(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi 2011/16001 E. , 2012/4664 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Davacı-davalılar vekili tarafından, davalı-davacılar aleyhine 17.05.2006 gününde verilen dilekçe ile müdahalenin men"i ve kal; birleşen davada ise davacı ... vd. tarafından davalı ... vd. aleyhine 01.04.2008 gününde verilen dilekçe ile temliken tescil, olmadığı takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen 12.07.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı/birleşen dava davacıları vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 27.03.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı/birleşen dava davacıları vekili Av.... geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafın sözlü açıklaması dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Asıl dava, çaplı taşınmaza haksız elatmanın kal suretiyle giderilmesi istemine ilişkindir.
Malzeme sahibi olan davalılar birleşen davalarında, Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayanarak 15 ve 16 sayılı parsellerin ayrı ayrı adlarına tescilini, ikinci kademede ise malzeme bedelinin tahsilini istemiştir.
Mahkemece asıl dava kabul edilmiş, davalıların haksız elatmalarının kal suretiyle önlenmesine karar verilmiştir.
Birleşen davada ise, Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayalı istem reddedilmiş, malzeme bedeli olarak 24.744,00 TL’nın davalılardan ...’a, 49.414,00 TL’nın ise yine davacılardan alınarak davalı ...’ya verilmesine şeklinde hüküm kurulmuştur.
Kararı, birleşen davanın davacıları ... ve ... temyiz etmiştir.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, 52 ada 15 ve 16 sayılı parsellerin kadastro işlemlerinin 08.12.1983 tarihinde kesinleştiği ve mevcut haliyle tapuya
tescil edildiği anlaşılmaktadır. Birleşen davanın davacıları ise, anılan parseller üzerindeki yapıları 1970’li yıllar içinde yaptıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu haliyle istek, kadastrodan önceki nedenlere dayalı bir taleptir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmüne göre, kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava açılması mümkün değildir. Yasanın burada öngördüğü süre, hak düşürücü süre olup hakim tarafından ileri sürülmese bile re’sen gözetilmesi gerekir. Açıklanan bu gerekçeye göre, birleşen davada mülkiyet aktarımına ilişkin istemi on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açılması sebebiyle reddi doğrudur. Ne var ki, 16 sayılı parselin kadastro tutanağında taşınmaz üzerindeki evin birleşen davanın davacısı ...’na ait olduğuna ilişkin belirtme bulunmaktadır.
Birleşen davanın davacıları ... ve ..., mülkiyeti asıl davanın davacılarına ait 52 ada 15 ve 16 sayılı parseller üzerinde kendi malzemeleriyle yapı yapan kişilerdir. Dosyada bulunan 19.04.1966, 11.02.1971 ve 10.01.1974 tarihli satış vaadi sözleşmeleriyle taşınmazları ileride mülkiyetin kendilerine geçeceği inancıyla satın almış, yapıları bu nedenle yapmıştır. Kısaca, birleşen davanın davacıları iyiniyetlidir.
Malzeme maliki ve arazi sahibinin iyiniyetli olmaları durumunda, kal talebinde bulunan arazi sahiplerinin malzeme sahiplerine muhik bir tazminat ödemesi gerekir. Muhik tazminatın tespit ve takdiri ise hakime ait bir görevdir. Olayın özelliğine göre ve malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek tazminatın miktarı takdir edilir.
Somut uyuşmazlıkta bilirkişi 07.04.2010 tarihli raporunda 15 sayılı parsel üzerindeki yapının malzeme değerini 26.152,00 TL, 16 sayılı parsel üzerindeki yapının malzeme değerini ise 52.014,00 TL olarak hesaplamıştır. Bilirkişinin bulduğu bu miktarlar, arazi sahiplerinin malzeme sahiplerine ödemesi gereken muhik tazminat miktarları olduğundan, bunlardan ayrıca kal sebebiyle enkaz değeri adı altında bir kesinti yapılması gerekmez. Esasen, İcra ve İflas Kanununun 30. maddesi gereğince kal giderlerini tahsil etmek, hükmü infaz edecek icra müdürüne ait bir görevdir. Mahkemenin yapılan bu saptamayı bir yana bırakarak bilirkişinin bulduğu malzeme değerinden kal sebebiyle enkaz değeri adı altında tenzilat yapması doğru olmamıştır.
Diğer taraftan, asıl dava kabul edilerek malzeme maliklerinin elatmalarının önlenmesine karar verildiğinden hüküm ancak birlikte ifa kuralları gereği infaz edilebileceğinden, malzeme bedellerinin hükümden evvel malzeme sahiplerine ödenmek üzere arazi sahiplerince mahkeme veznesine
depo edilmesi de gereklidir. Bu yönün gözardı edilmesi de doğru değildir. Kaldı ki, az yukarıda sözü edildiği üzere 16 sayılı parseldeki yapı sebebiyle taşınmazın kadastro tutanağında ... lehine belirtme bulunduğundan, belirtme sahibi lehine ortaya çıkan hak sebebiyle malzeme bedeli sahibine ödenmeden ve ödenmesi için depo kararı verilmeden aleyhine kal hükmü kurulması da mümkün değildir.
Bunların dışında, hukukumuzda terditli taleplerle fakat aynı hukuki nedene dayalı olarak dava açılması mümkündür. Terditli taleplerden birinin kabulü halinde, o davadaki istem hüküm altına alınmış demektir. Birleşen davada, davacıların tazminata ilişkin terditli talebi kabul edildiğinden yargılama giderlerinin de buna göre paylaştırılması gerekirken, terditli taleplerle açılan birleşen dava tümüyle reddedilmiş gibi tüm yargılama giderlerinden birleşen davacıların sorumlu tutulması doğru görülmemiştir.
Dosyadaki bilgilerden, men-i müdahale ve kal talebine ilişkin davanın 6.000,00 TL değer gösterilerek, birleşen davanın ise 20.000,00 TL değer gösterilerek açıldığı anlaşılmaktadır. Gösterilen değerlerle, hüküm altına alınan değerler farklıdır. Değişik bir ifadeyle, dava konusu değer dava dilekçesinde bildirilen değerden çok fazladır. 492 sayılı Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğunun anlaşılması halinde mahkemenin takip eden celseye kadar noksan değeri üzerinden peşin karar ve ilam harcını tamamlatması gerekir. Aksi takdirde, dosya işlemden kaldırılır.
Mahkemece, belirtilen yasa kuralı da göz ardı edilerek orta yerde gerçek değeri üzerinden ödenmiş peşin karar ve ilam harcı varmış gibi davaya devam edilerek çekişmenin esasının incelenmesi de doğru değildir.
Kararın, belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 900,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin asıl davanın davacılarından alınarak birleşen davanın davacılarına verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 29.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.