13. Hukuk Dairesi 2017/9505 E. , 2018/2245 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı ... avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
Asıl davada ve birleşen davada davacılar; dava dışı ..."ün davalı bankadan tüketici kredisi kullanmak istediğini, ancak kefile ihtiyacı olduğunu söylediğini, bunun üzerine yardımcı olmak için banka şubesine gittiklerini, şube yetkililerinin gelirin 10 katına kadar kredi verilebileceğini, istihbarat sonucuna göre işlem yaparak kredi kullandırılacağını söylediğini, en fazla 15-16.000,00 TL kredi verilebileceği düşüncesiyle kredi başvuru evraklarını kredi sonuçlanmadan boş olarak imzaladıklarını, aradan 18-19 ay geçtikten sonra taksit ödemelerinin geciktiği gerekçesiyle banka tarafından telefonla aranarak uyarı mektubu aldıklarını, kullandırılan kredinin aylık 2.500,00 TL ödemeli ve 103.000,00 TL bedelli olduğunu o anda öğrendiklerini, kendilerine bu konuda önceden herhangi bir belge verilmediğini, kredi aşamasında kefillerin tam olarak aydınlatılmadığını ileri sürerek; sözleşme koşullarının iptaline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, birleşen dosyanın davacısı tarafından temyiz edilmiştir.
Birleşen davada davacı, dava dışı ..."ün kullandığı tüketici kredisinden dolayı borçlu olmadığının tespitine yönelik eldeki davayı açmıştır. Somut olayda, davalı banka ve dava dışı ... ile imzalanan 23.6.2011 tarihli tüketici kredi sözleşmesi ile kredi kullandırılmış, birleşen davacı da bu sözleşmeyi kefil olarak imzalamıştır. Dava konusu kredinin ödenmemesi nedeniyle hesap kat edilerek asıl borçlu ve kefiller hakkında birlikte takibe geçilmiştir. Mahkemece, sözleşmenin tüm sayfalarının davacı tarafından imzalanmış olduğu, belgelerin sonradan doldurulması iddiasının yerine olmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Dava ve sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 4822 sayılı kanun ile değişik 4077 sayılı kanunun 10. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez." hükmünü getirmiştir. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmamıştır ve resen gözetilir. Bu hükümle yasa koyucu alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile başvuramayacağını amaçlamıştır. Alacaklı asıl borçluya başvurup, alacağını tahsil edemediği takdirde kefile başvurup alacağının tahsilini isteyebilecektir. Davalı banka asıl borçlu ve kefil hakkında birlikte takibe geçmiştir. Halbuki, davalının davacı kefilden henüz alacağını talep etme hakkı doğmamıştır. Mahkemece, açıklanan bu hususlar değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle ve yanlış değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın birleşen dosya davacısı yararına BOZULMASINA, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.