama alanı içinde hangi yaylalara yönelik olduğu, yaklaşık güzergahının neresi olduğu, bu güzergah boyunca Karadeniz yaylalarının ekolojik zenginliğinin hangi tedbirlerle korunacağı konusunda bir açıklama ve alt ölçek planlara yol gösterecek bir bilgi bulunmadığı belirtilmiştir.
Anılan yargı kararı ile Planlama Raporu’nun iptal edilen 4.1.1.4.1. Maddesi şöyledir:
“Planlama alanında yaylaları birbirine bağlayan ve yayla turizminin gelişmesine katkı sağlayabilecek olan yayla yolları planda gösterilmemiş olup, bu yollara ilişkin fizibilite çalışmaları ilgili idarelerce yapılması sonunda karar verilmesi halinde, alt ölçekli planlarda karar alınarak bu yollar uygulamaya geçirilebilir”.
Yargı kararı açıktır. Öncelikle bölge ölçeğinde “entegrasyon” sağlamaya yönelik sürekliliği öngörülen bir yolun 1/100.000 ölçekli planda yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğine vurgu yapılmıştır. Diğer yandan, anılan yargı kararında gerekçe olarak alınan Bilirkişi görüşünde, “yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğuna işaret edilmiştir.
Davacı, dava konusu planın “Yeşil Yol” kararının, Mahkeme kararlarını ve gerekçelerini dikkate almadığını ve yeniden plana işlendiğini ileri sürmüştür.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, anılan yol kararı Plan Açıklama Raporunda yer almasına karşın plan üzerinde işlenmiş değildir. Bu yönüyle önceki davada hazırlanmış olan Bilirkişi Raporunda ve yargı kararında dile getirilen “yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğinin” yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Buna karşın Kurulumuz söz konusu işlemdeki eksikliğin bu konu ile sınırlanamayacağı düşüncesine sahiptir. Dile getirilen sorunun çözülmesi, “yaylaların entegrasyonu” ve “yayla turizmi koridoru” ile ortaya çıkacak olumsuz çevresel sorunlar konusunu ortadan kaldırmamaktadır.
Her ne kadar, Danıştay Dava Daireleri Kurulu’nun 2015/1068 sayılı Yürütmeyi Durdurma İtiraz no.lu kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda “söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olduğu” belirtilmişse de Bilirkişi Kurulumuzca dava konusu planın yaylalar arasında koridor oluşturma kararının belirsizlik değil tersine bir kesinlik sunduğu düşüncesine sahiptir. Dava konusu plana ait raporda dile getirilen “Yayla Turizmi Koridoru” dolayısıyla “koridor” kavramı yargı kararı ile iptal edilen ve belirsizlik ürettiği ileri sürülen “entegrasyon” kavramı ile tutarlı bir kavramdır. Koridor kavramının tanımı gereği “entegrasyon” (“bütünleşme”, “bütünleştirme”) kavramını içermekte olduğu belirtilmelidir. Koridorlaştırma düşüncesi bir dizi “entegrasyonu” (bütünleşmeleri ya da bütünleştirmeleri) zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenlerle, Kurulumuzca bir turizm politikası olarak, yayla turizminin geliştirilmesi düşüncesi olumlu bulunmakla birlikte, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yola açacak olan Yeşil Yol şeklindeki bir ulaşım ekseni düşüncesini olumsuz değerlendirmiştir. Davacının Planlama Raporunda itiraz ettiği madde dile getirilen sakıncaları taşımaktadır. Yayla turizminin geliştirilmesi kıyıdan yaylalara ulaşan mevcut yolların, doğa ile uyumlu ve çevre değerlerinin koruyarak yukarıda sözü edilen dikey ilişkiyi güçlendirecek biçimde rehabilite edilerek iyileştirilmesi yolu ile sağlanabilir. "yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Danıştay Altıncı Dairesinin 29.05.2017 tarihli, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararında Yeşil Yola yönelik olarak "plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olması gerektiği açık olup, uyuşmazlık konusu plan uygulama hükümlerinin bölgesel hedefler kapsamında ve Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.1. maddesinde öngörülen entegrasyon ifadesinin belirsizlik taşıyan bir kavram olduğu ve dava konusu plan hükümlerinde de söz konusu entegrasyonun niteliğini, amacını, temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan düzenlemelere de yer verilmediği anlaşılmaktadır. " gerekçesiyle iptal kararı verilmiştir. Anılan karar sonrasında; Dava konusu planın Plan Açıklama Raporunun Turizm Alanlarıyla ilgili anılan 4.1.1.3 sayılı maddesi ile “Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nın planlama bölgesi için aldığı veya bölgeyi ilgilendiren çerçeve kararlar kapsamında Orta Karadeniz'de Samsun ilinden Hopa'ya kadar uzanan koridor Yayla Koridoru (tematik turizm gelişim koridoru) olarak belirlenmiştir. Bu koridor yayla ve doğa turizminde öne çıkan merkezleri barındırmaktadır. Doğa ve kültür turizmi, Karadeniz Bölgesi'nin en önemli turizm faaliyeti ve potansiyelidir. Bu nedenle, Karadeniz Bölgesi'nde yayla, kıyı, kültür ve sağlık turizmi ana temaları çerçevesinde yeni bir turizm gelişim senaryosuna yönelik uygulamalar yapılacaktır. Ayrıca bölgede yer alan yaylaların diğer turizm türleri ile bütünleştirilmesiyle bölge ulusal ve uluslararası ölçekte doğa turizmi temelinde yayla koridoru varış noktası olarak öne çıkarılacaktır. Doğu Karadeniz Turizm Master Planının (DOKAP) kapsadığı alan Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun, Trabzon illerinin tamamıdır. Ancak aşağıda detayları verilen yeşil yol projesi güzergâhında bölgedeki tüm yaylalar yer almamakla birlikte, bu iller içerisinde yer alan tüm tarihi, kültürel, turistik ve doğal değerler planlama alanının konusudur. Buradan hareketle bölgede bulunan tüm yaylalar planlama alanı kapsamına girmektedir.” şeklinde açıklama getirildiği, Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen iptal kararı doğrultusunda belirsizlik taşıyan bir kavram olan söz konusu entegrasyonun(koridor) niteliğinin, amacının, ve hedeflerinin ortaya konulduğu anlaşılmaktadır.
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar, ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerekir.
Çevre düzeni planları, bölgesel nitelikte genel arazi kullanım kararları getirmekte olup, stratejik bir plan olması sebebiyle sadece fiziki kullanım kararları içermemektedir. Dolayısıyla, dava konusu 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planında belirlenen arazi kullanım kararları, niteliği itibariyle çevre kirliliğinin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları sağlayacak plan kararları olup, bu yönüyle söz konusu plana dayanılarak yapılacak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarda öngörülen ve parsel bazında fiziki kullanım durumunu belirleyen arazi kullanım kararlarından farklılık arz ettiği kuşkusuzdur.
Öncelikle, ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen çevre düzeni planına ilişkin süreçte sit alanı belirlemesi yapılmadığının, ilgili idarece tespit edilerek tescil edilen sit alanlarının, paftalara aktarıldığının, plan notlarıyla sit alanlarında uygulanacak usül ve esasların düzenlendiğinin vurgulanması gerekmektedir.
Bu noktadan hareketle Kanun koyucunun iradesi, sit alanı ilan edilen alanların korunmasında çevre düzeni planının ve notlarının da sit statüsüne uygun hale getirilmesi yönünde olduğuna göre, sit alanlarıyla ilgili kararların mevzuatta farklı ölçeklerde karşımıza çıkan çevre düzeni planları ile plana aktarılmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Yukarı da yer verildiği üzere dava konusu Çevre Düzeni Planının, Açıklama Raporunun 4.1.1.3.Turizm Alanları başlığı altında yeşil yola ilişkin olarak detaylı açıklama yapılmıştır.
Plan Açıklama Raporunun 4.1.1.4.1 Karayolu başlığı altında da "DOKAP kapsamında mevcut yol üzerinde yapılan iyileştirme çalışmaları dışında yeni açılacak güzergahlarda ekolojik zenginliğe zarar verecek faaliyetlerden azami oranda kaçınılması gerekmektedir." şeklinde düzenlenme getirilmiştir.
Ayrıca Plan Açıklama Raporuna yaylaların güzergâhları, yayla isimleri ve yol kademelenmesini gösteren Doğu Karadeniz Turizm Master Planı 1. Öncelikli Yol Güzergâhı Etaplama Haritası eklenmiştir.
Yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanarak dosyaya sunulan bilirkişi raporu tetkik edildiğinde, bilirkişilerce anılan projeye ilişkin olarak eleştiriler getirildiği ancak açık bir hukuka aykırılık nedeni saptanmadığı anlaşılmaktadır.
Anılan projenin, Karadeniz bölgesinin turizm potansiyelinin, ki özellikle var olan yayla turizmi potansiyelinin artırılmasına yönelik makro ölçekte olduğu açıktır. Karadeniz bölgesinde bulunan yaylalara ulaşım sorunlarının varlığı dikkate alındığında, çevre sorunlarına yol açmadan bir yayladan diğer yaylaya ulaşım imkanının getirilmesinin olumlu bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Kaldı ki yaylar arasında zaten hali hazırda bazı yolların var olduğu bu yolların iyileştirilerek bir birileriyle bağlantı kurulmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, ulaşım projesinden ibaret olan bu planlamanın yaylarda yapılaşmalara neden olacağını söylemek bu plan ölçeğinde mümkün değildir. Plan açıklama raporu ve plan hükümlerinde çevresel etkiler açısından gerekli özenin gösterileceğinin belirtildiği ayrıca anlaşılmaktadır. Kaldı ki çevre sorunlarının alt ölçekli planların konusu olduğu da açıktır.
Bu itibarla bu hususa ilişkin mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır
2.Rize-Ardeşen'de 'Organize Sanayi Bölgesi' kurulmasına dair plan kararına itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Plan Açıklama Raporunun 115. sayfasında, "Rize-Ardeşen" bölüm haritasında; Ardeşen'in güneyinde, Fırtına Deresi'nin kıyısına bir OSB işlendiğinin görüldüğü, söz konusu alanın Fırtına Vadisinin denizle birleştiği bölgede yer aldığı, öte yandan bu OSB öngörüsüne ne planın gösterim paftasında ne de ilgili F45 no.lu paftasında rastlanmadığı, Fırtına Vadisinin ekolojik açıdan önemli ve hassas bir alan olduğu ve bu alanda OSB yapılmasının, sürdürülebilir yaşama ve doğa korumaya zarar vereceği, ÇDP’nın üst ölçekli fiziki bir plan olduğu, hem stratejik hem fiziki kararlar içerdiği, bu tür bir planlama çalışmasında diğer kurumlardan alınan kararların olduğu gibi plana işlenmesinin doğru olmadığı, ÇDP'nın diğer kurumlarca verilen yer seçimi kararlarının doğruluğunu irdelemesi ve gerekirse yeniden düzenlenmesi gerektiği, söz konusu OSB öngörüsü ile ilgili olarak Danıştay tarafından verilen bir yürütmeyi durdurma kararı olduğu, geçerli olan bu karara rağmen Plan Açıklama Raporu'na yürütmesi durdurulan bir OSB yer seçiminin tekrar konulmasının, yargı kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanması yönündeki Anayasal hükme açıkça aykırılık taşıdığı ileri sürülmektedir.
Davalı idarece savunmada Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen karar sonrasında anılan organize sanayi bölgesi gösteriminin plan paftası üzerinden kaldırıldığı, plan açıklama raporunun 115. Sayfasında yer alan gösterimin maddi bir hatadan kaynaklandığı ilk plan revizyonunda bu hatanın düzeltileceği savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın internet sayfasında yer alan güncel (23 Ocak 2018 itibariyle) Plan Açıklama Raporunu incelemiştir. Söz konusu raporun 115. sayfasında Giresun-Dereli yerleşmesine ait sektörel kararlar ile plan görseli yer almaktadır. Rize-Ardeşen yerleşmesine ait sektörel kararlar ve bunlara eşlik eden plan görseli raporun 99. sayfasında yer almaktadır. Raporun güncellenmiş versiyonundaki plan görselinde, Ardeşen’in güneyinde, Fırtına Deresi’nin kıyısındaki OSB gösterimin kaldırıldığı görülmektedir. Ayrıca planın ilgili F45 no.lu paftasında da itiraz konu OSB’ne ilişkin bir gösterim yer almamaktadır. Bu durumda, davalı idarenin, Fırtına Vadisi’nde öngörülen ve Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan OSB yer seçim kararını plan kapsamından çıkardığı, ilgili plan belgelerinde de gerekli düzeltmeleri yaptığı anlaşılmaktadır. " yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Danıştay Altıncı Dairesince E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen karar sonrasında OSB yer seçim kararınının plan kapsamından çıkarıldığı, ilgili plan belgelerinde de gerekli düzeltmelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla bu hususa ilişkin olarak hukuka aykırılık bulunmamıştır.
3.Plan Hükümlerinin "6.2. Tarım Alanları" bölümünün 6.4.4 sayılı maddesi ile "6.9. Yayla ve Meralar" başlıklı bölümün 6.9.2 sayılı maddesine itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Plan Hükümlerinin "6.4.4." ve 6.9.2. maddelerinin 4342 sayılı Mera Kanunu ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda mera alanları ile ilgili olarak belirlenen kararlara aykırı olarak düzenlendiği ileri sürülmektedir.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"4342 sayılı Mera Kanununun hükümleri çok açıktır. Plan uygulama hükümlerinin de bu hükümlerin önüne geçmesi de zaten mümkün değildir. Yasanın 4. Maddesinde, mera, yaylak ve kışlakların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, sınırlarının daraltılamayacağı, amaç dışı kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera, yaylak ve kışlakların tekrar eski konumuna getirmek amacıyla yapılan masraflar sebebiyet verenlerden tahsil edileceği belirtilmiştir. Ayrıca, üzerinde mera bitki örtüsü yitirilmiş olsa da Mera Kanunu’na göre meraların tarımsal amaçla kullanımı mümkün değildir. Yasa, mera bitki örtüsünü tarımsal amaçla kullanım nedeniyle yitirmiş dahi olsa, bu tür alanlarda mera niteliğinin yeniden kazandırılmasını yükümlülük haline getirmektedir.
Bilirkişi Kurulumuz, anılan plan uygulama hükümlerindeki ifade biçimini doğru bulmamıştır. Bu plan hükmünde, gerçekte mera olmadığı halde üst ölçekli planın genel gösterimi içinde mera olarak gösterilen alanlar arasında kalan tarımsal alanlardan söz edildiği anlaşılmaktadır. Buna karşın, bu ifade biçiminin, uygulamada yanlış yorumlamalara izin verebileceği belirtilmelidir.
Uygulamada yanlış yorumlamalara izin vermeyecek şekilde söz konusu Plan Uygulama Hükmünün yeniden yazılmasında yarar bulunmaktadır. Söz konusu plan uygulama hükümlerindeki niyetin davacı iddialarından farklı olduğu anlaşılmakla birlikte, yanlış yorumlara açık olması nedeniyle uygulamada yasanın kapsamına aykırı sonuçlar doğurması olası plan uygulama hükümlerinin yeniden yazılmasında yarar bulunmaktadır." yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Dava konusu; "6.4.4. Sayılı Madde: "Planda tarım arazisi olarak gösterilmiş alanlarda mera tescilli alanlar bulunması durumunda 6.11 maddesi hükümleri doğrultusunda uygulama yapılır. Mera olarak gösterilmiş alanlarda tarım arazisi bulunması durumunda da tarım alanlarına ilişkin hükümler uygulanır."
6.9.2. Sayılı Madde: "Planda mera olarak gösterilmiş alanlarda Mera Kanunu dışında ve özel mülkiyete konu olan alanlar olması durumunda 6.7 no.lu tarım alanlarına ilişkin hükümler uyarınca uygulama yapılabilir. Planda tarım alanları içerisinde kaldığı halde mera olduğu tespit edilen alanlar bulunması durumunda ise 6.7.1 no’lu hüküm doğrultusunda uygulama yapılacaktır." şeklindedir.
Sözü edilen maddeler ile, planda mera olarak gösterilmiş olmakla birlikte, bu alanlarda Mera Kanunu dışında ve özel mülkiyete konu alanlar olması durumunda tarım alanlarına ilişkin hükmün uygulanacak olması, planda tarım alanları içerisinde kaldığı halde mera olduğu tespit edilen alanlar bulunması durumunda meraların Mera Kanununda belirlenen kurallara aykırı kullanılmayacağı, yetkili idarelerler tarafından bu kanun uyarınca yapılacak işlemlerin plan hükmü olarak ayrıca yazılmasına gerek olmadığı, plan uygulama hükümlerinin yeterli korumayı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
4.Plan Hükümlerinin "6.7 Orman Alanları" bölümünün 6.7.2 sayılı maddesine itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Plan Hükümleri "6.7 Orman Alanları" bölümünün 6.7.2. maddesindeki "uygulamada sınırlar konusunda belirsizlik olması halinde orman kadastro sınırları esas alınır" hükmünün eksik hazırlandığı, henüz orman kadastrosu yapılmamış ya da kadastrosu tamamlanmamış alanlardaki uygulamalar konusunda maddenin yeteri kadar açık olmadığı, söz konusu maddeye "Henüz orman kadastrosu yapılmamış ya da tamamlanmamış alanlarda ise orman kadastro çalışmaları tamamlanıp kesinleşmeden her hangi bir uygulama yapılmaz" hükmünün eklenmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise "6.7.3 Planlama Bölgesi"nde “bu planın yapım aşamasında sürdürülen kadastro çalışmaları ivedilikle bitirilecek, böylece uygulama esasında ve alt ölçek planlama çalışmalarında bu kadastro verileri geçerli olacaktır" hükmü ile kadastro çalışmalarının hızla yapılmasının netleştirildiği ve ayrıca mevzuat gereği uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmasının zorunlu olduğu savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Bilirkişi Kurulumuz anlaşmazlık konusu Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.2. maddesine ilişkin olarak davalı idare tarafından yapılan açıklamayı yeterli görmektedir. Gerek Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.3. maddesinde yer alan bu alanlardaki kadastro çalışmalarının ivedilikle bitirilmesi yönündeki hüküm, gerekse uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmış olması yönündeki ilgili mevzuat hükümleri bu konuda yeterli açıklık sağlamaktadır. " yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Bu hususa ilişkin olarak İlgili mevzuat gereği kadastro çalışmaları tamamlanmadan uygulama yapılamayacağından, davacının plana hüküm eklenmesi iddiası yerinde görülmemiştir.
5.Fırtına Deresi/Vadisinin 'Kentsel Yerleşim Alanı' olarak gösterilmesine itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Plan Açıklama Raporu'nun 6.38. maddesinde Rize-Çamlıhemşin" bölümünde (ve Haritasında); Çamlıhemşin ilçe merkezini de kapsayacak şekilde, çok geniş bir bölgenin kentsel yerleşim alanı olarak gösterildiği, buna karşın G-46 paftasında bunun yer almadığı, bölgenin, ilçe merkezi ve belediye sınırları haricinde kentsel alan olarak belirlenmesinin; plan ilke ve esaslarına aykırılık teşkil ettiği, tescilli koruma alanlarına müdahale edildiği, kentsel alanın Fırtına Deresi’nin ana kolu üzerinde konumlandığı, su havzalarının dikkate alınmadığı ileri sürülmektedir.
Davalı idarece savunmada Anılan gösterimin dava konusu işlemle değil 2011 tarihli ÇDP ile getirildiği, çevre düzeni planınındaki gösterimlerin şematik olduğu, detayların sınırların alt ölçekli imar planlarıyla belirleneceği savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Davacı iddialarını kanıtlayacak herhangi bir bulguya dava konusu planda rastlanmamıştır. Söz konusu bölgede büyük bir oranda kırsal nitelik gösteren mevcut yerleşme dokusunu ve doğal çevreyi bozacak ölçülerde Kentsel Yerleşme Alanı öngörülmediği gözlenmektedir. Davacının itiraz ettiği Plan Açıklama Raporu’nun 4.1.1.1. maddesindeki ifadelerde Çamlıhemşin’e ilişkin öngörüler çerçevesinde herhangi sorun saptanmamıştır. 17.08.2016 Onay tarihli Çevre Düzeni Planının Çamlıhemşin’e ilişkin nüfus öngörüleri/kestirimleri 2011 planındaki değerler ile aynıdır. Diğer yandan bu planın Çamlıhemşin’i kapsayan bölümündeki yerleşme alanları 2011 tarihli plan ile herhangi bir farklılık göstermemektedir. 2011 planında Çamlıhemşin ile Köprübaşı arasındaki bölgede büyük bir “Kentsel Yerleşme Alanı” gösterimi yer almaktadır. Söz konusu “Kentsel Yerleşme Alanı” 17.08.2016 onay tarihli Çevre Düzeni Planında korunmuştur. Buna karşın 2017 tarihli plan revizyonunda bu Kentsel Yerleşme Alanının hemen hemen mevcut yerleşik alanlara karşılık gelecek şekilde küçültüldüğü görülmektedir. Bilirkişi Kurulumuz, anılan değişikliğin yerinde olduğu, Doğu Karadeniz’in doğal yapı ve kırsal yerleşme dokusuna uyduğu kanısına sahiptir. Doğu Karadeniz Bölgesinde kesintisiz ve süreklilik sunan yerleşme dokularının görsel ve fiziksel anlamda doğal ve kırsal peyzajın korunması açısından tehdit oluşturacağı belirtilmelidir. Bu nedenle yapılan değişiklik Kurulumuzca anlamlı ve yerinde bulunmuştur. " yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere 2017 tarihli plan revizyonunda kentsel yerleşme alanının hemen hemen mevcut yerleşik alanlara karşılık gelecek şekilde küçültüldüğü, davacı itirazlarının karşılandığı anlaşıldığından bu hususa ilişkin olarak mevzuata aykırılık bulunmamıştır.
6.Kış Sporu ve Kayak Merkezi' kullanımının plan lejantında yer almamasına itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Plan Hükümlerinin "4.2.21.4 Kış Sporu ve Kayak Merkezi" bölümünde; "...ulaşıma yönelik teleferik, telesiyej, teleski, tele kabin gibi mekanik düzenlemeler ile konaklama tesislerinin yer alabileceği alanlardır" ifadesi bulunmasına karşın, bunun ÇDP lejantında yer almadığı, Kaçkar dağlarının Çamlıhemşin kısmını gösterir G-46 paftasında da yer almadığı, önceki ÇDP lejantında, 'Stratejik Kararlar' kısmında ve yine önceki G-46 gösteriminde yer alırken; dava konusu lejantta ve ilgili paftada yer verilmediği, eski ÇDP'nin 6.12.7 bölümünde yer alan Kış Spor Alanları (kış sporu ve kayak merkezi) kararına dava konusu ÇDP Plan Hükümlerinin ilgili bölümü olan, "6.10 Turizm Alanları"nda yer verilmediği ileri sürülmektedir.
Davalı idarece savunmada Önceki yargı kararının gerekçesi doğrultusunda işlem tesis edildiği savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
" Bilirkişi Kurulumuzca, öncelikle belirtilmelidir ki Kış Sporu ve Kayak Merkezi gibi bir kullanım yalnızca söz konusu kullanımla ilgili turizm konaklama yer seçimleri ile sınırlı değildir. Kayak ve kış sporları için kullanılacak alan ile (pistler) ilişkili konaklama tesislerinin yakınlığı önemli bir konudur. Kuşkusuz, belirli durumlarda farklı seçenekler düşünülebilir, hatta farklı seçenekler bir arada bir plan çerçevesinde değerlendirilebilir. Örneğin, doğrudan pistlerin bulunduğu yerlerde konaklama tesisleri, ya da yakındaki turizm merkezlerindeki veya yerleşmelerdeki konaklama tesislerinin değerlendirilmesi gibi seçenekler farklı koşullara göre birlikte ya da bağımsız değerlendirilebilir. Her bir seçeneğin kış sporu için gerekli koşullar açısından farklı olanaklarında ya da kısıtlamalarından söz edilebilir. Örnek olarak, doğrudan pistlerin bulunduğu bölge yerine yakındaki turizm merkezlerinde ya da yerleşmelerde konaklama seçeneği, kış sporu yanı sıra diğer turizm olanaklarından yararlanma imkânı sunmakla birlikte pistlere erişim ve uygun ulaşım altyapısının yaratılması sorunları çıkarabilmektedir. Kış koşullarında erişebilirlik koşullarının sağlanması için yaratılacak ulaşım altyapısının özel koşulları ve bakımı olması gerektiği belirtilmelidir. Bunların yanı sıra, bu konaklama seçeneğinde spor donanımının taşınması gibi bir sorunun da bulunduğu unutulmamalıdır.
Diğer yandan, kış sporu amaçlı turizm konaklama tesislerinin mimari tasarımının kış sporları için gerekli donanıma uygun koşullara sahip olması beklenir. Bu yönüyle kış sporları merkezlerindeki konaklama tesisleri diğer turizm konaklama tesislerinden farklılaşır. Kuşkusuz, kış sporları ile ilişkili konaklama tesislerinin Turizm Tesisleri alanlarında ya da merkezlerinde bulunmasında dile getirilen sorunlar dışında herhangi bir sorunu bulunmamaktadır. Buna karşın, kış sporları ile doğrudan ilişkili pistlerin yer seçimleri konusu en belirleyici olandır. Yer seçilecek bölgenin uygun kar tutma koşulları, rüzgâr ve eğim koşulları önemlidir. Bunlar, söz konusu kullanım açısından işlevsel ve anlamlı tercihler konusudur. Bu konuda ilgili yatırımcı kurum veya kuruluşun uzmanlığı önemlidir. Ancak yer seçimi konusu söz konusu kullanımın işlevsellikleri ve teknik koşulları ile sınırlı görülmemelidir. Yatırımcı kuruluş ve kurumların ilgili oldukları yatırımın kendi bağımsız işlevsel ve teknik koşullarının dışında karar üretmeleri beklenemez. Bu yatırımcı kurum ve kuruluların konusu olmayıp koruma öncelikleri ve koşulları kapsamında yatırımcı kurum ve kuruluşların seçeneklerinin gözden geçirilerek değerlendirilmesi ve en uygun durumun/seçeneğin seçilmesi süreci olan Çevre Düzeni Planlamasının konusudur. Yoksa yatırımcı kuruluşların tercihlerinin doğrudan plana aktarılması Çevre Düzeni Planlaması değildir.
Danıştay 6. Dairesi'nin 09.03.2015 tarih ve 2013/7744 E. no’lu kararı sonrasında korunacak alanlar üzerindeki Kış Spor Alanları ve Kayak Merkezi gösteriminden vazgeçildiği anlaşılmaktadır; plan üzerinde ya da plan lejantında söz konusu kullanımla ilgili herhangi bir karar yer almamaktadır. Buna karşın Plan Hükümlerinin 4.2.21 Turizm Tesis Alanları Bölümünde “Kış Sporu ve Kayak Merkezi” kullanımı öngörülmektedir. Bu plan hükmünde, daha önce iptal edilen plana ait ilgili hükümdeki “alanın varsa koruma statüsü veya sit derecesine göre” karar verileceği hükmünün çıkarıldığı gözlenmektedir.
Ancak sorun bunun ötesinde ilgili plan ve plan lejantında yer alamayan bir kullanımın plan hükümlerinde öngörülmesindedir. Plan hükümlerinin doğrudan plan ve lejantındaki kullanımlar ve maddeler ile ilişkili olması gerekir. Diğer yandan, kış sporları için zorunlu olan pist yerlerinin belirlenmesi konusunun koruma ve gelişme koşullarının mekânsal olarak belirlendiği Çevre Düzeni Planlamasında ele alınmaması önemli bir eksikliktir. Doğrudan pist yer seçiminin yol açacağı çevresel etkiler yanı sıra bu yer seçimine bağlı olarak gerekli ulaşım altyapısı ve ilişkili konaklama tesisleri ve diğer hizmetlerin (sağlık donanımı, güvenlik, hizmet birimleri) yaratılması konuları kapsamı gereği alt ölçekli ve tekil sektörel kararlar ile belirlenebilecek konular olmayıp üst ölçekli çevre düzeni planlamasının konusudur. Doğru olan yukarıda anılan yargı kararında dile getirilen, “korunacak alanlar dışında uygun yerlerin belirlenmesi” olup bu konunun dava konusu Çevre Düzeni Planlamasından çıkarılması Kurulumuzca olumsuz değerlendirilmiştir. " yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Rize ili, Çamlıhemşin ilçesi, Hazindak bölgesinde kış turizmine yönelik sportif faaliyetlerin yapılmasına olanak verecek şekilde 2013 tarihli 1/100.000 Ölçekli Ordu, Trabzon, Rize, Giresun, Gümüşhane, Artvin Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı tadilatı yapılarak, çevre düzeni plan hükümlerinin 6.12 sayılı "Turizm Alanları" başlığı altına "Kış Sporları Alanları (Kış Sporu ve Kayak Merkezi)"ne ilişkin 6.12.7 sayılı plan hükmü eklenmiş, ayrıca 5.8 sayılı plan hükmüne "teleferik telesiyej- vb. mekanik düzenlemeler, açık spor alanları" ifadesi ilave edilerek, lejant paftası bu şekilde düzenlenerek, G-46 sayılı plan paftasına kayak merkezi gösterimi getirilmiştir.
Anılan çevre düzeni planı tadilatının iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Altıncı Dairesinin 09/03/2015 tarih ve E:2013/7744 sayılı kararıyla, "Kaçkar Dağları gibi özellikli ve korunması gereken bir alanda yeterli inceleme ve araştırma yapılıp, gerekli plan hükümleri düzenlenerek ve alanın tanımlanması gerekirken alt ölçekli planları yönlendirecek herhangi bir karar içermeden kış sporları alanı gösterimi getirilip, plan notları ile ulaşıma yönelik tesisler ve günübirlik ve/veya konaklama tesisleri planlanmasında şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verilmiş, söz konusu karara yapılan itiraz Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/10/2015 tarih ve YD İtiraz No:2015/1025 sayılı kararıyla reddedilmiş, sonrasında Danıştay Altıncı Dairesinin 29.05.2017 tarihli E:2013/7744 K:2017/4141 sayılı kararı ile iptaline karar verilmiş, anılan karar İdari Dava Daireleri Kurulunun 18.12.2019 tarihli, E:2018/1421, K:2019/6617 sayılı kararı ile onanmıştır.
Davalı idarece anılan yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi amacıyla, kış spor alanları ve kayak merkezi gösteriminden vazgeçilerek, plan üzerindeki buna ilişkin sembol ile ilgili plan lejantı kaldırılmış ancak "Kış Sporu ve Kayak Merkezi"ne ilişkin plan hükmü korunmuştur.
Davacı tarafından, dava konusu çevre düzeni planında "Kış Sporu ve Kayak Merkezi" plan hükmü yer almasına karşın, kayak merkezi lejantı ile ilgili paftada buna yönelik gösterime yer verilmemesine itiraz edilmiş ise de, yukarıda yer verilen yargı kararının gerekçesi doğrultusunda tesis edildiği anlaşılan dava konusu çevre düzeni planının bu kısmında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
7. Plan paftalarında, turizm tesis alanı, günü birlik turizm alanı, mesire alanları gibi turizm ve rekreatif amaçlı kullanımların gösterilmemiş olmasına itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Anılan kullanımların plan lejantında gösterilmediği, bu tür arazi kullanımlarının, koruma kullanma dengesi içinde gelişmesini sağlayacak kararların plan paftalarında gösterilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise Çevre düzeni planlarının parsel bazında karar getirmeyen şematik planlar olduğu, ölçeği gereği Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilan edilmiş olan Turizm Bölgelerinin gösterilmesine elverişli olduğu, Turizm Tesislerinin ise ÇDP'de görünemeyecek büyüklükte, parsel bazında karar getirilebilecek alanlar olduğu, bu doğrultuda ÇDP Plan Hükümleri ile "6.1.8: Kentsel yerleşme alanlarında ve alt ölçekli planlarda bu planın nüfus kabullerine uygun olarak sınırları belirlenecek olan kentsel gelişme alanlarında; konut ve konut kullanımına hizmet verecek sosyal, kültürel donatı ve teknik altyapı tesisleri ile toptan ve perakende ticaret türleri, turizm tesisleri, küçük sanayi, endüstriyel atık su üretmeyen küçük ölçekli üretim yerleri, konut dışı kentsel çalışma alanları ve ticari depolama kullanımları yer alabilir. Organize sanayi bölgeleri, sanayi tesisleri ve sanayi depolamaları gibi kullanımlar yer alamaz” hükmü doğrultusunda kentsel yerleşme alanları içerisinde ve "6.2.5: Köyün genel ihtiyaçlarına yönelik olarak yapılacak sosyal ve ticari tesisler (köy konağı, ibadethane, okul, spor alanı, harman yeri, pazar yeri, sağlık ocağı, sağlık evi, PTT, karakol, ticarethane, mezarlık vb.) için yapılaşma koşulları ilgili idaresince belirlenir. Bu kullanımlar dışındaki her türlü faaliyet için (turizm, günübirlik veya bölgesel düzeyde ticaret, vb.) imar planı yapılması zorunlu olup; Emsal: 0,40 ve hmax: 6,5O'yi (2 kat) geçemez” hükmü doğrultusunda köy yerleşik alanlarında da bahsi geçen yapılaşma koşulları ile yapılabilmektedir.” şeklindeki plan hükümleri ile ÇDP ölçeğinde gösterilecek kullanım kararlarının ve bu kullanım kararlarının neleri kapsadığının yeterli ölçüde açıklandığı savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Bilirkişi Kurulumuz bu konuda ilkesel olarak davalı İdarenin savunmasının yerinde olduğu kanısındadır. Her ne kadar, Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4 (c) maddesinde "Çevre düzeni planının Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan" olarak tanımlasa da Yönetmelikte sayılan her bir kullanım türü gibi “turizm” kullanımı da bünyesinde çok farklı nicelik ve nitelikte tesisleri ve kullanımları kapsayan genel bir ifade olup bunların tümünün Çevre Dzeni Planlarında gösterimi alt ölçek planları anlamsız belgeler haline getirecektir. Bu kapsamda Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişme Bölgeleri gibi yüzlerce hektarlık alansal büyüklüğe sahip olan ve nedenle ÇDP’lerde gösterilmesi zorunlu olan “turizm kullanımları” ile “turizm tesis alanı”, “günü birlik turizm alanı”, “mesire alanları” gibi çok daha küçük yöresel alan kullanımlar benzer işleve sahip olsalar dahi üst ölçek planlarda yer almaları beklenmemelidir. Diğer bir deyişle, turizm tesis alanı, günü birlik turizm alanı, mesire alanları gibi kullanımlar alt ölçek planlarda alansal olarak gösterilmesi gereken kullanım türlerdir. Ancak, üst ölçek planın belirli bölgelerinde bu gibi turizm amaçlı kullanımların yoğunlaştığı ya da yoğunlaşması planlanan bölgeler olabilir. Bu gibi durumlarda üst ölçek planlarda bu kullanımlar için teker teker alan gösterilmesine gerek olmamakla birlikte bunların yoğunlaştığı bölge, alt bölge veya yerleşmelerde bu bölgede bir yoğunlaşmanın olduğunun anlatılması için şematik gösterimlere başvurulabilir. Bu gibi durumlarda bu kullanımların alansal olarak (yerle ilişkili olarak) nerede konumlanacakları ise söz konusu kullanımın öngörüldüğü alt bölge ya da yerleşmelerin nazım imar planlama süreçlerinde ele alınması gereken bir konudur. Kuşkusuz bu ölçekte kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı seçimlerin yapılması olasılığı her zaman vardır. Ancak söz konusu yer seçimlerinin itiraz ölçeği yerleşmelerin nazım imar planlama süreci ile ilişkili olup söz konusu kullanımların öngörüldükleri bölge, alt bölge ve yerleşmelerde doğrudan yer seçimleri konusu yargısal denetime açıktır. Özetle bu konuda yargısal denetimin yönlendirileceği ölçek bu nedenlerle yerleşmelerin nazım imar planlama süreçleri olmalıdır. " yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Bu hususa ilişkin olarak bilirkişi raporunda yer alan tespitler Dairemizce de benimsendiğinden, davacı tarafından ileri sürülen itirazlar planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir. Öte yandan davacılar tarafından dava konusu planın tümüne ve plan notlarına yönelik olarak da itirazlar ileri sürülmüş ise de, dava konusu çdp değişikliğinin bir çok ili ve bir çok hususu kapsaması nedeniyle inceleme davacıların yerleşim yeri ile sınırlı olarak yapılmış, bu başlıktaki iddianın ise planın 1/100.000 ölçekte çevre düzeni planı olması ve davacıların bu planla ilişkisinin semt sakinin sıfsatıyla sınırlı bulunması nedeniyle bu konudaki itirazları yerinde bu sebeple de yerinde görülmemiştir.
8.Korunması gereken alanlarla ilgili eksikliklere itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Çevre düzeni planında, korunması gereken alanlarla ilgili eksikler olduğu, su havzası koruma kuşaklarına yer verilmediği, gösterim eksikliği olan alanların başında sulak alanların geldiği, sulak alanlar ile su havzası koruma kuşaklarının plan paftalarına işlenmemiş olduğu, bu tip alanların etkin bir şekilde korunabilmesi için gerekli veri ve bilgilerin plan paftalarına, gösterim paftasına ve ilgili plan belgelerine eklenmeleri gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise ...Vakfınca açılan davada Danıştay Altıncı Dairesince tarafından verilen karar uyarınca, sulak alanlar ve turbalara ilişkin Çevre Düzeni Planı Hükümleri arasına "Sulak alan niteliği ilgili kurumca tespit edilmiş olan bu alanların doğal karakterlerinin korunması esastır. Bu Alanlarda Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği Hükümlerine göre uygulama yapılır." “Bu alanlarda yapılacak tüm uygulamalarda, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün uygun görüşünün alınması zorunludur. Bu alanlarda kirlenme ve bozulmaya yol açacak müdahalelerde bulunulamaz.” maddelerin eklendiği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından plan kapsamındaki illerde ulusal öneme haiz sulak alan ve Ramsar alanı bulunmadığı belirtilmiş olduğundan plan paftaları üzerinde bir değişiklik yapılmadığı savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Bilirkişi Kurulumuz, Davacının iddiaları çerçevesinde, dava konusu planın ilgili paftaları ile açıklama raporu ve uygulama hükümleri belgelerini incelemiştir. Planın gösterim paftasında ve incelenen plan paftalarında sulak alanlara ilişkin özel gösterimlere ve su havzaları koruma kuşaklarına ilişkin sınır gösterimlerine rastlanmamıştır. Ayrıca, Plan Uygulama Hükümleri arasında, genel bazı açıklama ve değerlendirmeler dışında sulak alanlar ve su koruma havzalarına ilişkin olarak herhangi bir madde yer almamaktadır. Plan Açıklama Raporunda da benzer bir durum söz konusudur. Raporda, sulak alanlar ve su koruma havzalarına sadece birkaç yerde değinilmekte olup, planlama bölgesinde yer alan sulak alanlar, göller, akarsu vadileri ve bunların havzaları gibi somut doğal alanlar özelinde inceleme, açıklama ve değerlendirmelere yer verilmemektedir. Kurulumuz, sulak alanlar ile su havzası koruma kuşaklarının plan paftalarına işlenmemiş olmasının önemli bir eksiklik olduğunu düşünmektedir. Davalı İdare savunmasında, planlama bölgesi içinde sulak alan olmadığını belirtmekteyse de ...Vakfı tarafından açılan dava kapsamında planlama bölgesi içinde, Yılantaş ve Ağaçbaşı mevkilerinde, yüksek rakım turba sulak alanlarının yer aldığı belirtilmektedir. Ancak dava konusu plan paftaları ile açıklama raporu ve plan hükümleri arasında önemli ekolojik yapılar olan turba sulak alanlarına ilişkin gösterim ve değerlendirmelere yer verilmemektedir. Kurulumuz konuyu bu yönüyle de değerlendirmenin gerekli olduğunu düşünmektedir.
1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışmasının temel amaçlarından birisi; planlama alanı içerisindeki önemli doğal değerler ile ekosistem alanlarının titiz bir biçimde tanımlanması ve bu alanların korunması için gerekli kararların geliştirilmesidir. Dahası, planın kullanıma yönelik öngörülerinin planlama alanındaki doğal değerleri olumsuz etkilemesini önleyecek tedbirlerin alınması da bölge planlamanın temel konular arasındadır. Dava konusu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının sınırları içerisinde kalan Yılantaş ve Ağaçbaşı turba sulak alanlarına özgün niteliğini veren turba terimine, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde yer verilmektedir. Yönetmelikte turba terimi; “Oksijen siz ve suya doygun ortamlarda çökelerek birikmiş ve kısmen ayrışmış organik ve inorganik materyallerden oluşan karışım” olarak tanımlanmaktadır. Aynı Yönetmeliğin Koruma İlkeleri kısmında, turba alanlarını da içeren sulak alanların korunmasında uyulması zorunlu ilkeler şu şekilde listelenmektedir:
a) Sulak alanların kirletilmemesi, doğal yapılarının ve ekolojik karakterlerinin korunması zorunludur. Her türlü arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esastır.
b) Sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınır.
c) Sulak alanların akılcı kullanımı ile uyumlu, korunmalarına ve geliştirilmelerine katkı sağlayacak faaliyetler desteklenir ve teşvik edilir.
d) Ekolojik karakteri bozulmuş sulak alanların rehabilitasyonu sağlanır.
e) Kurutulmuş sulak alanların teknik ve ekonomik olarak uygun olanlarının geri kazanımı için gerekli tedbirler alınır.
f) Ramsar Listesinde yer alsın veya almasın uygun sulak alanlarda su kuşları popülasyonlarının arttırılması sağlanır.
Görüldüğü üzere, ilgili Yönetmelik sulak alanlar ile ilgili olarak koruma, geliştirme, iyileştirme, geri kazanım, Biyoçeşitliliğin arttırılması gibi pek çok hedef tanımlamaktadır. Belirli bir bölgede yer alan sulak alanlar özelinde, bu hedeflerden hangilerinin esas alınacağı ve o hedeflere ulaşmak için neler yapılacağı ise ilgili planlama çalışmaları kapsamında ele alınıp belirlenmesi gereken hususlardır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde genel çerçevesi çizilen koruma yaklaşımını, belirli bir planlama bölgesi için ayrıntılandıracak ve somutlaştıracak planlama çalışmalarının başında ise 1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışması gelmektedir. Oysa dava konusu ÇDP’nda, Plan Uygulama Hükümleri arasına ilgili Yönetmeliğe genel atıf yapan bir madde eklemek dışında bir şey yapılmamıştır. Plan Açıklama Raporunda ve Plan Uygulama Hükümlerinde turba sulak alanlarının ilgili Yönetmelikte belirtilen yaklaşım içerisinde korunmasına yönelik özel vesomut kararlar yer almamaktadır. Her iki plan belgesinde turba terimine yer verilmediği gibi bu alanlar, ilgili plan paftalarında da gösterilmemektedir. Kurulumuz, bunun önemli bir eksiklik olduğu görüşündedir." yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Davalı idarenin savunmasında vurgulandığı üzere Dava konusu ÇDP’nin 6.12.1 sayılı plan hükmünde “Sulak alan niteliği ilgili kurumca tespit edilmiş olan bu alanların doğal karakterlerinin korunması esastır. Bu Alanlarda Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği Hükümlerine göre uygulama yapılır.”. 6.12.2 sayılı plan hükmünde “Bu alanlarda yapılacak tüm uygulamalarda, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 'nün uygun görüşünün alınması zorunludur. Bu alanlarda kirlenme ve bozulmaya yol açacak müdahalelerde bulunulamaz” şeklinde ifadelerin yer aldığı, anılan maddelerin gerekli korumayı sağlayacağı anlaşılmaktadır. Bu hususa ilişkin olarak mevzuata aykırılık görülmemiştir.
9.Tarım, mera ve yayla alanlarının plan paftalarında gösterimine itiraz hakkında
Dava dilekçesinde Tarım, mera ve yayla alanlarının plan paftalarında gösteriminde eksiklik ve yanlışların bulunduğu, pek çok yayla-mera alanı hatalı bir şekilde "Kayalık-Taşlık Alan" olarak gösterildiği, (örnek olarak, G-46 paftasında "Artvin Kaçkar Turizm Merkezi" olarak işaretlenen alan kapsamında birçok mera ve yayla); ayrıca, Fırtına Vadisi’nin, Kaçkar dağları yaylalarının tamamı turizm geliştirme alanı olarak belirlendiğinden meraların tahribatı söz konusu olduğu, yayla ve meraların planlara eksiksiz ve doğru işlenerek, korumaya yönelik plan hükümlerinin belirlenmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise ÇDP de tarım alanları, yayla ve mera alanları sınırlarına ilişkin verilerin 2011 yılında ilgili idarelerden Bakanlığa iletilmiş olan veriler olduğu, dava konusu işlem kapsamında herhangi bir düzenleme yapılmadığı, “ÇDP'ler üzerinden ölçü alınarak uygulama yapılmayan şematik planlar olduğundan, tarım alanları ve mera alanlarında alt ölçekli planlar yapılırken "6.4.4 sayılı plan notunda, planda tarım arazisi olarak gösterilmiş alanlarda mera tescilli alanlar bulunması durumunda 6.9 maddesi hükümleri doğrultusunda uygulama yapılır. Mera olarak gösterilmiş alanlarda tarım arazisi bulunması durumunda da tarım alanlarına ilişkin hükümler uygulanır" hükmünün dikkate alınacağı savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Bilirkişi Kurulumuz öncelikle dava konusu Revizyon Çevre Düzeni Planının itirazlar sonrası açıklanan 03.04.2017 tarihli Plan Hükümlerinde konuya ilişkin olarak plan hükümlerini incelemiştir. Buna göre;
“6.4.4 Planda tarım arazisi olarak gösterilmiş alanlarda mera tescilli alanlar bulunması durumunda 6.8 maddesi hükümleri doğrultusunda uygulama yapılır. Mera olarak gösterilmiş alanlarda tarım arazisi bulunması durumunda da tarım alanlarına ilişkin hükümler uygulanır.
6.8 Yayla ve Meralar
6.8.1 Mera Alanlarının bütünlüklü korunması esastır. Alanların kullanımında 4342 sayılı Mera Kanunu ve Mera Yönetmeliği’ne göre uygulama yapılacaktır.
6.8.2 Planda mera olarak gösterilmiş alanlarda Mera Kanunu dışında ve özel mülkiyete konu olan alanlar olması durumunda 6.4 No’lu Tarım Alanlarına ilişkin hükümler uyarınca uygulama yapılabilir. Planda tarım alanları içerisinde kaldığı halde mera olduğu tespit edilen alanlar bulunması durumunda ise 6.8.1 No’lu hüküm doğrultusunda uygulama yapılacaktır”.
Kurulumuz dava konusu örnekte olduğu gibi 1/100.000 ölçekli üst ölçek Çevre Düzeni Planlarında plan lejantında yer alan gösterimlere ilişkin arazi kullanımlarının alansal büyüklükleri belirli bir düzeyin altında kalan kullanımları aynı bölgedeki alansal olarak daha baskın bir arazi kullanımı içinde gösterebilirler. Bu uygulama, bu türden alansal gösterimin alt ölçek planlara da aynen aktarılacağı anlamına gelmez. Planların kademeli birlikteliği ilkesine göre farklı ölçeklerdeki planlar birbirlerini denetler ve yönlendirir.
“Üst ölçekli planlar, geliştirilen temel hedeflerle oluşturulmuş politika ve prensiplere uygun olarak bölgesel ve kentsel düzeylerde ana gelişme kararlarını ve arazi parçalarının kullanış biçimlerini ilke düzeyinde veren, soyutlama düzeyi yüksek belgelerdir… plan kademelerinin üst basamaklarında yer alan planlar, alt basamaklara göre daha soyut, daha genel ve daha kapsamlı olan ve ana ilkelerin, stratejilerin ve bunların biçimlendirdiği ana planlama kararlarının vurgulandığı belgelerdir. Bu nedenle üst ölçeklerde çok genel çizgileriyle belirlenen farklı arazi kullanımlarının konum ve büyüklüklerinin bir alt ölçeğe aynen aktarılması yeterli ve anlamlı değildir. Çünkü eğer bir alt ölçekte plana yeni bilgiler eklenmeyecek ve üst ölçekteki verilerin daha büyük ölçekli planlar üzerinde yinelenmesi ile yetinilecek ise, bu durumda ölçekleri büyüten bir fotokopi makinesi bu işlevi çok daha hassas biçimde yerine getirebileceği için yeni bir plana da gereksinim duyulmayacaktı. Diğer bir deyişle, aynı bir bölge için, alt ölçekli planlarda, üst ölçekte belirlenen kullanımlardan daha fazlasına yer vermek kaçınılmazdır. Sorun, bu farklılaşmanın sınırlarının belirlenmesinde göz önünde tutulması gereken temel ölçütün ne olması gerektiğidir. Bu ölçüt kanımca, üst ölçekte belirlenen arazi kullanımının hâkim arazi kullanımı olarak alt ölçeklere aktarılması biçiminde özetlenmelidir. Diğer bir anlatımla, aynı bölge için üst ölçekte öngörülen arazi kullanımı alt ölçeklerde de -yine aynı bölge için- hâkim kullanım türü olacak, ancak alt ölçeğin gerektirdiği farklı kullanım türlerine de yer verilecektir… Özetle, plan kademeleri arasında uygunluk incelemesinde sınanacak temel ölçüt, üst ölçekte öngörülen arazi kullanım türünün alt ölçeklerdeki tüm çeşitlenmelere ve zenginleşmeye karşın o bölge için yine hâkim ve egemen kullanım türü olma özelliğini sürdürüp sürdürmediğinin belirlenmesi olmalıdır”
Dava konusu örneğe dönecek olursak, üst ölçek planda alansal olarak çok daha küçük büyüklüklerde olan mera alanlarının farklı gösterim türleri içinde gösterilmesi, alanların hukuki varlığını ortadan kaldırmaz. Alt ölçekli planlarda bu alanlar ayrıntılı olarak işlenmek zorundadır. Önemli olan Plan Hükümlerinde Planların Kademeli Birlikteliği temel ilkesi ile çelişen bir hükme yer verilip verilmediğidir ki, yukarıda aktarılan plan hükümlerinde bu konuda davacının kaygılarına neden olacak bir ifade yer almamaktadır. Bu nedenle Kurulumuz davacının bu başlık altında ileri sürdüğü iddiaları yerinde bulmamıştır. "yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Bu hususa ilişkin olarak bilirkişi raporunda yer alan tespitler Dairemizce de benimsendiğinden, davacı tarafından ileri sürülen itirazlar planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir. Öte yandan davacılar tarafından dava konusu planın tümüne ve plan notlarına yönelik olarak da itirazlar ileri sürülmüş ise de, dava konusu ÇDP değişikliğinin bir çok ili ve bir çok hususu kapsaması nedeniyle inceleme davacıların yerleşim yeri ile sınırlı olarak yapılmış, bu başlıktaki iddianın ise planın 1/100.000 ölçekte çevre düzeni planı olması ve davacıların bu planla ilişkisinin yaşadığı yörenin etki alanıyla sınırlı bulunması nedeniyle bu konudaki itirazları yerinde bu sebeple de yerinde görülmemiştir.
10.Çay Ekim Alanlarının genişletilmesine yönelik itirazlar hakkında
Dava dilekçesinde Dava konusu planın orman tahribatına ve heyelan riskine neden olacak şekilde çay ekim alanlarını genişletmeye yönelik kararlar içerdiği, Plan Uygulama Hükümleri 6. ve 7. sayfalarda yer alan "Bölgesel Hedefler" arasında sayılan maddeye yönelik olarak; Davalı İdarenin bu maddede; çay tarımı yapılan alanların yer yer orman alanlarına girdiğini, eğimli yerlerde yapılan çay tarımı nedeniyle heyelan riskinin arttığını tespit etmiş olmasına rağmen bu konuda planda herhangi bir önlem ya da karar öngörmemiş olmasını, dava konusu planın eksikliği olduğu, Plan Uygulama Hükümleri arasında bu konu ile ilgili herhangi bir hükme yer verilmediği, dava konusu 1/100.000 ölçekli ÇDP'na; çay ve fındık alanlarının, ormanlar ve doğal bitki örtüsü aleyhine genişlemesini önlemeye ve heyelan riski taşıyan eğimli arazilerdeki çay ve fındık bahçelerinin ormana terk edilmesini sağlamaya yönelik plan hükümlerinin eklenmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

Davalı idarece ise İtiraza konu plan uygulama hükmünün dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen bir hüküm olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığından davaya konu edilmemesi gerektiği, söz konusu hedef maddesi ile mevcut durumun değerlendirilerek alınması gereken önlemlerin belirlendiği, orman alanlarının korunması ve heyelan riski ile ilgili olarak planın diğer hükümleri ile gereken önlemlerin alındığı savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Bilirkişi Kurulumuz, uzmanlık konusu gereğince, bu itirazla ilgili değerlendirmesini, çay tarımı özelinde değil, planlama çalışmasının bu konudaki genel yaklaşımına ilişkin olarak yapacaktır. Çay üretimi, Doğu Karadeniz Bölgesi için son derece önemli bir tarımsal ve ekonomik faaliyettir. Bölgedeki pek çok yerleşmenin ekonomisinde önemli yer tutan çay üretimi, çok sayıda bölge yaşayanı için de önemli bir geçim kaynağıdır. Planlama alanı için bu denli önemli bir faaliyetin, 1/100.000 ölçekli bir ÇDP’nın “Bölgesel Hedefler”i arasında sayılması ve bu faaliyetin geliştirilmesine yönelik kurumsal yapıya ve örgütlenmeye ilişkin alt hedeflerin belirlenmesi olumlu bir planlama yaklaşımıdır. Öte yandan, bu önemli tarımsal ve ekonomik faaliyetin bölgenin diğer değerleri üzerinde yarattığı etki ve risklerin belirlenmesi ve en aza indirilmesi de bölge ölçeğindeki bir planlama çalışmasının temel konularından birisi olmalıdır. Bu kapsamda, Davacının dile getirdiği hususlar son derece önemlidir. Planlama alanı içerisinde, çay tarımı yapılan alanların orman alanları aleyhine genişlediği, eğimli arazilerde açılan çay bahçelerinin heyelan riskini artırdığı biliniyorsa, bu risklerin önlenmesi için tedbir alınması gerekir. Bu tedbirlerden genel nitelikli olanlara plan hükümleri arasında yer verilmelidir. Bu tür bir inceleme kapsamında; planlama alanı içerisinde çay tarımının genişlemesinden kaynaklı risk bölgeleri tespit edilmeli, yüksek risk taşıyan bölgeler için özel önlemler tanımlanmalı ve bunlar içinde gerekli görülenlere plan hükümleri yanı sıra plan paftaları üzerinde de yer verilmelidir. Bilirkişi Kurulumuz, kullanım kararlarının birbiriyle uyumlu bir biçimde geliştirilmesini sağlayacak doğru planlama yaklaşımının bu olduğunu düşünmekte ve dava konusu planlama çalışmasının bu tür bir yaklaşımı geliştirmekte eksik ve yetersiz kaldığı görüşündedir." yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Davalı idarenin savunmasında da vurgulandığı üzere Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında anılan hususa ilişkin olarak verilen ret kararı sonrasında planda davacının çay tarımının orman alanları aleyhine genişlemesi ve belirli bölgelerde heyelan riskini arttırması ile ilgili itirazlarına sebep olacak herhangi bir değişiklik yapılmadığı, itiraz konu hedef maddesinin dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen ifadeler olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığı, tarım alanların orman alanlarına girmesinin söz konusu olmadığı gibi erezyona ilişkin önlemlerin planda belirlendiği, ilgili mevzuatla orman alanların korunduğu sonucuna ulaşıldığından bilirkişi raporunda yer alan tespitler hukuka aykırılık nedeni olarak görülmemiştir. Öte yandan davacılar tarafından dava konusu planın tümüne ve plan notlarına yönelik olarak da itirazlar ileri sürülmüş ise de, dava konusu ÇDP değişikliğinin bir çok ili ve bir çok hususu kapsaması nedeniyle inceleme davacıların yerleşim yeri ile sınırlı olarak yapılmış, bu başlıktaki iddianın ise planın 1/100.000 ölçekte çevre düzeni planı olması ve davacıların bu planla ilişkisinin yaşadığı yörenin etki alanıyla sınırlı bulunması nedeniyle bu konudaki itirazları yerinde bu sebeple de yerinde görülmemiştir.
11.Plan Hükümlerinin 6.3.2.17 sayılı bölümünde yer alan düzenlemeye ilişkin olarak plansız beton santrallerinin önünün açıldığı iddiası hakkında
Dava dilekçesinde Dava konusu plan öngörüleri doğrultusunda bölgede havaalanı, demiryolu, yeni karayolları gibi birçok inşaatın yapılacağı, bir kısmının halen yapılmakta olduğu, bu inşaatlarda yoğun şekilde beton kullanımı söz konusu olacağı ve bunun da çok sayıda beton santrallerinin kurulması sonucunu doğuracağı, Fırtına Vadisi de dâhil olmak üzere, bölgedeki birçok vadide taş ocakları açılması ve beton santralleri kurulması halinde bu santrallerin, ekolojik değeri yüksek vadilere zarar vereceği, kurulacak beton santrallerinin alt ölçekli planlara bırakılmaksızın ÇDP'de karar bağlanması gerektiği, yer seçimi yapılan santral alanlarının, ÇDP'de değişiklik yapılmaksızın imar planlarının yapılıp onaylanmasının ÇDP ilke ve esaslarına aykırı olduğu, Plan Uygulama Hükümlerinin 6.3.2.17 bölümünde yer alan maddedeki, “Yer seçimi yapılan bu alanların imar planları, bu planda değişiklik yapılmaksızın ilgili idaresince onaylanır" cümlesinin yürütmesinin durdurulmasını ve yargılama sonunda ilgili cümlenin "beton santrallerinin ÇDP'ne işlenmesi" şeklinde düzeltilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise İtiraza konu plan hükmünün, aynı konuda daha önceki plan hükmüne kıyasla daha olumlu bir durum yarattığı, önceki plan hükmünün, beton santrallerinin OSB alanlarında yer almasını en az 5 tesisin bir arada bulunma şartına bağladığı, ancak uygulamadaki güçlükler nedeniyle (5 beton santralinin aynı yerde yapılmasının pek mümkün olmaması gibi) bu şartın yerine getirilemediği ve beton santrallerinin OSB alanları dışında yapılması sonucunun doğduğu, bu durumdan hareketle itiraza konu plan hükmünün düzenlendiği, bu yeni hükümle de, beton santralinin yer seçiminin sadece ÇDP öngörüsüne bırakılmayıp ilgili valilik ve/veya il belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan ve ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı bir komisyon tarafından karara bağlanmasının önerildiği, söz konusu plan hükmü uyarınca, beton santrallerinin öncelikle planda belirlenmiş olan sanayi alanlarına yönlendirileceği, yer bulunamaması halinde ise önerilen komisyon marifetiyle belli koşullar gözetilerek en uygun yer seçiminin yapılacağı, ÇDP’lerin parsel bazında karar üreten planlar olmaması nedeniyle yer seçimi tamamlanmış olan beton santrallerinin plana işlenmesinin mümkün olmadığı savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
Bilirkişi Kurulumuz; bölge planı niteliğindeki ÇDP’ler kapsamında parsel temelli yer seçimi kararları verilmesinin doğru olmadığı gerçeğinden hareketle, Davacıların beton santrallerinin alt ölçekli planlara bırakılmaksızın ÇDP'de karar bağlanması şeklindeki itirazını anlamlı bulmamaktadır. Beton santralleri, ulusal ya da bölgesel nitelikli yatırım kararları olmadıkları gibi bölgesel düzeyde belirlenecek kullanım türleri arasında da yer almazlar. Dolayısıyla, bu santrallere ilişkin yer seçimi kararlarının ÇDP ölçeğinde verilmeleri anlamlı ve gerekli değildir. Ancak, doğal çevre ve diğer kullanımlar üzerinde olumsuz etkiler yapması muhtemel beton santrallerinin yer seçimi süreçlerinin doğru biçimde yönlendirilmesi son derece önemli bir konudur. ÇDP’lerin bu konuda alt ölçekli planlama çalışmaları üzerinde yönlendirici ya da yol gösterici olmaları beklenir. Dava konusu ÇDP’de yer alan ve Davacıların itirazlarına konu olan plan hükmü, bu çerçevede alt ölçekli planları yönlendirici nitelikte bir düzenlemedir. Kurulumuz, beton santrallerinin yer seçimine ilişkin olarak söz konusu plan hükmünde tanımlanan sürecin olumlu olduğu görüşündedir. Yer seçimi sürecinde dikkate alınması gereken pek çok ölçüt plan hükmünde sayılmaktadır. Öte yandan, Davacıların itirazlarında dile getirdikleri önemli bir hususa dikkat çekmek gereği bulunmaktadır. Bu plan hükmü uyarınca; yer seçimi yapılan beton santrali alanlarına ait imar planlarının, ÇDP’de değişiklik yapılmaksızın ilgili İdaresince onaylanması öngörülmektedir. Bilirkişi Kurulumuz, bu tür bir düzenlemenin üst ölçekli planın yönlendirici olma vasfı ile bağdaşmadığı görüşündedir. “Çevre düzeni planında değişikliğe gerek kalmaksızın” alt ölçekli planların hazırlanabileceği ve uygulamaya gidilebileceği gibi ifadeler; üst ölçekli planda öngörülmemiş ya da karara bağlanmamış konuların ve bunlarla ilgili değişikliklerin, çevre düzeni planlaması düzeyinde irdelenmesi ve çevre düzeni planının genel düzeni içinde değerlendirilmesi olanağını ortadan kaldırmaktadır. Üst ölçekli planlama sürecinde önceden öngörülmemiş kullanımlar söz konusu olduğunda, bu kullanımlar üst ölçekli planın genel çerçevesiyle ilişkili olarak irdelenmeli ve karar üretilmelidir. Bu tür bir yer seçim kararının üst ölçekli plan kararları ile tutarlı olup olmadığı ya da üst ölçekli planda değişiklik gerektiren bir durumun olup olmadığı gibi konular bu süreç içinde ortaya çıkabilecektir. Dolayısıyla, alt ölçekte yapılan yer seçimi ve planlama çalışmaları ile belirlenecek beton santrali alanlarının üst ölçekli ÇDP’nin koruma-kullanmaya yönelik ilkeleri ve seçilen alanın bulunduğu bölgeye dair genel öngörülerine göre değerlendirilmesi ve gerekiyorsa ÇDP’de değişiklik yapılması önemli ve gereklidir. Böylesi bir değerlendirme ve değişiklik olanağını ortadan kaldıran plan hükmü, 1/100.000 ölçekli planın genel çerçevesi üzerinde belirsizlik yaratacak niteliktedir. Bu değerlendirmelerin ışığı altında Kurulumuz; söz konusu plan hükmünde yer seçimine ilişkin tanımlanan süreci anlamlı bulmakla birlikte, yer seçimi sürecinin sonucunda alınan kararın ÇDP’den bağımsız biçimde planlanmasının, üst ölçekli planlamanın mantığına ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir." yönündedir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede
Davacı tarafından itiraz edilen madde şu şekildedir.“6.3.2.17: Planlama alanında yer alacak beton santrallerinin öncelikle planda belirlenmiş olan sanayi alanlarına yönlendirilmesi esastır. Ancak ihtiyaç olması halinde beton santrallerine ilişkin yer seçimi; söz konusu alanların kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının içinde ya da bu alanlara bitişik olmaması, su kaynakları koruma kuşakları içerisinde ve herhangi bir koruma statüsü bulunan bir alanda yer almaması, tarımsal arazi vasfının düşük olması ile bölgede yer alacak tesislerin birbirine bitişik konumda olması esasları dikkate alınarak, ilgili valilik ve/veya il belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan, bilim, sanayi ve teknoloji bakanlığı il müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirlenebilir. Belirlenen alanlara ilişkin imar planları işyeri açma ve çalışma ruhsatlarına ilişkin yönetmelik kapsamında ve ilgili diğer mevzuat uyarınca onaylanacaktır. Yer seçimi yapılan bu alanların imar planları, bu planda değişiklik yapılmaksızın ilgili idaresince onaylanır."
Anılan maddede yer seçiminin ilgili valilik ve/veya il belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan, bilim, sanayi ve teknoloji bakanlığı il müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirlenebileceği öte yandan yer seçiminde söz konusu alanların kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının içinde ya da bu alanlara bitişik olmaması, su kaynakları koruma kuşakları içerisinde ve herhangi bir koruma statüsü bulunan bir alanda yer almaması, tarımsal arazi vasfının düşük olması ile bölgede yer alacak tesislerin birbirine bitişik konumda olması kiriterlerinin dikkate alınacağı anlaşıldığından anılan düzenlemede mevzuata aykırılık bulunmamıştır. Öte yandan davacılar tarafından dava konusu planın tümüne ve plan notlarına yönelik olarak da itirazlar ileri sürülmüş ise de, dava konusu çdp değişikliğinin bir çok ili ve bir çok hususu kapsaması nedeniyle inceleme davacıların yerleşim yeri ile sınırlı olarak yapılmış, bu başlıktaki iddianın ise planın 1/100.000 ölçekte çevre düzeni planı olması ve davacıların bu planla ilişkisinin yaşadığı yörenin etki alanıyla sınırlı bulunması nedeniyle bu konudaki itirazları yerinde bu sebeple de yerinde görülmemiştir.
12.Çevre Düzeni Planındaki "havaalanı" kararlarına itiraz hakkında
Dava dilekçesinde F-45 sayılı pafta gösteriminde; Rize-Pazar'da havaalanı kararı olduğu (Çayeli-Pazar arası "özel kıyı koruma alanı"nın hemen yanında) Plan Açıklama Raporunun "4.1.1.4.3 Havayolu" bölümünde de havaalanı kararının bulunduğu, Raporun 115. sayfasında; "Rize-Ardeşen" bölümünde Hamidiye-Sahilköy arasında havaalanı gösterildiği, kısa mesafelerde birden çok havaalanı öngörüldüğü, buna karşın bölgenin coğrafi yapısının çok sayıda havaalanını taşıyacak nitelikte olmadığı, iktisaden büyük masraflara neden olacağı, inşaat süreçlerinin vadilerde ekolojik tahribata yol açacağı ileri sürülmektedir.
Davalı idarece ise 2011 yılında onaylanmış olan F-45 sayılı plan paftası üzerinde yer alan havaalanı sembolünün, ilgili kurumun havaalanı yatırımı konusunda yer değişikliği yaptığı bilgisinin edinilmesi üzerine dava konusu işlem kapsamında F-45 sayılı plan paftasında Pazar İlçesi kıyı kesimine kaydırıldığı, paftada görüldüğü üzere Özel Kıyı Koruma Alanı taraması dışında yer aldığı, diğer ulaşım kararları gibi havaalanı yer seçim kararlarının ilgili kurumların yatırım programında yer alan kararlar olduğu, yer seçiminin ÇDP'ler ile yapılamadığı, söz konusu işlem kapsamında ilgili plan paftasında yer değişikliği yapılmış olan havaalanının dava dilekçesinde bahsi geçen ÇDP Açıklama Raporunun 115. Sayfasında yer alan gösterimin ve Açıklama Raporunun 4.1.1.4.3 havayolu başlığı altında yer alan açıklamaların maddi bir hata olduğu ve ilk plan revizyonunda düzeltileceği savunulmaktadır.
Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
"Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Açıklama Raporu’nun “4.1.1.4.3 Havayolu” başlıklı bölümünde şu ifadeye yer verilmiştir:
“Mevcut havaalanlarının hizmet kapasiteleri geliştirilmiştir. Bununla birlikte Ordu-Giresun arasında Or-Gi projesi kapsamında Gülyalı ilçesinde daha alt ölçekte yapılacak detaylı etüt çalışması ile birlikte alanda bir havaalanı hizmete geçecektir. Bölgenin güney bağlantılarının havayolu bağlantısının kurulması amacıyla Gümüşhane’nin Köse ilçesinde havaalanı önerilmiştir. Bunlarla birlikte Ulaştırma Bakanlığı, DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü’nün Rize ili, Ardeşen İlçesi, Hamidiye köyünde yaptığı incelemeleri doğrultusunda, Stol havaalanının mümkün olabileceğine dair karar geliştirdiği alanda, diğer kurum ve kuruluşların uygun görüşü doğrultusunda, havaalanı yapılabileceği kararı alınmıştır.”
Mart 2017 tarihli Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Değişikliği Gerekçe Raporu’nun 11. sayfasında, “4.1.1.4.3 Havayolu” başlığı altında Çevre Düzeni Planı Açıklama Raporu’nda yer alan ifadenin aşağıdaki şekilde “güncellemesine” karar verildiği belirtilmiştir:
“Mevcut havaalanlarının hizmet kapasiteleri geliştirilmiştir. Bununla birlikte, Ordu-Giresun arasında Or-Gi projesi kapsamında Gülyalı ilçesinde alt ölçekte yapılacak detaylı etüt çalışması ile birlikte alanda bir havaalanının hizmete geçecektir. Bölgenin güney kesiminin havayolu bağlantısının kurulması amacıyla Gümüşhane’nin Köse ilçesinde havaalanı önerilmiştir. Bunlarla birlikte Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın yaptığı incelemeler ve diğer kurum ve kuruluşların uygun görüşü doğrultusunda Rize ili, Ardeşen İlçesi kıyı kesiminde havaalanı yapılabileceği kararı alınmıştır.”
Belirtilmelidir ki, davalı tarafın dile getirdiği konulara ilişkin olarak anılan Plan Açıklama Raporu’nda yaptığı değişiklik Bilirkişi Kurulumuzca 1/100.000 ölçekli planlamada havaalanlarının yer seçimi konusunun gerektirdiği hassasiyeti karşılamaktan uzaktır. Anılan Plan Açıklama maddesindeki ifade değişikliği Bilirkişi Kurulumuzca, havaalanlarının –özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki havaalanlarının- yer seçimi ile ilişkili olarak ele alınması ve planda karşılanması gereken koşulları yerine getirebilmekten uzaktır.
Dava konusu Plana ait Açıklama Raporunun 3.3.6 no.lu Erişebilirlik başlıklı amaç maddesinde, “Bölgesel erişilebilirliği arttırmak amaçlı entegre ulaşım sistemini, yerleşmeler kademelenmesi ve iktisadi faaliyetler arası ilişkileri destekleyecek şekilde ekolojik denge ve toplumsal yaşam biçimini dikkate alarak gerçekleştirmek” şeklindeki hedefler ortaya konmaktadır. Bilirkişi Kurulumuz, Açıklama Raporunda dile getirilen “yerleşme kademelenmesi ile iktisadi faaliyetler arasındaki ilişkileri destekleyecek şekilde ekolojik denge ve toplumsal yaşam biçimini dikkate alan “entegre ulaşım sisteminin” oluşturulması konusunda ana çizgilerinin belirlenmesinin 1/100.000 ölçekteki bir planlamanın konusu olduğunu, buna karşın dava konusu planda farklı ulaşım türlerine ilişkin (demiryolu, havayolu, denizyolu ve karayolu taşımacılığına ilişkin altyapı) öngörülerin, ilgili yatırımcı kuruluşların taslak düşünceleri düzeyinde plana işlendiğini, dava konusu planın bu farklı türler arasında “bütünleşme” (“entegrasyon”) kapsamında herhangi bir düzen arayışına yönelmediğini gözlemiştir. Oysa tanımı gereği mekânsal kapsamı olan her ölçekteki fiziksel planın, farklı yatırım kararları, tasarılar, gelişme stratejileri arasında mekânsal bütünleşmeleri ve akılcılaştırmaları sağlaması, ortak mekânsal düzenler oluşturması beklenir. Kuşkusuz bu “mekânsal bütünleşmelerin” ve “ortak mekânsal düzenlerin” oluşturulması dili ve gösterimi her ölçeğe göre değişecektir. Örneğin 1/100.000 ölçekteki bir planda daha soyut bir dil kullanılabilecek iken alt ölçekli planlamalara doğru somut mekânsal gösterimler gerekecektir.
Plan Açıklama Raporunun 4.1.1.4 no.lu Ulaşım Kademelenmesi ve Kararları bölümünde, “Planlama Bölgesi’nin ulaşım kademeleri arası bütünleşme sağlanırken, aynı zamanda mevcutta zayıf olan doğu ve güney bağlantıları güçlendirilmiştir. Bu süreçte farklı ulaşım türleri (demiryolu, karayolu, denizyolu, havayolu) birbiri ile bütünleştirilerek yoğunluk dağıtılmış ve etkileşim sağlanmıştır. Özellikle doğu-batı ve kuzey-güney bağlantıları ile kurulan aksta kentsel ve kırsal odaklar oluşturularak çeşitli hizmetlerin bölgenin tamamına sunulabileceği bir yapı geliştirilmiştir” denilmektedir.
Bilirkişi Kurulumuz, Raporun yukarıda gönderme yapılan bölümünde dile getirilen ulaşım kademeleri arasında bütünleşmelerin iddia edilenin tersine yerine getirilmediği kanısına sahiptir. Dava konusu planda havayolu, demiryolu, denizyolu ve karayolu sistemleri arasında herhangi bir bütünleşme çabasının gösterilmediği ulaşım sistemleri arasında bütünleşme bir yana ulaşım sistemlerinde belirsizlik yaratıldığı gözlenmektedir. Çayeli ile Pazar arasında planda işaret olarak gösterilen, Hamdiye-Sahilköy arasında ise Plan Açıklama Raporunda dile getirilen, Gümüşhane’nin Köse ilçe merkezi yanında da işaret ile gösterilen havaalanlarının demiryolu ve karayolu taşımacılığı ile bütünleşmelerinin nasıl sağlanacağı, bu önemli yatırımların etkileri olarak yakın çevrelerinde ortaya çıkabilecek gelişmelerin nasıl düzenleneceği konularında dava konusu plan herhangi bir vizyona sahip değildir. Bu nedenle de belirsizlikler üretmektedir.
Eğer havaalanı olacak ise, bu ölçekteki bir planlamada, havaalanının diğer ulaşım sistemleri ve türleriyle, yerleşme merkezleriyle ilişkilerinin nasıl kurulacağının, koruma ve gelişme alanlarına göre nasıl konumlandırıldığının gösterilmesi beklenir.
Bilirkişi Kurulumuz, davacı dilekçesinde dile getirilen kararsızlık ve belirsizlik durumu algısının ciddi bir sorun olduğu, plan kararlarının ciddi bir eksikliği olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir.
Havaalanı gibi gerek yer seçimi gerekse diğer ulaşım türleriyle ve yerleşme merkezleriyle ilişkileri açısından önem kazanan bir kararın 1/100.000 ölçekli bir planın konusu olmaktan çıkarılmasına anlam verememektedir. Gereksiz ayrıntı ve alan gösterimleri yapan bir planın havaalanı gibi bölgesel ölçekteki etkileri ve sonuçlarıyla önem kazanacak bir kullanıma ilişkin kararları belirsiz hale getirmesi son derece olumsuz değerlendirilmelidir. Önemli büyüklükte bir alan kullanması (Karadeniz Bölgesi örneğinde deniz dolgusu yöntemlerinin yeğlenmesi –neredeyse tek çözüm olarak görülmesi- nedeniyle) deniz ve kıyıyı tüketen, doğal çevre üzerinde ciddi tahribata yol açması yanı sıra, uçuş güvenliği ve riskler, çevresel kirlilik açısından oldukça büyük bir alanı etkileyen, iktisadi etkileri açısından önemli bir bölgesel etkileri olan, diğer ulaşım türleriyle bütünleşmesi ve geçişlerinin düzenleneceği öngörülen bir kullanımın bu ölçekteki bir planda sembollerle gösterilmesi ve yer seçimleri konusunun alt ölçekli planlara ya da yatırımcı kuruluşların kendi çalışma alanlarının sorunuyla sınırlı yer seçimlerine terk edilmesi ciddi bir yanlışlıktır.
Oysa üst ölçekli bir plan farklı yatırımcı kuruluşların kararlarının planlara işlenmesi değil, birbirleriyle ilişkilendirilerek karşılıklı akılcılaştırmalarının (rasyonelleştirmelerin) yapılması sürecidir. Planların hazırlık süreci ilgili yatırımcı kuruluşların sektörel hedeflerinin ve kararlarının toplanması, kurumsal iletişim ortamında koruma hedefleri göz ardı edilmeksizin bu hedef ve kararların mekânsal olarak düzenlenmesi sürecidir. 1/100.000 ölçekli bir planlama sürecinde planlama otoritesinin, ilgili yatırımcı kurum ve kuruluşların yatırım plan ve programlarını edinmesi, değerlendirmesi ve bunları planlama sürecinin organik bir parçası haline getirerek planın çevresel etkiler, mekânsal düzen ve diğer sektörler ile ortak akılcılaştırmalara yönelmesi beklenir.
Oysa, Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.3 Havayolu" bölümünde "… Bunlarla birlikte Ulaştırma Bakanlığı, DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü'nün Rize ili, Ardeşen İlçesi, Hamidiye köyünde yaptığı incelemeleri doğrultusunda, stol havaalanının mümkün olabileceğine dair karar geliştirdiği alanda, diğer kurum ve kuruluşların uygun görüşü doğrultusunda, havaalanı yapılabileceği kararı alınmıştır” denilmektedir. Kurulumuz, plan kararlarının uygulanması sürecinde tamamlayıcı bir belge niteliğindeki Plan Açıklama Raporunda bu vb. ifadeleri olumlu değerlendirmemiştir. Planlama sürecinde dikkate alınabilecek ve planlama kararlarını şekillendirilmesinde yararlanılabilecek ön fikir ve düşünce ya da ihtimaller niteliğindeki ifadelerin Plan Açıklama Raporunda yer alması yadırganmıştır. Bu vb. ifadeler, planlama sürecinde belirsizlik yaratacak ifadeler olarak değerlendirilmiştir.
Gümüşhane’nin Köse ilçesinde havaalanı öngörülmüştür. Köse ilçe merkezinin hemen yakınında havaalanı işaret olarak gösterilmiştir. Aynı pafta üzerinde Köse-Salyazı Karayolu üzerinde bu kez alan olarak gösterilmiş olan bir havaalanı daha bulunmaktadır. Bu havaalanlarının ulaşım sistemleriyle ve etki alanlarını oluşturan bölgeler ile nasıl bir ilişki kurdukları planda gösterilmemektedir.
Dava konusu havaalanı kullanımlarına ilişkin belirsizlikler konusu, Doğu Karadeniz’in coğrafi koşulları nedeniyle havaalanı ve hava taşımacılığı açısından sınırlamaları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu konuda yapılabilecek hatalar doğal değerlerin yok edilmesi yanı sıra önemli bir kamusal kaynağın dikkatsizce tüketilmesine, en sonunda da akılcı olmayan bir yerleşme düzeninin yaratılmasına yol açabilir.
Bir havaalanının ulusal ya da uluslararası havayolu trafiği açısından etkileri kuşkusuz farklılaşmakla birlikte, iktisadi ve toplumsal etkileri, mekân kullanımı, oldukça geniş bir alana yayılması, diğer ulaşım sistemleriyle zorunlu bağlantıları, yer hizmetleriyle ilişkili faaliyetlerin yer seçimleri, inşaatın büyüklüğü ve süresinin uzunluğu dikkate alındığında uzun, orta ve kısa erimde bölgesel ve kentsel ölçeklerdeki planlamanın doğrudan konusunu oluşturmaktadır. Diğer yandan, havaalanı kullanımı ve havayolu taşımacılığının imkânları ölçüsünde kendine özgü özel kısıtlamaları göz ardı edilmemelidir. Oldukça fazla büyüklükteki alan gerektiriyor olmaları, arazi gereksinmesi açısından doğal kaynak tüketiyor olmaları, uçuş güvenliği koşulları ve sınırlamaları (yaklaşma mesafeleri, mânia hatları, iniş ve kalkış güvenliği açısından kısıtlamalar, yer güvenliği koşulları, yerleşmeler açısından risk kuşakları, hava ve gürültü kirliliği vb.) ve çevresel olumsuz etkileri sayılmalıdır. Bunlara diğer ulaşım türleri ile zorunlu bağlantılarının sağlanması, bulundukları bölgelerde kaçınılmaz olarak belirleyecekleri kullanımlar ve diğer yer seçimleri gibi planlama problemleri de eklenmelidir. Havaalanı kullanımın dile getirilen sınırlamaları ve koşulları, Doğu Karadeniz’in coğrafi koşulları dikkate alındığında bölge içindeki havaalanı yer seçim kararlarının çok özel ölçütlere göre belirlenmesi gerektiğini önümüze koymaktadır.
Havaalanının ne kadar bir alan kullanacağı konusunda örnek olarak, Plan Açıklama Raporu’nun 4.1.1.4.3 no.lu bölümünde yer alan ve işletmeye açılmış olan, tek piste sahip Ordu-Giresun (Or-Gi) Havaalanı gösterilebilir. Uydu görüntülerinden gerçekleştirilen ölçümlere göre Havaalanı, 3.6 km uzunluğunda ve 450 m genişliğindeki bir iniş-kalkış (pist) bölgesi le 250 m genişliğinde ve 1700 m uzunluğunda bir terminal, yer hizmetleri ve karayoluna bağlantı bölgesinden oluşmaktadır. Toplam alan yaklaşık olarak 193.7 hektar olarak hesaplanmıştır. Bu ölçülerde bir alanın arazi kısıtları bulunan Karadeniz Bölgesinde deniz dolgusu ile gerçekleştirileceğini kestirmek zor değildir. Yatırımın büyük iktisadi maliyetleri yanı sıra önemli bir çevresel değeri yok edeceği, Özel Kıyı Koruma Alanı yakınında yaratacağı çevresel olumsuz etkiler dikkate alındığında dava konusu planda basitçe bir havaalanı sembolü şeklinde gösterim Kurulumuzca olumsuz değerlendirilmiştir.
Bilirkişi Kurulumuzca, bu konunun 1/100.000 ölçekli bir planlamanın konusu olduğunun dava konusu planın hazırlanma sürecinde yeterince kavranmadığı izlenimi edinilmiştir. Bu denli önemli bir konuda planlama sürecinin belirsizliklere terkedilmesi Kurulumuzca yadırganmıştır.
Diğer yandan, davalı idare Mahkeme başkanlığına yanıtlarında “diğer ulaşım kararları gibi havaalanı yer seçim kararlarının ilgili kurumların yatırım programında yer alan kararlar” olduğunu, “yer seçiminin ÇDP'ler ile yapılamamakta” olduğunu belirtmiştir. 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planlamasından sorumlu kurum olmasına karşın davalı idarenin bu ölçekteki bir planlamanın anlamını ve konusunu kavramış gözükmemektedir. Belirtmek gerekir ki, her plan koruma ve gelişme ile ilgili farklı düzeylerde ve farklı organlarca alınmış kararların akılcılaştırılması, birbirleriyle tutarlı ilişkilerinin kurulması, bütün bunların da mekânsal olarak düzenlenmesi sürecidir. Bu süreç içinde planlama otoritesi, kurumlar arası eşgüdüm ve işbirliği çerçevesinde farklı kurumların yatırım kararlarının mekânsal düzenlerinin kurulmasından, işbirliği içinde yatırımcı kurum ve kuruluşların kendi faaliyet alanlarında tek yönlü olarak verilmiş kararların akılcılaştırılmasından, gerektiğinde düzeltilmesinin sağlanmasından da sorumludur. Bu planlama sürecinin kendisidir. O nedenle, davalı idarenin açıklamaları Bilirkişi Kurulumuzca yeterli bulunmamıştır." yönündedir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede
Davacı tarafından, dava konusu çevre düzeni planının F-45 sayılı pafta gösteriminde, Rize, Pazar'da havaalanı kararı bulunmasına karşın, Plan Açıklama Raporunun "4.1.1.4.3 Havayolu" bölümünde, bu alana çok yakın bir konumda olan Rize, Ardeşen, Hamidiye-Sahilköy arasında da havaalanı gösterimine yer verilmesine itiraz edilmektedir.
Her ne kadar, dava konusu planın F-45 sayılı paftasında, Rize, Pazar'da havaalanı gösterimi yer almasına karşın, plan açıklama raporunun 115. sayfasında yer alan gösterimde Rize, Ardeşen'de de havaalanı öngörüsü bulunmakta ise de, davalı idare tarafından, ilgili kurumun havaalanı yatırımı konusunda yer değişikliği yaptığı bilgisinin edinilmesi üzerine, dava konusu plan ile havaalanı yer seçiminin Pazar ilçesi kıyı kesimine kaydırıldığının belirtilmesi karşısında, bu bölgedeki havaalanı kararının sadece Rize, Pazar'da öngörüldüğünün kabulü gerektiği açıktır.
Nitekim davalı idarece, dava dilekçesinde bahsi geçen plan açıklama raporunun 115. sayfasında yer alan gösterimin ve 4.1.1.4.3 sayılı "Havayolu" başlığı altında yer alan açıklamaların maddi bir hata olduğu ve ilk plan revizyonunda düzeltileceği belirtilmiştir.
Bu itibarla, havaalanı yer seçimi konusundaki yukarıda belirtilen husus, tek başına planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Yayla Koridoru-Yeşil Yol Projesi" hususu yönünden oyçokluğu, diğer hususlara ilişkin olarak oybirliği ile davanın DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işlerde öngörülen …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6. Keşiften artan tutar olan …-TL'nin davacıya iadesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 28/04/2021 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY :
Yeşil Yola yönelik olarak; Plan Açıklama Raporu sayfa 23. 4.1.1.3. Bölüm, 2. ve 3. Paragraflarla Plan Uygulama Hükümleri Bölgesel Hedefler Bölümü, 6. Sayfa, 7. maddeye itiraz hakkında;
Dava dilekçesinde Danıştay Altıncı Dairesi'nin E.2011/9150 Sayılı Bilirkişi Raporu ile Danıştay 6. Daire'nin E.2011/9150 Sayılı Yürütmeyi Durdurma Kararı ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 Sayılı Kararına bağlı olarak Yeşil Yola yönelik; Plan Açıklama Raporu 4.1.1.3. Bölüm, 2. ve 3. Paragraflarla Plan Uygulama Hükümleri Bölgesel Hedefler Bölümü, 6. Sayfa, 7. maddenin iptaline karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Danıştay Altıncı Dairesince mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, "Planlama Raporunun anılan maddesinde “Yayla Koridoru” ile “yeşil Yol Projesi güzergâhı”ndan söz edilmektedir. Bilirkişi Kurulumuz, dava konusu plana ait raporda yer alan koridor kavramı üzerinde durma gereği hissetmiştir. Planlama yazınında koridor ve yol kavramları birbirlerini destekleyen ve birlikte var olan kavramlardır. Şehircilik Ansiklopedisi’nde [The Dictionary of Urbanism] koridor kavramı şu şekilde tanımlanmaktadır.
Koridor: Yol, kanal ya da demiryolu gibi bir hat üzerindeki doğrusal gelişme biçimi ile bu hat boyunca uzanan alanlardır. Anılan ansiklopedi maddesine göre, koridor kavramı mekânsal planlamanın birbirinden kopuk alanların birleştirilmesi ve bütünleştirilmesinde temel düzenleyici ve örgütleyici öğesidir. Aynı zamanda koridor birbirleriyle ilişkilendirilen ve bütünleştirilen bu bölge, alan ve yerleşmelerin oluşturduğu bütünlükleri ile yoğunlukları anlatmak için kullanılır. Özetle, koridor kavramı birbirleriyle ilişkileri kurulmak istenen alanlar, bölgeler bütünü ve sürekliliğidir.
Bu açıklamaların ışığı altında dava konusu plana ait Planlama Raporunda “koridor” ve “yol” kavramlarının birlikte kullanılmasında anlaşılmaz bir durum ya da belirsizlik bulunmamaktadır. Dile getirilen yeşil yol ile yazında tanımlanan “koridor” kavramına uygun olarak yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu rapor maddesi davacı savlarını kanıtlar niteliktedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 Sayılı Kararında “yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona yönelik dava konusu plan kararlarında hukuka uyarlık bulunmadığı”ndan 1/100.000 ölçekli planın yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona ilişkin kısımları yönünden yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Anılan kararda, plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olmasının planlama ilkelerinin gereği olduğu belirtilmiştir. Yargı kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda ”yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğu, söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olarak görüldüğü, planda sözü edilen entegrasyonun planlama alanı içinde hangi yaylalara yönelik olduğu, yaklaşık güzergahının neresi olduğu, bu güzergah boyunca Karadeniz yaylalarının ekolojik zenginliğinin hangi tedbirlerle korunacağı konusunda bir açıklama ve alt ölçek planlara yol gösterecek bir bilgi bulunmadığı belirtilmiştir.
Anılan yargı kararı ile Planlama Raporu’nun iptal edilen 4.1.1.4.1. Maddesi şöyledir:
“Planlama alanında yaylaları birbirine bağlayan ve yayla turizminin gelişmesine katkı sağlayabilecek olan yayla yolları planda gösterilmemiş olup, bu yollara ilişkin fizibilite çalışmaları ilgili idarelerce yapılması sonunda karar verilmesi halinde, alt ölçekli planlarda karar alınarak bu yollar uygulamaya geçirilebilir”.
Yargı kararı açıktır. Öncelikle bölge ölçeğinde “entegrasyon” sağlamaya yönelik sürekliliği öngörülen bir yolun 1/100.000 ölçekli planda yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğine vurgu yapılmıştır. Diğer yandan, anılan yargı kararında gerekçe olarak alınan Bilirkişi görüşünde, “yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğuna işaret edilmiştir.
Davacı, dava konusu planın “Yeşil Yol” kararının, Mahkeme kararlarını ve gerekçelerini dikkate almadığını ve yeniden plana işlendiğini ileri sürmüştür.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, anılan yol kararı Plan Açıklama Raporunda yer almasına karşın plan üzerinde işlenmiş değildir. Bu yönüyle önceki davada hazırlanmış olan Bilirkişi Raporunda ve yargı kararında dile getirilen “yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğinin” yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Buna karşın Kurulumuz söz konusu işlemdeki eksikliğin bu konu ile sınırlanamayacağı düşüncesine sahiptir. Dile getirilen sorunun çözülmesi, “yaylaların entegrasyonu” ve “yayla turizmi koridoru” ile ortaya çıkacak olumsuz çevresel sorunlar konusunu ortadan kaldırmamaktadır.
Her ne kadar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2015/1068 sayılı Yürütmeyi Durdurma İtiraz no.lu kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda “söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olduğu” belirtilmişse de Bilirkişi Kurulumuzca dava konusu planın yaylalar arasında koridor oluşturma kararının belirsizlik değil tersine bir kesinlik sunduğu düşüncesine sahiptir. Dava konusu plana ait raporda dile getirilen “Yayla Turizmi Koridoru” dolayısıyla “koridor” kavramı yargı kararı ile iptal edilen ve belirsizlik ürettiği ileri sürülen “entegrasyon” kavramı ile tutarlı bir kavramdır. Koridor kavramının tanımı gereği “entegrasyon” (“bütünleşme”, “bütünleştirme”) kavramını içermekte olduğu belirtilmelidir. Koridorlaştırma düşüncesi bir dizi “entegrasyonu” (bütünleşmeleri ya da bütünleştirmeleri) zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenlerle, Kurulumuzca bir turizm politikası olarak, yayla turizminin geliştirilmesi düşüncesi olumlu bulunmakla birlikte, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yola açacak olan Yeşil Yol şeklindeki bir ulaşım ekseni düşüncesini olumsuz değerlendirmiştir. Davacının Planlama Raporunda itiraz ettiği madde dile getirilen sakıncaları taşımaktadır. Yayla turizminin geliştirilmesi kıyıdan yaylalara ulaşan mevcut yolların, doğa ile uyumlu ve çevre değerlerinin koruyarak yukarıda sözü edilen dikey ilişkiyi güçlendirecek biçimde rehabilite edilerek iyileştirilmesi yolu ile sağlanabilir. " değerlendirme ve tespitlerine yer verilmiştir.
Anılan rapor doğrultusunda davanın bu kısmında mevzuata uyarlık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle davada, sözü edilen kısma yönelik olarak dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği oyu ile kararın bu kısmına katılmıyorum.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi