Hukuk Genel Kurulu 2017/513 E. , 2018/1761 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa Tüketici Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.02.2013 tarihli ve 2011/1182 E., 2013/304 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 04.11.2015 tarihli ve 2015/20941 E., 2015/31824 K. sayılı kararı ile;
“...Davacı, 1989 yılında Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutularak Türkiye’ye geldiğini, Devlet bakanlığınca hazırlanan göçmen evleri projesi kapsamında borçlandırılarak konut satın aldığını, bu bağlamda 5.00.TL peşinat ödediğini, bu ödemenin konut maliyetinden düşülmesi gerekirken düşülmediğini ileri sürerek, bu ödemenin güncelleştirilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.500.00.TL’ nın yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemiş, yargılama sırasında verdiği ıslah dilekçesi ile talebini 7.770.35.TL" ya yükseltmiştir.
Davalı ..., kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, zamanaşımı süresinin dolduğunu ve davanın haksız olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacının, Devlet Bakanlığı koordinatörlüğünde yapılan göçmen konutlarından daire satın aldığı, ilerde maliyet hesabından mahsup edilmek üzere 5.00.TL ödediği, konutun davacıya teslim edilip tapuda devir işleminin yapıldığı, davacının dava dışı bankadan kredi kullanıp ödeme yaptığı ancak maliyet hesabı çıkarıldığında arada oluşacak farkı da aynı koşullarda ödemeyi taahhüt ettiği dosya içeriği, aynı nitelikteki emsal dosyalar ve toplanan delillerle anlaşıldığı gibi bu hususlar tarafların ve mahkemenin de kabulündedir. Uyuşmazlık, davacının yaptığı peşin ödemenin maliyet hesabına göre borçlandığı anlaşılan davacı borcundan mahsup edilip edilmediği hakkındadır. Mahkemece, davacının borçlandığı 88.940.23.TL" nın, konut maliyet bedeli olan 98.500.00.TL" nın altında kaldığı buna göre ödenen peşinatın konut maliyet bedelinden mahsup edilmediğinin kabulüne olanak bulunmadığı yönünde soyut ifadelerle davanın reddine karar verilmiş ise de; Yargılama sırasında mahsup yapılmadığı yönünde düzenlenen bilirkişi rapor ve ek raporuna karşı davalının itirazları da dikkate alınarak taraflardan ve kurumlardan celbedilen yazı ve belgeler üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılıp mahsup işleminin yapılıp yapılmadığı somut olarak kanıtlanmadan sadece celbedilen yazılar ve belgelerdeki soyut ifadeler ve emsal dosyalar üzerine varsayıma dayalı olarak ödenen peşinatın mahsup edildiğinin kabulü yürürlükteki mevzuata ve evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır. Bu durum Anayasa Mahkemesi" nin 17.07.2014 tarih ve 2013/4495 Başvuru sayılı ilamında da açıkça belirtilmiştir. O halde mahkemece, ödenen peşinatın mahsup edilip edilmediği yönünde, tüm belgeler üzerinde taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ödenen peşinatın mahsup edildiği somut olarak kanıtlandığı takdirde davanın reddine şayet mahsup işlemi somut olarak kanıtlanamıyorsa davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucunda yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
.”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin 1989 yılında Bulgaristandan Türkiyeye zorunlu göç ettiğini, göçe zorlanan soydaşların mağduriyetlerini gidermek vaadiyle 1990 yılında her aileye bir konut edindirme projesi çerçevesinde Kestel Konut Projesine başvurarak konut sahibi olmak için Emlak Bankası A.Ş. ile borçlanma sözleşmesi imzaladığını ve sözleşmeden önce, ilerde konut maliyetinden düşülmek üzere 21.06.1991 tarihinde 5.000.000 (Eski)TL avans yatırdığını, ancak yatırdığı peşinatın konut bedelinden mahsup edilmediğini ve kendisinden bu suretle fazla para tahsil edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.500,00TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 15.06.2011 tarihli dilekçesi ile de talebini 7.770,35TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı TOKİ vekili müvekkilinin davada taraf sıfatının bulunmadığını, alacak iddiasının zamanaşımına uğradığını, bahsi geçen proje kapsamında soydaşların yatırmış oldukları konut başvuru peşinatlarının borçlandırma aşamasında mahsup edildiğini, davanın Türkiye Halk Bankası Genel Müdürlüğüne ihbarının gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece somut olayda konut maliyet bedeline ilişkin kesin bir rakamın tespit edilemediğini, ancak dosya içerisinde bulunan Emlak Bankasına ait "Devlet Bakanlığı Sn. Orhan Kilercioğlu" başlığını taşıyan 17.03.1993 tarih 1584 sayılı yazıda beher konut bedelinin ortalama 98.500.000 (E.)TL"ye tekabül ettiğinin yazılı olduğu, bu yazının bilirkişi tarafından konut maliyet bedeli esas alınan 08.02.1993 tarihli maliyet icmalinden sonra düzenlenmiş olması nedeniyle uyuşmazlıkta esas alınması gerektiği, şerefiye bedeli dahi hesaplanmaksızın davacıya satılan konutun bedelinin 98.500.000 (E.)TL olmasına rağmen davacının 88.940.230 (E.)TL borçlanmış olması dikkate alındığında, borçlanılan bedelin konut maliyet bedeli olan 98.500.000 (E.)TL"nin altında kaldığı, bu durumda, davacının yatırmış olduğu 5.000.000 (E.) TL"nin konut maliyet bedelinden mahsup edilmediğinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Dairece hüküm, yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkeme davacının ödemiş olduğu toplam bedelin 93.940.230,00 (E) TL"den ibaret olduğunda tereddüt bulunmamasına ve resmî belgelere göre de, konut maliyetinin 98.500.000,00 (E)TL olmasına göre, davacının yatırmış olduğu 5.000.000 (E)TL" nin konut maliyet bedeline mahsup edilmediğinin kabulüne imkân bulunmadığı, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasının bu gerçeği değiştirmeyeceği gerekçesi ile direnme kararı vermiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olay bakımından davacının göçmen konutları projesine başvurusu sırasında ödediği peşinatın toplam sözleşme bedelinden mahsup edilip edilmediği konusunda mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlemelerin kısaca incelenmesi faydalı olacaktır.
26.9.2006 tarih ve 26301 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5543 sayılı İskan Kanunu’nun 48’inci maddesi gereği yürürlükten kaldırılan 14.6.1934 tarih ve 2510 sayılı İskan Kanunu’nun Ek 33’üncü maddesi (Ek madde: 16/06/1989-3583/1 md.), “Bulgaristan"dan göçe zorlanarak 01/01/1984 tarihinden sonra Türkiyeye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişiler 14/06/1934 tarihli ve 2510 sayılı Kanun hükümlerine göre Türk kültürüne bağlı serbest veya iskanlı göçmen sayılır ve bunlar hakkında mezkur Kanunda hüküm bulunmaması halinde 17/03/1982 tarihli ve 2641 sayılı Kanun hükümleri (2 nci, 3 üncü, 4 üncü ve 5 inci maddeler hariç) kıyasen uygulanır” ve Ek 34’üncü maddesi (Ek madde: 27/05/1992 - 3805/1 md.), “Başbakan, Bulgaristandan zorunlu göçe tabi tutulup, Türkiyeye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak 2510 sayılı İskan Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak kararların genel koordinasyonu ve bu kişiler için yapılmakta olan veya yapılacak konutların proje, yapım, kontrol ve hak sahibi seçimi, bu taşınmazların hak sahiplerine dağıtım, kişiler adına temlik ve tapuda tescil ile borçlandırma konularında bir Bakanı görevlendirebilir. Görevli Bakan, bu Kanun çerçevesinde kendisine tanınan yetkisini valilere devredebilir” şeklindeki düzenlemeleri içermektedir.
“Bulgaristandan Zorunlu Göçe Tabi Tutulan Soydaşlarımıza Devlet Bakanlığı Organizatörlüğünde Yaptırılan Konutların Dağıtımına Dair Prensiplerdir” başlıklı Yönerge’de soydaşların Türkiyede konut sahibi olmaları amacıyla Devlet Bakanlığı organizatörlüğünde inşa ettirilmekte olan konutların dağıtım esas ve prensipleri belirlenmiştir.
Bahsi geçen Yönerge’de; başvuran soydaşlardan alınacak peşinat miktarlarına en aşağı 2.500.000 (E)TL olmak üzere kademeli öncelik sırası alacakları (m.5), inşaat bedelinin tamamını ödemeyen ve bakiye borcunu on yıl taksite bağlayan şahısların Türkiye Emlak Bankası ile borçlanma sözleşmesi imzalayacakları (7/B), bakiye borcun ise konutların teslim edildiği güne kadar ödenmiş peşinat ve taksitlerin toplamının inşaat maliyetinden düşülerek hesaplanacağı (8/D) düzenlenmiştir.
Bu çerçevede davacı 09.04.1993 tarihli iki sözleşme ile, ilkinde 76.709.435TL, ikincisinde 12.230.795TL olmak üzere, toplam 88.940.230 (E)TL borçlanmış olup bu borcun 2012 yılına kadar süren itfa planı dâhilinde ifa edildiği çekişmesizdir.
Davacı Yönerge’nin 5’inci maddesinin (D) bendi çerçevesinde 5.000.000 (E)TL peşinatı 21.06.1993 tarihli makbuz karşılığı ödemiş olup taraflar arasındaki çekişme, bu peşinatın satış bedelinden mahsup edilip edilmediği noktasından doğmuş; davacı kendisinden haksız şekilde fazla ücret tahsil edildiği iddiasındayken, davalı peşinatın satış bedellerinde göz önünde bulundurulduğunu ve mahsubun gerçekleştiğini savunmuştur.
Taraflar arasındaki 09.04.1993 tarihli ilk sözleşmenin birinci maddesinin ikinci bendinde borçlunun ilk bentte belirtilen miktarın kullandırılmış krediye göre saptanmış olduğu, borçlanmaya esas kesin maliyetin inşaatın tamamlanmasından sonra yapılacak kesin hesaplardan sonra tespit edileceği ve kesin hesap sonucu bulunacak mahiyete göre borç miktarının artması hâlinde artan miktar için de işbu borçlanma sözleşmesinin aynen tatbik edileceği, Bankaca kesin hesap sonucu bulunacak hesaba eklenecek miktara, miktarın ve geri ödeme taksitlerinin belirlenmesi yöntemine, hesap şekline herhangi bir itirazı olmayacağı, peşinatın ve taksit tutarlarının artış oranına göre yeniden belirlenecek bu sözleşme hükümlerine göre ödeneceğinin kabul etmiş sayılacağı açıkça düzenlenmiştir.
Sözleşmedeki bu düzenleme ile Yönerge’nin yukarıda açıklanan (8/D) bendinden, hukuki ilişkinin başında belirlenen satış bedelinin gerçek satış değerini ifade etmeyeceği, gerçek değerin inşaatların tamamlanmasından sonra ortaya çıkacak kesin maliyete göre tespit edileceği ve soydaşların ödediği peşinatlar da gözetilerek yeniden değerlendirileceği, başka bir ifade ile borçlanma sözleşmelerinin ileride doğacak ilave maliyete de uygulanacak şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkeme bu yönde yaptığı değerlendirmede dosya kapsamı itibari ile kesin maliyet bedelini net olarak tespit etmeye yarayan herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, ancak Emlak Bankası’nın Devlet Bakanlığı’na gönderdiği 18.03.1993 tarihli yazıda konutların her birinin ortalama 98.500.000 (E) TL’ye mal olacağının bildirilmiş olması karşısında şerefiye bedelleri dahi eklenmeden belirlenen bu değerin altında borçlanıldığı gözetildiğinde başlangıçta yatırılan peşinatın mahsubunun yapılmadığının kabulüne imkân olmadığı, maliyetinden daha düşük bir bedelle taşınmaz satın alan davacının sebepsiz zenginleşmesinden bahsedilemeyeceği gerekçesi ile davacı iddiasını yerinde görmemiş; Özel Daire ise mahkemenin incelemesini yeterli görmeyerek dosyadaki deliller üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini bozma kararında açıklamıştır.
Ne var ki dosya içerisinde borçlandırma sözleşmesinden sonra, 29.05.2002 tarihli Devlet Bakanlığının bankaya yazdığı müzekkerede Bursa/Kestel göçmen konutlarında 1994 yılı itibari ile dairelerin kesin maliyet bedelinin 90.000.000 (E)TL olduğu açıkça bildirilmiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemece kesin maliyet bedelini tespit eden bu belge esas alınarak taraf iddia ve savunmaları üzerinde durulması, bu yönde yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
Belirtilen bu belgenin göz ardı edilmesi suretiyle yapılan inceleme sonucu mahkemece varılan netice usul ve yasaya aykırı olup, Özel Daire kararında da bu yönde açıklama bulunmadığı anlaşılmakla direnme kararının bu ilave gerekçeler ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesinin III/1’inci bendi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.11.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.