21. Hukuk Dairesi 2019/6515 E. , 2020/2168 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
1- Manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 362/2. maddesinde; ""Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir."" denilmektedir.Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 20/07/2016-01/12/2016 tarihleri arasındaki ilamlar için 25000 TL, 02/12/2016-31/12/2016 tarihleri arasında 40000 TL, 01/01/2017-31/12/2017 tarihleri arasında 41530 TL, 01/01/2018 tarihinden sonra 47530 TL ve 01/01/2019 tarihinden itibaren 58800 TL" dir.Dava ve ıslah dilekçesi değerlendirildiğinde; Mahkemece 74.488,65 TL sürekli iş göremezlik dönemi zararı ve 19.635,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 94.123,65 TL ile 15.000,00 TL manevi tazminatın iş kazasının meydana geldiği 23/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine hükmedildiği; taraf vekillerinin istinaf başvuruları üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesince, işçinin kaza nedeni ile raporlu olduğu 23.02.2015-08.05.2016 tarihleri arasındaki dönem için bakıcı giderinin hesaplanmasının hatalı olduğu, ancak davalı tarafça bu hususta açık istinaf sebebi gösterilmediğinden hükmün kaldırılmasının uygun görülmediği belirtilmek sureti ile taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verildiği; bu kararın taraf vekillerince temyize getirildiği dikkate alındığında, hükmedilen ve reddedilen manevi tazminat miktarlarının karar tarihi itibariyle ayrı ayrı 58800 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.O halde Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK"nın 362/1-a ve 2, 366 ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava ve ıslah dilekçelerinde özet olarak; iş kazası nedeni ile iş göremezliğe uğrayan davacı lehine maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
B)Davalı Cevabı;
Davalı vekili cevap dilekçesi ile akabinde özet olarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; 74.488,65 TL sürekli iş göremezlik dönem zararı, 19.635,00 TL bakıcı gideri olmak üzere 94.123,65 TL ile 15.000,00 TL manevi tazminatın iş kazasının meydana geldiği 23/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesince; işçinin kaza nedeni ile raporlu olduğu 23.02.2015-08.05.2016 tarihleri arasındaki dönem için bakıcı giderinin hesaplanmasının hatalı olduğu, davalı tarafça bu hususta açık istinaf sebebi gösterilmediğinden hükmün kaldırılmasının uygun görülmediği belirtilmek sureti ile taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
E)Temyiz Nedenleri
1- Davacının Özetle Temyiz Nedenleri;
• Maddi tazminat yönünden temyizleri olmadığını,
•Manevi tazminat miktarının düşük belirlendiği, davacının omurga yapısının bozulduğu ve ayakta duramadığının değerlendirilmediğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
2- Davalının Özetle Temyiz Nedenleri;
•Maluliyet oranının Adli Tıp Kurumu tarafından belirlenmesi gerektiği, itirazlarının değerlendirilmediği, cevap dilekçesinden itibaren bu konuda itirazları olduğunu,
•Kazanın oluşumunda müvekkili işverenin kusurunun bulunmadığı, işçinin ağır kusuru olduğu, kusur raporunun olaya uygun düşmediğini,
•Müvekkili tarafından tüm tedbirlerin alındığı, eğitimlerin verildiği, yeterli denetimin sağlandığını,
•Müvekkilinin kusursuz sorumlulukları dahi olmadığı, illiyet bağının kesildiğini,
•Davacının tamir bakım elemanı olduğu, iş yerinin tamamen eski teknoloji ile kurulduğunun hatalı olarak belirtildiğini,
•Bakıcı giderinin istinaf gerekçesi yapılmadığı gerekçesi ile taleplerinin değerlendirilmemiş olmasının hatalı olduğu, hesap raporu akabinde açıkça bu konuda itirazda bulundukları, aynı şekilde istinaf nedeni olarak gösterildiğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazası ile sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; 74.488,65 TL sürekli iş göremezlik dönem zararı, 19.635,00 TL bakıcı gideri olmak üzere 94.123,65 TL ile 15.000,00 TL manevi tazminatın iş kazasının meydana geldiği 23/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verildiği; ... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesince; işçinin kaza nedeni ile raporlu olduğu 23.02.2015-08.05.2016 tarihleri arasındaki dönem için bakıcı giderinin hesaplanmasının hatalı olduğu, davalı tarafça bu hususta açık istinaf sebebi gösterilmediğinden hükmün kaldırılmasının uygun görülmediği belirtilmek sureti ile taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K.sayılı ilamında belirtildiği üzere, 1982 Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK"nın 27’nci maddesinde;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir" düzenlemesi yer almıştır.Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı” dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir. (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği karar tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş bulunan istinaf dilekçesi doğrultusunda, davalı vekilinin hesap raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığı, maddi tazminata hükmedilmesinin haksız ve yersiz olduğu ile hukuka aykırı bilirkişi raporuna itibar edilemeyeceğine dair istinaf gerekçelerinin bakıcı gideri yönünden de incelenmek suretiyle, davalının bu konudaki istinaf talebi hakkında da işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde açık temyiz gerekçesi olmadığına işaretle davalı tarafın bakıcı gideri konusundaki istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı vekilinin hesap raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığı, maddi tazminatın haksız ve yersiz olduğu ile hukuka aykırı bilirkişi raporuna itibar edilemeyeceğine dair istinaf gerekçeleri bakıcı gideri yönünden de değerlendirmek suretiyle istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. G)SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 11/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.