14. Hukuk Dairesi 2016/9953 E. , 2019/3755 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 30.01.2014 gününde verilen dilekçe ile mirasın hükmen reddi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili ve davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 23.05.2012 tarihinde vefat eden muris ...’ün terekesinin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili ve davalı Davalı ... vekilinin dosyaya sunduğu cevap dilekçelerinde, davanın üç aylık yasal süre içerisinde açılmadığı, dava şartlarının oluşup oluşmadığının mahkemece araştırılması gerektiği beyan edilerek davanın reddi savunulmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı ... vekili ve davalı Davalı ... vekili temyiz etmişlerdir.
Dava, TMK"nun 605/2. maddesi gereğince açılan mirasın hükmen reddi istemine ilişkindir. Ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır (TMK m. 605/2). Mirasçılar Türk Medeni Kanunu"nun 610. maddesinde yazılı aykırılık da bulunmadıkça yani zımnen mirası kabul etmiş duruma düşmüş olmadıkça her zaman murisin ödemeden aczinin tespitini isteyebilir. Türk Medeni Kanunu"nun 606. maddesinde belirtilen süre bu davada uygulanmaz. Dava alacaklılara husumet yöneltilerek görülür. Bu davada yetkili mahkeme ise alacaklıların davanın açıldığı zamandaki ikametgahı mahkemesidir. Ayrıca Türk Medeni Kanununun Velayet Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletname sunulması da zorunludur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmişse de, yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir. Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir. Aksi halde terekenin murisin ölüm tarihinde borca batık olup olmadığı, murisin malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak, bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler, tapu müdürlüğü v.b. Kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı gözönünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi, mirasçının mirası kabul anlamına gelen davranışlarda bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir.
Mahkemece terekenin pasifi tespit edilirken ölüm tarihinin esas alınmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, terekenin aktifinin tespiti için 23.05.2012 tarihi itibariyle murisin üzerine kayıtlı gayrimenkul, araç ve banka kaydının bulunup bulunmadığının araştırılması amacıyla ilgili tapu, emniyet, banka müdürlüklerine yazı yazılmalıdır. Terekenin pasifinin tespiti için ise 23.05.2012 tarihi itibariyle davalılara olan borç miktarı ve kaynağı sorulmalıdır.
Üstelik, dosya içerisindeki Derince Vergi Dairesi’nin 28.05.2014 tarihli yazı cevabında, murisin dairenin mükellefi olmadığı, ancak murisin ...’nin 193 006 2324 vergi numaralı ... Oto. Nak. Taah. ve Tic. Ltd. Şti’nin % 90 hisseli ortağı ve şirket müdürü olduğu, ... Vergi Dairesi’nin 30.05.2014 tarihli yazı cevabında ise murisin ... Vergi Dairesi’nin 192 008 6592 vergi kimlik numaralı potansiyel mükellefi olduğu belirtilmesine rağmen bu hususların da araştırılmadığı görülmektedir. ...’nden 193 006 2324 vergi numaralı ... Oto. Nak. Taah. ve Tic. Ltd. Şti’nin, ... Vergi Dairesi’nden 192 008 6592 vergi kimlik numaralı mükellefiyetin akıbeti sorulmalıdır.
Mahkemece, murise ait vergi borcunun şahsi borcu değil de ortağı ve yöneticisi olduğu ... Oto. Nak. Taah. ve Tic. Ltd. Şti’den kaynaklandığının anlaşılması halinde; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 22.7.1998 tarihli 4369 sayılı Kanunla değişik 35. maddesi hükmüne göre; limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun gereğince takibe tabi tutulurlar. Aynı Kanuna 25.5.1995 tarihli 4108 sayılı Kanunla ilave edilen Mükerrer 35. madde hükmüne göre de; tüzel kişilerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Şu halde açıklanan yasa hükümleri gereğince, murisin temsilcisi olduğu limited şirketin, şirketin malvarlığından tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borcundan temsilcisi olarak da şahsi sorumluğu söz konusudur. Murisin yasal mirasçısı olan davacılar hakkında, amme alacaklısı tarafından henüz takibe geçilmemiş olması, yasal mirasçıların borç tehdidi altında olmadıkları anlamına gelmez. Öyleyse, bu işten anlayan bilirkişi veya bilirkişiler eliyle murisin "yasal temsilcisi" olduğu limited şirketin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılarak şirketin aktif ve pasifinin saptanması ve murisin şirketin kamu borcundan dolayı sermaye hissesi oranında şahsen sorumlu olacağı miktarın bu suretle belirlenmesi, amme alacağının şirketin malvarlığından tamamen tahsili mümkün ise bu halde davacıların borca batıklığın tespitini istemekte hukuki yararlarının bulunmayacağı gözetilerek isteğin reddedilmesi, değil ise murisin ölüm tarihi itibarıyla tespit edilen terekesi aktifinin borcu karşılamaya yeterli olmaması halinde isteğin kabulüne karar verilmesi gerekir.
Ayrıca, TMK’nın 610/2. maddesine göre terekeyi sahiplenen mirasçıların mirası reddetme hakkı bulunmadığından davacı mirasçının mirası kabul anlamına gelen davranışlarda bulunup bulunmadıkları da araştırılmalıdır. Bu kapsamnda ... Oto. Nak. Taah. ve Tic. Ltd. Şti’deki murise ait hisselerin akıbeti de araştırılmalı, terekenin ve davacının durumu net olarak tespit edildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.04.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.