
Esas No: 2020/1503
Karar No: 2020/4119
Karar Tarihi: 16.09.2020
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2020/1503 Esas 2020/4119 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’ın 1132 ada 109 parseldeki 10 nolu ve 1126 ada 8 parseldeki 2 nolu bağımsız bölümlerdeki annesinden intikalen gelen paylarının tamamını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanlarının özel hayatının düzenli olmadığını, kendisini alkole verdiğini, çeşitli kurumlara borçlarının bulunduğunu, davalının mirasbırakanın psikolojik durumundan faydalanarak koruma amaçlı olarak ata yadigarı taşınmazları kendi adına tescilini sağladığını, mirasbırakana durumu düzeldiğinde istediği zaman taşınmazları geri alabileceğini söylemesine rağmen O"nun ölümünden sonra mirasbırakanın taşınmazlarda hiçbir hakkının olmadığını dile getirdiğini, amacın mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu, mirasbırakanın ölene dek 10 nolu bağımsız bölümde yaşayıp, 2 nolu bağımsız bölümün kira parasını aldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının ½ paylarının iptali ile mirasbırakanları adına tescilini istemişlerdir.
Davalı, dava dışı eşi ile birlikte, kardeşi olan davacıların mirasbırakanına daha önceden verdikleri paralar ve yaptıkları yardımların kabaca 70.000,00 Dolar civarında olduğunu, mirasbırakanın teklifte bulunması üzerine ona 20.000,00 TL daha vererek taşınmazlardaki paylarını temlik aldığını, mirasbırakanın sonradan ortaya çıkan borçlarını da ödediklerini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakanın taşınmazlardaki paylarını koruma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya devrettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’ın 1132 ada 109 parseldeki 10 nolu ve 1126 ada 8 parseldeki 2 nolu bağımsız bölümlerdeki annesinden intikalen gelen 1/2’şer paylarının tamamını 22.09.2004 tarihinde kardeşi olan davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, 1957 doğumlu mirasbırakanın 15.02.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak çocukları olan davacıların kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Somut olaya gelince, davacının iddiası, mahkemenin kabulü ve tüm tanıkların beyanları ile mirasbırakanın taşınmazları koruma amacıyla davalıya devrettiği, mirasçılardan veya terekeden mal kaçırma amacının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi gereğince usulünce ispat edilemediği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.09.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.