(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi 2012/5185 E. , 2012/6129 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Davacılar tarafından, davalı aleyhine 18.07.2011 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.11.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, 279 ada 20 sayılı parsel üzerindeki binada ikamet ettiklerini, davalının da aynı binada oturmakta olduğunu, ancak davalıdan kaynaklanan nedenlerle binada oturmalarının tehlikeye girdiğini, bu yerden davalının tahliyesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacıların malik olmadıklarını, kendisinin de malik olmadığını, malik olmayan davacıların aleyhlerine dava açamayacağını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacılar mülkiyet hakkı sahibi olmadıklarından aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle istemin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar temyiz etmiştir.
Gerçekten, tarafların ikamet ettikleri 279 ada 20 sayılı parsel üzerindeki bahçeli kargir ahşap evin maliki dava dışı...’dır. Kat irtifakı kurulmamış bu binada davacıların ve davalının ikamet ettiği anlaşılmaktadır.
04.06.1958 tarih ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinde belirtildiği üzere hakim bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve netice-i taleplerle bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların tavsifleriyle bağlı değildir. Bunun doğal sonucu olarak hakim, önüne çekişme biçiminde getirilen uyuşmazlığa uygulayacağı yasa hükümlerini bulup uygulamak zorundadır. Belirtilen bu kural, 6100 sayılı
HMK’nun 33. maddesinde de “hakim, Türk Hukukunu re’sen uygular” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta; davacılar, aynı binada oturmakta oldukları davalının muhtelif vesilelerle geçimsizlik çıkardığını, çocuklarına ve kendilerine saldırıda bulunduğunu, artık aynı binada oturmaktan korkar hale geldiklerini, hayati tehlikeleri bulunduğunu ileri sürmüştür. Bu iddiaların ileri sürülebilmesi için bir kimsenin o binada mülkiyet hakkı sahibi olması gerekmez. Nitekim, davacılar da mahkemenin kabulünün aksine mülkiyet haklarının varlığına değil davalının komşuluk hukukuna aykırı davranışlarına dayanmıştır. Gerçekten, aynı binada oturmakta olan kişiler, diğer kişilere karşı ahlaken de olsa bazı vazifeleri varsa bu vazifelerini ifa ile mükelleftir. Buna, kiracının özen borcu da denilir. Belirtilen bu kuralın Türk Medeni Kanunundaki düzenlemesi ise “komşuluk hakkı” başlıklı 737. maddede yapılmıştır. Bu hüküm “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle; taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü ve sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır. Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır” şeklindedir. Bu hükümle bir komşunun kullanma sırasında komşuya zarar verecek taşkınlıklardan sakınma ödevi yüklenmiş bulunmaktadır. Taşkınlıktan amaç ise, komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan ve komşunun kendisi ve ailesi ile taşınmazı zararına aşırı derecede etkili olabilecek iş ve eylemlerdir. Bu eylemlerin saptanmasında, taşınmazın bulunduğu yerin kullanma amacının, niteliğinin, konuya ilişkin düzenlemelerin ve yasal boşluk bulunması halinde mahalli örf ve adetlerin göz önünde tutulması gereklidir. Bu tür uyuşmazlıkların çözümünde hâkim, gerek zararı saptama, gerekse zararı giderici önlemleri bulma yönünden her somut olayın özelliğini gözetmek, tarafların yarar zarar dengelerini değerlendirmek durumundadır.
Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde ise, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderim şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin açıkça gösterilmesi zorunludur.
Mahkemece yapılması gereken iş, belirtilen çerçeve dairesinde taraflardan delillerini isteyip toplamak ve önüne getirilen uyuşmazlığı sonucuna uygun bir karara bağlamak olmalıdır.
Değinilen bu hususlar bir yana bırakılarak ve değerlendirmede yanılgıya düşülerek orta yerde mülkiyet hakkına dayanılmış bir dava varmış gibi istemin
reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 30.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.