Esas No: 2021/3319
Karar No: 2021/2431
Karar Tarihi: 28.10.2021
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/3319 Esas 2021/2431 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 09.11.2001 gününde verilen dilekçe ile vasiyetnamenin iptali terditli tenkis ve birleştirilen dava davacısı tarafından davalılar aleyhine 17/03/2006 gününde verilen dilekçe ile sağlararası kazandırmaların tenkisi istenmesi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; asıl ve birleştirilen davada tenkis talebinin kabulüne dair verilen 16/02/2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar-birleştirilen dava davalıları vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dava ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Asıl dava, vasiyetnamenin iptali terditli tenkis ve birleştirilen dava, sağlararası kazandırmaların tenkisi isteğine ilişkindir.
Davacı-birleştirilen dava davacısı ... vekili asıl davada, 21.03.2001 tarihinde ölen müvekkilinin eşi ve mirasbırakanı ...’nin İzmir 15. Noterliğinin 25.08.1983 tarih ve 21305 yevmiye sayılı vasiyetnamesi ile tüm malvarlığını ilk eşinden olma çocukları olan davalılara vasiyet ettiğini, mirasbırakanın davacıyı miras hakkından mahrum etme ve saklı pay kurallarını ihlal etme kastıyla hareket etmiş olduğundan öncelikle muvazaalı vasiyetnamenin iptalini mahkemece kabul edilmemesi halinde davacının saklı payı oranında tenkisini; birleştirilen davada ise taraflar arasında derdest olan vasiyetnamenin iptali terditli tenkis davasında tenkis hesabının yapılabilmesi için mirasbırakanın net terekesinin bilinmesi gerektiğinden bahisle mirasbırakanın sağlığında davalılara yaptığı karşılıksız kazandırmaların da terekeye ve tenkis hesabına eklenerek tenkis hesabının yapılmasını istemiştir.
Davalılar-birleştirilen dava davalıları, mirasbırakanın davacıdan boşanmak istediğini ve davacıya miras bırakmak istememesi nedeniyle iradesine ve şekil şartlarına uygun vasiyetname tanzim ettiğini, vasiyetnamenin geçerli olduğunu, mirasbırakanın davalılara sağlığında herhangi bir karşılıksız kazandırmasının olmadığını, davalıların dava konusu taşınmazları kendi paraları ile satın aldıklarını, taşınmazların terekenin aktifine eklenemeyeceğini, mirasbırakanın Almanya’dan davalı ...’ye gönderdiği paraların bir kısmının mirasbırakanın Türkiye’deki taşınmazlarının onarımı için kullanıldığını bir kısmının ise mirasbırakana iade edildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece asıl ve birleştirilen davaların kabulüne dair verilen kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 2011/1382 Esas, 2011/1203 Karar ve 11.03.2011 tarihli kararı ile bozulmasına hükmedilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak asıl dava yönünden davanın kabulüne, İzmir ili, Konak ilçesi, Göztepe Mahallesinde bulunan 6535 ada 10 parsel 10 numaralı bağımsız bölümün ve İzmir ili, Karabağlar ilçesi, Basınsitesi Mahallesinde bulunan 8225 ada 7 parsel 19 numaralı bağımsız bölümün muris adına olan tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tapuya tesciline, 91.218TL’nin 30.01.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine; birleştirilen dava yönünden davanın kabulüne, 6000TL’nin 30.01.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar-birleştirilen dava davalıları vekili temyiz etmiştir.
4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 17. maddesine göre, mirasçılık ve mirasın geçişi miras bırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Somut uyuşmazlıkta, mirasbırakan 21.03.2001 tarihinde öldüğünden mirasçılık ve mirasın geçişi 743 sayılı Medeni Kanun hükümlerine göre belirlenmelidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesi uyarınca, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi, hukuki dinlenilme hakkının gereğidir. Birleştirilen davada davalılar vekili, İzmir ili, Güney ilçesinde bulunan 7942 ada 46 parsel 7 numaralı bağımsız bölüm ve İzmir ili, Karaburun ilçesi, Çatalkaya Mahallesinde bulunan 3426 parsel 12 numaralı dubleks niteliğindeki taşınmazları davalı ...’nin kendi parası ile edindiğini; İzmir ili, Narlıdere ilçesinde bulunan 6388 ada 1 parsel 6 numaralı ve İzmir ili, Salhane Mahallesinde bulunan 675 ada 19 parsel 2 numaralı bağımsız bölümlerin ise davalı ...’nin kendi parası ile edindiğini belirterek söz konusu taşınmazların mirasbırakanın terekesinin aktifinde değerlendirilemeyeceği savunmasında bulunmuştur. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, belirtilen taşınmazlar terekenin aktifinde değerlendirilmiş ise de, taşınmazların bedelinin mirasbırakan tarafından ödendiği ve ayrıca mirasbırakanın saklı payı ihlal kastıyla hareket ettiği sonuçlarına hangi delillere dayanılarak varıldığı gerekçede tartışılmamıştır. Belirtilen eksiklik, hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Yasa maddesinin bu açık hükmünün sonucu olarak, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır. Asıl davada öncelikli talep, vasiyetnamenin iptalidir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de kurulan hüküm tenkis talebine ilişkin olup vasiyetnamenin iptali yönünden bir karar verilmemiştir. Açıklanan nedenle hüküm, HMK m. 297/2’ye aykırıdır.
Kabule göre de, mirasbırakan, İzmir 15. Noterliğinin 21305 yevmiye ve 25.08.1983 tarihli vasiyetnamesi ile bilumum menkullerini ve tapulu tapusuz bilumum taşınmaz mallarını davalılara vasiyet ederek yasal mirasçı olan davalıları aynı zamanda mirasçı olarak atamıştır (743 sayılı Medeni Kanun m. 463). Belirli mal vasiyeti ile mirasçı atanmasını içeren vasiyetnamelerin söz konusu olması halinde tenkis hesabı birbirinden farklıdır. Davaya konu 25.08.1983 tarihli vasiyetname mirasçı atamasına ilişkin olduğundan ve 743 sayılı Medeni Kanunun 506. maddesi (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 564. maddesi) ancak belirli mal vasiyeti söz konusu olduğunda uygulanabileceğinden mirasçı ataması (nasbı) halinde bu maddenin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Mirasçı olarak atanan kişi, murisin külli halefi olduğundan, miras açılmakla yasal mirasçı gibi terekenin tümünün ya da belli bir payının sahibi olur (743 sayılı MK 539/2). Mirasçı olarak atanan kimseye karşı açılan tenkis davasının kabulü halinde davacının saklı payları oranında tenkise karar vermek yeterlidir. (Yargıtay 2. HD.’nin 18.5.1995 tarihli, 4699-5842 sayılı kararı; Yargıtay 2. HD.’nin 13.06.2007 tarihli, 2006/16512-2007/10134 sayılı kararı). Mahkemece asıl davada vasiyetnamenin iptali talebinin reddi halinde terditli tenkis talebi yönünden mirasçı ataması niteliğindeki İzmir 15. Noterliğinin 21305 yevmiye ve 25.08.1983 tarihli vasiyetnamesinin davacının saklı payı oranında tenkisine karar verilmesi gerekmektedir.
Birleştirilen davada ise mirasbırakanın sağlararası kazandırmalarının tenkisi istenmiştir.
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke, mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (743 sayılı Medeni Kanunun 506. ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 564. maddeleri). Mirasbırakanın 743 sayılı Medeni Kanunun 453. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya 743 sayılı Medeni Kanunun 507. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken 743 sayılı Medeni Kanunun 512. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 503. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 743 sayılı Medeni Kanunun 505. maddesinde yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (743 s. MK m. 506) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 743 sayılı Medeni Kanunun 506. maddesindeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan bilgiler ışığında somut olayda birleştirilen davaya gelince; mirasbırakanın sağlararası kazandırmalarının varlığı ve kazandırmaların 743 sayılı Medeni Kanununun 507. maddesi gereğince tenkise tabi oldukları hususlarının ayrı ayrı ispat edilmesi durumunda tenkise karar verilmelidir. Davalı yanın mirasbırakanın davacıdan boşanmak istediğine, İzmir 15. Noterliğinin 21305 yevmiye ve 25.08.1983 tarihli vasiyetnamesini davacıya miras bırakmak istememesi nedeniyle düzenlediğine ilişkin beyanları, mirasbırakanın tüm malvarlığını davalılara vasiyet etmiş olması, dinlenen tanık beyanları ve mirasbırakan ile davacı arasındaki boşanma davası dikkate alındığında mirasbırakanın 743 sayılı Medeni Kanununun 507. maddesinin 4. bendinde aranan saklı pay kurallarını ihlal kastı ile hareket ettiği ispatlanmıştır. Öte yandan, davalı ..., mirasbırakanın Almanya’dan kendisine para gönderdiğini kabul etmiş ancak paraların bir kısmının mirasbırakanın Türkiye’deki taşınmazlarının onarımı için kullanıldığını bir kısmının ise mirasbırakana iade edildiğini iddia etmiş ise de ispat edememiştir. Ayrıca İzmir ili, Karaburun ilçesi, Çatalkaya Mahallesinde bulunan 3426 parsel 12 numaralı dubleksin davalı ... tarafından 09.08.1991 tarihinde satın alınması işleminde satıcılar vekili olan ve duruşmada dinlenen tanık ... beyanına göre, davalı ... adına satın alınan İzmir ili, Karaburun ilçesi, Çatalkaya Mahallesinde bulunan 3426 parsel 12 numaralı dubleksin ve davalı ... adına satın alınan İzmir ili, Salhane Mahallesinde bulunan 675 ada 19 parsel 2 numaralı bağımsız bölümün bedellerinin mirasbırakan tarafından ödendiği anlaşılmaktadır. Nitekim davalılar vekilinin 08.05.2018 havale tarihli 14.04.2015 tarihli bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde yer alan “alım satım işlerinde babanın aracılık etmesi tek başına bedelin onun tarafından ödendiğine delil teşkil etmemektedir. Müvekkiller, Türk aile yapısına uygun olarak kazançlarını babalarına teslim etmiş ve babaları da bu paraları değerlendirmiştir” ifadeleri ile tanık ... ifadelerini desteklemiştir.
Ancak birleştirilen dava konusu İzmir ili, Narlıdere ilçesinde bulunan 6388 ada 1 parsel 6 numaralı bağımsız bölüm ve Güney ilçesinde bulunan 7942 ada 46 parsel 7 numaralı bağımsız bölüm niteliğindeki taşınmazların bedelinin mirasbırakan tarafından ödenerek davalılar adına satın alındığı yönünde davada delil olmamasına karşın anılan taşınmazların terekenin aktifinde kabul edilerek tenkis hesabının yapılmış olması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, mirasbırakanın davalılara yapmış olduğu kazandırma, davalıların üçüncü kişilerden satın aldığı taşınmazların bedeline ilişkin olduğuna göre (ödenen bedelin daha yüksek miktarda olduğu usulüne uygun delillerle davacı tarafından kanıtlanmadığı sürece) satış akdinde yazan bedeldir. Bu durumda, mahkemece satış akdinde yazan bedelin denkleştirici adalet kuralları uyarınca uyarlaması yapılarak ölüm tarihinde ulaşmış olduğu miktarın davalılara yapılan kazandırma olarak tenkis hesaplamasında aktif bölüme alınarak sonucuna göre işlem yapılması gerekirken hesaplamalarda satış akdinde yazan bedel yerine taşınmazların rayiç değerlerinin esas alınması doğru görülmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2005/2-581 Esas, 2005/672 Karar ve 30.11.2005 tarihli kararı). Öte yandan, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda mirasbırakanın tüm malvarlığını davalılara vasiyet etmiş olmasına karşın tereke tespit davasında davacıya yapılan ödemelerin temlik dışı tereke olarak değerlendirilmesi doğru görülmemiştir. (Benzer yönde Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.06.2005 tarih, 2005/4974 Esas, 2005/9180 Karar sayılı kararı, Özuğur Aliihsan, Tenkis, Mirasta Denkleştirme ve Muvazaa Davaları, 2. Bası, Ankara, 2002, s. 189). Ayrıca 743 s. Medeni Kanunun 503. maddesi gereğince sabit tenkis oranı belirlenirken tenkise konu kazandırma miktarı olarak davalıların saklı paylarını aşan kısım esas alınmalıdır (Özuğur Aliihsan, Tenkis, Mirasta Denkleştirme ve Muvazaa Davaları, 2. Bası, Ankara, 2002, s. 82, 150, 273; Gençcan Ömer Uğur, Miras Hukuku, 5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2021, s. 723; Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.12.2006 tarih, 10293-18540 sayılı; 13.06.2006 tarih, 2005/20202 Esas, 2006/9371 Karar sayılı; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 03.11.2003 tarih, 2003/13875 Esas, 2003/14811 sayılı kararları). Oysa hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tenkise konu kazandırma miktarından davalıların saklı payları düşülmeden sabit tenkis oranı hesaplanmıştır. Öte yandan, tenkis davalarında davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından her bir davalı yönünden sorumlu olduğu miktar belirlenerek ayrı ayrı hüküm kurulması gerekmektedir (Özuğur Aliihsan, Tenkis, Mirasta Denkleştirme ve Muvazaa Davaları, 2. Bası, Ankara, 2002, s. 227). Her bir davalıya farklı miktarlarda kazandırma yapıldığı ve davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.10.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.