1. Hukuk Dairesi 2016/18459 E. , 2020/4093 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafça yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.09.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat ... geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, uzun yıllar davalı gelini Hatice ve dava dışı oğlu ... ile birlikte Almanya’da çalıştığını, o dönem ülkedeki işlerini takip etmesi için görevlendirdiği kişilerin kendisini borçlandırması üzerine bütün mal varlığının haczedildiğini, büyük paralar ödemek durumunda kaldığını, aynı sıkıntıları bir daha yaşamamak için oğlunun önerisi ile dava konusu 32, 83, 139 ve 1460 parsel sayılı taşınmazlarını davalı gelinine satış suretiyle devrettiğini, davalı ile oğlu arasında boşanma davası bulunduğu için davalının taşınmazları iadeye yanaşmadığını, Almanya’da oğlu ve davalı gelini arasında görülen nafaka davasında davalının beyanlarıyla bu durumun sabit olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiş; yargılama sırasında davacının ölümü üzerine mirasçıları davayı takip etmişlerdir.
Davalı, işlemin gerçek bir satış olup, satış bedelinin ödendiğini, iddianın yazılı delille kanıtlanması gerektiğini, Almanya’da görülen nafaka davasındaki beyanının savunma sınırları içerisinde olup delil niteliği taşımadığını, eşi ... ile davacı kayınpederinin el ve işbirliği içinde hareket ederek kendisine zarar vermek istediklerini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 32, 83, 139 parsel sayılı taşınmazların tamamı ile 1460 parsel sayılı taşınmazın 60/300 payı davacı adına kayıtlı iken anılan taşınmazları 11.05.2010 tarihinde satış yoluyla davalı gelinine temlik ettiği, davalı ile dava dışı eşi ... arasında Almanya’da görülen nafaka davasına ilişkin Köln Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.06.2012 tarih 309 F 269/11 sayılı kararında “...Geri kalan gayrımenkullerin kayınpederi tarafından ona devredildiğini belirtmiştir. Bu devrin nedenlerini tam olarak bilmediğini ifade etmiştir.” şeklinde davalı beyanlarının yazılı olduğu, davacı tarafça delil olarak ibraz edilen Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/411 Esas 2014/875 Karar sayılı 24.12.2014 tarihli kararına göre, davacının aynı iddiaları ileri sürerek Çorlu’da bulunan taşınmazlarla ilgili davalıya karşı iptal tescil isteğiyle açtığı davada inançlı işlem iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği ve kararın derecattan geçerek 20.09.2018 tarihinde kesinleştiği, davacının yargılamanın seyri sırasında 09.07.2013 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları olarak eşi Fatma ile çocukları Beşir, ... ve Nurgül’ün yargılamaya katıldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Uygulamada mesele 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
Somut olaya gelince, taraflar arasında daha önce görülen Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/411 Esas 2014/875 karar sayılı dosyasında eldeki davaya konu taşınmazlarla aynı gün davalıya temlikleri yapılan taşınmazlarla ilgili davanın kabulüne karar verildiği ve kararın derecattan geçerek kesinleştiği, anılan kararın eldeki davada güçlü delil teşkil ettiği, öte yandan davalı ...’nin Köln Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen nafaka davasındaki beyanının taraflar arasındaki inançlı işlemin ikrarı mahiyetinde olduğu da tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.