23. Hukuk Dairesi 2016/6454 E. , 2019/4369 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. ... ile davalılardan asil ... ve davalılardan ... ile ... vekili Av. ..."ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- KARAR -
Davacı vekili, davalı yüklenici ... ile diğer davalı arsa sahipleri arasında 19.10.1990 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, davacının ise sözleşme uyarınca yükleniciye düşen 700 parsel üzerindeki 9 no"lu bağımsız bölümü yükleniciden 1991 yılında satın ve teslim aldığını, o tarihten bu yana malik sıfatı ile çekişmesiz ve aralıksız zilyet olduğunu, ancak davalılardan bağımsız bölümünün tapusunu alamadığını ileri sürerek, dava konusu 9 no"lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini mümkün olmaz ise konut değerinin yasal faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı arsa sahipleri vekilleri, dava konusu taleplere ilişkin olarak kesin hüküm bulunduğunu, davacı ile davalı arsa sahipleri arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Davalı yüklenici ... vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece öncelikle, davacının davalılardan yüklenici ... "a karşı açmış olduğu alacak davasının yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için 6100 sayılı HMK"nın 167/1 maddesi uyarınca bu dava dosyasından ayrılarak ayrı bir esasa kaydının yapılmasına ve davacının davalı yüklenici ..."a karşı açmış olduğu alacak davasının ayrılan bu dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiş, elde kalan talepler yönünden ise, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının tapu iptali ve tescil istemiyle açtığı ilk davadan sonra mevcut imar planlarında ve inşaat seviyesinde herhangi bir değişmenin bulunmadığı, bu sebeple davalı arsa sahipleri ile davalı yükleniciye karşı iş bu dava ile talep edilen tapu iptali ve tescil isteminin kesin hüküm dava şartı nedeni ile reddi gerektiği, ayrıca yükleniciden bağımsız bölüm satın alan davacının arsa sahibi veya mirasçılarından sözleşme hukuki ilişkisine dayalı olarak bir istekte bulunamayacağı, satış bedeli olarak dava konusu edilen alacak istemi yönünden arsa sahibi ve mirasçılarına husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle, davanın tapu iptali ve tescil istemi yönünden kesin hüküm nedeniyle, alacak istemi yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.
Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nun 303. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın, taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Öte yandan, arsa sahipleri ile aralarında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi bulunan yüklenicinin şahsi hakkını üçüncü kişiye devretmesi (temlik etmesi) halinde üçüncü kişinin ifa talep edip edemeyeceğinin saptanmasında öncelikle yüklenicinin edimini (eseri meydana getirme ve teslim borcunu) yerine getirip getirmediğinin, ardından sözleşme hükümlerindeki diğer borçlarını ifa edip etmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Burada yüklenicinin eser sözleşmesinden kaynaklanan borçlarının neler olduğuna ilişkin bazı açıklamaların yapılması gerekmektedir. Genel olarak eser sözleşmelerinde yüklenici, belli bir eseri meydana getirerek onu iş sahibine teslim etmeyi taahhüt eder. Eser sözleşmelerinde yüklenicinin "eseri meydana getirme borcu" dayanağını Türk Borçlar Kanununun 470. maddesinden alır. Anılan hükme göre; “eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir."
Bir iş görerek eseri meydana getirmek ve meydana getirilen eseri iş sahibine teslim etmek (arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde, binayı sözleşmeye, amacına ve fen ve sanat kurallarına uygun şekilde imal ederek arsa sahibine teslim etmek) yüklenicinin ana borcudur. Kural olarak da aslolan sözleşmenin kararlaştırıldığı şekilde eksiksiz ifasıdır. Aksi halde, sözleşmeden beklenen yararlar dengesi bir taraf aleyhine bozulur. Böyle bir durumda da yüklenici edimini yerine getirmiş kabul edilemez.
Yukarıda belirtilen ilkeler ve yapılan açıklamaların ışığında somut olaya gelince; arsa sahibi ile yüklenici arasında 19.10.1990 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmış, davacı harici şekilde düzenlenmiş sözleşme ile dava konusu daireyi yükleniciden satın almıştır. Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/655 Esas, 2013/33 Karar sayılı dosyasında dosyamız davacısının da içinde bulunduğu davacılar tarafından aynı davalılar hakkında dava konusu dairenin tapusunun iptali için aynı hukuki sebebe dayalı açılan davada fen ve imar kurallarına uygun olarak imal edilme, ediminin yerine getirilmediği, inşaatın kabul edilebilir seviyeye getirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve verilen hüküm Dairemizin temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Mahkemece, kararın aynı hukuki nedenlere ve vakıalara dayalı olduğu, taraflarının ve konusunun aynı olduğu, dolayısıyla tapu iptali ve tescil talebi yönünden dava tarihi itibariyle kesin hüküm oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de bu tür davalarda yükleniciden temlik alınan kişisel hakka dayalı olarak açılan tescil isteğinin kabulü için yüklenicinin veya onun halefi olan davacının arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine göre binayı sözleşmeye, amacına, fen ve sanat kurallarına uygun imal ederek arsa sahibine teslim etmesi halinde şahsi hak kazanılmış olacaktır. Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmelerine dayanılarak açılan davalarda her halde kesin hükümden söz etmek mümkün değildir. Sözleşme geçerli olduğu sürece inşaata devam edebileceğine göre, açılan ilk davadan sonra inşaatın kabul edilebilir seviyeye getirilmiş olması mümkündür. Önceki dava sonraki dava için kesin hüküm oluşturmaz. Bu nedenle mahkemece, inşaatın seviyesinde son durum tespiti yapılmadan kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca, davadaki istemin dayanağı yüklenicinin adi yazılı sözleşmeyle yaptığı temlik işlemidir. Bir tanımlama yapmak gerekirse alacağın temliki, alacaklı ile onu devralan üçüncü şahıs arasında borçlunun rızasına ihtiyaç göstermeden yapılabilen ve sadece kazandırıcı bir tasarruf işlemi niteliği taşıyan şekle bağlı bir akittir. Ne var ki, yapıldığı sırada temlik işlemine vakıf olmayan borçlu yeni alacaklının ifa talebi üzerine önceki alacaklıya karşı ne gibi itiraz ve defi hakkına sahipse bunları yeni alacaklıya da ileri sürebilir hale gelir (TBK m.188).
Ancak, yapılan temlik işlemine dayanan tarafın, temlik işleminin varlığını temlik işleminde bulunan kişiye, yapılan temlik sebebiyle de şahsi hak kazandığını borçluya karşı kanıtlaması gerekir. Bu bakımdan denilebilir ki, bu gibi davalarda yükleniciyle arsa sahipleri arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Zorunlu dava arkadaşlığının varlığı durumunda, hem yüklenicinin hem de arsa sahiplerinin aynı davada taraf olmaları gerekmektedir. Bu nedenle mahkemece yüklenici aleyhindeki tazminat talebinin ayrılmasına karar verilmesi HMK"nın 167.maddesine uygun düşmemiştir.
Mahkemece davalı yüklenici ... hakkındaki tazminat talepli davanın bu dava ile birleştirilmesi beklenmeli ve işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.10.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.