10. Hukuk Dairesi 2015/16252 E. , 2015/18992 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilâmda belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan ... Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 2004 yılı Kasım ayından 2006 yılı Aralık ayına ve 2009 yılı Kasım ayından işten çıkarıldığı 2012 Nisan ayına dek Dicle Kaymakamlığı nezdinde kazan yakma işçisi ve Mal Müdürlüğünde işçi olarak çalıştığının tespitini istemiş; mahkemece, davacının ... Özel İdaresi nezdinde 01/11/2004 – 31/12/2006 ile 01/11/2009 – 22/04/2011, ... Mal Müdürlüğü nezdinde 19/10/2011 – 30/04/2012 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
“İşveren”, 5510 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde; ...sigortalıları çalıştıran... kişiler...” olarak tanımlanmış olup, hizmet tespitine yönelik davalarda, çalışma ilişkisinin nitelik ve süresinin belirlenmesi, bu yöndeki işyeri bilgi ve belgelerine ulaşılması, bir başka anlatımla, davanın sübutu, kanıtlama yükümlülüğü ve verilen kararın infazı açısından, husumetin kendisine yöneltilmesi zorunlu olan kişidir.
Dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmakta ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunlu bulunmaktadır. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakka ilişkin davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine ait bulunmakta ve buna aktif husumet denilmektedir. Sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi de o hakka uymakla yükümlü olan kimse olup, bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hak sahibi ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun belirlenmesi, bunun neticesinde, dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler, o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapılmaksızın, davanın sıfat yokluğundan reddedilmesi gerekmektedir. Taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğinde olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 116. maddesinde (HUMK. 187 m.) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, taraflarca ileri sürülmese dahi, gerek, mahkemece, gerekse, Yargıtay"ca tarafların bu yönde bir savunmalarının olup olmadığına bakılmaksızın, kendiliğinden nazara alınır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. 506 sayılı Kanunun 79. maddesine 25.08.1999 tarih, 4447 sayılı Yasayla eklenen “Ay içinde bazı işgünlerinde çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği beyan edilen sigortalıların otuz günden az çalıştıklarını açıklayan bilgi ve belgelerin işverence prim bildirgelerine eklenmesi şarttır.” aynı şekilde 5510 sayılı Yasanın 86 maddesinde "Ay içinde bazı işgünlerinde çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği beyan edilen sigortalıların, otuz günden az çalıştıklarını ispatlayan belgelerin işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesine eklenmesi şarttır. " şeklinde düzenleme mevcuttur.
506 sayılı Kanunun “Prim Belgeleri” başlığını taşıyan 79. maddenin 10. fıkrasına göre; yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının dikkate alınacağı açıklanmıştır.
Mahkemece yargılama sonucunda verilen karar ve hükmün dayandığı gerekçe isabetsiz bulunmuştur. Hüküm fıkrasında davacının çalışmalarının hangi davalılara ait işyerlerinde geçtiği açıkça belirtilmemiş, her bir davalı için ayrı ayrı olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamış, fakat yanılgılı değerlendirmeyle yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinden her bir davalının sorumluluğuna gidilmiştir. Ayrıca mahkemece ifadesi hükme dayanak alınan tanıkların beyanlarının denetlenmediği ve yeteri kadar re"sen bordro tanıkları ile kamu tanıklarının dinlenmediği, davacının talebe konu dönemdeki çalışmaların hangi sürelerle ve hangi işverene/işverenler nezdinde gerçekleştiği ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının işverenliği ile ilgili herhangi bir araştırma yapılmadığı ve açıklanan şekilde fiili çalışmanın varlığının yöntemince incelenmeden sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Davacının talebi ve mahkemece kabule konu hükme göre davacının 2006/12 ve 2009/11. aylar arasında çalışmasının bulunmadığı ve talebe konu çalışmalarının kesintiye uğradığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple mahkemece, davacının çalışmasına ara verdiği ve dolayısı ile çalışmanın kesintiye uğradığı dönem başta çalışmayı bilebilecek tanık beyanları olmak üzere özel bir duyarlılıkla araştırılarak, davanın açıldığı tarihine göre, çalışmanın kesintiye uğradığı tarihten önceki dönem yönünden 5 yıllık hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda değerlendirme yapılmalı, yapılan değerlendirme sonucu hak düşürücü süre gerçekleşmiş ise bu dönemden öncesine ilişkin istemin hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davacının 2009 yılında başlayan talebine ait dönem yönünden, ilgili çalışma dönemine yönelik kesintisiz çalışıldığı iddia edildiğinden, tespite konu dönemler dahilinde olmak üzere davalı işveren/işverenler tarafından davalı Kuruma sunulan çalışma ve hizmete dair tüm belgelerin kurumdan celbi ile hizmet tespiti davalarında gerekli araştırmaların Mahkemece re"sen yapılması ilkesi ışığında; Mahkemece, çalışmanın geçtiği işyerinden verilen ücret bordroları getirtilmeli, bordrolarda ismi geçen ve ilgili çalışmayı bilebilecek durumda olan tanıkların ifadelerine başvurulmalı, bulunabildiği takdirde davacının talebine konu dönemde aynı çevrede işyeri olan işveren ya da bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler re’sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı;
davada bilgi ve görgülerine başvurulan tanıkların beyanları arasında bulunan çelişkiler giderilmeli; dinlenen tanıkların hizmet döküm cetveleri celp edilerek beyanları denetlenmeli, sigortalının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu ile çalışmanın varlığı, kısmi ve kesintili olup olmadığı yöntemince araştırılmalı ve ilgili düzenlemeler dikkate alınarak toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalılardan ... Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.