(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi 2012/1474 E. , 2012/5252 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.07.2008 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.04.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı ... ve ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 10.04.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Av. ... ile karşı taraftan davacı vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 1989 yılında ...’dan göç ettiklerini, ilerde üzerine ev yapmak amacıyla imardan önce 470 sayılı parsel olan taşınmazı inançlı işlemle 6 kişinin üstüne tescil ettiklerini, davalının kötüniyetli olarak inanılan kişilerden olan dava dışı ...’ten 1/6 payı satın aldığını, taşınmazın imarla 501 ada 26 sayılı parsel olduğunu, bu parseldeki davalı adına olan 8/25 payın iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, iyiniyetli tapu maliki olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava kabul edilmiştir.
Hükmü, davalı ...mirasçılarından ... ile ... temyiz etmiştir.
Davacı, iki tür iddiaya dayanmaktadır. Bunlardan ilki, davacı ile dava dışı ... arasında varlığını ileri sürdüğü inanç ilişkisi, ikincisi ise taşınmaza 31.03.2003 tarihinde tapuda malik olan davalılar mirasbırakanı Hüseyin Kelen’in mülkiyeti kötüniyetli olarak kazandığı iddialarıdır. O yüzden,
burada öncelikle inanç ilişkisinin ne olduğu, ardından Türk Medeni Kanununun 1023. ve 1024. maddeleri üzerinde durulması gerekecektir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nun 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır.
Görülüyor ki, inanç ilişkisinin varlığı kural olarak 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille kanıtlanabilir. İnanç ilişkisi, yazılı delil başlangıcı gibi bir delil bulunmazsa tanık sözlerine dayanılarak ispat edilemez. Mahkemenin mevcut delillerle inanç ilişkisinin varlığını kabul etmiş olması belirtilen yasa kurallarına uygun düşmemiştir.
Türk Medeni Kanununun 1023. ve 1024. maddelerine gelince;
Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat, 08.11.1991 tarihli ve 1990/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde açıklandığı üzere “hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinememesidir.” Belirtilen bu ilke, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyiniyete dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde açıklanmış, aynı ilke tamamlayıcı madde olan m.1024’de “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde vurgulanmıştır. Davalıların murisi Hüseyin Kelen, taşınmazdaki 8/25 payın 31.03.2003 tarihinde tapunun aleniyet prensibine güvenerek kayden maliki olmuştur. Buradaki mülkiyetin yolsuz kazanıldığını ispat yükü bunu iddia eden tarafa düşer. Ne var ki, davacı kayıt maliki Hüseyin Kelen’in kötüniyetli olduğunu da yöntemince kanıtlayamamıştır.
Yapılan bu saptamalara göre, dava dışı ... ile olduğu iddia edilen inanç ilişkisi ve kayıt malikinin kötü niyeti kanıtlanamadığından davanın reddi gerekirken istemin yazılı bazı gerekçelerle hüküm altına alınması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 900,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak temyiz eden davalılardan ...’a verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, 10.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.