Esas No: 2017/101
Karar No: 2018/1869
Karar Tarihi: 06.12.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/101 Esas 2018/1869 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki "rücuen tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesince davalı Yapı Kredi Leasing A.O. hakkındaki davanın husumetten reddine, diğer davalı hakkındaki davanın kabulüne dair verilen 13.07.2010 tarihli ve 2009/44 E., 2010/324 K. sayılı karar davalı M/V Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.11.2012 tarihli ve 2010/13370 E., 2012/18961 K. sayılı kararı ile:
"...Davacı vekili, müvekkili nezdinde taşıma poliçesiyle sigortalanmış olan cam emtiasının davalılar tarafından Romanya’dan Türkiye’ye gemi ile taşındığını, varış limanında yapılan incelemelerde söz konusu emtianın taşınması ve tahliyesi sırasında hasarlandığının tespit edilmesi üzerine müvekkili tarafından sigortalısına poliçe teminatı dahilinde 34.443,66 TL hasar tazminatı ödendiğini, bu suretle müvekkilinin sigortalısının haklarına halef olduğunu ileri sürerek, ödenen miktarın 19.03.2008 ödeme tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı finansal kiralama şirketi vekili, müvekkilinin donatan sıfatının olmayıp, sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, müvekkili hakkındaki davanın reddini istemiştir.
Davalı...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. vekili, usulüne uygun olarak yapılmış bir hasar ihbarı ve tespitinin bulunmadığını, ekspertiz çalışmalarının tek taraflı olarak yapıldığını, taşıma koşullarının belirlendiği bağlantı özetinde (fixture recap) yükleme ve boşaltma için “FIOS” kaydının bulunduğunu, bu kayıt nedeniyle taşınan malın yüklenmesi, bağlanması, emniyet altına alınması, takozlanması ve tahliyesinin tamamen yükletenin/taşıtanın ve/veya gönderilenin sorumluluğunda olup, meydana gelen hasarlardan müvekkilinin sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, gemi kaptanının yükleme esnasında gerekli özeni göstermemesinden dolayı meydana gelen zarardan davalı taşıyıcı şirketin sorumlu olduğu, diğer davalının ise geminin donatanı veya taşıyanı olmaması nedeniyle bu davalıya husumet yöneltilemeyeceği sonucuna varılarak, davalı Yapı Kredi Leasing Anonim Ortaklığı hakkındaki davanın husumetten reddine, diğer davalı M/V Rapsodi Gemisi taşıyanı ve/veya işleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd.Şti. hakkındaki davanın ise kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı M/V Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri Ve Tic. Ltd. Şti. vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, mümeyyiz davalı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, davacıya sigortalı cam emtiasının mümeyyiz davalı tarafından deniz yoluyla yapılan taşıma sırasında hasarlanması nedeniyle davacı tarafından sigortalısına ödenen tazminatın rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Davaya konu taşımaya ilişkin olarak düzenlenen konşimentoda navlun sözleşmesine de atıf yapılmış olup, navlun sözleşmesi ile birlikte kullanılacağı belirtilmiştir.Konşimentonun atıf yaptığı navlun sözleşmesi (bağlantı özeti) incelendiğinde, davacının sigortalısı olan Okan Cam Sanayi A.Ş.’nin taşımayı yapan gemiyi kiraladığı, bu suretle navlun sözleşmesinin tarafı olduğu gibi sözleşmede taşınan yükün yükleme, tahliye ve istifleme masraf ve risklerinin taşıtana/yükletene-gönderilene ait olduğu, bağlama/emniyet altına alma/ takozlama malzemeleri/işlemlerinin kiracının hesap ve sorumluluğunda olduğu hususları düzenlenmekle sözleşmeye FIOS (Free In/Out Stow) kaydı konulmuştur.Davaya konu taşıma sonunda meydana gelen hasarla ilgili olarak yapılan ekspertiz incelemesinde ahşap kasalar içindeki cam emtianın bir kısım sandıkların devrilme, yan yatma ve kayması sonucu hasarlandığı, istiflemenin yükleme terminalinde yeterince dikkat, özen ve sefer deniz şartlarını karşılar şekilde usulünce yapılmadığı, bunun sonucunda deniz yolculuğunda gemi normal salınımlarında aralarında boşluk olan veya yeterince beslenmemiş kasaların yan yatma ve devrilmeye maruz kaldıkları tespit edilmiştir.Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda da ahşap kasalar içindeki cam yükünün gemi ambarına usulüne uygun şekilde yüklenmediği belirtilmiştir. Bu durumda konşimentoda atıf yapılan navlun sözleşmesi içeriğine, bu sözleşmede kararlaştırılan taşıma koşul ve kayıtları ile hasarın meydana geliş şekline göre, davalı taşıyanın tüm zarardan sorumlu tutulması doğru değildir. Ancak, kararlaştırılan taşıma koşulları ile yükleme, boşaltma ve istif işlerinin yük ilgililerine bırakıldığı durumlarda dahi TTK’nun 975. maddesi uyarınca kaptanın yükleme ve istifin denizcilik örf ve usullerine uygun tarzda yapılmasına nezaret etmek, bu konuda gerekli özeni göstermek ve uyarılarda bulunmak görev ve sorumluluğu mevcuttur.Buna göre somut olayda, taşınan emtianın yük ilgilileri tarafından hatalı istiflenmesi sonucu hasarlanmasından dolayı yük ilgilileri kusurlu ise de bu durumun davalı taşıyanın anılan kanuni düzenleme uyarınca sorumluluğunu ortadan kaldırmaması nedeniyle davalı taşıyanın da müşterek kusurunun bulunduğunun kabulü ile bu konuda yapılacak değerlendirme sonucunda belirlenecek kusur oranına göre davalı taşıyanın sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde meydana gelen hasarın tamamından davalı taşıyanın sorumlu tutulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3-Öte yandan, taşıma sona erdikten sonra tahliye sürecinde liman işçilerinin dikkatsiz yük elleçlemesi yapması sonucu yükte meydana gelen hasarın tamamından da davalı taşıyan sorumlu tutulmuş ise de gerek anılan bağlantı özeti koşulları gerekse anılan TTK’nun 975. maddesi göz önüne alınarak tahliye sırasında meydana gelen hasardan dolayı davalı taşıyanın kusur durumunun belirlenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu konuda bir inceleme ve değerlendirmede bulunulmadan tahliye sırasında meydana gelen hasarın tamamından da davalı taşıyanın sorumlu tutulması doğru görülmemiş, kararın bu yönden de bozulması gerekmiştir…"
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, navlun sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece; taşıma şart ve koşullarının belirlendiği bağlantı özetinde FİOS kaydının bulunduğu, bu kaydın sadece taşıyan ile taşıtan arasında geçerli olduğu ve gönderilene karşı ileri sürülemeyeceği, FİOS kaydına rağmen gemi kaptanının yükleme esnasında gerekli özeni göstermemesinden dolayı meydana gelen zarardan davalı taşıyıcı şirketin sorumlu olduğu, diğer davalının ise geminin donatanı veya taşıyanı olmaması nedeniyle bu davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davalı Yapı Kredi Leasing Anonim Ortaklığı hakkındaki davanın husumetten reddine, diğer davalı M/V Rapsodi Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise kabulüne karar verilmiştir.
Davalı M/V Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, gönderilenin aynı zamanda taşıtan olduğu hususunun atlandığı için bozma öncesi verilen kararın yanlış olduğu, bu nedenle Yargıtay bozma ilamının yanlış yorumu sonucu verilen direnme kararının da yanlış olması sebebiyle direnme kararının gerekçelendirilmediği ve davacının sigortalısı olan taşıtan ile davalı taşıyan arasındaki navlun sözleşmesinde taşıyanın yükleme, istif, boşaltma, masraf ve rizikolarından sorumsuzluğuna dair kararlaştırılan FİOS kaydına rağmen taşıyanın sorumlu tutulup tutulamayacağı hususunun da bu aşamada değerlendirilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı M/V Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce; mahkemenin temyize konu direnme kararında “gönderilenin aynı zamanda taşıtan olduğu hususunun atlandığı için bozma öncesi verilen kararın yanlış olduğu, bu nedenle Yargıtay bozma ilamının yanlış yorum sonucu verilen direnme kararının da yanlış olması sebebiyle direnme kararının gerekçelendirilmediği” şeklindeki gerekçesinin Anayasanın 141/3. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 297. maddeleri anlamında, direnme gerekçesi ihtiva edip etmediği, dolayısıyla usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak öncelikle tartışılmıştır.
Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesi zorunludur.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
Bu kapsamda, HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
şeklinde düzenleme mevcuttur.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru B./ Arslan R./ Yılmaz E.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472).
Anayasanın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Hukuk Genel Kurulunun 19.06.1991 tarihli ve 323 E., 391 K.; 10.09.1991 tarihli ve 281 E., 415 K.; 25.09.1991 tarihli ve 355 E., 440 K.; 19.04.2006 tarihli ve 2006/4-142 E., 229 K.; 05.12.2007 tarihli ve 2007/3-981 E., 936 K.; 23.01.2008 tarihli ve 2008/14-29 E., 4 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 254 K.; 18.06.2008 tarihli ve 2008/3-462 E., 432 K.; 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 453 K.; 24.02.2010 tarihli ve 2010/1-86 E., 108 K.; 28.04.2010 tarihli ve 2010/11-195 E., 238 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
Nitekim, 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, yerel mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün olan son kararlardan olup; mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile HMK’ya eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429/2. maddesinde, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir” hükmü öngörülmüştür.
Bu açık hüküm karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
Direnme kararları yapıları gereği Yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/10/2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19/03/2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22/06/2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29/02/2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Ayrıca Yargıtayca bozulan yerel mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
Bu genel açıklamaların ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemenin temyize konu direnme kararında “gönderilenin aynı zamanda taşıtan olduğu hususunun atlandığı için bozma öncesi verilen kararın yanlış olduğu, bu nedenle Yargıtay bozma ilamının yanlış yorumu sonucu verilen direnme kararının da yanlış olması sebebiyle direnme kararının gerekçelendirilmediği” belirtilmiştir. Bu durumda yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararının varlığından söz edilemez.
O hâlde, mahkemece yapılacak iş özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi de gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma gerekçelerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
Hâl böyle olunca, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere direnme kararın usulden bozulmasına, bozma nedenine göre davalı M/V Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
S O N U Ç: Davalı M/V Gemisi Taşıyanı ve/veya İşleteni...... Nak. Spor Yapı Tesisleri ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.