17. Hukuk Dairesi 2013/9862 E. , 2014/10260 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/01/2013
NUMARASI : 2002/1210-2013/31
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili, davalı Y.. P.. vekili ve davalı M.. K.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, müvekkillerinin oğlu Z.. D..’in yolcu olup davalı M.. K..’ın kullandığı bisikletin, davalılardan H. Loj.A.Ş. tarafından kullanılan, davalı Selehattin adına kayıtlı, davalı Yaşar’ın sürücüsü olduğu minibüs ile yaptığı 12.11.2002 tarihli kazada müvekkillerinin oğlunun vefat ettiğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere her bir davacı için ayrı ayrı 100,00 TL maddi ve 12.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş, 04.12.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle (ıslah edilen kısma dava tarihinden itibaren en yüksek faiz talebiyle) maddi tazminat talebini her davacı için ayrı ayrı 13.244,00 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Y.. P.. vekili, davanın reddini istemiştir.
Davalı M.. K.. vekili, talep edilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu belirterek haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
Davalı S.. A.., aracı kazadan önce haricen dava dışı A. Ç.’ya sattığını savunmuştur.
Davalı H. Loj. A.Ş. vekili, aracın kaza tarihinde işleteni olmadığını, kazadan sonra aracın acentesi tarafından satın alındığını, acentenin bağımsız olduğunu savunarak davanın husumet nedeniyle reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, kazada davalı sürücü Yaşar’ın 3/8 oranında, bisiklet sürücüsü davalı Muharrem"in 4/8 oranda, destek Ziya’nın 1/8 oranında kusurlu olduğu, hatır taşıması nedeniyle %20 hakkaniyet indirimi uygulandığı gerekçesiyle davacı Hüsmen için destekten yoksun kalma tazminatının 100 TL kısmının olay tarihinden, 3.370 TL kısmının ıslah tarihinden itibaren, 3.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren, davacı Hatice için destekten yoksun kalma tazminatının 100 TL kısmının olay tarihinden, 3.943 TL kısmının ıslah tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılar Yaşar ile Selehattin’den tahsiline, davacı Hatice için destekten yoksun kalma tazminatının 100 TL kısmının olay tarihinden, 5.257 TL kısmının ıslah tarihinden itibaren, 3.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren, davacı Hüsmen için destekten yoksun kalma tazminatının 100 TL kısmının olay tarihinden, 4.493 TL kısmının ıslah tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı Muharrem’den tahsiline, davalı H. Loj. A.Ş. yönünden pasif husumet yönünden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili, davalı Y.. P.. vekili ve davalı M.. K.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1)Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacılar vekilinin aşağıdaki (2),(3),(4),(5) ve (6) nolu bentler, davalılar Y.. P.. vekili ve M.. K.. vekilinin aşağıdaki (7) nolu bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2)Dava, trafik kazasında vefat nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar aracın kaza sırasında davalı H. Loj. A.Ş. tarafından kullanıldığını, araç üzerinde şirketin logosu bulunduğunu, bu davalının işleten olduğunu ileri sürmüş, anılan davalı ise işleten ve malik olmadığını savunmuştur. Davalı şirketin araç maliki olmadığı açıktır. Mahkemece, davalı H. Loj. A.Ş. hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı "işletenin" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, "İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır." şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar." hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre olmamak kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının bulunmaması durumlarında, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan ekonomik yönden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir.
Somut olayda, kazaya karışan ... plakalı aracın malik S.. A.. tarafından 07.10.2002 tarihinde adi yazılı sözleşme ile haricen dava dışı A. Ç.’ya satıldığı hususunda bir uyuşmazlık yoktur. Fiili hakimiyeti devredilen araç kazadan sonra 20.11.2002 tarihinde A. Ç.’ya noterde düzenlenen satış sözleşmesi ile resmi olarak da satılmıştır. Yargılama sırasında davalı S.. A.., aracı kazadan önce A. Ç.’ya haricen sattığını beyan etmiştir. Yine yargılama sırasında davalı sürücü Y.. P.. olay tarihinde H. Loj. A.Ş.’de işçi sıfatı ile şoför olarak çalıştığını, olay günü aracı kullandığını ifade etmiştir. Bu halde aracın fiili hakimiyet sahibinin ve ekonomik yönden yararlananın davalı H. Loj. A.Ş.’nin acentesi olduğu anlaşılmaktadır. Davalı H. Loj. A.Ş. ile dava dışı A. Ç. arasında imzalanan 18.06.2001 tarihli acentelik sözleşmesinin 21. maddesinde “… acentenin, acente faaliyetlerinde kullandığı ve logolu araçların kaza, arıza vs. nedenlerle 3. kişilere verdiği zarar ve ziyandan acente sorumludur” hükmü düzenlenmiş ise de, bu hüküm sözleşmenin taraflarını bağlamakta olup 3. kişilere karşı ileri sürülemez. Bu halde, davalı H. Loj. A.Ş.’nin olay tarihinde aracın işleteni olarak kabulü gerekirken yazılı şekilde bu davalı hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru bulunmamış, hükmün davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
3) Mahkemece hükme esas alınan ceza dosyası kusur raporuna göre kazada bisiklet yolcusu destek Ziya’nın bisiklet selesinde nizamlara aykırı bir şekilde yolculuk etmesi nedeniyle 1/8 oranında kusurlu kabul edilmesi doğru olmamıştır.
Borçlar Kanunu"nun 44/1. maddesi hükmüne göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim, tazminat miktarını hafifletebilir. O halde, muris Ziya’nin kazanın oluşu üzerine etken, hatalı tutum ve davranışının bulunmadığı göz önünde tutularak2918 sayılı kanunda sayılan kusurlu eylemi bulunmadığı kabul edilmek suretiyle hesaplanacak tazminat tutarından desteğin bisikletin selesinde yolculuk etmesi nedeniyle müterafik kusurlu olup olmadığı ve BK’nun 44. maddesi gereğince indirim yapılmasının gerekip gerekmediği hususu tartışıldıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken bu husus karar yerinde değerlendirilmeksizin müteveffanın bisikletin selesinde yolculuk etmesi nedeniyle 1/8 oranında kusurlu kabul edilmesi ile tazminattan 1/8 oranında indirim yapılmış olması isabetli görülmemiş, kararın davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
4)Davacılar vekili dava dilekçesinde, murisin yolcu olarak bulunduğu bisikletin sürücüsü ile karşı aracın maliki, işleteni ve sürücüsünden maddi ve manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen tahsili talep etmiştir. Buna göre zarara sebebiyet verenlerin 818 sayılı BK.nun 50, 51.maddeleri gereğince zarardan müteselsil sorumluluk esaslarına göre sorumlu olacakları açıktır.
Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri, BK.nun 141. 142. Maddesine göre, borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde trafik olayı nedeniyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. BK.nun 146.maddesi uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur.
Bu durumda, mahkemece hükmolunan maddi ve manevi tazminatın tamamından davalıların sorumlu tutulmaları gerekirken, kusur oranları nazara alınarak tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır.
5)Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, dava dilekçesiyle veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. O halde, davalılar yönünden hükmolunan maddi tazminatın ıslah edilen kısmına talebe göre dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken, ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru bulunmamıştır.
6)Davacıların birlikte dava açmaları objektif dava birleşmesi niteliğinde olup davacılar ihtiyari dava arkadaşı konumundadırlar. Bu halde, mahkemece her bir davacı lehine hükmedilen tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’nin ilgili hükümleri gereğince ayrı ayrı vekalet ücretine hükmolunması gerekirken davacılar için tek vekalet ücretine hükmolunması doğru görülmemiştir
7)2918 sayılı KTK.nun 109. maddesinin 1. fıkrasında haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı düzenlenirken, 2. fıkrasında ise, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. 2918 sayılı kanunun anılan hükmünün gözden kaçırılmaması gereken yönü, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır.
Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımı uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Dava konusu olay 12/11/2002 tarihinde meydana gelmiş, davacılar vekili tarafından 04/12/2012 tarihinde dava ıslah edilmiştir. Davalı Y.. P.. vekili ve davalı M.. K.. vekili ıslah edilen miktara karşı süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunmuşlardır. Kısmi davada, zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için kesildiğinden ve geriye kalan meblağ için işlemeye devam ettiğinden ıslahla arttırılacak miktar için de zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Davaya konu trafik kazası sonucunda bir kişi ölmüş olup eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK"nun 102/4 maddesinde öngörülen zamanaşımı süresi 5 yıldır. Buna göre davada, kaza tarihiyle ıslah tarihi arasında uzamış zamanaşımı süresi dolmuştur. Hal böyle iken ıslahla arttırılan kısma ilişkin zamanaşımı def’inde bulunan davalı Y.. P.. ve davalı M.. K.. yönünden mahkemece ıslahla artırılan kısım yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekili, davalı Y.. P.. vekili ve davalı M.. K.. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2),(3),(4),(5) ve (6) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına, (7) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı Y.. P.. ve davalı M.. K.. yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılar, davalı Y.. P.. ve davalı M.. K.."a geri verilmesine 30.6.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.