14. Hukuk Dairesi 2016/11737 E. , 2019/3788 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 10.02.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi ve kal talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 24.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava suya vaki müdahalenin meni ve kal istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, 1823 parsel sayılı taşınmaz maliki olan davacıların arazi üzerinde, tek su kaynağı olan, yaklaşık 50 yıl önce yapılmış havuzu olduğunu, 1821 parsel sayılı taşınmaz maliki olan davalının bu havuzun yakınında artezyen çalışması yaparak mevcut havuzu olumsuz etkilediğini belirterek, davalının açmış olduğu kuyunun kaynak suyuna müdahalesinin meni ile kuyunun kal’ini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taşınmazının bulunduğu yerde kaynak sularının azalması nedeniyle ... 9. Bölge Müdürlüğü"ne müracaat ederek sondaj kuyusu açtırdığını ve kullanma izin belgesi aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne, davalıya ait 1821 parsel sayılı taşınmazda bulunan artezyen kuyusunun davacılara ait 1823 parsel sayılı taşınmazdaki kaynak suyunu etkilediği anlaşıldığından, artezyen kuyusu vurmak suretiyle oluşturulan müdahalenin meni ile artezyen kuyusunun kal"ine karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabii ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Somut olayda; davacılara ait taşınmaz içinde bulunan özel suya, davalının artezyen kuyusu açarak müdahale ettiği belirtilerek, suya yapılan müdahalenin önlenmesi istenilmiştir. Mahkemece mahallinde yapılan keşifler sonucu alınan bilirkişi raporları çelişkili olup, davalı tarafından açılan artezyen kuyusunun davacılara ait suyu hangi oranda etkilediği kesin olarak tespit edilememiş, özellikle de artezyen kuyusunun kapatılması halinde suyun tekrar kaynağa dönüp dönmeyeceği hususu saptanmamıştır.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak suların en az olduğu bir dönemde, su işlerinden anlayan uzman bilirkişi (2 jeoloji mühendisi), 1 ziraat mühendisi ve 1 fen bilirkişi ile yeniden keşif yapılarak önceki raporlardaki çelişki de giderilmek suretiyle dava konusu kaynak suyunun debisi ölçülerek, tarafların yararlandığı başka sular varsa bunlarda gözetilerek, davalının açtığı artezyen kuyusunun davacılara ait kaynak suyunu hangi oranda etkilediğinin kesin olarak belirlenmesi, artezyen kuyusu kapatıldığında bu suyun tekrar kaynağa dönüp dönmeyeceğinin saptanması, suyun kaynağa dönmesi söz konusu değil ise mevcut haliyle suyun kullanılması için tarafların içme, temizlik ve sulama sırasına göre ihtiyaçlarının belirlenmesi, özellikle davalı açısından başka bir su kaynağından bu ihtiyaçların giderilip giderilemeyeceğinin saptanması ve artezyen kuyusunun kapatılması halinde suyun kaynağa dönmesi mümkün ise davalının da su ihtiyacı belirlenerek su rejiminin kurulması gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.04.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.