![Abaküs Yazılım](/6.png)
Esas No: 2016/1937
Karar No: 2021/6642
Karar Tarihi: 24.05.2021
Danıştay 6. Daire 2016/1937 Esas 2021/6642 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2016/1937
Karar No : 2021/6642
DAVACI : … Odası
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Bakanlığı/…
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN ÖZETİ : 16.11.2015 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Davaya konu planın aşağıda her bir başlık ayrıntılı olarak yer verilen iddialar doğrultusunda şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Davaya konu planın kararın içeriğinde ayrıntılı olarak yer verilen savunmalar kapsamında mevzuata uygun olduğu savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli Çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Sözü edilen Çevre Kanunun 9.maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte "Havza" ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, "Bölge" coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin 1.fıkrasının (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor;
(d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7'nci madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesinin 1.fıkrasının (e) bendinde, "planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu" plan nitelikleri arasında yer almıştır.
Yönetmeliğin Planlama Alanının tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1.fıkrasının a bendinde Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin 9.maddesinde plan raporu kavramına yer verilerek madde içeriğinde plan raporu, içeriği ve nasıl hazırlanacağı düzenlenmiştir;
"Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Çevre düzeni planı (ÇDP) kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerektiği, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdan sakıncalı alanları gibi korunması gereği bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.
1/100.000 öçekli planlar yapılırken her türlü yatırım kararının ya da değişik bakanlıklar veya kurumların yetkisinde olan planlama süreci sonucunda oluşan kararların ve görüşlerin temin edilmesi ve planlama süreci de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Böyle bir çalışma sonunda hazırlanmayan bir plan baştan mevzuata aykırı hale gelecektir. Böyle bir çalışma sonucunda elde edilen ve ÇDP'ye veri/girdi olarak kabul edilen hususların plan aynen aktarılması ya da plan genelinde değerlendirmeden ve alt ölçekli planlara yön verecek kararlar üretilmeden plana işlenmesinin kabulü halinde üst ölçekli çevre düzeni planı yapmanın bir anlamı olmayacak ÇDP'nin sadece verilerin toplandığı bir belge ve neredeyse imar planlarının bütünleştirildiği bir imar planı niteliğine bürünmesi sonucu doğacaktır.
Dairemizce yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporu ile Dairemizin E:2016/1831 sayılı dosyasında yer alan bilirkişi raporunun değerlendirilmesinden;
- "Dava konusu planın yargıda iptaline karar verilen 2007 yılında hazırlanmış olan Manisa-Kütahya-İzmir çevre düzeni planının devamı niteliğinde görülmesi ve güncel veriler kullanılarak yeni bir plan araştırma raporunun hazırlanmaması ile nüfus projeksiyonlarının güncel nüfus verileri ile elde edilmemesinin davacının itirazını haklı kıldığı kamu yararından uzak kararların alınmasının önünü açan bir yaklaşım olduğu,
- Planın güncel verilerle hazırlanmadığı, ve/veya ilgili kurum kuruluşların güncel plan için görüşlerinin alınmadığı ve/veya planın genel kullanım kararları getirerek bir üst ölçekli planda beklenmeyen gösterimde bulunduğu,
- Plan Açıklama Raporu’nda Manisa Merkez Belediyesi'nin yanı sıra ilçe ve belde belediyelerinin 2025 nüfus tahminlerinin bir araştırma raporundan alındığı ve bu raporun en son 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullandığı açıkça söylendiği, … tarih ve … sayılı Bakanlık Olur'u" ile ilk defa onaylanan bir planın 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerini kullanarak 2025 yılı nüfus tahminlerinin yapıldığı bir raporu kullanmasının kabul edilebilir bir durum olmadığı güncel olmayan veriler üzerinde çevre düzeni planlarının üretilmemesi gerektiği, bu durumun Manisa il sınırlarındaki yerleşimlerin kentsel gelişim alanlarının yanlış, gerçekten uzak, gereksinimden fazla/az hesaplanması riskini doğuracağı,
- Davaya konu planda olduğu gibi 10.10.2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin bir araştırma raporunun olmadığı 2 farklı tarihte hazırlanmış (biri 16.11.2015 onay tarihli, diğeri 10.10.2018 onay tarihli) Plan Açıklama Raporu’ndaki ifadelerin, bahsedilen araştırma raporunun aynı araştırma raporu olma ihtimalini ortadan kaldırmadığı nitekim 2015 yılında onaylanan planın yararlandığı araştırma raporunda 2017 nüfus verilerinin yer alamayacağının aşikar olduğu şayet başka bir kurumun araştırma raporundan faydalanılıyorsa bu durumda da planın amaç ve hedefleri ile uymayan nüfus projeksiyonlarının kullanılması durumu nüksettiği bu durumun açıklanması gerektiği,
- Davalı kurumun da vurguladığı üzere dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın güncel bir araştırma raporunun bulunmadığı dava konusu olan ve ilk kez 2014 yılında askıya çıkartılan İzmir-Manisa çevre düzeni planının, Danıştay kararı doğrultusunda iptaline karar verilen 2007 tarihinde ilk kez askıya çıkartılan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın Araştırma Raporu’nu altlık olarak kullandığı,
- Plan Araştırma raporuna ilişkin değerlendirmede 2 noktanın öne çıktığı, birincisinin yönetmeliklerle alakalı olduğu 2007 tarihinde onaylanıp 2012 tarihinde iptaline karar verilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, o planın hazırlandığı tarihte yürürlükte olan 11.11.2008 tarihli 27051 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik uyarınca hazırlandığı, davaya konu planın ise Mekansal Planlar Yönetmeliğine göre hazırlandığı, bu iki yönetmeliğin plan araştırma raporlarının içeriğini tamamen ayrı tanımladığı, örneğin Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği “planlama alanı ve yakın çevresi ile alanın bölge veya kent bütünü içindeki konumunu belirlemek üzere eşik alanalizi, yerinde yapılan incelemeler gibi fiziksel çalışmalar ile birlikte bilimsel tekniklere dayalı, ekonomik, sosyal, kültürel, politik, tarihi, sektörel ve teknolojik araştırmalar yapılır ve araştırma raporları bu bilgileri içerir” derken, Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin, plan araştırma raporlarında bu bilgilerin aranması gerektiğini belirtmediği, davalının bu noktadaki dayanağının “söz konusu İzmir-Manisa çevre düzeni planı mahkeme kararının ifası gereğidir” savı olduğu, ancak durum böyle olsaydı İzmir-Manisa çevre düzeni planın Mekansal Planlar Yönetmeliği’ne değil yürürlükten kaldırılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik çerçevesince değerlendirilmesinin gerektiği, davaya konu planın Mekansal Planlar Yönetmeliği’nde anılan şartların yerine getirildiğini davalı kurum bir çok dava dosyasında dile getirdiği, bu bakımdan davaya konu planın araştırma raporunun da güncel yönetmelik çerçevesince hazırlanmasının bekleneceği,
-İkinci ve daha önemli olarak, 2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile söz konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni’nin hazırlanmaya başladığı tarih arasında en az 5 yıl fark olduğu, bu 5 yıllık süre zarfında bölgenin sunduğu sorunlar ve potansiyellerin ne kadar değiştiğinin dava konusu planı hazırlayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı için sorulması gereken bir soru olduğu, sorunlarda ve potansiyellerde bir değişimin olup olmadığını anlamak için bölgenin güçlü ve zayı yönleri, fırsatları ve tehditleri için analiz çalışmasını en güncel veriler üzerinden tekrar yapmanın gerektiği, her şeyden önce Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi çalışması yapılırken gündemde olmayan fakat İzmir-Manisa Planlama Bölgesi çevre düzeni planı yapılırken davaya konu planda yer alan büyük projelerin varlığının söz konusu olduğu, (örneğin İzmir-İstanbul ulaşım bağlantısı, İzmir Limanını güçlendirmeye yönelik Lojistik Merkezler) bu tür projelerin planlanan bölgede fırsat ve/veya tehdit yaratacağının aşikar olduğu ve saptanacak bu fırsatların/tehditlerin plan kararlarını etkileyeceği, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin, mekânsal planlar yapılmadan önce bu tür fırsat ve tehditlerin saptanması gerektiğini hükmettiği, bu tür analizlerin aynı zamanda doğru planlama kararlarının alınması için de şart olduğu,
- Bir başka hususun da Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın hazırlandığı tarih ile dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı arasında geçen süre zarfında davaya konu planın altlık olarak kullandığı verilerin (tarım arazileri, orman alanları, kentsel yerleşik alan sınırları gibi) güncellenip güncellenmediği konusu olduğu plan araştırma raporlarının güncellenmesinin bu bağlamda kamu yararı ve ekolojik değerlerin korunması bağlamında en doğru plan kararlarının alınması için hayati öneme sahip olduğu, davalının itiraz maddesine olan savunmasından (“davaya konu bu plan iptal edilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının yerine mahkeme kararının ifası gereği uyumlaştırma çalışması niteliğinde hazırlanmıştır”) da açık olarak iptaline karar verilen değil ama davaya konu bu plan kapsamında yeterli ölçüde, nitelikte bilimsel, teknik araştırma ve incelemelerin yapılmadığını, güncel verilerin toplanmadığınının anlaşıldığı, bilirkişi Kurulunun davaya konu olan plana farklı kurumlar tarafından açılan ve pek çok itiraza konu olan dava dosyalarının bir nedenini planın hazırlığı aşamasında kurumlarla olan iletişimsizliğe, görüşlerinin alınmamasına dayandırdığı, yeni çevre düzeni planları yapılmadan önce ne gerekçe ile olursa olsun, Plan Araştırma Raporu’nun güncellenmesi ve plan kararlarının da bu araştırma raporunda belirlenen fırsat ve tehdirlere referansla alınması gerektiği, davaya konu planın Plan Araştırma raporunun olmamasının, bölgeye ve kente ilişkin sağlıklı, güvenli kararlar üretilmesi, doğal, kültürel, tarihi alanların korunması, yaşanabilir kentler oluşturulması ve bu bağlamda plan kararlarının oluşturulması için büyük bir sorun arz ettiği,
- Plan raporlarında ülke ve bölge ölçeğinde yapılan kalkınma planlarının bir veri olarak alındığına ve bunun neticesinde bu planlar doğrultusunda önermelerin yapıldığına ilişkin her hangi bir not/bilginin yer almadığı, bu yüzden, plan kararlarında sanayi alanları ve turizm tesis alanları için önerilen leke büyüklüklerinin, planda daraltılan tarım arazileri gibi arazi kullanımları için getirilen kararlarının bir nedenselliğe oturtmanın güç olduğu, nitekim bu durumun, bu dava dosyasındaki itiraz maddelerinde de görüleceği üzere, kimi yerleşim yerlerinin etrafında mevcutta makul büyüklükte sanayi alanları varken bunların niçin kat ve kat büyütüldükleri, bunların hangi üst ölçek strateji ve politikalara oturtulduğu sorusunu doğurduğu, bu noktalarda Plan Açıklama Raporunun yetersiz kaldığı,
- 2014 yılında ilk defa onaylanan bir çevre düzeni planının güncel nüfus verilerini kullanmamasının kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığı, bu yaklaşım biçiminin, davaya konu planda davalıyı yanlış, gereksinimden fazla/az gelişme alanı belirleme kararlarına itmesi bakımından sorunlu bir yaklaşım olduğu, bu tür bir yaklaşım biçiminin sadece yanlış alan büyüklüklerinin hesaplanmasını beraberinde getirmeyeceği, aynı zamanda örneğin gereksinimden fazla alanların yapılaşmaya açılması ile bölgedeki doğal varlıklar, kültürel ve tarihi alanlar ve tarım arazilerinin korunması açısından da bir tehdit oluşturacağı, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarının güncel verileri kullanarak plan kararlarını almasının kamu yararı adına en doğru kararların üretilmesi için bir zorunluluk olduğu, nitekim Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 19. Maddesi çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde ilgili kurum ve kuruluşlardan (en güncel) demografik verilerin elde edilmesini şart koştuğu,
- Davalının savunmasında yargıda iptal edilen kararlar taraflarına iletilmediği için alınan kararların plana işlenmediğini belirttiği, bu durumun davaya konu plan için getirilen, örneğin ilgili kurumlardan güncel verilerin elde edilmediği, güncellenen plan kararlarına yönelik kurum görüşlerinin alınmadığı gibi itiraz maddeleri ile ilişkili görüldüğü, elbette, yargı tarafından iptal edilmiş veya yürütmenin durdurulması kararı alınmış olan mekânsal kararların davaya konu bu çevre düzeni planında bulunmaması gerektiği ve davaya konu planda gerekli düzenlemelerin bu doğrultuda yapılması gerektiği,
- 2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni’nin hazırlanmaya başladığı tarih arasında en az 5 yıl fark bulunduğu, dolayısıyla alınan güncel plan kararlarına ilişkin farklı kurumların görüşlerinin alınmasının hem mevzuat gereği hem de en doğru plan kararlarının alınması için önemli olduğu, güncel veriler elde edilip analiz edilmeden, uzmanlarca arazinin en güncel durumunu dikkate alarak yapılan çalışmalardan elde edilen bulgular olmadan, yeni/seneler sonra yapılmakta olan bir plan için ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınmadan üretilen bir çevre düzeni planının, kamu yararı bağlamında, insan ve çevre sağlığı için, doğal, kültürel ve tarihi değerlerin korunmasına yönelik yanlış kararlar alma riski büyük olduğu,
- Davalının, savunmasında davaya konu planın daha önceki iptaline karar verilen Kütahya-Manisa-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 Çevre Düzeni Planı’nın uyumlaştırma çalışması niteliğinde olduğu, yönetmeliklerde belirtilen afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütlerin dikkate alındığı, çalışmaların Kütahya-Manisa-İzmir için hazırlanan çevre düzeni planı süresince yapıldığı, bu yüzden davaya konu planda bu tür bir sürecin yapılıp yapılmadığına bakmanın anlamsız olduğunun belirtildiği, oysa ki davaya konu planın bir revizyon planı niteliğinde olmadığı, yönetmeliklere göre çevre düzeni planlarının “iptal edilen planlardan uyumlaştırma çalışmaları kapsamında” üretilebileceğine ilişkin bir hüküm olmadığı gibi, yeni yapılan her çevre düzeni planının bir araştırma raporunun bulunmasının yönetmelik gereği zorunlu olduğu yargıda iptaline karar verilmiş bir çevre düzeni planının araştırma raporunu değiştirmeden aynen kullanmanın, kaldı ki yeni veriler doğrultusunda ancak etki-tepki değerlendirmeleri sonrasında güncellenmesi gereken bir çevre düzeni planında bir araştırma raporu hazırlamamanın kamu yararı bağlamında, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunması adına doğru bir yaklaşım olmadığı
-Yeni çevre düzeni planları yapılmadan önce ne gerekçe ile olursa olsun, Plan Araştırma Raporu’nun güncellenmesi ve plan kararlarının da bu araştırma raporunda belirlenen fırsat ve tehdirlere referansla alınması gerektiği, davaya konu planın Plan Araştırma raporunun olmamasının, bölgeye ve kente ilişkin sağlıklı, güvenli kararlar üretilmesi, doğal, kültürel, tarihi alanların korunması, yaşanabilir kentler oluşturulması ve bu bağlamda plan kararlarının oluşturulması için büyük bir sorun arz ettiği
Davaya konu plan ile birlikte 1. Derece Deprem Bölgesi olan İzmir ve Manisa’ya önemli tehlikeli atık alanları, termik santraller ve kentsel gelişme alanlarının önerildiği, davaya konu olan çevre düzeni planında bu tür alanların yer seçiminde fay hatlarının dikkate alındığına, konu hakkında uzman görüşleri doğrultusunda yer seçimlerine karar verildiğine ilişkin her hangi bir bilgiye rastlanmadığı ve iptal edilen plan hazırlanırken ele alınan raporlar ve görüşlerin ne derecede güncel plan kararları ile örtüştüğü/örtüştürüldüğünün de bilinemediği, bu yüzden Bilirkişi Kurulunun, davaya konu plan kararlarının itiraz maddesi bağlamında Anayasanın 56. maddesinde belirtilen "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" hükmüne ve çevre düzeni planlarının sağlıklı çevreler yaratma amacına yönelik doğru kararları alıp alınmadığına ilişkin kesin bir yorum yapamadığı ne olursa olsun, alt ölçek planları yönlendirmesi gereken çevre düzeni planlarının, hazırlanış amaçları ile ilgili böylesine önemli bir konuda plan notları ve plan raporları ile bu yorumu yaptırtmaması gerektiği plan Hükümleri ile alt ölçek plan kararları verilirken afet konusundaki verilerin dikkate alınması şartını koşmanın Anayasa ve yönetmelik maddelerini sağlamaya yönelik yeterli bir uygulama olmadığı, Çevre Düzeni Planlarının hazırlanırken afet konusundaki verileri dikkate almak, plan raporlarının da bunun ne derecede ve nasıl dikkate alındığını belgelemek durumunda olduğu, Plan Açıklama Raporu’nda ikinci derece doğal eşiklerin belirlendiği, bu esnada deprem anında etkilenme oranı yüksek olacak alanların da bu eşik kapsamında değerlendirildiğinin söylendiği, ancak bu eşiklerin nerelerde bulunduğu gösterilmediği,
- İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı için yeni bir Plan Araştırma Raporu hazırlanmadığı; daha önce Mahkeme kararıyla iptaline karar verilen İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Araştırma raporunun kullanıldığı; yani Kütahya ili kapsam dışına alınarak İzmir ve Manisa illeri için toplanan veriler temel alındığı bu yöntemdeki temel sorunun verilerin güncelliğine ilişkin olup, planın ilk onama tarihi olan 2014 yılı temel alınırsa, davaya konu planın 2009 yılı öncesi verilere dayandığı için en az 5 yıl “eskimiş” veriler üzerinden plan kararlarının üretildiği sonucunun çıktığı planın, stratejilerinin dayandığı verilerin “eskimiş” olması ve güncel olmamasının önemli bir eksiklik olduğu ve bunların plan onamasından sonra plana kurumlarca yapılan itirazlar sırasında düzeltilip güncellenecek olmasının doğru bir planlama olmadığı,
- Verilerin güncelliğine ilişkin bir diğer sorunun nüfus projeksiyonlarıyla ilgili olup, bu sorunun raporun ilgili kısmında açıklandığı, ayrıca nüfus projeksiyonlarındaki kestirim yaklaşımı da sorunlu bulunmuş olup, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen çevre düzeni planlarının, kentsel gelişme alanı büyüklüklerini belirlerken planın amaç ve hedefleri ile bağdaşlaştırılmayan, her yerleşim yerinin kentleşme dinamiklerini bir görüp aynı nüfus projeksiyon modeli ile nüfus tahminlerini yapan ve bu tahminler üzerinden bilimsel/matematiksel yöntemleri kullanmadan nüfus kabullerini yapan bir yaklaşımla hazırlandığının anlaşıldığı, bu durumun hazırlanan planda doğal ve/veya tarımsal niteliği nedeniyle korunması gereken alanlarda planın koruma ve ekolojik denge hedefinden uzaklaşılarak gereksinimden fazla alanın kentsel gelişim alanı olarak planlanmasına yol açtığı,
- Tüm bu değerlendirmeler kapsamında davaya konu 16.11.2015 onay tarihli Çevre Düzeni Planının planın ana amacı, kapsamı, plan sınırları ve kapsadığı iller, plan dili ve gösterimleri açısından mevzuata ve şehircilik ilkeleri ile planlama esaslarına uygun yaklaşımlar barındırdığı; ancak plan araştırma raporunun eksikliği, plana altlık teşkil eden verilerin eksikliği, nüfus projeksiyon verilerinin güncel olmaması, nüfus kestirimlerinde bilimsel/matematiksel yöntemlerden faydalanılmaması dolayısıyla yer yer aşırı büyüklükte gelişme alanlarının açılmış olması, bu tür alanlardaki plan kararları nedeniyle çevre düzeni planının temel hedefi ve ana stratejisi olan ekolojik dengenin kurulması, koruma-kullanma dengesinin sağlanması, tarımsal ve doğal değeri olan alanların korunması ilkeleriyle çelişen, dolayısıyla ilgili mevzuata, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılıklar taşıyan plan kararları içerdiği" anlaşılmıştır.
Bilirkişi raporunda, davaya konu imar planlarının olumsuz ve olumlu yanları ortaya konulmuştur. Bunların bir kısmı lokal bazda veya plan notları şeklinde tespit edilen eksiklikler olup, yeniden ele alınıp düzeltilmesi ve giderilmesi mümkün olan hususlardır.
Bunun yanında, bilirkişi raporunda yer verilen bazı eksikliklerin planın bütünüyle gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koyan eksiklikler olduğu sonucuna ulaşılmaktadır ki bunlar sırasıyla
- Hatalı belirlenen nüfus projeksiyonları ve buna bağlı nüfus atamaları
- Sektörel politikaların geleceğine yönelik öngörülerininin yapılmamış olması
- 2007 yılında yapılan çevre düzeni planının yargı kararıyla iptaline karar verilmesi (2009 tarihli plan da yargı kararı ile iptaline karar verilmiştir.) üzerine 2014 tarihinde yeniden yapılan plana yönelik yeni bir araştırma raporununun olmaması 2007 tarihli plan ile 2014 tarihli plana ilişkin mevzuatın aradığı plan araştırma raporunun farklı olması
- Plana ilişkin verilerin güncel olmaması yada eksik olması, örneğin alanda bulunan kullanımlara yönelik olarak yargı kararları bulunmasına karşı bunların bile plana yansıtılmaması
- Hatalı nüfus ve güncel veri olmaması nedeniyle gereğinden fazla gelişme ve sanayi alanları getirilmesi mevcudun kat kat büyüklüğünde getirilen kullanım kararlarının herhangi bir strateji ve karara dayanmaması olarak sıralanabilir.
Bu bağlamda, dava konusu işlemdeki nüfus öngörülerinin doğru tespit edilmesi, kestirim nüfus esas alınarak ve üst ölçekteki plan öngörüleri ile uyumlu bir biçimde yeniden belirlenerek alan ve yoğunluk dağılımları ile arazi kullanım kararlarının bu veriler üzerinden yeniden belirlenerek plan kararı haline getirilmesi, diğer taraftan, çok abartılı olduğu tespit edilen nüfus projeksiyonlarına uygun çalışan nüfus sayılarının karşılığı olan arazi kullanım kararlarının ayrılması ve sektörlere ilişkin geleceğe yönelik öngörülerin yapılması plan araştırma raporunun güncellenmesi bu bağlamda ilgili kurum ve kuruluşların güncel veriler ile yargı kararlarının gözönünde bulundurulması abartılı bulunan kentsel gelişme ve sanayi alanları ile plan kararlarının yeniden değerlendirilmesi planın ana stratejisi olan ekolojik dengenin kurulması ve koruma kullanma dengesinin sağlanması gerektiği bu hususların planın tümünü kusurlandırır nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI …'UN DÜŞÜNCESİ : 16.11.2015 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istenilmektedir.
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli Çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Sözü edilen Çevre Kanunun 9.maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte "Havza" ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, "Bölge" coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin 1.fıkrasının (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor;
(d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7'nci madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesinin 1.fıkrasının (e) bendinde, "planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu" plan nitelikleri arasında yer almıştır.
Yönetmeliğin Planlama Alanının tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1.fıkrasının a bendinde Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin 9.maddesinde plan raporu kavramına yer verilerek madde içeriğinde plan raporu, içeriği ve nasıl hazırlanacağı düzenlenmiştir;
"Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
Danıştay Altıncı Dairesinin E:2016/1831 sayılı dosyasında yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu ile dosyada yer alan bilirkişi raporunda davaya konu imar planlarının olumsuz ve olumlu yanları ortaya konulmuştur. Bunların bir kısmı lokal bazda veya plan notları şeklinde tespit edilen eksiklikler olup, yeniden ele alınıp düzeltilmesi ve giderilmesi mümkün olan hususlardır.
Bunun yanında, bilirkişi raporunda yer verilen bazı eksikliklerin planın bütünüyle gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koyan eksiklikler olduğu sonucuna ulaşılmaktadır ki bunlar sırasıyla
- Hatalı belirlenen nüfus projeksiyonları ve buna bağlı nüfus atamaları
- Sektörel politikaların geleceğine yönelik öngörülerininin yapılmamış olması
- 2007 yılında yapılan çevre düzeni planının yargı kararıyla iptaline karar verilmesi (2009 tarihli plan da yargı kararı ile iptaline karar verilmiştir.) üzerine 2014 tarihinde yeniden yapılan plana yönelik yeni bir araştırma raporununun olmaması 2007 tarihli plan ile 2014 tarihli plana ilişkin mevzuatın aradığı plan araştırma raporunun farklı olması
- Plana ilişkin verilerin güncel olmaması yada eksik olması, örneğin alanda bulunan kullanımlara yönelik olarak yargı kararları bulunmasına karşı bunların bile plana yansıtılmaması
- Hatalı nüfus ve güncel veri olmaması nedeniyle gereğinden fazla gelişme ve sanayi alanları getirilmesi mevcudun kat kat büyüklüğünde getirilen kullanım kararlarının herhangi bir strateji ve karara dayanmaması
olarak sıralanabilir.
Dava konusu işlemdeki nüfus öngörülerinin doğru tespit edilmesi, kestirim nüfus esas alınarak ve üst ölçekteki plan öngörüleri ile uyumlu bir biçimde yeniden belirlenerek alan ve yoğunluk dağılımları ile arazi kullanım kararlarının bu veriler üzerinden yeniden belirlenerek plan kararı haline getirilmesi, diğer taraftan, çok abartılı olduğu tespit edilen nüfus projeksiyonlarına uygun çalışan nüfus sayılarının karşılığı olan arazi kullanım kararlarının ayrılması ve sektörlere ilişkin geleceğe yönelik öngörülerin yapılması plan araştırma raporunun güncellenmesi bu bağlamda ilgili kurum ve kuruluşların güncel veriler ile yargı kararlarının gözönünde bulundurulması abartılı bulunan kentsel gelişme ve sanayi alanları ile plan kararlarının yeniden değerlendirilmesi planın ana stratejisi olan ekolojik dengenin kurulması ve koruma kullanma dengesinin sağlanması gerektiği bu hususların planın tümünü kusurlandırır nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Buna göre, bir çevre düzeni planında olması beklenen alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmeden, yerleşmeleri çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilkeler ortaya konulmadan öngörülen ve kapsamlı inceleme ve analizlere dayanmayan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Daire since, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
MADDİ OLAY:
19.07.2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Danıştay Altıncı Dairesinin 09/12/2009 tarihli E:2007/10509, K:2009/11751 sayılı kararıyla "2872 sayılı Yasanın 9.maddesinde bölge ve havza bazında hazırlanacak planların yapılmasına ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak bir Yönetmelikle belirleneceğinin kurala bağlanmasına karşın, işlem tarihinde böyle bir Yönetmelik çıkarılıp, planın hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmeden tesis edilen işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle" tümünün iptaline, bu iptal kararı üzerine hazırlanan 14/08/2009 tarih ve 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa-Kütahya çevre düzeni planının da Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarihli, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Söz konusu karar üzerine İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (ÇDP) 23/06/2014 tarihli, 9948 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile onaylanmış, bu plana askı sürecinde yapılan itirazların değerlendirilmesi sonrasında ÇDP … tarihli, … sayılı Bakanlık oluru ile yeniden onaylanmıştır. Anılan plana yönelik askı süreci içerisindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında da İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (J-17, J-18, K-17, K-18, K-20, L- 16, L-17, L-18, L-19, L-20 paftaları ve plan hükümleri) 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesi uyarınca 16.11.2015 tarihinde onaylanmış, bu planda 27.01.2017 tarihinde L18 plan paftasında, 10.04.2018 tarihinde K18 plan paftası, L18 plan paftası ve bazı plan hükümlerinde değişiklik yapılmış, L18 plan paftasına ilişkin yapılan değişiklik 25.07.2018 tarihinde onaylanmış ve İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği (J17, J18, J19, K16, K17, K18, K19, K20, K21, L16, L17, L18, L19, L20, L21, M18 plan paftaları, lejant paftası, plan hükümleri, plan açıklama raporu, plan değişikliği gerekçe raporu ve eki) 1. No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca 10.10.2018 tarihinde onaylanmıştır.
Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 16/11/2015 tarihli işlemiyle onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.
-İLGİLİ MEVZUAT-
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte "Havza" ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, "Bölge" coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor; (d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7. madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesi (e) bendinde, "planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu" plan nitelikleri arasında yer almıştır.
Yönetmeliğin Planlama Alanının Tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, Planlama alanı; "Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlemiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde, b) İl özel idareleri ve belediye sınırı il sınırı olan büyükşehir belediyeleri, … tarihli ve … sayılı İl Özel İdaresi Kanunu kapsamında yetki alanlarını aşmayacak şekilde belirlenir." kuralı yer almıştır.
7.maddesinde, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alan sınırları kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari; a) Türkiye ve bölgesindeki yeri, b) Ülke ulaşım ağındaki yeri, c) İdari bölünüş ve sınırlar, ç) Doğal yapı; 1) Jeolojik yapı (depremsellik ve fay hatları vb), 2) Jeomorfolojik yapı (topografya, eğim durumu vb), 3) Hidrolojik- hidrojeolojik yapı (Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları, havza sınırları), 4) İklimsel özellikler, 5) Toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı, 6) Ekolojik yapı (ekosistem tipleri, flora ve fauna varlığı), d) Koruma statüsü verilmiş alanlar (sit alanları, uluslararası sözleşmelerle korunan alanlar, sulak alanlar, RAMSAR alanları, özel çevre koruma alanları, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, mesire yerleri, yaban hayatı geliştirme alanı, yaban hayatı koruma alanı, tür koruma alanı, yüzeysel içme suyu kaynakları koruma alan ve diğerleri) e) Orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları, f) Kültür ve turizm gelişim ve koruma bölgeleri, turizm merkezleri, g) Genel peyzaj öğeleri, ğ) Demografik yapı, h) Sosyal yapı, ı) Ekonomik yapı, i) Teknik altyapı; 1) Ulaşım, 2) Enerji, 3) Atık geri kazanım ve bertaraf tesisleri, 4) İçme suyu ve atık su arıtma tesisleri, 5) Atık su deşarj yerleri, 6) Tarımsal sulama alanları, j) Kamu mülkiyetindeki alanlar, k) Ruhsatlı maden sahaları, l) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri,m) Mania planları, n) Mevcut arazi kullanımı,o) Yerleşme alanlarının karakteristik özellikleri ve mekânsal gelişme eğilimleri ve potansiyelleri, ö) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları, p) Onanlı imar planları, r) Çevre sorunları konularına ilişkin ilgili kurum ve kuruluşlardan, uydu görüntülerinden ve/veya hava fotoğraflarından ve arazi çalışmalarından veriler elde edilerek sayısal veri tabanı oluşturulur. Kurum ve kuruluşlar planlama çalışmasında kullanılacak bilgi ve belgeleri sağlamakla sorumludur. Milli güvenlik ve savunma faaliyetlerine konu alanlar için Milli Savunma Bakanlığı ile koordinasyon sağlanır." kuralına yer verilmekteydi.
Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin "Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
Yönetmeliğin "Revizyon ve değişiklikler" başlıklı 20. maddesinin 1.fıkrasında, "Çevre düzeni planının ihtiyaca cevap vermediği hallerde veya planın vizyonu, amacı, hedefleri, stratejileri, ilke ve politikaları açısından plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü etkilemesi halinde çevre düzeni planı bütününde revizyon yapılır. Çevre düzeni planı revizyonu; a) Nüfusun yerleşim ihtiyaçlarının karşılanamaması, b) Planın temel strateji ve politikalarını değiştirecek bölgesel ölçekli yatırımların ortaya çıkması, c) Yeni verilere bağlı olarak, sonradan ortaya çıkabilecek ve bölgesel etkiye yol açabilecek arazi kullanım taleplerinin oluşması, ç) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerde değişiklik olması, durumunda yapılır." düzenlemesine, 2.fıkrasında da, "Çevre düzeni planı ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğü bozmayacak nitelikte, plan değişikliği yapılabilir. Çevre düzeni planı değişikliklerinde; a) Kamu yatırımlarına, b) Çevrenin korunmasına, c) Çevre kirliliğinin önlenmesine, ç) Planın uygulanmasında karşılaşılan güçlükler ve maddi hataların giderilmesine, d) Değişen verilere bağlı olarak planın güncellenmesine, dair yeterli, geçerli ve gerekçeleri açık olan, altyapı etkilerini değerlendiren raporu içeren teklif ve talepler; idarece planın temel hedef, ilke, strateji ve politikaları kapsamında teknik ve yasal çerçevede değerlendirmeye alınarak sonuçlandırılır." düzenlemesine yer verilmiştir.
Diğer taraftan 4/7/2011 tarihli 27984 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Ancak söz konusu Kanun Hükmünde Kararname 9/7/2018 tarihli 30473 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış ve yerine 10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri olarak belirlenmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
(**) Öncelikle dairemizce planlama alanı dahilinde bulunan alanlarda getirilen fonksiyonlara yönelik yapılan ortak değerlendirmede;
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdan sakıncalı alanların korunması bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Bu amaç çerçevesinde, Çevre Düzeni Planı ölçeğinde hangi usül ve esaslara göre planlama yapılacağı ayrıntıları ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerde düzenlenmiştir.
Stratejik mekânsal planlama, kentsel gelişimi yalnızca fiziksel gelişim kapsamında ele alan bir yaklaşım değildir. Fiziksel gelişmenin yanı sıra, kentteki sosyal, kültürel, ekonomik, yerel örgütsel gelişime ilişkin stratejileri de içerir. Diğer bir deyişle, kentsel gelişme; hem mekânsal, hem de mekânsal olmayan (mekânda dolaylı olarak etkileri olan sosyal / kültürel / ekonomik / yerel örgütsel) etmenler çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yaklaşımda, çeşitli karar vericilerin birbirleriyle eşgüdümünün sağlanması önemli bir gerekliliktir.
Leke plan niteliğinde bulunan dava konusu planın ölçeği (1/100.000) gözönünde bulundurulduğunda parsel bazında kararların üretilmesinin mümkün olmayacağı gibi genel arazi kullanım kararlarının değerlendirildiği, planın bölge ve havza bazında ve mevzuata uygun olarak tesis edildiği, planlama bölgesinde koruma kullanma dengesinin gözetilmesi gereken alanlardaki yapılaşmalarda keyfiliğin, önlenmesi ve azami ölçüde korumanın sağlanması için alt ölçekli plan kararlarına esas olacak yapılaşma şartlarını ortaya koyan genel arazi kullanım kararları üretildiği görülmektedir.
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin 21. maddesinin altıncı fıkrasında onaylı jeolojik jeoteknik veya mikro bölgeleme etüt raporu bulunmayan alanlarda imar planları hazırlanamaz. "hükmü, 22. maddesinin ikinci fıkrasında eşik analizinde; topografik, jeolojikjeoteknik, hidrojeolojik yapı özellikleri ile arazı kullanımı, tarım ve orman alanları, içme suyu havzaları, sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, kıyı, altyapı, doğal ve fiziki veriler ile afet tehlikeleri analiz edilerek bir arada değerlendirilir." hükmü ile üçüncü fıkrasında ise imar planlarının hazırlanması sürecinde eşik analizinin yapılması zorunlu olup, plan kararlarının oluşturulmasında temel plan altlığı olarak kullanılır." hükümleri yer almaktadır.
Davaya konu çevre düzeni planının plan hükümlerinin 7.1 sayılı maddesinde, bu çevre düzeni planının, plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu; 7.2 sayılı maddesinde, bu plandan ölçü alınarak uygulamaya geçilemeyeceği; 7.13 sayılı maddesinde bu planın onama tarihinden önce mevzuata uygun olarak onaylanmış imar planlarının, 7.14 sayılı maddesinde de bu planın onama tarihinden önce mevzuata uygun olarak onaylanmış mevzi imar planlarının geçerli olduğu hükme bağlanmış; 4.7. sayılı maddesinde kentsel yerleşik alanlar: büyükşehir ve/veya ilçe belediye sınırları içinde var olan, içinde boş alanları barındırsa da bülük oranda yapılaşmış olan alanlar şeklinde tanımlanmış; 8.1.1.1. sayılı maddesinde, kentsel yerleşme alanlarının, kentsel yerleşik alanlar ve kentsel gelişme alanları olarak gösterilmiş alanların bütünü olduğu belirtilmiş; 8.1.1.2. sayılı maddesinde, bu planda kentsel yerleşme alanı olarak gösterilmiş olsun ya da olmasın, bağlı bulundukları kentsel yerleşme merkezlerinden kopuk biçimde konumlanan, belediye sınırları içine alınarak mahalleye dönüşmüş/dönüşecek kırsal yerleşme alanlarında yapılacak alt ölçekli planlarda; çevre düzeni planında önerilmiş gelişme alanı varsa bu alan sınırları da dikkate alınarak, gelişme alanı belirlenmemiş yerleşim birimlerinde ise varsa geçmişte belirlenmiş köy yerleşik alanı ve civarına ilişkin sınırlar da dikkate alınarak, yerleşmenin kendi gereksinimi kadar alanın alt ölçekli planları hazırlanacağı, alt ölçekli planlarda, yerleşmenin sahip olduğu geleneksel doku ve yapılaşma özellikleri ile çevresindeki alanın doğal özelliklerinin planlama aşamasında dikkate alınması ve koruma kararlarına dönüştürülmesinin zorunlu olduğu belirtilmiş 8.1.1.3. sayılı maddesinde, "Kentsel yerleşme alanlarında, konut alanları ile eğitim tesisleri, sağlık tesisleri, kamu kurum alanları, trafo vb. gibi sosyal ve teknik alt yapı alanları ile ticaret alanları, küçük sanayi sitesi alanları, turistik tesis alanları, konut dışı kentsel çalışma alanları, açık ve kapalı spor alanları, yeşil alanlar v.b. yer alabilir." Kentsel yerleşme alanlarında organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, serbest bölgeler, sanayi tesisleri ile endüstriyel hammadde ve mamul ürünlerinin açık ya da kapalı olarak depolanacağı tesisler yer alamaz. Kentsel yerleşik alanlarda var olan sanayi tesisleri, ekonomik ömrü dolduğunda sanayi alanlarına taşınacaktır. Bu planda kentsel yerleşme alanları için belirlenmiş olan nüfus kabulü esas olmak üzere, kentsel yerleşmeler içindeki yoğunluk dağılımı imar planlarında yapılacaktır. İmar planında yer alacak nüfus, o yerleşme için bu planla getirilen toplam nüfus kabulünü aşamaz. Kurallarına yer verilmiştir.
Çevre düzeni planlarının leke plan olmaları nedeniyle uygulama imar planları gibi değerlendirilmeyeceği gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır. Nitekim 3194 sayılı Yasanın 8. maddesinin (f) bendi uyarınca kentsel asgari standartların, Bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda çevre düzeni planı ile belirlenebileceği, uygulamaya ilişkin kararların yörenin koşulları, parselin bulunduğu bölgenin genel özellikleri, yapının niteliği ve ihtiyacı, erişebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye etkisi dikkate alınarak ve ölçüleri verilerek Bakanlıkça belirlenen esaslara göre uygulama imar planında belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Davalı idarece bu çerçevede çevre düzeni planı kararları doğrultusunda uygulama yapılamamakta olup, mevzuat gereği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile nitelikli tarım alanlarının imara açılmasının söz konusu olmadığı, yerleşim alanlarının yasal, doğal ve yapay eşikler göz önüne alınarak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, Bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarında kesinleşeceği ifade edilmiştir.(**)
Çevre düzeni planı ile belirlenen kentsel/kırsal kullanım alanlarının, bu alanların tamamının yapılaşmaya açılacağını göstermeyeceği, bu sınırların ölçeğin gerektirdiği üzere makroformu/ gelişme yönünü gösterecek şekilde - şematik olup alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda doğal, yapay ve yasal eşikler çerçevesinde bu planın nüfus kabullerine göre belirlenen alansal büyüklüğü aşmayacak şekilde kesinleştirileceği sonucuna ulaşılmıştır.
(**) sembolü bulunan kısımlar ileride uyuşmazlık konusu planla getirilen yer seçimine ilişkin kararlara bu doğrultu ve belirlenen çerçevede değerlendirme yapıldığını ifade edecektir.
Davalı idarenin usuli itirazları yerinde görülmemiştir.
Çevre düzeni planına (ÇDP) karşı açılan bu davada dava konusu planın ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıya Naip üye … tarafından resen seçilen Prof. Dr. … ve Prof.Dr. … ve Yrd.Doç.Dr. …'ın katılımıyla mahalinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.
Dairemizce uyuşmazlık davacının dava dilekçesindeki iddiaları, davalının savunması, ve bilirkişi raporundaki değerlendirmeler ve rapora yapılan itirazlar çerçevesinde konular itibariyle ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
- Bilirkişi raporunun sonuç kısmında planın geneline yönelik olarak
- "Davaya konu Çevre Düzeni Planı ilgili mevzuatta belirtilen tanımlara ve amaca uygun olarak geliştirilmiş olup, Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda ekolojik değerlerin korunması konusuna vurgu yapıldığı koruma-kullanma dengesinin kurulması yönünde plan hedeflerinin net biçimde konulduğu; ve bu durumun planın mevzuattaki tariflere uyumu açısından olumlu olduğu, bununla beraber planın ayrıntılı önerileri incelendiğinde ekolojik değerlerin korunması ilkesiyle (dolayısıyla hem mevzuattaki tanımlarla hem planın kendi ana hedefleriyle) çelişen plan kararları tespit edilmiş olup bunların rapor boyunca ayrıntılarıyla anlatıldığı ve bu kısımlarda düzeltmeler yapılması gereğinin bulunduğu,
• Dava konusu Çevre Düzeni Planında yer yer aşırı ayrıntıda tariflenen gelişme alanları gibi gösterimler olmasına rağmen, Bilirkişi Kurulunun bu durumun genellikle stratejik önemi daha düşük konular açısından olduğu, planın genel bir şematik dili bulunduğu görüşünde olup, bu yöndeki eksikliklerin planın gösterim dili nedeniyle iptalini gerektiren bir konu olarak değerlendirmediği,
• Planda mekansal bütünlük kurulduğu ve birlikte “çalışan”, yani ekonomik ve sosyal bütünleşme göstererek kent ekonomisinin birlikte işlediği, bu açıdan bütünlük gösteren ve “kent-bölge” oluşumu izlenen kentler olarak İzmir ve Manisa illeri beraber planlandığı, bu iki kentin coğrafi öğeler, akarsular, vadiler açısından da idari sınırların ötesine geçen bir coğrafi bölgeyi içerdiği, bu nedenlerle iki kentin beraber planlanmasının ve bu doğrultuda planın kapsamı ve plan sınırları şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından doğru olduğu,
• Davaya konu planın kapsamının İzmir ve Manisa illeri olmasının daha önceki mahkeme kararları ve bu kararlar kapsamında yapılmış olan bilirkişi incelemesinin sonuçlarıyla da uyumlu bulunduğu,
• İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı için yeni bir Plan Araştırma Raporunun hazırlanmadığı; daha önce Mahkeme kararıyla iptaline karar verilen İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Araştırma raporunun kullanıldığı; yani Kütahya ili kapsam dışına alınarak İzmir ve Manisa illeri için toplanan verilerin temel alındığı, bu yöntemdeki temel sorunun verilerin güncelliğine ilişkin olup ilk onama tarihi olan 2014 yılı temel alınırsa, 2009 yılı öncesi verilere dayandığı için en az 5 yıl “eskimiş” veriler üzerinden plan kararlarının üretildiği sonucunun çıktığı, nitekim davalı idare Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından dava dosyasına sunulan yanıtlar kapsamında da ilgili kurumlardan varsa güncel olmayan verilerin yenilenmesine yönelik taleplerinin çevre düzeni planı kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olduğunun belirtildiği planın stratejilerinin dayandığı verilerin “eskimiş” olması ve güncel olmamasının önemli bir eksiklik olduğu ve bunların plan onamasından sonra plana kurumlarca yapılan itirazlar sırasında düzeltilip güncellenecek olmasının doğru bir planlama olmadığı, dolayısıyla davaya konu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının onama tarihi olan 23.06.2014 tarihinde yeterli, doğru ve güncel veriye dayandırılmadan yapılmış olması ve güncellenmiş bir Plan Araştırma Raporunun olmamasının önemli bir eksiklik olduğu,
• Verilerin güncelliğine ilişkin bir diğer sorun nüfus projeksiyonlarıyla ilgili olup raporun ilgili kısmında açıklandığı, ayrıca nüfus projeksiyonlarındaki kestirim yaklaşımı da sorunlu bulunmuş olup, alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen çevre düzeni planlarının, kentsel gelişme alanı büyüklüklerini belirlerken planın amaç ve hedefleri ile bağdaşlaştırılmayan, her yerleşim yerinin kentleşme dinamiklerini bir görüp aynı nüfus projeksiyon modeli ile nüfus tahminlerini yapan ve bu tahminler üzerinden bilimsel/matematiksel yöntemleri kullanmadan nüfus kabullerini yapan bir yaklaşımla hazırlandığının anlaşıldığı bu durumun hazırlanan planda doğal ve/veya tarımsal niteliği nedeniyle korunması gereken alanlarda planın koruma ve ekolojik denge hedefinden uzaklaşılarak gereksinimden fazla alanın kentsel gelişim alanı olarak planlanmasına yol açtığı,
• Davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı alt ölçekli planlarla ilişkisi ve plan hiyerarşisi olarak değerlendirildiğinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından onanmış olan 1/25000 ölçekli plan ile benzeşen ve farklılaşan yönleri olup, bu durumun planlama hiyerarşisi açısından doğal olduğu; 1/100.000 ölçekli davaya konu çevre düzeni planının 1/25000 ölçekli plan ile tamamıyla örtüşmesi ve her kararında bu plana uygun olması gibi bir zorunluluğun bulunmadığı; üst ölçekte bölge için yeni ve farklı stratejiler getirilmesinin mümkün olduğunun değerlendirildiği,
• Dava konusu planın hazırlanması aşamasında Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinde öngörülen, kamu kurum ve kuruluşları veya plan müelliflerince planın türüne ve kademesine göre bu Yönetmelikte genel başlıklar halinde belirtilen konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veri, görüş ve öneriler elde edilerek yer almasının gerektiği,
• Güncel olmayan veriler üzerinde çevre düzeni planlarının üretilmemesinin gerektiği, bu durumun yerleşimlerin kentsel gelişim alanlarının yanlış, gerçekten uzak, gereksinimden fazla/az hesaplanması riskini doğuracağı,
• Sonuç kısmında vurgulanması gereken temel konunun, iptali istenen çevre düzeni planının bazı hassas bölgelerde aşırı büyüklükte gelişme odakları yaratmakta olduğu, bu nedenle sürdürülebilirlik amacına, koruma-kullanma dengesini sağlama hedefine ulaşamadığı, bu durumun hem ilgili mevzuatta tanımlanan çevre düzeni planlarının temel amaçlarına uyumsuzluk olarak değerlendirildiği, hem de planın kendi açıklama raporuna aykırı düştüğü, planın iç tutarlılığını olumsuz etkilediği, bu nedenle bu tür alanlar, maddeler halindeki ayrıntılı incelemeler sırasında gösterildiği ve planda değişiklik yapılması gereken alanların rapor boyunca belirtildiği, plan hükümlerine ilişkin itirazlar da aynı kapsamda tek tek incelenerek düzeltilmesi gereken veya herhangi bir problem görülmeyen hükümlerin belirtildiği, bunun yanısıra davalı idare tarafından davacı itirazları doğrultusunda yapılan değişiklikler varsa bunlar da incelenerek itiraz konularının ortadan kalktığı durumların gösterildiği; itiraz konusunun ve tarafımızca saptanan aykırılıkların ve hatalı planlama yaklaşımlarının devam ettiği durumların da vurgulandığı,
Tüm bu değerlendirmeler kapsamında davaya konu 23.06.2014 onay tarihli Çevre Düzeni Planının planın ana amacı, kapsamı, plan sınırları ve kapsadığı iller, plan dili ve gösterimleri açısından mevzuata ve şehircilik ilkeleri ile planlama esaslarına uygun yaklaşımlar barındırdığı; ancak plan araştırma raporunun eksikliği, plana altlık teşkil eden verilerin eksikliği, nüfus projeksiyon verilerinin güncel olmaması, nüfus kestirimlerinde plan stratejileriyle çelişen yaklaşımlar sonucu yer yer aşırı büyüklükte gelişme alanlarının açılmış olması, bu tür alanlardaki plan kararları nedeniyle çevre düzeni planının temel hedefi ve ana stratejisi olan ekolojik dengenin kurulması, koruma-kullanma dengesinin sağlanması, tarımsal ve doğal değeri olan alanların korunması ilkeleriyle çelişen, dolayısıyla ilgili mevzuata, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılıklar taşıyan plan kararları içerdiğinin saptandığı" tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dairemizce genel tespitlere yönelik olarak yapılan değerlendirmede;
Planın bütününe yönelik olarak ileri sürülen hususlar Dairemizin E:2016/1831 sayılı dosyasında hukuka ayrılık nedeni olarak görülmemiştir. Esasen bu dava dosyasında davacının planın geneline yönelik olarak itirazları da bulunmamaktadır. Bilirkişilerin genele yönelik tespitleri bu dava dosyasında ilgili görülen kısımlarda aşağıda madde başlıkları altında değerlendirilecek olmakla beraber;
A- Dava konusu planın hazırlanma yönteminde; temel ilke ve hedeflerin tanımlanması, gerekli verilerin toplanması, kamu kurumları ve yerel yönetimlerle yapılan görüşmeler, toplanan verilerin değerlendirilmesi, analiz ve sentezinin yapılmasında yasal açıdan uyulması gereken idari ve teknik usullere herhangi bir aykırılık ve izlenen yöntemde bir şekil yanlışlığını ortaya koyan bir bilgi ya da verinin olmaması nedeniyle bu hususa ilişkin hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
B- Dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, iptaline karar verilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının yerine mahkeme kararının ifası gereği hazırlandığı ve Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kapsamında toplanan veriler dikkate alınarak hazırlandığı, bu nedenle planın araştırma ve analiz yapılmadan, veri toplanmadan ve kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapmadan yapıldığına ilişkin iddiaları kanıtlayan somut verilerin oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İtiraz 1
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama Raporunun 25. sayfasında; "...Tarımsal Sanayi Alanı" gereksiniminden bahsedilmekte olup, plan lejantında böyle bir tanımın bulunmamasının plan ve plan açıklama raporu arasında uyumsuzluk olduğunu açıkça gösterdiği, öte yandan, plan lejantında yer alan " "Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanlarının" ise, 2009 yılında resmi gazetede yayımlanan " Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği"nde belirtilen Organize Tarım Alanlarına atıfta bulunduğu, oysa Organize Tarım Alanlarının yer seçimlerine ilişkin yönetmeliğin 2. bölümünde bu alanların yer seçimlerine ilişkin bölgedeki fauna - flora başta olmak üzere, jeolojik/jeoteknik etüt raporlarının hazırlanmasından sonra karar verilmesi gerektiğine ilişkin birçok kriter bulunmakta olup, plan lejantında yer alan ""Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları" kavramının yönetmelikte belirtilen esaslara açıkça aykırı olarak plan üzerinde belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
"Plan kararları kapsamında "Tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdürüleceği ve tarımsal ürünlerin katma değerlerini artırmaya yönelik araştırma, geliştirme ve üretim birimleri ile ürün toplama, depolama, saklama alanları; tarımsal amaçlı yapılar ve tarımsal amaçlı entegre tesislerin toplu olarak (organize şekilde) yer alabileceği alanların", "tarım ve hayvancılık geliştirme alanları" olarak tanımlandığı
ÇDP açıklama raporunda yer alan "tarımsal sanayi" ifadesinin sehven kullanılmış bir ifade olmadığı, Tarımsal sanayi ifadesinin tarımsal faaliyetlerin sonucunda elde edilen ürünlerin mamul ve/veya yarı mamule dönüştürülmesini amaçlayan bir üretim prosesi olup bahse konu ifade ile bir bütün olarak bu prosesin kastedildiği, bununla birlikte Davacı kuruluş tarafından bu ifade ile bir bütün olarak bu üretim sürecinden ziyade yeni bir statü ya da plan kararı algısının oluştuğu, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nda tarım ihtisas OSB'lere ilişkin hususların açıkça tanımlandığı, plan açıklama raporunda yer alan bahse konu ifade de bu ihtisas organize sanayi bölgelerine ve ÇDP'nin 8.2.2. sayılı Sanayi Alanları hükmüne atıfta bulunduğu, bu durumun, plan açıklama raporunun ilgili bölümünün devamında yer alan "bu nedenle, planlama çalışmasında tarımsal ürünlerin değerlendirilmesine yönelik alan gereksinimi giderilmesine ilişkin kararlar geliştirilmesi benimsenmiştir. Diğer endüstriyel gelişmelerin tekil yapılaşmasının engellenmesi, organize nitelikte olmayan sanayi alanlarının organize duruma getirilmesi, yeni sanayi gelişiminin ihtisaslaşmış ve organize nitelikte gerçekleşmesi için gerekli kararların üretilmesi planlama aşamasında benimsenen ilkelerdendir." ifadesinden de anlaşıldığı, nitekim ÇDP'de ÇDP'nin "Sanayi Alanları" başlığı altında yer alan; 8.2.2.3.sayılı bu planla belirlenmiş olan sanayi alanlarındaki yapılanmalarda organize sanayi bölgeleri uygulama yönetmeliği hükümlerindeki yapılanma koşullarına uyulacaktır, 8.2.2.7.sayılı yeni oluşacak sanayi tesisi taleplerinin bu alanlara yönlendirilmesi ve aynı sanayi faaliyet türlerinin bir araya getirilmesi sağlanacaktır, 8.2.2.8.sayılı bu planın onayından sonra, ihtiyaç duyulabilecek olan sanayi alanları, planın koruma kullanma dengelerini gözeten ilke kararları kapsamında, öncelikle 5403 sayılı Kanun kapsamındaki, toprak niteliğinin düşük olduğu alanlarda, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 'nın ve ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüşleri alınarak, organize sanayi bölgesi statüsünde veya minimum 50 hektar alana sahip olacak sanayi alanları şeklinde oluşabilecektir. İlgili idaresince belirlenecek bu tür alanlar bakanlığın görüşüne sunulacaktır. Talebin uygun görülmesi halinde Bakanlıkça bu planda değişiklik yapılır, "hükümlerinin doğrudan plan açıklama raporunda yer alan bu ifadeyi karşıladığının açıkça görüldüğü
Diğer yandan ÇDP'de tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarının, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdürüleceği ve tarımsal ürünlerin katma değerlerini artırmaya yönelik araştırma, geliştirme ve üretim birimleri ile ürün toplama, depolama, saklama alanları; tarımsal amaçlı yapılar ve tarımsal amaçlı entegre tesislerin toplu olarak (organize şekilde) yer alabileceği alanlar olarak tanımlanmakla birlikte plan açıklama raporunda; "Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanlarının: Planlama Bölgesi içinde, büyükbaş ve küçükbaş hayvan besiciliğinin ve tarımın yaygın olduğu, tarım ve hayvancılığın gelişme eğiliminin gözlendiği bölgelerde ve plan kararıyla tarımın ve hayvancılığın geliştirilmesi amaçlanan alanlarda, bu gelişimi desteklemek amacıyla tarım ve hayvancılık geliştirme alanları önerilmiştir. Bu alanlarda tarımsal ürünlerin katma değerlerini artırmaya yönelik araştırma, geliştirme ve üretim birimleri ile ürün toplama, depolama, saklama alanları; tarımsal amaçlı yapılar ve tarımsal amaçlı entegre tesisler toplu olarak (organize şekilde) yer alabilir." ve 4.4.11.sayılı, "Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları": Hayvancılık konusunda, besicilik, sütçülük, yem üretimi ve ürün işleme tesislerinin gereğince bir arada düzenleneceği alanlar olarak düşünülen ve tarımsal alanlarda giderek yaygınlaşan hayvancılık, besicilik ve tarımsal tesislerinin organize hale getirilmesini ve kırsal kalkınmayı amaçlayan Hayvancılık konusunda ihtisaslaşmanın sağlanacağı alanlar düzenlenmiştir. Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanlarının yapılaşma koşullarının alt ölçekli planlarda belirlenmesi öngörülmüştür. " ifadelerinin yer aldığı, bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarından çiftçinin ürettiği ürününün katma değerini arttırmak üzere işletebileceği sanayi tesislerinden ziyade "imalathane" niteliğindeki küçük ölçekli ve yerel yapıları ifade ettiği, ülkemiz bir tarım ülkesi olmakla birlikte temel sektörler içerisinde tarım sektörünün en az katma değere sahip sektör ve gelişmiş ülkelere nazaran ülkemizdeki çiftçilerin gelir düzeylerinin oldukça düşük olduğu, tarımsal gelirin düşük olmasının pek çok fiziki ve sosyal problemlere yol açtığı, pek çok çiftçinin toprağını terk ederek kentlere göç ettiği ve yeni iş olanaklarının peşine düştüğü, bununla birlikte kentlerdeki yoğun nüfus artışının, hızlı kentleşme, kentsel yayılma, gecekondulaşma, doğal rezervlerin yok olması gibi fiziki felaketlerin yanı sıra ülkemizde yıllardır yakından gözlemlediğimiz yabancılaşma, dışlanma, kentlileşememe gibi boyutları çok büyük sosyal problemleri de beraberinde getirdiği, günümüzde kapasitesinin çok üzerinde bir nüfusu barındıran mega kentlerin boğuştuğu çevresel felaketlerin de bu dengesiz nüfus hareketlerinin bir sonucu olduğu, aynı zamanda terkedilen köyler ve işlenmeyen toprağın ülkemiz için büyük bir kaynak israfı olduğu, üstelik küresel dünyada tüm bu problemlerin ulusal sınırları aşarak uluslararası bir boyut kazandığı, bu çerçevede tarımsal katma değeri arttırmanın günümüzde yalnızca kırsal kalkınmanın temel hedefi değil çok boyutlu bir ulusal hedef olduğu, bununla birlikte mevzuat gereği sanayi tesislerinin belirli bir ölçeğin üzerinde olmak zorunda olduğu diğer yandan bu tesislerin belirli yasal sorumluluklara sahip bulunduğu, çoğu zaman bu faktörlerin yeni girişimler için kısıtlayıcı bir ortam oluşturduğu tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarının bir sanayi tesisini işletme sermayesine ve kapasitesine sahip olmayan küçük ölçekli üreticilerin kendi ürettikleri ürünleri değerlendirerek tarımdan elde edilen katma değeri arttıracak bir yöntem olarak ÇDP'de öngörüldüğü, bu tesislerin bir arada yer alması ile bir ölçek ekonomisi yaratılarak girdi ve üretim maliyetlerinin azaltılmasının amaçlandığı, bu tesislere Doğu Marmara ve Ege Bölgelerinde başarıları yadsınamaz durumda olan zeytinyağı imalathanelerinin örnek verilebileceği, başta aile işletmesi niteliğinde olan pek çok imalathane bugün artık orta ve büyük ölçekli sanayi tesislerine dönüştüğü, bu münferit imalathanelerden farklı olarak ÇDP'de bu tesislerin bir arada yer seçmesi ile yukarıda da değinildiği üzere ölçek ekonomileri yaratarak katma değerin arttırılması öngörüldüğü, bahse konu kullanımların Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği'ne atıfta bulunduğunun tamamen Davacı kuruluşun kendi çıkarımı olduğu bu iddiaya ilişkin hiçbir somut delil de ortaya konulmadığı" ifadelerine yer verilmiştir.
Bilirkişi Kurulunca;
1) “Plan Açıklama Raporunun 25. sayfasında; "...Tarımsal Sanayi Alanı" gereksiniminden bahsedilmekte olup, plan lejantında böyle bir tanımın bulunmaması plan ve plan açıklama raporu arasında uyumsuzluk olduğunu açıkça göstermektedir.” İddiasına yönelik olarak:
Davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda “tarımsal sanayi” ifadesinin bir çok yerde geçtiği, bunlardan 30. sayfada yer alan ifadelerde tarımsal sanayi alanlarının içeriği hakkında bilgiler sunulduğu, sayfa 30 da (Planlama Kararları başlığı altında): İhracata yönelik tarımsal üretimde artış yaşanacaktır. Bu artışa koşut olarak ürünlerin, üretildiği bölgede satışa hazır hale getirilmesi, işlenmesi, depolanması ve paketlenmesi amacıyla küçük ölçekli tarımsal sanayi alanlarına gereksinim artacaktır, ifadesine yer verildiği, Plan Açıklama Raporu’nun sayfa 30’dan alınan örnekte görüleceği üzere tarımsal sanayi alanının “ürünlerin, üretildiği bölgede satışa hazır hale getirilmesi, işlenmesi, depolanması ve paketlenmesi amacı” nı gerçekleştiren alan olarak tanımlandığı, davaya konu planın Plan Hükümleri Raporu’nun Tanımlar başlığı altında “Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanlarının” 4.22.sayılı madde de "Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları: bu alanlar tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdürüleceği ve tarımsal ürünlerin katma değerlerini artırmaya yönelik araştırma, geliştirme ve üretim birimleri ile ürün toplama, depolama, saklama alanları; tarımsal amaçlı yapılar ve tarımsal amaçlı entegre tesislerin toplu olarak (organize şekilde) yer alabileceği alanlardır. " şekilde tanımlandığı, Plan Hükümleri Raporu’ndaki bu tanımdan da görüleceği üzere Plan Açıklama Raporu’ndaki “tarımsal sanayi alanı” için verilen tanımın bire bir örtüşmese de benzeştiği, her ne kadar “tarımsal sanayi alanı” ifadesi net tanımlanmasa da davaya konu planın Lejantında yer alan “Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanlarının”, Plan Açıklama Raporu’nda belirtilen tarımsal sanayi alanlarını içerdiği,
İlaveten, şehircilik yazınında “tarımsal sanayi alanının,” endüstriyel tekniklerin kullanıldığı tarım alanları anlamına geldiği, bu yazına göre, tarımsal sanayi yöntemlerinin; tarım makinelerinde, çiftçilik yöntemlerinde, genetik teknolojilerinde, üretim ekonomisinde, yeni tüketim pazarlarının yaratılmasında ve küresel tircarette buluşların yapılmasını içerdiği, bu açıdan da bakıldığında Plan Hükümleri’nde belirtilen Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları’nda “tarımsal ürünlerin katma değerini arttırmaya yönelik araştırma ve geliştirme birimlerinin” yer alacağının söylenmesinin, kent planlama yazınındaki Tarımsal Sanayi Alanlarının tanımını karşıladığı, özetle, tarımsal sanayi alanlarının plan lejantında da yer alması gerektiği konusunda kurulun, “tarımsal sanayi alanının” ayrı bir arazi kullanımı gibi ele alınmasının şart olmadığı, yukarıda da ifade edildiği üzere plan lejantında ve plan hükümlerinde yer alan “tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarının” tarımsal sanayi alanlarını içerdiği düşüncesinde olduğu,
2) Plan lejantında yer alan " "Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanların", 2009 yılında resmi gazetede yayımlanan "Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği"nde belirtilen Organize Tarım Alanlarına atıfta bulunduğu, oysa Organize Tarım Alanlarının yer seçimlerine ilişkin yönetmeliğin 2. bölümünde bu alanların yer seçimlerine ilişkin bölgedeki fauna - flora başta olmak üzere, jeolojik/jeoteknik etüt raporlarının hazırlanmasından sonra karar verilmesi gerektiğine ilişkin birçok kriter bulunmakta olup, plan lejantında yer alan "Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları" kavramının yönetmelikte belirtilen esaslara açıkça aykırı olarak plan üzerinde belirlendiği” İddiasına yönelik:
Öncelikle, davacı tarafın Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları’nın Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’ne tabi olduğunu, davalı tarafın ise bu alanların Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na tabi olduğunu söylediği plan Açıklama Raporu’nda tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarının bir sanayi alanı gibi değerlendirildiğine ilişkin açıklamaların da bulunduğu, bu alanların Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’ne tabi olduğunu ve bu alanların yer seçiminin de dolayısıyla T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca belirlendiğini söylediği,
Bununla birlikte 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nda tarım ihtisas OSB'lere ilişkin hususların açıkça tanımlandığı, plan açıklama raporunda yer alan bahse konu ifadenin de bu ihtisas organize sanayi bölgelerine ve ÇDP'nin "8.2.2. sayılı Sanayi Alanları" hükmüne atıfta bulunduğu, nitekim ÇDP'de ÇDP'nin "8.2.2. sayılı Sanayi Alanları" başlığı altında yer alan; 8.2.2.3. sayılı bu planla belirlenmiş olan sanayi alanlarındaki yapılanmalarda organize sanayi bölgeleri uygulama yönetmeliği hükümlerindeki yapılanma koşullarına uyulacaktır. 8.2.2.7. sayılı "yeni oluşacak sanayi tesisi taleplerinin bu alanlara yönlendirilmesi ve aynı sanayi faaliyet türlerinin bir araya getirilmesi sağlanacaktır. 8.2.2.8. sayılı "bu planın onayından sonra, ihtiyaç duyulabilecek olan sanayi alanları, planın koruma kullanma dengelerini gözeten ilke kararları kapsamında, öncelikle 5403 sayılı Kanun kapsamındaki, toprak niteliğinin düşük olduğu alanlarda, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın ve ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüşleri alınarak, organize sanayi bölgesi statüsünde veya minimum 50 hektar alana sahip olacak sanayi alanları şeklinde oluşabilecektir. İlgili idaresince belirlenecek bu tür alanlar bakanlığın görüşüne sunulacaktır. Talebin uygun görülmesi halinde Bakanlıkça bu planda değişiklik yapılır, "hükümlerinin doğrudan plan açıklama raporunda yer alan bu ifadeyi karşıladığının açıkça görüldüğü,
Oysa ki 4562 sayılı Kanunu’nun 26. Maddesi’nde “Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri” başlığı altında bir bölüm bulunduğu, bu bölümde davaya konu planda “Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanı” adı altında tanımlanan alanların “Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri” Yönetmeliği’ne tabi olunduğunun açıkça vurgulandığı, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 26/A maddesinin:
"Tarım ve sanayi sektörünün entegrasyonunu sağlamaya yönelik tarıma dayalı sanayi girdisini oluşturan bitkisel ve hayvansal üretimin ve bunların işlenmesine yönelik sanayi tesislerinin yer alabileceği ve ilgili mevzuatı uyarınca öngörülen biyogüvenlik tedbirlerine uyulması şartıyla Tarıma Dayalı İhtisas OSB kurulabilir. Organize Sanayi Bölgelerine ilişkin olarak Bakanlığa verilmiş olan yetkiler ve görevler, Tarıma Dayalı İhtisas OSB’leri bakımından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca kullanılır ve yerine getirilir. Bu bölgelerin yer seçimi, kuruluşu, imar planı onayı, faaliyeti, işleyişi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulacak ayrı bir yönetmelik ile belirlenir. (11/10/2011 tarihli ve 662 sayılı KHK’nin 12 nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Bakanlık ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı” ibaresi “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı” şeklinde değiştirildiği)" şeklinde olduğu, dolayısıyla, bu alanlara ilişkin yönetmeliğin davalı kurumun iddia ettiği gibi OSB Kanunu değil başka bir yönetmelik olduğu, bu alanlar hakkındaki yetki ve görevlerin T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda değil Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda bulunduğu,
10.11.2009 tarihli 27402 sayılı Resmi Gazate’de yayınlanan Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri (TDİOSB) Uygulama Yönetmeliği’nin 6. maddesinin, “tarıma dayalı sanayi girdisini oluşturan bitkisel ve hayvansal üretimin ve bunların işlenmesine yönelik sanayi tesislerinin organize biçimde yer aldığı mal ve hizmet üretim bölgelerinin” yer seçiminde deprem kuşaklarının, hakim rüzgar yönünün, flora-faunanın, taşkına maruz kalma durumunun dikkate alınması, bu amaçla yerinde (sahada) incelemelerin yapılmasını şart koştuğu, Yönetmeliğin” 6. maddesinin, Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nin altenatif alan yer seçimlerini çevre düzeni planlarının değil, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (TKB) (10/11/2011 tarihli ve 662 sayılı KHK’nin 12. Maddesi gereği Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (STB) tarafından yapılması gerektiğini belirttiği, bu alanların yer seçimlerinin altenatifler arasından içinde çeşitli Bakanlık temsilcilerinin bulunduğu bir komisyonca belirleneceği– yönetmeliğe göre alan seçiminde çevre düzeni planına bakılacağı ancak yer seçim kararı alınırken çevre düzeni planı oluşturulurken işletilen sürecin (örneğin sektörler arasındaki ilişkileri düşünmek, koruma-kullanma dengesini gözetmek) bu alanların belirlenmesinde gözetilme zorunluluğunun bulunmadığı, (25.11.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri olmadığı Yönetmeliği’nde ise bu alanların sadece Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onayı ile kurulduğu söylendiği yer seçim komisyonunda içinde Maliye Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi toplam 10 kurumun temsilcisinin yer aldığı belirtildiği)
Çevre düzeni planlarını hazırlayan kurumların, alınan kararları planlarına işlemekle yükümlü oldukları bu yüzden davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nun, bu alanların yer seçiminde nelerin dikkate alındığı konusunda bilgilere yer vermemesi/verememesinin kabullenebilir ve anlaşılabilir bir durum olduğu, ancak, davaya konu çevre düzeni planını hazırlayan davalının dahi savunma yazısında itiraza konu olan alanları yanlış bir mevzuata dayandırmışken ve plan raporlarında bu alanların hangi mevzuata tabi olduğu yazmazken, davaya konu planın bu haliyle onayı sonrası karışıklıkların çıkması ve olası yanlış kabullerle kamu yararının zedelenmesinin öngörülebilir bir durum olduğu, bu yüzden, gelecekte doğabilecek sorunların önüne geçebilmek amacıyla, plan raporlarında itiraza konu alanların hangi mevzuata bağlı olduğunun açıkça ve yönetmeliklere uygun olacak şekilde yazılması gerektiği davalının iddia ettiği gibi bu alanlar Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na tabi olmadığı,
Ayrıca, tüm bu açıklamalar sonrasında davaya konu planda önerilen Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanı kararlarını kimin aldığının şüpheli olduğu, davalı savunmasında bu alanların OSB Kanununa tabidir diyerek bu alanların yer seçimini Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yapmış olduğunu söylediği (bilindiği üzere OSB alanlarının yer seçimini de Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yaptığı), ancak bu alanların yer seçimini yapmanın yukarıda belirtilen ve mevuzata dayandırıldığı üzere sadece Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın sorumluluğunda olmadığı, OSB kanununa göre bu alanlar hakkındaki yetkiler ve görevlerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda olduğu, bu alanların sadece birer sanayi alanı olarak değerlendirilemeyeceği ve yer seçiminde öncelikli olarak bölgedeki flora-faunanın, hakim rüzgar yönünün, bölgenin taşkına maruz kalma durumunun, bölgenin yapılaşma için jeolojik olarak sakıncalı olup olmadığı gibi hususların değerlendirilmesi gerektiği, davaya konu planın Plan Açıklama Raporu ve Plan Hükümleri Raporu bu çerçevede düzeltilmesi ve ayrıca yer seçimi yapılan alanların da doğru mevzuat bağlamında gözden geçirilmesi gerektiği " tespit ve değerlendirmelerinde bulunulmuştur.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davaya konu çevre düzeni planında Tarım ve Hayvancılık Geliştirme Alanları için 8.2.11. sayılı madde düzenlenmiştir. Bu başlığın altında
"8.2.11.1. bu alanlarda tarım ve hayvancılığa yönelik araştırma ve geliştirme birimleri, ürün toplama, depolama, saklama, pazarlama alanları, ürün borsası, ürün işleme ve paketleme tesisleri ve besicilikte kullanılacak yem üretim alanları, tarımsal amaçlı yapı ve tarımsal amaçlı entegre tesisler, sebze ve çiçek yetiştiriciliği için seralar, hayvancılık ve et entegre tesisleri, tarımsal işletmelerin ön arıtma ya da topla arıtma tesisleri, tarımsal araç-gereç parkları, ile çalışanların ihtiyacına yönelik sosyal ve kültürel donatı alanları, sağlık ve eğitim tesisleri, gereksinimlere ve planlama ilkelerine uygun şekilde, toplu olarak (organize şekilde) yer alabilecektir.
8.2.11.2. bu alanlarda yer alacak işletmelerin yapılanma koşulları ve niteliklerine alt ölçekli planlarda belirlenecektir.
8.2.11.3. bu planda gösterilenler dışında ihtiyaç olması halinde, en az 20ha. olacak şekilde, ilgili kurum ve kuruluş görüşlerine bağlı kalınarak, il toprak koruma kurulu marifetiyle yer seçimi yapılabilir. Yer seçimi yapılan alanlara ilişkin imar planı yapılmasının gerekli olduğu durumlarda, imar planları bu planda değişikliğe gerek olmaksızın ilgili idaresince hazırlanır ve onaylanır. Onaylanan planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere bakanlığa gönderilir. Söz kousu tesisler/tesis alanları amacı dışında kullanılamazlar.
8.2.11.4. bu alanlarda çevre sorunlarını önlemeye yönelik olarak her türde atığa ilişkin teknik altyapı önlemleri alınacaktır.
8.2.11.5. bu planda önerilen teknolojik sera bölgelerinde öncelikle termal enerjiden yararlanacak tesisler desteklenecek ve bu tesislerin yapımına öncelik tanınacaktır." Hükümlerine yer verilmiştir.
Davaya konu planda tarım ve hayvancılık geliştirme alanları tarım ve hayvancılık faaliyetlerin sürdürüleceği ve tarımsal ürünlerin katma değerlerini artırmaya yönelik araştırma geliştirme ve üretim birimleri ile ürün toplama, depolama, saklama alanları, tarımsal amaçlı yönler ve tarımsal amaçlı entegre tesislerin toplu olarak (organik şekilde) yer alabileceği alanlardır şeklinde tanımlanmıştır.
Davalı idarenin savunmasında tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarından çiftçinin ürettiği ürününün katma değerini arttırmak üzere işletebileceği sanayi tesislerinden ziyade "imalathane" niteliğindeki küçük ölçekli ve yerel yapıları ifade ettiği, bir tarım ülkesi olan ülkemizde temel sektörler içerisinde tarım sektörünün en az katma değere sahip ve sektör gelişmiş ülkelere nazaran ülkemizdeki çiftçilerin gelir düzeyleri oldukça düşük olduğu, tarımsal gelirin düşük olmasının pek çok fiziki ve sosyal problemlere yol açtığı, tarımsal katma değeri arttırmanın günümüzde yalnızca kırsal kalkınmanın temel hedefi değil çok boyutlu bir ulusal hedef olduğu, bununla birlikte mevzuat gereği sanayi tesislerinin belirli bir ölçeğin üzerinde olmak zorunda olduğu, diğer yandan bu tesislerin belirli yasal sorumluluklara sahip bulunduğu, çoğu zaman bu faktörlerin yeni girişimler için kısıtlayıcı bir ortam oluşturduğu, tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarının bir sanayi tesisini işletme sermayesine ve kapasitesine sahip olmayan küçük ölçekli üreticilerin kendi ürettikleri ürünleri değerlendirerek tarımdan elde edilen katma değeri arttıracak bir yöntem olarak ÇDP'de öngörüldüğü, bu tesislerin bir arada yer alması ile bir ölçek ekonomisi yaratılarak girdi ve üretim maliyetlerinin azaltılmasının amaçlandığı, bu tesislerin Doğu Marmara ve Ege Bölgelerinde başarılı örneklerinin bulunduğu, bunlara zeytinyağı imalathanelerinin örnek verilebileceği, başta aile işletmesi niteliğinde olan pek çok imalathanenin bugün artık orta ve büyük ölçekli sanayi tesislerine dönüştüğü, bu münferit imalathanelerden farklı olarak ÇDP'de bu tesislerin bir arada yer seçmesi ile belirtildiği, ölçek ekonomileri yaratarak katma değerin arttırılmasının öngörüldüğü ifade edilmiştir.
ÇDP açıklama raporunda yer alan "tarımsal sanayi" ifadesinin tarımsal faaliyetlerin sonucunda elde edilen ürünlerin mamul ve/veya yarı mamule dönüştürülmesini amaçlayan bir üretim prosesi olduğu, bununla birlikte 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nda tarım ihtisas OSB'lere ilişkin hususların açıkça tanımlandığı, plan açıklama raporunda yer alan bahse konu ifadenin de bu ihtisas organize sanayi bölgelerine ve ÇDP'nin "8.2.2. sayılı Sanayi Alanları" hükmüne atıfta bulunduğu, bu durumun, plan açıklama raporunun ilgili bölümünün devamında yer alan "...Bu nedenle, planlama çalışmasında tarımsal ürünlerin değerlendirilmesine yönelik alan gereksinimi giderilmesine ilişkin kararlar geliştirilmesi benimsenmiştir. Diğer endüstriyel gelişmelerin tekil yapılaşmasının engellenmesi, organize nitelikte olmayan sanayi alanlarının organize duruma getirilmesi, yeni sanayi gelişiminin ihtisaslaşmış ve organize nitelikte gerçekleşmesi için gerekli kararların üretilmesi planlama aşamasında benimsenen ilkelerdendir." ifadesinden de anlaşıldığı, davaya konu planın plan açıklama raporunda tarımsal sanayi ifadesinin birçok yerde geçtiği, tarımsal sanayi alanının ayrı bir arazi kullanımı gibi ele alınmasının şart olmadığı, plan lejant ve plan hükümlerinde yer alan tarım ve hayvancılık geliştirme alanlarının tarımsal sanayi alanlarını içerdiği sonucuna ulaşılmıştır.
Davalı idarece rapora itiraz dilekçesinde bu alanlarda işlemlerin Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri Yönetmeliği çerçevesinde yürütüldüğü, OSB'lerde olduğu gibi özel kanunlara tabi alanlar olup hukuki açıdan OSB statüsünde bulunduğu, plan notunda bu alanlarda hangi yönetmelik hükümlerinin uygulanacağının belirtilmediği, uygulamalarda ilgili mevzuatın uygulanacağın açık olduğu, bu itibarla bilirkişilerin bu yöndeki görüşlerinin planı kusurlandırmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer taraftan Dairemizin E:2016/1831 sayılı dosyasında 11/04/2019 tarihli kararla "Bu hususa ilişkin olarak 25 sayılı itirazda Dairemizce ayrıntılı değerlendirme yapılmıştır. Davalı idarece bu tür alanlar yatırım kararı haline belirli süreçler sonucunda geldiği, bu kararların ilgili kurumların çalışması sonucunda oluştuğu, bu kararlara yönelik plan değişikliğinin uzun süreç alması nedeniyle plan değişikliği gerektirmeksizin yapıldığı ve veri tabanına işlendiği, nitekim veri tabanına işlenen bu kullanımların yapılacak plan değişikliği ya da revizyonlarda plana işlendiği belirtilmiş ise de, 20 ha'yı aşan büyüklükte olup geniş alanlar kapsayan ve plan lejantında bulunan tarımsal sanayi içeren bir kullanımın çevre düzeni planı değişikliği olmaksızın ve ÇDP'ye işlemeden alt ölçekli planlarla yapılabilmesi mevzuata aykırı bulunmuştur." gerekçesiyle bu alanlarda plan değişikliği öngörülmemesi hususunun iptaline karar verilmiş ise de; bu dosyada davacının bu yönde bir itirazının bulunmaması nedeniyle aynı yönde karar verilmemiştir.
İtiraz 2
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama Raporunun 28. sayfasında Plan Seçenekleri olarak 4.1.1 ve 4.1.2 olarak 2 temel seçenek üzerinde tartışılmaya gidildiği ve sonuçta 2 numaralı seçeneğin belirlendiğinin belirtildiği, oysa, söz konusu 2 seçenekli plan yargı kararı ile iptal olan İzmir - Manisa - Kütahya Çevre Düzeni Planından gelmekte olup, bu planın yargı kararı ile iptal olması bu seçeneklerin de hatalı olduğunu gösterdiği, öte yandan benimsenen 4.1.2 numaralı seçenekte "Ayrancılar-Torbalı arasında tarım alanları üzerinde mevzuata aykırı olarak planlanmış olan sanayi alanları için hazırlanmış olan imar planlarının tümüyle ortadan kaldırılması, yapılaşmamış bölümlerde yeni yapılaşmaların oluşmasının engellenmesi sağlanmalı, gelişme kısıtlanmalıdır" denilmekle birlikte, İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında da bu alanların "Tarım Alanı" olarak belirlendiği, oysa davaya konu planda "Ayrancılar - Torbalı" arasındaki verimli tarım arazilerinin plan gösterimi ile "Sanayi Alanlarına" dönüştürüldüğü, planın kendi seçeneğinin plan gösterimi ile yok edildiğinin görüldüğü, bu nedenle, bu ölçekte bir planın plan gösterimi ile temel plan kurgusunun farklı kararlardan oluşması planın bilimsellikten yoksun olduğunu ortaya koyduğu iddia edilmiştir.
Savunmada;
Ayrancılar bölgesine ilişkin kararın, benimsenen seçeneğin kararları arasında yer aldığı, bu nedenle planın temel kurgusu ile plan paftalarına işlenen kararların aykırılığı iddiasının geçersiz olduğu, ayrıca bu bölgede iddia edildiği gibi tarım arazilerinin sanayi alanlarına dönüştürülmediği, tarım alanlarının korunması ilkesine dayanarak sanayi gelişmesinin sınırlı tutulduğu, bölgede sanayi amaçlı hazırlanmış imar planları çevre düzeni planında gösterilmiş olmakla birlikte bu alanlarda, varsa mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptalinin ilgili idarelerce yapılması gerektiği savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
Davaya konu planda sözü edilen genel senaryoların (plan seçeneklerinin) iptal edilen İzmir - Manisa - Kütahya Çevre Düzeni Planı’ndan geliyor oluşunun bir sakınca oluşturmadığı, sonuçta her iki önerilen senaryonun da genel benimsediği yaklaşımlar itibariyle yasal yaklaşımlar olduğu, davaya konu planda kabul edilen plan seçeneği bağlamında alınan noktasal plan kararlarının yönetmeliklere ve planlama ilke ve esaslarına aykırı olup olmadığının noktasal itirazlar üzerinden değerlendirilmesi gerektiği,
Davacının bir diğer itirazında "4.1.2 sayılı seçenekte "Ayrancılar-Torbalı arasında tarım alanları üzerinde mevzuata aykırı olarak planlanmış olan sanayi alanları için hazırlanmış olan imar planlarının tümüyle ortadan kaldırılması, yapılaşmamış bölümlerde yeni yapılaşmaların oluşmasının engellenmesi sağlanmalı, gelişme kısıtlanmalıdır" denilmekle birlikte, İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında da bu alanlar "Tarım Alanı" olarak belirlenmiştir. Oysa davaya konu planda "Ayrancılar- Torbalı" arasındaki verimli tarım arazilerinin plan gösterimi ile "Sanayi Alanlarına" dönüştürüldüğü, planın kendi seçeneğinin plan gösterimi ile yok edildiği görülmektedir. Bu nedenle, bu ölçekte bir planın plan gösterimi ile temel plan kurgusunun farklı kararlardan oluşması planın bilimsellikten yoksun olduğunu ortaya koymaktadır.”dediğini
Davaya konu planda 2 farklı senaryonun (plan seçeneği) ortaya konulduğu, daha sonra bu 2 senaryodan birinin seçildiği, davaya konu planda ortaya konulan ikinci senaryonun plan kararlarının üretilmesinde kullanıldığı, bu kapsamda, Plan Açıklama Raporu’nda belirtilen 1. senaryonun: "Ayrancılar-Torbalı arasında tarım alanları üzerinde mevzuata aykırı olarak planlanmış olan sanayi alanları için hazırlanmış olan imar planlarının tümüyle ortadan kaldırılması, yapılaşmamış bölümlerde yeni yapılaşmaların oluşmasının engellenmesi sağlanmalı, gelişme kısıtlanmalıdır." şeklinde olduğu, 2. senaryonun ise yeni yatırım kararları ile gelişimi desteklemeye yönelik olduğu ve Ayrancılar-Torbalı arasındaki arazi kullanımlarına ilişkin spesifik bir ifadeye yer vermediği, senaryo altında yer alan maddelerden genel olarak yeni sanayi, depolama ve kentsel gelişme alanlarının desteklendiğinin görüldüğü, ayrıca; gelişmenin ve korumanın sürdürülebilirliği ve koruma-kullanma dengesinin gözetilmesi esas olduğunun belirtildiği, Plan Açıklama Raporu’nda sunulan 2 gelişme senaryosunda, tarım alanlarının yok edilmeye devam edilmesinin yer almadığı, ancak 1. senaryoda belirtildiği gibi “tarım alanları üzerinde mevzuata aykırı olarak planlanmış olan sanayi alanları için hazırlanmış olan imar planlarının tümüyle ortadan kaldırılması,” bir yandan senaryodaki tutum diğer yandan da onaylı imar planlarının kazanılmış haklar yaratmış olduğu düşüncesi ile benimsenmediğinin görüldüğü, Plan Açıklama Raporu’nda 2. Senaryonun plan kararlarını etkilediğinin açıkça belirtildiği, dolayısıyla, Bilirkişi Kurulunun, davacının “bu ölçekte bir planın plan gösterimi ile temel plan kurgusunun farklı kararlardan oluşmasının planın bilimsellikten yoksun olduğunu ortaya koymaktadır” iddiasının, bu itiraz maddesi bağlamında doğru olmadığı" tespit ve değerlendirmelerinde bulunulmuştur.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davacının bu ölçekte bir planın plan gösterimi ile temel kurgusunun farklı kararlardan oluşmasının bilimsellikten yoksun olduğu iddiasını ispatlayan verilerin bulunmadığı, yer seçimi kararlarının ayrıca inceleneceği, bu itibarla bu hususa ilişkin hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İtiraz 3 - 4
Dava dilekçesinde;
İtiraz 3'e yönelik; Plan Açıklama raporunun 3.2.1. Sayılı maddesinde Merkezkent Dışındaki Diğer Kent Merkezlerinin analizine ilişkin değerlendirmelerde; "Endüstriyel gelişmelerin giderek İzmir Merkez Kentten daha uzak noktalara sıçraması, önlem alınmaması durumunda saçaklanma boyunun uzamasına, kentsel kullanımların kırsal alan içindeki saçaklanmasının verimli tarım alanlarına verdiği zararın artmasına neden olduğu, Kemalpaşa aksında süren endüstriyel saçaklanmanın, Manisa'nın Turgutlu ilçe merkeziyle birleşme eğilimine dönüştüğü,”
İtiraz 4'e yönelik; İzmir Merkez Kentin etkisiyle, Torbalı aksında verimli tarım alanlarını da harcayarak artan saçaklanma eğilimi de Torbalı merkezi aşarak, Çaybaşı-... hattında karayolu çevresinde yapılaşmaların artmasına neden olmaktadır." denildiği ve plan açıklama raporunun 50-51 ve 52. sayfalarında ise: "Ayrancılar: İzmir Merkez Kent'ten kaynaklanan nüfus artışı için Kent çevresinde gereksinim duyulan gelişme alanlarının bir bölümünün yer alması öngörülen Ayrancılar'da, plan dönemi içinde yerleşmeye İzmir kaynaklı gelecek nüfus hariç, hedef yıl için 25.000 nüfus kabul edilmiştir. 5747 sayılı Yasa ile Torbalı'nın mahallesi durumuna gelen Ayrancılar'da onaylı imar planlan bu nüfus için gerekli olanın oldukça üstündedir.", "Çaybaşı'nda imar planları içinde bulunan sanayi alanlarından, karayoluna cepheli, büyük bölümü yapılaşmış alanlar korunurken, karayoluna cepheli olmayan, tarım alanı niteliğindeki bölümler iptal edilmiş ve bu alanlar tarım alanına dönüştürülmüştür.", "... sınırları içinde, onaylanmış sanayi-depolama amaçlı imar planlarının bulunduğu alanlar Çevre Düzeni Planında sanayi alanı olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu alanlarda, varsa mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptalinin ilgili idarelerce yapılması gerekmektedir." gibi bilgiler olmasına rağmen, söz konusu alanlara ilişkin 23.06.2014 onay tarihli Çevre Düzeni Planına ilave olarak Sanayi Alanları ve Gelişme Alanları eklendiğinin görüldüğü, bu durumun plan açıklama raporunun 1. sayfasında belirtilen "...planlama yaklaşımının ve Planda üretilen kararların aktarıldığı bu rapor, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nın "Plan Uygulama Hükümleri" ile birlikte ayrılmaz bir parçasıdır." kararı ile çeliştiği ve planın plan hükümleri, plan kararları ile plan açıklama raporunun birbiri ile bütünleşmediğini gösterdiği, bu nedenle İzmir Manisa Çevre Düzeni Planı Mekansal Planlar Yönetmeliğinin 7. maddesinin (b) bendine açıkça aykırı olduğu, iddialarına yer verilmiştir.
Savunmada;
İtiraz 3'e yönelik; Kemalpaşa-Turgutlu Aksının İzmir-Ankara Karayolu üzerinde lineer bir gelişim gösteren ve üretim faaliyetlerinin yoğun olduğu iki yerleşim birim olduğu, her iki yerleşimin de gerek coğrafi yakınlıkları gerekse önemli sanayi ve üretim odakları arasında olmasının bu iki yerleşimin lineer etkileşimine ivme kazandırdığı, bu durumda her iki yerleşim için gelişme büyüklükleri kadar gelişme yönlerinin belirlenmesinin de önem arz ettiği, bu nedenle planlama bölgesi içerisinde Kemalpaşa ve Turgutlu yerleşimleri arasında kalan tarım arazilerinin korunması da dikkate alınarak büyüme eğilimi gösterecekleri planlama yaklaşımı olarak belirlenmiş olup bu durumun kentsel saçaklanma olarak değerlendirilmesinin planlama ilke ve esasları ile bağdaşmadığı,
İtiraz 4'e yönelik; Torbalı İlçesi'nde verimli tarım arazileri üzerinde mevzuata aykırı olarak mülga belde belediyelerince onaylanan mevzi imar planları ile kurulan pek çok sanayi tesisi yer almakta olup bu tesislerin bulunduğu alanların çevre düzeni planında sanayi alanı olarak düzenlenmediği, bunun dışında mevcut sanayi alanlarının, doluluk oranları, bölgenin sanayi taşıma kapasitesi, tarımsal üretim vb. hususlar dikkate alınarak yeniden düzenlendiği, bununla birlikte çevre düzeni planının 7.75. sayılı "Bu plan, mevzuata aykırı olarak yapılaşmış yapılar için herhangi bir hak oluşturmaz. Bu planın onayından önce mevzuata aykırı olarak oluşmuş yapılaşmalar için mevzuat uyarınca ilgili idaresince işlem yapılır" hükmü uyarınca mevzuata aykırı tesisler için ÇDP'nin herhangi bir hak oluşturmayacağı ve bu alanlara ilişkin mevzuat gereği ilgili idaresinin işlem yapması gerektiği hususu açıkça düzenlendiği savunulmuştur.
Bilirkişi kurulunca;
İtiraz 3'e yönelik; Kemalpaşa ve Turgutlunun üretim faaliyetlerinin yoğun olduğu iki yerleşim birim olduğu ve kuşkusuz ki her iki yerleşiminde gerek coğrafi yakınlıkları gerekse önemli sanayi ve üretim odakları arasında olması nedeniyle bu iki yerleşimin etkileşimine ivme kazandırdığı, davaya konu planda kentsel gelişim ve sanayi alanı önerilerinin İzmir-Ankara otoyolu etrafında önerilerek doğrusal bir aks üzerinde gelişimin kontrol altına alınmaya çalışıldığının açıkça görüldüğü, ancak buna rağmen, plan paftalarında görülen bu kararların, Plan Açıklama Raporu’nda belirtilen sorun tespiti ifadeleri ve bu soruna önlem alınması gerektiği ifadesi ile açıkça çeliştiği, Mekansal Planlar Yönetmeliği, 7. Madde, 1. Bend, “b” fıkrasında “planlar; pafta, gösterim, plan notları ve plan raporu ile bir bütündür” hükmünü getirdiği,
Planda gösterimi yapılan endüstriyel alanların büyük kısmının organize sanayi bölgeleri bir kısmının da sanayi alanı olduğunun görüldüğü, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na göre bu alanların yer seçimini Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yaptığı, çevre düzeni planlarını yapmakla yükümlü olan kurumların Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yer seçimi yapılan OSB alanlarını planlarına işlemek zorunda olduğu, ancak bu zorunluluk gerçekleşmiş olsa dahi Plan Açıklama Raporu’nda anılan sorun tespiti ve bu soruna önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklamalarla bir çelişki yaratılmaması, Plan Açıklama Raporu’nun ya bu doğrultuda düzeltilmesi ya da sorunun Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile çözümlenmesi gerektiği,
19.07.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. maddesine göre mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kamu yararı kararı gibi istisnai durumlar hariç kullanılamayacağı, bu istisnai durumlar gerçekleşmeden verimli tarım arazilerinin sanayi alanına (organize sanayi alanına) dönüştürülmesinin mevzuata aykırı olduğu, bölgedeki verimli tarım arazilerinin açıkça gözlemlendiği, bu bağlamda bölgedeki sanayi alanlarının büyüklüğüne ilişkin alınan kararın tarımsal alanın korunması stratejisinin (en az sanayi üretiminin desteklenmesi) öncelikli olması gereken bu bölge için doğru bir karar olmadığı, koruma-kullanma dengesinin de zedelenmesine yol açtığının görüldüğü, plan paftalarında önerilen sanayi alanlarının konumları ile Google Earth uydu görüntüleri karşılaştırıldığında mevcutta tarım arazisi olan pek çok yerin sanayi alanine dönüştürüldüğünün görülebileceği, bu yüzden Bilirkişi Kurulunun, davaya konu planın bu kısmını koruma-kullanma dengesi bağlamında, planlama ilke ve esaslarına aykırı bulduğu, önerilen sanayi alanlarının daraltılmasının daha doğru bir karar olduğu görüşünde olduğu, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde Plan Açıklama Raporu’nda bu itiraza yönelik her hangi bir değişiklik yapılmadığı, bölgede önerilen sanayi alanları büyüklüğünde her hangi bir düzenlemeye gidilmediği, Kemalpaşa çevresinde önerilen kentsel kentsel gelişme alanlarında ise kimi yerlerde bir daraltmaya gidildiği, ancak hala planda önerilen kentsel gelişme alanlarının büyüklüğünın oldukça fazla olduğu ve bölgede tarım arazilerinin daraltılması eğiliminin devam ettiği,
İtiraz 4'e yönelik; öncelike, plan paftalarında itiraza konu bölgede önerilen kentsel gelişme ve sanayi alanı kararlarının, Plan Açıklama Raporu’nda belirtilen "İzmir Merkez Kentin etkisiyle, Torbalı aksında verimli tarım alanlarını da harcayarak artan saçaklanma eğilimi de Torbalı merkezi aşarak, Çaybaşı-... hattında karayolu çevresinde yapılaşmaların artmasına neden olmaktadır” türü sorun tespiti ifadeleriyle çeliştiği, bu sorun tespitini yaptıktan sonra Çaybaşı-... hattında karayolu çevresinde her hangi bir yapılaşma önerisinin getirilmemesinin beklenen durum olduğu, ancak plan paftalarında Çaybaşı-... hattında karayolu çevresinde yapılaşma kararları verildiği, plan Açıklama Raporu’ndaki söz konusu ifadelerin, bölgede verimli tarım arazilerinin olduğunu açıkça belirtmekte iken plan kararlarının bölgede sanayi ve kentsel gelişme alanı önermeye devam ettiği, bunun da bir çelişki yarattığı, plan Açıklama Raporu ve plan paftalarındaki bu çelişkinin Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 7. Maddesinin 1. Bendinin “b” fıkrasına aykırı olduğu,
Bilirkişi Kurulunun alana yapılan keşif gezisinde bölgedeki verimli tarım topraklarının varlığını açıkça gözlemlediği, bu bağlamda alınan kararın tarımsal alanın korunması stratejisinin (en az sanayi üretiminin desteklenmesi kadar) öncelikli olması gereken bu bölge için doğru bir karar olmadığı, koruma-kullanma dengesinin de zedelenmesine yol açtığının görüldüğü,
Plan Açıklama Raporu’nda “İzmir Merkez Kentin etkisiyle, Torbalı aksında verimli tarım alanlarını da harcayarak artan saçaklanma eğilimi de Torbalı merkezi aşarak, Çaybaşı-... hattında karayolu çevresinde yapılaşmaların artmasına neden olmaktadır” denildiği, davaya konu plan paftalarında ise Torbalı aksında, Çaybaşı-... hattında karayolu çevresinde kentsel gelişme alanları önerildiği, bu durumun yukarıda alıntılanan ifade ile çeliştiği, Plan Açıklama Raporu’nun 42. sayfasındaki kentsel gelişim alanı hesaplarının yapıldığı tablo 7’de, Çaybaşı’nda 269 ha onaylı imar planı bulunsa da planda 91 ha planlandığının, ...’nda 235 ha onaylı imar planı bulunsa da planda 68 ha kentsel gelişme alanı olarak gösterildiğinin belirtildiği, yine de hem Çaybaşı hem de ...’nda planlanan alanların nüfus kabulleri üzerinden yapılan tahmini alan gereksiniminden fazla olduğu,
...’nın mevcut yerleşik alanı büyüklüğü Plan Açıklama Raporu’ndaki Tablo 7’ye göre 167 ha olduğu, plan paftalarında ...’ndaki mevcut yoğunluk dokusunun devam ettirileceği varsayımı yapılırsa plan paftalarında ... çevresinde mevcut yerleşik alan büyüklüğünün neredeyse yarısından az bir kentsel gelişme alanı önerisinin beklendiği, (kentsel gelişme alanı önerisi: 68 ha) oysa ki, plan paftası incelenirse ... çevresindeki kentsel gelişme alanı büyüklüğü lekesi ile mevcut yerleşim alanı lekesi büyüklüğünın hemen hemen aynı olduğu; bu durumun plan raporunda sunulan veriler ile plan paftalarındaki görselleştirmeler arasında bir çelişki yarattığı, önerilen kentsel gelişme alanlarının çevresinin tarım arazileri olduğu, bu durumun, planın amaçladığı koruma-kullanma dengesinin sağlanması kaygısına zarar verdiği,
Plan Açıklama Raporu’nda“ ... sınırları içinde, onaylanmış sanayi- depolama amaçlı imar planlarının bulunduğu alanlar Çevre Düzeni Planında sanayi alanı olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu alanlarda, varsa mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptalinin ilgili idarelerce yapılması gerekmektedir" ifadesinin bulunduğu, plan lejantında sanayi alanlarının ızgara desenli koyu mor renginde, “sanayi ve depolama alanları” ise ızgara desenli pembe renkte gösterildiği, davaya konu çevre düzeni planında ... sınırları içinde “sanayi alanı” değil “sanayi ve depolama alanlarının” görüldüğü, bu yüzden Plan Açıklama Raporu’ndaki bu ifadenin plan paftalarında gözüken plan kararı ile örtüşmediği, bu durum açıkça Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 7. maddesinin (b) bendine aykırı olduğu, Bilirkişi Kurulunun ... yerleşiminin batısında önerilen Sanayi ve Depolama Alanı’nın genişçe bir alan üzerine önerilerek bölgede yeni bir odak yarattığını, ancak bu bölgede nitelikli tarım arazileri bulunduğundan bu büyüklükte bir sanayi ve depolama alanı önerisini planlama ilke ve esaslarına aykırı bulduğu,
Plan açıklama raporunun 50-51 ve 52. sayfalarında: "Ayrancılar: İzmir Merkez Kent'ten kaynaklanan nüfus artışı için Kent çevresinde gereksinim duyulan gelişme alanlarının bir bölümünün yer alması öngörülen Ayrancılar'da, plan dönemi içinde yerleşmeye İzmir kaynaklı gelecek nüfus hariç, hedef yıl için 25.000 nüfus kabul edilmiştir. 5747 sayılı Yasa ile Torbalı'nın mahallesi durumuna gelen Ayrancılar'da onaylı imar planları bu nüfus için gerekli olanın oldukça üstündedir" denmesine rağmen Plan paftalarında bölgede kentsel gelişme alanlarının gösterildiği, davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda sunulan 41 ve 42. sayfasındaki tablo 7’de onaylı imar planlarının gereksinim duyulan alandan büyük olduğu, dolayısıyla Plan Açıklama Raporu’ndan alıntılanan ifadelerle örtüşen bilgileri verdiği, Plan Açıklama Raporu’na göre onaylı imar planı olan alanların, davaya konu planda kentsel gelişme alanı olarak gösterildiği, bu yüzden bu itiraz bağlamında Plan Açıklama Raporu ile planın birbirleriyle uyuşmadığına yönelik bir delil söz konusu olmadığı, ancak burada dikkat edilmesi gereken bir hususun uydu görüntüleri incelenirse, henüz yapılaşmaların olmadığı alanlarda davaya konu planda Ayrancılar’ın batısında, OSB’nin kuzeyinde, verimli tarım arazileri/ağaçlık orman dokusu olan bir bölgede kentsel gelişme alanının önerildiği, bu noktada önerilen kentsel gelişme alanlarının mevcut değerleri ne kadar koruduğuna ilişkin ilave bir değerlendirmenin yapılmasının gerektiği, 10.10.2018 tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde bu bölgede davaya konu planda gösterilen kentsel gelişme alanlarının daraltılarak, uydu görüntülerinde ağaç dokusunun gözüktüğü alanın son çevre düzeni plan paftalarında “ağaçlandırılacak alan” olarak gösterildiği,
Bilirkişi Kurulunun, incelemiş olduğu çeşitli dava dosyalarında davaya konu planda yer alan kentsel gelişme alanlarının hesaplanmasında ciddi sorunlar olduğunu, hesaplama sürecinde bilimsel yöntemlerden yeterince faydalanılmadığını (örneğin nüfus kabulleri sürecinde her hangi bir yöntem kullanılmadığı, kimi yerlere 1-2 kişi nüfus eklemesi, kimi yerlere de onbinlerce nüfus ilavesi yapıldığı gözlemlediği, nüfus hesaplamalarında kullanılan nüfus verilerinin güncel olmadığını tespit ettiği, bu yüzden planda belirlenen kentsel gelişme alanı büyüklüklerinin gerçekçi olmadıklarını tekrar tekrar dile getirdiği,
Özetle, planın amaçladığı koruma-kullanma dengesinin sağlanması bağlamında söz konusu alanlarda önerilen tüm kentsel gelişme alan büyüklüklerinin daha güncel verilerle, tarım arazilerinin yok olmasını engelleyecek biçimde, uygun nüfus projeksiyon yöntemleri ile yeniden değerlendirilmesi gerektiği, itiraza konu bölgede önerilen sanayi alanlarının büyüklüklerinin de bu doğrultuda, koruma-kullanma dengesi bağlamında tekrar irdelenmesi gerektiği" tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davacının bu ölçekte bir planın plan gösterimi ile temel kurgusunun farklı kararlardan oluşmasının bilimsellikten yoksun olduğu iddiasını ispatlayan verilerin bulunmadığı, yer seçimi kararlarını ayrıca inceleneceği açık olduğundan bu hususa ilişkin hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
İtiraz 5
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama Raporunun 34 ve 35. sayfalarında, İzmir İl Sınırı içindeki onaylı planlar bölümünde; "Onaylanmış olan ve yürürlükte olan nazım ve uygulama imar planlarında genel olarak saptanan sorunlara aşağıda başlıklar halinde yer verilmiştir. Her ne kadar yapım ve onay aşamasında, çevrenin özellikleri, gereksinimleri ile kamu yararı doğrultusunda; yasal, yönetsel ve doğal sınırlayıcılar dikkate alınarak hazırlanması zorunlu da olsa, pek çok yerleşmede onaylı nazım ve uygulama imar planlarının ilgili kurum görüşleri alınmadan ya da alınan kurum görüşlerine aykırı olarak hazırlandığı ve uygulandığının görüldüğü, örneğin; Torbalı Ovası ve Kemalpaşa Ovası içinde bulunan sanayi tesisleri için verimli tarım toprakları üzerinde yapılmış olan imar planları ve bu planlar sonucunda ortaya çıkan yapılaşmaların bulunduğu alanlar." olarak ifade edilmesine karşın her 2 yerleşmede de dava metininin ilgili bölümlerinde belirtildiği gibi, tarım alanları daha da daraltılarak "Sanayi ve Gelişme Alanlarının" genişletildiği, plan açıklama raporunun koruma ilkeleri ile örtüşmeyen plan gösterimlerinin açıkça 3194 sayılı İmar Kanununa aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Kemalpaşa ilçe sınırları içinde, bugün için organize sanayi bölgesine dönüştürülmeye çalışılan bölgede yer alan mevcut sanayi tesislerinin geçmişte bireysel olarak onaylanmış ve zaman içinde birleştirilerek genişletilmiş imar planlarıyla kurulduğu, planlı bu alanların yanı sıra, bu alanlar çevresindeki plansız, boş alanlar da farklı tarihlerde genişletilen organize sanayi bölgesi sınırları içine katıldığı, yargı kararları ile yaşanan tüzel kişilik iptalleri sonrasında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yeniden tüzel kişilik oluşturulmuş olması nedeniyle, geçmişte yer seçimi yapılmış alanların tamamı organize sanayi bölgesi olarak düzenlendiği,
Torbalı ilçe merkezinin kuzey kesiminde belediye sınırları içinde var olan sanayi alanlarından, küçük sanayi sitesi niteliğindeki alanlar kentsel yerleşik alanlar olarak planda yer alırken, büyük bölümünde yapılaşmalar bulunan kentin kuzeyindeki planlı sanayi alanları da Çevre Düzeni Planında sanayi alanı olarak düzenlendiği,
Torbalı'nın kuzey kesiminde, Torbalı-Kemalpaşa karayolunun doğusunda, bir bölümü Torbalı, bir bölümü de Karakuyu Mahallesi sınırları içinde yer alan ve bölgede yoğunlaşan mermer sanayi tesislerinden önemli bir bölümünün içinde yer aldığı alanın, alt ölçekli planlarda gerekli tüm kurum ve kuruluş görüşleri alınarak, ihtisaslaşmış mermer organize sanayi bölgesine dönüştürülmesi amacıyla önerildiği,
Torbalı ilçe sınırları içindeki planlı sanayi alanlarının bulunduğu alanların çevresinin verimli tarım alanları olduğu dikkate alınarak, bu alanların mevcut yapılaştıkları alanlar içinde sınırlandırılması, gelecekte sanayi alanlarının genişlemesine izin verilmemesi, yeni sanayi alanı taleplerinin organize sanayi bölgeleri içine yönlendirilmesi de çevre düzeni planının kararlarında olduğu savunulmuştur.
Bilirkişi kurulunca;
Dava dosyasında, bölgedeki kaçak sanayi yapılaşmalarının hangileri olduğu ve bunların plana işlendiğini/işlenmediğini belgeleyen delillerin bulunmadığı, diğer taraftan Torbalı Ovası ve Kemalpaşa Ovası içinde bulunan sanayi alanlarının ve gelişme alanlarının büyüklüğünün arttırıldığı ve tarım azarizlerinin bu bağlada daraltıldığı açıkça görülebileceği,
İzmir ve Manisa Planlama Bölgesi, davaya konu planın Açıklama Raporu’nda da belirtildiği üzere verimli tarım toprakları olan bir bölge olduğu ve bu tür toprakların giderek azaldığı, dava dosyasında, tarım arazisi sınıflarına ve konumlarına ilişkin bir veri olmadığından Bilirkişi Kurulunun söz konusu alanların 19.07.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun hükümlerini yerine getirip getiremediğini ve bu yönetmelik gereği mutlak tarım arazilerinin, dikili tarım arazilerininin, sulu tarım arazilerinin ve özel ürün arazilerinin korunup korunamadığını deliller doğrultusunda belirtemediği, ancak alana yapılan keşif gezisinde bölgedeki tarım arazilerini açık bir şekilde gözlemleme fırsatının bulunduğu, Google Earth uydu görüntüleri de planda sanayi amaçlı alanların önerildiği alanların tarım arazisi olduğunu açık bir şekilde gösterdiği, davaya konu planın Plan Hükümleri Raporu’nda koruma ilkeleri bölümünde tarım arazilerinin korunması gerekliliğine ilişkin hüküm maddelerinin yer aldığı,
Bu koruma ilkelerine rağmen, itiraza konu bölgede mevcut yerleşik alan büyüklüklerinden kat ve kat büyük sanayi ile ilişkili alanlar önerilerek, üstelik bu alanlar Google Earth uydu görüntülerine göre tarım arazileri üzerinde önerilerek, verimli tarım toprakları ile bilinen bu bölgede bir kentsel gelişme baskısı yaratıldığı, bunun neticesinde plan paftalarından da görülebileceği üzere, bölgede mevcut kentsel yerleşik alanlardan çok daha büyük kentsel gelişme alanları önerildiği ve yine tıpkı sanayi alanı önerilerinde olduğu gibi getirilen kentsel gelişme alanı önerileri uydu görüntülerine göre çoğunlukla tarım arazileri üzerine getirildiği, bu bölgede koruma-kullanma dengesi ve tarım arazilerinin korunması ilkesinin gözetilmediğinin açık olduğu, itiraza konu bölgedeki sanayi ile ilişkili ve kenetsel gelişma alanlarının Plan Hükümleri Raporu’nda belirtilen, 3 ilke doğrultusunda yeniden irdelenmesi gerektiği, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde bölgede önerilen sanayi alanı/organize sanayi bölgesi/sanayi ve depolama alanı büyüklüklerinde her hangi bir değişiklik olmadığı tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davacının bu ölçekte bir planın plan gösterimi ile temel kurgusunun farklı kararlardan oluşmasının bilimsellikten yoksun olduğu iddiasını ispatlayan verilerin bulunmadığı, var olduğu ileri sürülen plan açıklama raporunun koruma ilkeleri ile örtüşmeyen plan gösterimlerinin dolayısıyla yer seçimi kararlarının ayrıca inceleneceği anlaşıldığından bu hususa ilişkin de hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
DAVACININ YER ŞEÇİMİ VE KULLANIM KARARLARINA YÖNELİK İTİRAZLARINA AŞAĞIDA YER VERİLMİŞ OLUP, BU ALANLARA YÖNELİK DEĞERLENDİRME KARARIN EN SON KISMINDA BİRLİKTE YAPILACAKTIR.
İtiraz 6
Dava dilekçesinde;
Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi'ne ilişkin yargı kararlan ortadayken, sınırların genişletilerek mutlak tarım alanlarının sanayi alanı haline getirilmesinin, planın korumaya ilişkin ilkeleri ile bağdaşmadığı, aynı zamanda Kemalpaşa yerleşmesinin gelişme alanlarının kuzeyde, mutlak tarım alanları yönünde genişletilmesi planın koruma ilkeleri ile bağdaşmadığı gibi, nüfus projeksiyonu ile de tutarlı olmadığı, Torbalı - ... mahallesinde Tarım Alanları Sanayi Alanlarına dönüştürülmüş olup bu alanlara ilişkin plan açıklama raporunun 68. Sayfasında "Çaybaşı-...: Torbalı ilçe sınırları içinde yer alan Çaybaşı Mahallesi 'nde, karayolu kenarında kısıtlı bir alanda, mevcut sanayi ve depolama tesislerinin bulunduğu alanda var olan onaylı imar planları korunmuştur. Bu alanda, ilave sanayi- depolama alanı düzenlemesine gidilmemiştir. ... sınırları içinde, İzmir-Aydın yolu ile Tire-Ödemiş yolunun birleştiği kavşak noktası ile yerleşme arasında onaylanmış sanayi- depolama amaçlı imar planlarının bulunduğu alanlar, yapılaşmaya açılmaması gereken mutlak tarım alanı niteliğinde olduğundan, imar planlarının yoğun yapılaşmış ve tarımsal niteliğini yitirmiş bölümü çevre düzeni planında sanayi-depolama alanı olarak korunurken, az sayıda yapının bulunduğu diğer bölümler Çevre Düzeni Planında tarımsal niteliği korunacak alanlar olarak düzenlenmiştir. Bu alanlarda, yeni sanayi ve depolama tesislerinin yapılmasının engellenmesi, onaylanmış olan ve mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptali, alt ölçekli planların Çevre Düzeni Planı kararları doğrultusunda revize edilerek hazırlanması gerekecektir." denilmesine ve Plan Açıklama Raporunun 51. sayfasında ... Yerleşmesi ile ilgili, "İzmir - Aydın Karayoluna cepheli bölümdeki planların iptal edilerek bu alanların Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlara Dönüştürüldüğü" belirtilmesine karşın, plan gösteriminde aynı alanın (yaklaşık 118 ha) "Sanayi Alanı" olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Bahse konu alanlardan bir kısmı organize sanayi bölgesi statüsünde olup ÇDP'nin kanunlar üzerinde bir belge olmaması nedeniyle yer seçimine ilişkin esasların 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile açıkça düzenlenmiş olan bu alanlarda yetkili idare Bakanlık olmadığından bu alanlara ilişkin iddiaların muhatabının Bakanlık olmadığı, diğer yandan plan kararları incelendiğinde plan açıklama raporunda da ifade edildiği üzere sanayi alanlarından büyük bölümü yapılaşmış alanların korunduğu parçacıl sanayi lekelerinin plana işlenmediği açıkça görüleceği, diğer yandan Davacının belirttiği üzere ÇDP'nin, plan açıklama raporu ve hükümleri ile bir bütün olduğu, nitekim ÇDP'nin 7.15. sayılı bu plan, mevzuata aykırı olarak yapılaşmış yapılar için herhangi bir hak oluşturmaz. Bu planın onayından önce mevzuata aykırı olarak oluşmuş yapılaşmalar için mevzuat uyarınca ilgili idaresince işlem yapılır", hükmü uyarınca mevzuata aykırı işlemler için ÇDP'nin herhangi bir hak oluşturmayacağı ve bu alanlara ilişkin mevzuat gereği ilgili idaresinin işlem yapması gerektiği hususunun açıkça düzenlendiği, nitekim plan hükümleri ve plan kararları hiçe sayılarak, plan açıklama raporundan belirli cümlelerin çekildiği ve bu doğrultuda çıkarımlar yapıldığı, üstelik iddiaların dayandığı hiçbir somut delil de ortaya koyulmadığı savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca:
Davacının “Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi'ne ilişkin yargı kararları ortadayken, sınırların genişletilerek mutlak tarım alanlarının sanayi alanı haline getirilmesi, planın korumaya ilişkin ilkeleri ile bağdaşmamaktadır” iddiasına yönelik olarak:
Davalının: “Bahse konu alanlardan bir kısmı organize sanayi bölgesi statüsünde olup ÇDP kanunlar üzerinde bir belge olmadığından yer seçimine ilişkin esasları 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile açıkça düzenlenmiş olan bu alanlarda yetkili idare Bakanlığımız olmadığından bu alanlara ilişkin iddiaların muhatabı Bakanlığımız değildir” ifadesinde bulunduğu,
Ancak, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun, organize sanayi alanlarının belirlenmesinde tarım arazilerinin dikkate alınması gerektiğini vurguladığı, bilindiği üzere tarım arazileri 5403 sayılı kanun ile korunduğu ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 4. Maddesi’nde: Mevzuat gereğince korunması gereken ve sanayi tesislerinin kurulmasına izin verilmeyen alanlar OSB yeri olarak incelemeye alınmaz hükmünün yer aldığı, dolayısıyla normal şartlarda söz konusu alanların tarım arazisi niteliği açık olduğundan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı altında kurulan OSB yer seçimi komisyonunun itiraza konu olan alanları ya hiç değerlendirmeye almaması veya bu alanların tarımsal amaçlar dışında kullanımı için ilgili Bakanlıkça kamu yararı kararına dayanarak bu alanları incelemeye almasının gerektiği, itiraza konu olan alanların tarımsal amaçları dışında kullanımına imkan tanıyan bir kamu yararı kararının olmadığı,
Çevre düzeni planlarının, mevuzata aykırı kararları plan paftalarına işlemesi durumunda alt ölçek planların yanlış yönlendirilmesi durumunun ortaya çıkacağı, dahası bu durumun beraberinde verimli tarım arazilerinde bir yapılaşma baskısı getireceğı,
Plan Hükümleri Raporu’nda tarım topraklarının korunmasına ilişkin 5.1.6. sayılı bitkisel üretimde önemli paya sahip olan sulama alanları, tarım reformu uygulama alanları, arazi toplulaştırma alanları ve diğer tarım toprakları ile su ürünleri üretim yerleri ve çevrelerinin korunması ilkesinin belirlendiği,
Plan Açıklama Raporu’nun 29. ve 30. Sayfalarında planın öne attığı 2 planlama seçeneğinde, davaya konu planda “Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi için belirlenen ilave alanın henüz yapılaşmayan, verimli tarım alanları üzerinde bulunan güney bölümlerinde yapılaşma ve genişleme engellenmelidir” yaklaşımı değil de “Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi için belirlenen ilave alanın henüz yapılaşmayan, verimli tarım alanları üzerinde bulunan bölümlerinde yapılaşmaya gidilmesi istemi gözden geçirilmeli” yaklaşımının benimsenmesinin çelişkili bir durum olduğu, bu yüzden plan Açıklama Raporu, Plan Hükümleri Raporu ve plan paftalarındaki kararlar/tutumun uyuşmadığı; davaya konu planın koruma ilkelerini gözetmediğinin görüldüğü,
Davacının “Kemalpaşa yerleşmesinin gelişme alanlarının kuzeyde, mutlak tarım alanları yönünde genişletilmesi planın koruma ilkeleri ile bağdaşmadığı gibi, nüfus projeksiyonu ile de tutarlı değildir” iddiasına yönelik olarak:
Öncelikle sorunu daha açık göstermek için bölgede önerilen kentsel gelişme alanlarını nasıl bir süreç sonunda önerdiği konusunda kısa bir yorum yapmanın gerekli görüldüğü:
Plan açıklama raporunun 11. Sayfasında İzmir Merkez Kent Dışındaki Kentsel Yerleşimler Nüfus Tahminleri tablosunun yer aldığı, Plan Açıklama Raporu’ndan alınan bu tabloya göre Kemalpaşa Kent Merkezi için 2025 nüfus projeksiyonu 53.927 kişi, 2025 nüfus kabulü ise 110.000 kişi olduğu, yani, Kemalpaşa Kent Merkezi için bilimsel bir teknikle hesaplanan 2025 yılı nüfus tahminin üzerine hiç bir bilimsel dayanak olmadan ilave 56.000 kişi eklenilerek bir nüfus kabulüne ulaşıldığı,
Plan Açıklama Raporu’nun 42. Sayfasında “İzmir Merkez Kent Dışında Kalan Kentsel Yerleşmelerin Gelişme Alanları Gereksinimi” başlığı altında başka bir tablonun yer aldığı, bu tablonun, Plan Açıklama Raporu’nun 11. Sayfasındaki tablodaki nüfus kabulleri verilerini baz alarak davaya konu planda ne kadar kentsel gelişme alanı olması gerektiğini hesapladığı,
Plan Açıklama Raporu’nun 42. Sayfasından alınan tabloda açıkça görüldüğü üzere Kemalpaşa Kent Merkezinin 2025 nüfus kabulünün 60.000 kişi olduğu, halbu ki aynı raporun 11. Sayfasındaki tabloda bu değerin 110.000 kişi olarak belirtildiği, iki tablo karşılaştırmasının açıkça Kemalpaşa Kent Merkezi için yapılan nüfus kabulleri çelişkili kararlar içerdiğini gösterdiği, 14.06.2014 tarihli ve 29030 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin 7. kaddesinin, 1. bendinin “b” fıkrasında “planlar; pafta, gösterim, plan notları ve plan raporu ile bir bütündür.” hükmünün yer aldığı, böyle bir bütünlüğün sağlanabilmesi için öncelikle alınan plan kararlarının tutarlı bir şekilde plan notlarında, raporlarında ve gösterimlerinde ifade edilmesi gerektiği, tablo karşılaştırmasında da görüleceği üzere böyle bir bütünlüğün söz konusu olmadığı, özetle, davaya konu plan itiraz maddesine konu olan alan için Plan Açıklama Raporu’nda sunulan nüfus kabulleri hesaplamaların Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 7. Maddesinin, 1. Bendinin “b” fıkrasına aykırı olduğu,
10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde plan açıklama raporundaki nüfus projeksiyonu ve nüfus kabullerinin ayrı ayrı gösterildiği tabloların rapordan çıkartıldığı, böylelikle çelişkili ifadeler ortadan kaldırıldığı, ancak bu yeni durumun, daha önce açıkça sorun olarak gözüken noktaları deyim yerindeyse artık görünmez yaptığı, 10.10.2018 onay tarihli Plan Açıklama Raporu’nda artık hangi yerleşim yerine ne kadar ekleme/çıkarma yapıldı bilgisi paylaşılmadığı için ortada bir sorun var mı değerlendirmesini eski raporlardakinin aksine yapılamadığı, davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda daha şeffaf olan bir yaklaşımın, son plan değişikliği ile birlikte şeffaflığı ortadan kaldırdığı, bunun da çeşitli soruları beraberinde getirdiği, ele alınan planlama bölgesinde yer alan yerleşimlere ilişkin nüfus projeksiyonlarının ve nüfus kabullerinin bir arada açıkça ortaya konmadığı, Plan Açıklama Raporu’nun getirildiği bu son durumu oldukça problemli, şeffaflıktan uzak bulunduğu,
Plan Açıklama Raporu’nun 42. Sayfasında nüfus hesaplamalarının hangi nüfus kabulleri üzerinden yapıldığının anlatıldığı, buna göre Kemalpaşa ilçe merkezinin nüfusunun 60.000 kişi olarak ele alındığı (davaya konu planın Plan Hükümleri Raporu’nun 54. Sayfasında sunulan tabloda ise “Kemalpaşa Merkez” nüfusunun 2025 yılında 110.000 kişi olacağının belirtildiği) Plan Açıklama Raporu’nun 42. Sayfasında sunulan tabloya göre Kemalpaşa kent merkezinin mevcut yerleşik alanının 272 hektar olarak belirtildiği, 60.000 kişi nüfus kabulü üzerinden yapılan hesaplamalarda Kemalpaşa kent merkezinin 232 hektar daha alana ihtiyacı olduğu, ancak planda 327 hektar alan önerildiğinin tabloda açıkça gösterildiği, aynı tablonun mevcutta Kemalpaşa merkez içerisinde 504 hektar imarlı planın olduğunu belirttiği, dolayısıyla itiraza konu olan alanda planlanmış alanların büyüklüğünün planın gereksinim duyduğu alan büyüklüğünden fazla olduğu, bu yüzden plan görsellerini okurken 327 hektar büyüklüğünde bir alanın önerilip önerilmediğine bakmanın gerektiği (davaya konu planda, kentsel gelişme alanı lekeleri belirlenirken onaylı imar planı olan alanlar da hesaba katıldığı) Kemalpaşa kent merkezinin mevcut yerleşik alanı 272 hektar olduğuna göre davaya konu planda yaklaşık 1.5 katı büyük kentsel gelişme alanı önerisinin olmasının beklendiği,
Davaya konu planda Kemalpaşa merkez çevresinde merkezin mevcut yerleşik alan büyüklüğünün 2 katından çok daha fazla kentsel gelişme alanı önerildiği, bu durumun açıkça davaya konu planın Plan Açıklama Raporu ile plan görselleri arasındaki bütünsüzlüğü gösterdiği, dolayısıyla davaya konu planı Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 7. Maddesinin, 1. Bendinin “b” fıkrasına aykırı kıldığı,
İncelemiş olunan çeşitli dava dosyalarında davaya konu tüm kentsel gelişme alanlarının sorunlu nüfus projeksiyon ve nüfus kabulleri süreci ile elde edildiğinin dile getirildiği (örneğin, E:2016/1831 sayılı dava dosyası’nda 10. İtiraz maddesi altında sunulan görüşler) davaya konu planda, etrafı mutlak tarım arazileri ile çevrili Kemalpaşa gibi yerleşimler için önerilen nüfus projeksiyonu modelinin, etrafı korunması gerekli değerler barındırmayan yerleşimler için önerilen nüfus projeksiyonu modeli ile aynı olmasının, Kemalpaşa gibi yerleşimlerin çevresindeki mutlak tarım arazilerine getireceği tehdinin bu sorunlardan sadece biri olarak belirtildiği, dolayısıyla, temel sorunun Kemalpaşa yerleşiminin çevresinde mevcut yerleşik alanın 2 katından büyük kentsel gelişme alanının bir leke olarak tanımlanması değil, en başta, mevcut yerleşik alanın niçin 1.5 katı büyüklükte bir alanın kentsel gelişime açılması gerektiğinin duyulması olduğu, etrafı tarım arazileri ile çevrili olmayan bir yerleşim yeri için mevcutun 1.5 kat büyüklüğünde bir yerleşimin gerekliliğinin sorgulanmayabileceği, ancak seçilen nüfus projeksiyon modeli size çevresinde tarım arazileri olan bir yere mevcutun 1.5 kat büyüklüğünde bir kentsel gelişme alanının olması gerekir diyor ise, sorunun seçilen nüfus projeksiyonu modelinde ve seçilen nüfus projeksiyonu modelinin koruma ilkeleri ile bağdaşmamasında olduğu,
Bölgedeki tarım arazilerinin, hem keşif gezisi hem de Google Earth uydu görüntülerinde görüldüğü, tarımsal değer taşıyan bu alanda benimsenmesi gereken stratejik kararın tarımsal üretim açısından zengin olan bölgelerin korunması olduğu, bu durumun, Kemalpaşa yerleşimi için hiçbir yeni gelişme alanı açılmayacağı anlamına gelmemesi gerektiği, ancak dava konusu planda görüldüğü üzere Kemalpaşa yerleşiminin mevcut alanının kat kat üzerinde yeni gelişme alanları açılmış olup, bu plan kararının tarımsal alanların korunmasından vazgeçilerek sağlandığı, bu nedenle bu bölgede Kemalpaşa yerleşiminin mevcut yerleşik alan büyüklüğü de dikkate alınarak, buna oranla daha gerçekçi, daha sınırlı büyüklükte, ve böylece mekanı daha etkili kullanarak tarımsal alanların da korunmasını ve sürdürülmesini sağlayacak biçimde kentsel gelişme alanı kararlarının gözden geçirilmesi ve değiştirilerek açılan alanların azaltılması gerektiği, bu nedenle Kemalpaşa’da kentsel gelişme alanı olarak öngörülen alanların büyüklüğü nedeniyle davaya konu planın bu kısmının şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun bulunmadığı, 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçek Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde Kemalpaşa’nın kuzeyinde önerilen kentsel gelişme alanlarının daraltıldığı, böylelikle sorunun çözüme kavuşturulduğu görüldüğü" tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
2) “Torbalı - ... mahallesinde Tarım Alanlarının Sanayi Alanlarına dönüştürülmesine ilişkin
Öncelikle, Plan Açıklama Raporu’nda “İzmir - Aydın Karayoluna cepheli bölümdeki planların iptal edilerek bu alanların Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlara Dönüştürüldüğü” şeklinde bir ifadenin bulunmadığı, anılan raporun 50. sayfasında "Çaybaşı'nda imar planları içinde bulunan sanayi alanlarından, karayoluna cepheli, büyük bölümü yapılaşmış alanlar korunurken, karayoluna cepheli olmayan, tarım alanı niteliğindeki bölümler iptal edilmiş ve bu alanlar tarım alanına dönüştürülmüştür." İfadesinin yer aldığı, planda alınan kararların Plan Açıklama Raporu ile örtüştüğünün görüldüğü, ilaveten, Plan Açıklama Raporu’nda onaylı imar planı bulunan sanayi alanlarının korunduğunun belirtildiği, bu yüzden plan gösteriminde bölgede “sanayi alanı” ve/veya “sanayi ve depolama alanı” gösterimlerinin gözükmesinin doğal olduğu diğer taraftan önerilen sanayi ve depolama alanı kullanımının boyutunun sorgulanabileceği
Dava konusu 1/100.000 ölçekli planda öngörülen sanayi ve depolama alanının yüzölçümünün oldukça fazla olduğu, halbu ki Plan Açıklama Raporu’nda bölgedeki verimli tarım arazilerinin varlığının kabul edildiği ve bölgede sadece onaylanmış sanayi-depolama amaçlı imar planlarının bulunduğu alanların gösterildiğinin vurgulandığı, bölgedeki sanayi-depolama amaçlı kullanımların arttırıldığı, mevcutta tarım arazisi olarak gözüken alanların planda sanayi-depolama alanı olarak önerildiği, ... yerleşiminin mevcut büyüklüğü ve öngörülen yeni sanayi ve depolama alanlarının toplam yüzölçümüyle karşılaştırılınca büyük bir alanın bu fonksiyon için ayrıldığı, oysa bu noktada böyle bir ağırlık merkezi yaratmayı anlamlı kılacak bir gelişme olduğunun söylenemeyeceği, Torbalı bölgesinde ciddi bir sanayi öngörüsü bulunan planın, Torbalı’ya yakın mesafede olan ancak sanayi-depolama açısından yakın ilişkide bulunmayan bu noktada böylesine büyük alan kullanımlı bir sanayi ve depolama alanı açmasının bölge için stratejik bir karar olduğu, ancak gerekçesinin bulunmadığı, bölgede demiryolu olmakla beraber, bu demiryolu hattı ile de bütünleşebilen bir alan olarak planlanmadığı, bu büyük sanayi ve depolama alanının içinde Küçük Menderes eski nehir yatağı olmasının da önemli bir jeomorfolojik ve doğal unsur olduğu, burada taşkın olasılığı ile beraber bu öğenin doğal bir değer olarak da görülmesi ve korumacı bir yaklaşımla planlanması gerektiği" tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 7
Dava dilekçesinde;
Ayrancılar - Pancar - Yazıbaşı Mahallelerinde, Tarım Alanı olarak belirlenen alanlar Sanayi Alanına dönüştürülmüş olup, plan açıklama raporunun 67. Sayfasında "Onaylanarak uygulamaya geçilmiş imar planlarıyla mekansal olarak birleşmiş üç mahalle sınırları içinde, sanayi amaçlı hazırlanmış imar planlarının, mutlak tarım alanları üzerinde yer alan ve henüz yapılaşmamış bölümleri iptal edilerek, bu alanlar Çevre Düzeni Planı'nda tarım alanına dönüştürülmüştür" denilmesine ve Plan Açıklama Raporunun 51. sayfasında Pancar yerleşkesi için "Sanayi Alanlarının bir bölümünün mutlak tarım alanlarında kalması ve kurum görüşlerinin bulunmaması nedeniyle iptal edildiği" belirtilmesine karşın, Pancar Mahallesinde sözü edilen Mutlak tarım Alanlarından; İZBAN tren hattı ile Pancar Yerleşkesi arasında yaklaşık 120 ha alanın "Sanayi Alanı" olarak belirlendiği, Plan Açıklama Raporunun 52. sayfasında Yazıbaşı Yerleşmesi ile ilgili; "Yazıbaşı çevresinde bir bölümü sanayi, bir bölümü konut alanı olan, planlama öncesi alınması gerekli kurum görüşlerinin bir bölümü eksik olan, mevzuat açısından tartışmalı, gereksinimin üstündeki imar planlarının, mutlak tarım alanları üzerinde olan ve henüz yapılaşnmamış bölümlerinde imar planları iptal edilmiş ve bu alanlar ilgili mevzuat doğrultusunda tarım alanına dönüştürüldüğü." belirtilmesine karşın, mutlak tarım alanı olan 85 ha alanın "Sanayi Alanı" ve 75 ha alanın "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği, ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Torbalı İlçe Merkezinin kuzeybatısında konumlanan ve onaylanarak uygulamaya geçilmiş imar planlarıyla mekânsal olarak birleşmiş durumdaki Ayrancılar-Pancar-Yazıbaşı bölgesinde, sanayi amaçlı hazırlanmış imar planları çevre düzeni planında gösterilmiş olmakla birlikte bu alanlarda, varsa mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptalinin ilgili idarelerce yapılması gerektiği, Pancar Mahallesi sınırları içinde, Organize Sanayi Bölgesi olarak belirlenmiş ve henüz yapılaşmanın başlamamış olduğu alan çevresindeki sanayi alanlarının organize sanayi bölgesi ile birleştirilmesi, var olan ve gelecekte daha da büyümesi kaçınılmaz olan çevresel sorunların önlenebilmesi için zorunlu olduğu, bu alanın bütünleşik olarak organize sanayi bölgesine dönüştürülmesi de çevre düzeni planının kararlarından olduğu savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
Ayrancılar-Pancar-Yazıbaşı yerleşmelerine ilişkin olarak;
Plan Açıklama Raporunda, dava dilekçesinde iddia edildiği gibi Ayrancılar-Pancar-Yazıbaşı yerleşmelerine ilişkin olarak "Onaylanarak uygulamaya geçilmiş imar planlarıyla mekânsal olarak birleşmiş üç mahalle sınırları içinde, sanayi amaçlı hazırlanmış imar planlarının, mutlak tarım alanları üzerinde yer alan ve henüz yapılaşmamış bölümleri iptal edilerek, bu alanlar çevre düzeni planında tarım alanına dönüştürülmüştür" ifadesinin değil, "Onaylanarak uygulamaya geçilmiş imar planlarıyla mekânsal olarak birleşmiş üç mahalle sınırları içinde, sanayi amaçlı hazırlanmış imar planları çevre düzeni planında gösterilmiş olmakla birlikte bu alanlarda, varsa mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptalinin ilgili idarelerce yapılması gerekmektedir " ifadesinin yer aldığı,
Plan Açıklama Raporu’nun 51. sayfasında Pancar yerleşkesi için "Planlı gelişme alanlarından bir bölümü Orman Amenajman Planları uyarınca orman alanında kaldığından iptal edilirken, sanayi alanlarının bir bölümü de ilgili kurum görüşleri alınmadan mutlak tarım alanları üzerinde planlanmış olduğundan iptal edilmiştir” ifadesinin yer aldığı, ancak bununla birlikte Plan Açıklama Raporu’nun 67. Sayfasında: “Pancar Mahallesi sınırları içinde, Organize Sanayi Bölgesi olarak belirlenmiş ve henüz yapılaşmanın başlamamış olduğu alan çevresindeki sanayi alanlarının organize sanayi bölgesi ile birleştirilmesi, var olan ve gelecekte daha da büyümesi kaçınılmaz olan çevresel sorunların önlenebilmesi için zorunludur. Bu alanın bütünleşik olarak organize sanayi bölgesine dönüştürülmesi de Çevre Düzeni Planı'nın kararlarındandır.” ifadesine yer verildiği,
Pancar yerleşiminin kuzeyindeki sanayi alanlarının büyütüldüğünün açıkça görüldüğü, sanayi alanını demiryolu hattını sınır alarak büyütmenin rasyonel bir yönünün olduğunun söylenebileceği, ancak bu bölgede bu kadar aşırı büyüklükte bir sanayi odağı yaratmanın anlamlı bir gerekçesinin görülmediği, burada tarımsal alanların varlığının ise keşif esnasında görüldüğü, ayrıca Plan Açıklama Raporu’nun 51. sayfasındaki ifadelerin de bölgede mutlak tarım arazileri olduğunu söylediği, planın stratejik anlamda bu bölge için bu kadar sanayi yoğun bir bölge yaratmasının bu tarımsal üretim dokusu içinde anlamlı görülmediği, bu plan kararının tarımsal alanın korunması stratejisinin (en az sanayi üretiminin desteklenmesi kadar) öncelikli olması gereken bu bölge için doğru bir karar olmadığı, planın bu kısmının şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılık taşıdığı 10.10.2018 onay tarihli son çevre düzeni planında bu bölgede sanayi alanlarının boyutuna ilişkin bir düzenlemeye gidilmediği,
Yazıbaşı Yerleşmesine ilişkin olarak;
Plan Açıklama Raporu'nda Yazıbaşı yerleşmesine ilişkin olarak iddia edildiği gibi "Yazıbaşı çevresinde bir bölümü sanayi, bir bölümü konut alanı olan, planlama öncesi alınması gerekli kurum görüşlerinin bir bölümü eksik olan, mevzuat açısından tartışmalı, gereksinimin üstündeki imar planlarının, mutlak tarım alanları üzerinde olan ve henüz yapılaşmamış bölümlerinde imar planlarınin iptal edildiği ve bu alanların ilgili mevzuat doğrultusunda tarım alanına dönüştürüldüğü" konusunda bir ifadenin bulunmadığı, "Yazıbaşı çevresinde bir bölümü sanayi, bir bölümü konut alanı olan, imar planlarının bulunduğu alanlara Çevre Düzeni Planında yer verilmiş olmakla birlikte bu alanlarda, varsa mevzuata aykırılıklar içeren imar planlarının iptalinin ilgili idarelerce yapılması gerekmektedir" ifadesinin yer aldığı,
Yazıbaşı’nın güneyinde plan paftalarında görülen sanayi alanlarının büyük çoğunluğunun mevcutta da var olan sanayi alanları olduğu, ancak getirilen önerilerin tarım arazilerini koruyacak biçimde daraltılması gerektiği, ayrıca, Ayrancılar-Yazıbaşı bölgesi için zaten yoğun bir sanayi alanı kararının getirildiği, Yazıbaşı yerleşiminin güneyinde önerilen kentsel gelişme alanları için ise sorunun daha açık olduğu, davaya konu planda kentsel gelişme alanı önerisi getirilen alanların büyük çoğunluğunun tarım arazileri üzerinde olduğu, bu yüzden davaya konu planın bu kısmı bölgedeki tarım arazilerinin korunması bağlamında planlama ilke ve esasları ile uymadığı,
Benzer şekilde Yazıbaşı İzmir Caddesi’nin kuzeyinde kalan Yazıbaşı ile Ayrancılar arasında kalan plan paftalarına göre kentsel gelişme alanı önerisi getirilen alanların büyük bölümünün henüz yapılaşmamış, kısmen dikili tarım arazileri olduğu, Koruma-kullanma dengesinin gözetildiği ve kanunlar gereği dikili tarım arazilerinin korunmasını kendine dert eden bir planda bu büyüklükte bir alanın dikili tarım arazilerini yok ederek kentsel gelişime açılmasının, planlama ilke ve esasları ile uymadığı 10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçek Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde Yazıbaşı yerleşiminin güneyinde önerilen sanayi alanları ve kentsel gelişme alanlarının daraltıldığı, tarım arazilerinin korunmasına yönelik sorunların çözüme kavuşturulduğu, Ayrancılar ile Yazıbaşı yerleşimlerinin arasında kalan Yazıbaşı-İzmir Caddesi’nin kuzeyinde önerilen kentsel gelişme alanlarının boyutunda ise bir düzenleme gerçekleşmediği tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 8
Dava dilekçesinde;
Plan açıklama raporunun 50. sayfasında Torbalı kent merkezi için, "Kentin batı sınırında, henüz yapılaşmaların başlamadığı ve mutlak tarım alanı niteliğinde olan bölümler tarım alanı olarak düzenlendiği" belirtilmesine karşın bu alanların plan gösteriminde bu alanların "Gelişme Alanı" olarak belirlendiğinin görüldüğü ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Plan Açıklama raporunda belirtilen ve Torbalı İlçesi'nin batısında yapılaşmayan alanlar İzmir-Aydın Otoyolu ve ilçe merkezinin batısında kentsel gelişme alanı olarak düzenlenen bölge arasında kalan tarım arazileri olup, söz konusu bölgenin çevre düzeni planında "tarım arazisi" olarak düzenlendiği savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
“Plan açıklama raporunun 50. sayfasında Torbalı kent merkezi için, "Kentin batı sınırında, henüz yapılaşmaların başlamadığı ve mutlak tarım alanı niteliğinde olan bölümler tarım alanı olarak düzenlendiği" belirtilmesine karşın bu alanların plan gösteriminde "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği” iddiasına yönelik olarak:
Kurulun, davalının da belirttiği üzere Plan Açıklama Raporu’nda bu veya benzer bir ifadeye rastlayamadığı, Plan Açıklama Raporu’nun 50. Sayfasında Torbalı için yer alan ifadelerin "TORBALI: Planın hedef yılına gelindiğinde 90.000 nüfusun yaşayacağı kabul edilmiş, ilçe merkezinde var olan onaylı imar planlarının büyüklüğüne bakıldığında, hedef yıl için gerekli alanın var olduğu görülmüştür. Bu nedenle yeni gelişme alanı eklemesinin yapılmadığı Torbalı'da 5216 sayılı Yasa ile köy tüzel kişiliğini yitirerek mahalleye dönüşen yerleşmelerde gelişme alanı önerilmemiş, bu yerleşmelerin, kırsal yerleşmeler için öngörülen kurallar doğrultusunda alt ölçeklerde planlanması önerilmiştir." şeklinde olduğu, plan paftaları incelendiğinde, Torbalı’nın batısında davacının da belirttiği üzere kentsel gelişme alanlarının yer aldığının görüldüğü Plan Açıklama Raporu ile plan paftaları arasında Torbalı’nın batısındaki kentsel gelişme alanları bağlamında bir çelişki olmadığı, ancak Torbalı yerleşiminin çevresinde Torbalı’nın mevcut yerleşik alanı büyüklüğünde bir alanın kentsel gelişime açılmasının, bölgedeki tarım arazilerinin varlığı sebebiyle koruma-kullanma dengesi bağlamında bir sorgulama gerektirdiği, davaya konu planın kentsel gelişme alanı büyüklüklerini güncel nüfus verileri kullanmadan hesapladığı, nüfus kabullerini her hangi bir bilimsel teknik kullanmadan yaptığı da düşünülürse, uydu görüntülerine göre tarım arazileri olarak gözüken yerlerin kentsel gelişime açılmış olması sebebiyle, bölgedeki kentsel gelişme alanlarının tekrar ele alınmasının planlama ilke ve esasları bakımından doğru bir karar olacağı tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 9
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama raporunda hiçbir ifadenin yer almadığı Güzelbahçe ilçesinde tarım alanı olan 20 ha. alanın, üniversite yerleşke alanı olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Planlama süreci içinde belirlenen seçenekler arasından benimsenen "İkinci Seçenek: Yeni yatırım kararları ile gelişme desteklenecektir." kararları arasında "İzmir'de eğitim alanlarına gereksinim artacaktır. Bu kapsamda; kuzeyde ve batıda yeni üniversite yerleşkeleri için alan gereksinimi oluşacaktır. Planda üniversitelerin kuruluşunu kolaylaştıracak önlemler alınmalı, kararlar geliştirilmelidir." kararının yer alduğu, Güzelbahçe İlçesi'nde belirlenen üniversite alanı kararı da bu doğrultuda alınmış olup alanın yer seçiminde, kamu yararı, alandaki yapılaşmalar ve alanın ana ulaşım akslarına yakınlığı belirleyici olduğu savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
“Plan Açıklama raporunda hiçbir ifadenin yer almadığı Güzelbahçe ilçesinde tarım alanı olan 20 ha. alanın, üniversite yerleşke alanı olarak belirlendiği” iddiasına yönelik olarak:
Plan Açıklama Raporu’nda plan kararlarının, “Plan Seçenekleri” başlığı altında değil “Genel Arazi Kullanım Kararları” başlığı altında ele alınması gerektiği Güzelbahçe’de bir üniversitenin yerleşke alanının belirlendiğinin sadece plan paftalarında gözüktüğü, bu arazi kullanımının başta konumuna ilişkin bir açıklamanın yer almadığı, Plan Açıklama Raporları’ndan beklenen bu tür açıklamalara raporda yer vermesi olduğu,
Dava dosyasında, tarım arazisi sınıflarına ve konumlarına ilişkin bir veri olmadığından Bilirkişi Kurulunun söz konusu plan kararının 19.07.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun hükümlerini yerine getirip getiremediği konusunda bir yorum getiremediği, ancak üniversite alanı kararı getirilen bölgede küçük, parsel bazında tarım arazisinin bulunduğu, bu arazinin de yola bitişik olduğunun görüldüğü, 1/100.000 ölçek çevre düzeni planlarının dili grafik/şematik olduğundan, bu tür çok küçük parsel bazında kalan tarım arazilerini net gösterememesinin anlaşılabilir bir durum olduğu, Bilirkişi Kurulunun, çevre düzeni planlarının gösterim dili bağlamında ve üniversite önerisi getirilen bölgenin karakteristik özelliğinin tarım arazisi olmadığı gerekçesiyle bölgede bir üniversite alanı kararı getirilmiş olmasını planlama ilke ve esasları bağlamında sorunlu görmediği, üniversite kararı getirilen alanın çevresinde ise hem plan paftalarında hem uydu görüntülerinde ağaçlık alanlar ve tarım arazilerinin görüldüğü; bu bakımdan, üniversite alanının yer seçiminde çevredeki tarım arazileri ve ağaçlık alanların korunması konusunda hassas davranıldığının düşünüldüğü, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde Plan Açıklama Raporu’nda bu itiraza yönelik her hangi bir düzeltmeye gidilmediği tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 10
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama raporunun 47. sayfasında Kemalpaşa Ulucak Yerleşmesi için, " hedef yıl için öngörülen 10.000 nüfus için gerekli alanın oldukça üstünde bir alanın planlanmış olduğu Ulucak'ta, sanayiden kaynaklı gelişme potansiyeli dikkate alınarak planlı gelişme alanları korunduğu" belirtilmekle birlikte, Mutlak Tarım Alanı olan alanların da plan gösteriminde bu plan ile ek olarak "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği tespit edildiği ileri sürülmüştür.
Savunma yazısı;
Ulucak Mahallesi, Kemalpaşa İlçe sınırları içerisinde mevcut OSB ve sanayi alanlarının kuzeyinde yer alan bir yerleşim birimi olup planlama dönemi içerisinde söz konusu sanayi alanlarına, lojistik merkez alanına ve diğer yatırım kararlarına bağlı olarak gelişimini sürdürmesi öngörüldüğü, bu çerçevede Ulucak Mahallesi için eğimli bölgelerde yeni kentsel gelişme alanları öngörülmüş olup mutlak tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması söz konusu olmadığı savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca:
“Plan Açıklama raporunun 47. sayfasında Kemalpaşa Ulucak Yerleşmesi Mutlak Tarım Alanı olan alanların da plan gösteriminde bu plan ile ek olarak "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği” iddiasına yönelik olarak:
Kazanılmış hakların korunmasının bir zorunluluk olduğu, ancak, mutlak tarım arazilerinin korunmasının bir diğer yasal zorunluluk olduğunun unutulmaması gerektiği, dava dosyasında planda gelişme alanı olarak önerilen yerlerin tarım arazisi sınıfını gösteren delillerin yer almadığı, tarım arazisi ve ormanlık alan olarak gözüken alanların plan paftalarında kentsel gelişme alanı olarak belirtildiğinin açıkça görüldüğü, ilaveten, plan paftalarında kentsel gelişme alanı önerisi getirilen bazı noksal alanların Ulucak’dan ve mevcut kentsel gelişme alanları lekelerinden kopuk önerilen gelişme alanı önerilerinin sadece tarım arazileri üzerinde bir tehdit oluşturmadığı, aynı zamanda beraberinde altyapı ve tünel/üst geçit gibi maliyetleri de beraberinde getirdiği, ileride bu alanların çevrelerine bir yapılaşma baskısı gelme ihtimalinin de bulunduğu, bu yüzden, davaya konu planda Ulucak’ın batısında bulunan demiryolu ve otoyolun kuzeyinde bulunan, plan paftasında civarda bir arkeolojik sit alanı olduğu anlaşılan ve orman alanına bitişik bulunan parsel bazındaki kentsel gelişme alanı lekesinin kaldırılmasının planlama ilkeleri ve şehircilik esasları bakımından doğru bir karar olacağı, ayrıca söz konusu kentsel gelişme alanının bir bölümü davaya konu planda arkeolojik sit alanının üzerinde gösterildiğinden bu durumun planın koruma ilkeleri ile de uyuşmadığı, bu lekenin hemen altında bulunan, alanın orman dokusuyla kaplı olduğu, plan paftalarında Arkeolojik sit alanı olarak işlenmiş alanın da kentsel gelişme alanı olarak önerilmesinin planlama ilke ve esasları ile uyuşmadığı, ayrıca, Plan Açıklama Raporu’nun 42. sayfasındaki tablo 7 incelenirse Ulucak’ta mevcut onaylı imar planları 287 ha alanı kaplarken, bu plan ile birlikte 331 ha kentsel gelişme alanın ilan edildiği yani, Plan Açıklama Raporu’nun 47. sayfasında belirtilen " hedef yıl için öngörülen 10.000 nüfus için gerekli alanın oldukça üstünde bir alanın planlanmış olduğu, Ulucak'ta, sanayiden kaynaklı gelişme potansiyeli dikkate alınarak planlı gelişme alanları korunduğu” ifadesinin Plan Açıklama Raporu’nun 42. sayfasındaki Tablo 7’de sunulan veri ile bağdaşmadığı, planda, Ulucak’ın çevresinde önerilen planlı gelişme alanlarının korunmakla kalmadığı, artırıldığı,
10.10.2018 onaylı çevre düzeni planı değişikliğinde Ulucak’ın batısında, demiryolu ve otoyolun güneyinde, orman alanı ve arkeolojik sit alanı üzerinde önerildiği anlaşılan kentsel gelişme alanlarının plan paftasından çıkartıldığı, böylelikle bu bölgedeki orman dokusunun ve arkeolojik sit alanının korunduğu, bu bölgenin hemen kuzeyinde parçacıl duran davaya konu planda arkeolojik sit alanı üzerinde önerilen parçacıl kentsel gelişme alanın daraltılarak arkeolojik sit alanından ayrıştırıldığı, diğer kırmızı halkalarla gösterilen alanlarda ise halen kentsel gelişme alanı önerilerinin bulunduğu, bu alanların hangi tür tarım arazileri üzerinde olduğunun değerlendirilmesinin yerinde bir karar olacağı halen Ulucak’ın çevresinde Ulucak’ın mevcut yerleşik alanının kat ve kat üstünde kentsel gelişme alanlarının önerildiğinin görüldüğü, bu yüzden itiraza konu tarım arazilerinin daraltıldığı yönündeki sorunun 10.10.2018 onay tarihli planda da devam ettiği tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 11
Dava dilekçesinde;
Plan açıklama raporunun 11. sayfasında Kemalpaşa ilçesinin 2005 nüfusu 30.043 kişi ve 2025 projeksiyon nüfusu 60.000 kişi olarak belirlenmiş olmasına karşın, Kemalpaşa Kent Merkezi ve çevresi ile Çiniliköy arasında belirlenen gelişme alanlarının mevcut meskun dokunun yaklaşık 4 katı büyüklüğünde olduğu, yargı kararı ile iptal edilen İzmir - Manisa - Kütahya Çevre Düzeni Planında ki "Tarım Alanı" olarak belirlenen alanlardan büyük çoğunluğunun plan gösterimi ile "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Plan Açıklama Raporu'nun 11. Sayfasında verilen İzmir Merkez Kent Dışındaki Kentsel Yerleşimler Nüfus Tahminleri Tablosu'nda Kemalpaşa İlçe Merkezi'nin nüfusu 2000 yılında 55.524 kişi, 2005 yılında 61.813 kişi olarak verildiği, 2025 yılı projeksiyon nüfusu 86.966 kişi olarak hesaplandığı ve kabul nüfusu 110.000 kişi olarak belirlendiği, dava dilekçesinde iddia edildiği gibi Kemalpaşa ilçe merkezinin nüfusu 60.000 kişi değil 139.500 kişi olarak kabul edilmiş ve gelişme alanları bu nüfusa göre belirlendiği savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
“Plan açıklama raporunun 11. sayfasında Kemalpaşa ilçesinde "Tarım Alanı" olarak belirlenen alanlardan büyük çoğunluğunun plan gösterimi ile "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği iddiasına yönelik:
Plan Açıklama Raporu’nun 42. sayfasında yer alan tabloda açıkça görüldüğü üzere Kemalpaşa Kent Merkezi 2025 nüfus kabulünün 60.000 kişi olduğu, halbu ki aynı raporun 11. sayfasındaki tabloda bu değerin 110.000 kişi olarak belirtildiği, Kemalpaşa Kent Merkezi için yapılan nüfus kabullerinin çelişkili kararlar içerdiği, 14.06.2014 tarihli ve 29030 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin 7. maddesinin, 1. bendinin “b” fıkrası uyarınca “planlar; pafta, gösterim, plan notları ve plan raporu ile bir bütün olduğu,” böyle bir bütünlüğün sağlanabilmesi için öncelikle alınan plan kararlarının tutarlı bir şekilde plan notlarında, raporlarında ve gösterimlerinde ifade edilmesi gerektiği, bir bütünlüğün söz konusu olmadığı özetle, davaya konu plan itiraz maddesine konu olan alan için Plan Açıklama Raporu’nda sunulan nüfus kabulleri hesaplamaların Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 7. maddesinin, 1. bendinin “b” fıkrasına aykırı olduğu
10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde plan açıklama raporundaki nüfus projeksiyonu ve nüfus kabullerinin ayrı ayrı gösterildiği tabloların rapordan çıkartıldığı, böylelikle çelişkili ifadelerin ortadan kaldırıldığı, ancak bu şekilde daha önce açıkça sorun olarak gözüken noktaların deyim yerindeyse artık görünmez yapıldığı, 10.10.2018 onay tarihli Plan Açıklama Raporu’nda artık hangi yerleşim yerine ne kadar ekleme/çıkarma yapıldığı bilgisi paylaşılmadığı için ortada bir sorun var mı değerlendirmesinin eski raporlardakinin aksine yapılamadığı, davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda daha şeffaf olan bir yaklaşımın, son plan değişikliği ile birlikte ortadan kaldırıldığı, bunun da çeşitli soruları beraberinde getirdiği, ele alınan planlama bölgesinde yer alan yerleşimlere ilişkin nüfus projeksiyonlarının ve nüfus kabullerinin bir arada açıkça ortaya konmadığı, Plan Açıklama Raporu’nun getirildiği bu son durumun oldukça problemli ve şeffaflıktan uzak bulunduğu,
Plan Açıklama Raporu’nun 42. sayfasında nüfus hesaplamalarının hangi nüfus kabulleri üzerinden yapıldığının anlatıldığı, buna göre Kemalpaşa ilçe merkezinin nüfusu 60.000 kişi olarak ele alındığı (davaya konu planın Plan Hükümleri Raporu’nun 54. sayfasında sunulan tabloda ise “Kemalpaşa Merkez” nüfusunun 2025 yılında 110.000 kişi olacağının belirtildiği) Plan Açıklama Raporu’nun 42. sayfasında sunulan tabloya göre Kemalpaşa kent merkezinin mevcut yerleşik alanının 272 hektar olarak belirtildiği, 60.000 kişi nüfus kabulü üzerinden yapılan hesaplamalarda Kemalpaşa kent merkezinin 232 hektar daha alana ihtiyacı olduğu, ancak planda 327 hektar alan önerildiğinin tabloda açıkça gösterildiği, aynı tabloda, mevcutta Kemalpaşa merkez içerisinde 504 hektar imarlı planın olduğunu belirtildiği, Kemalpaşa kent merkezinin mevcut yerleşik alanı 272 hektar olduğuna göre davaya konu planda yaklaşık 2 katından biraz az büyüklükte (327 ha) kentsel gelişme alanı önerisinin olmasının beklendiği,
10.10.2018 onay tarihli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçek Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde bölgede önerilen kentsel gelişme alanlarının daraltıldığı, buna göre Kemalpaşa’nın kuzeyinde mevcuttaki uydu görüntülerine göre yapılaşmış olarak gözüken kısımların kentsel gelişme alanı olarak önerildiği, bunun haricinde uydu görüntülerine göre tarım arazisi olarak gözüken alanların planda tarım arazisi olarak korunduğu; Kemalpaşa’nın güney doğusunda yolun (Torbalı Cd.) her iki tarafında bir kentsel gelişme alanı önerisinin sunulmaya devam edildiği, sunulan bu alan büyüklüğünün davaya konu plandakine oranla daraltıldığı, ancak halen uydu görüntülerine göre önerilen alanların tarım arazisi üzerinde yer aldığı, Kemalpaşa’nın güney doğusundaki söz konusu Kentsel Gelişme Alanlarının verimli tarım arazileri, dikili tarım arazileri, özel ürün arazileri veya sulu tarım arazileri üzerinde kalıyorsa bu alanlar yapılaşmaya açılmadan önce kanunen 5403 sayılı yasa gereği önce “kamu yararı kararı” alınmış olmasının gerektiği, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planında önerilen kentsel gelişme alanı büyüklüklerini tarım arazilerini koruyacak biçimde daha da daraltmanın (bu noktada özellikle Kemalpaşa’nun doğusunda otoyol bağlantı yoluna kadar önerilen mevcutta tarım arazisi olduğu açıkça görülen anların tarım arazisi olarak korunması) planlama ilke ve esasları bağlamında doğru bir karar olacağı tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 12
Dava dilekçesinde;
Plan açıklama raporunun 36. sayfasında; "Manisa merkez, Turgutlu, Salihli, Akhisar, Saruhanlı, Alaşehir gibi önemli merkezler ile benzer alanlarda konumlanmış yerleşmelerin imar planları açısından en önemli sorun, plan kararlarıyla tarım alanlarının yapılaşmaya açılıyor olması" belirtildiği halde plan gösterimlerinde Turgutlu İlçesinde ki Tarım Arazilerinin "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Turgutlu İlçe Merkezi, Manisa il sınırları içinde en yüksek oranda nüfus artışının görüldüğü yerleşmelerden olduğu, İlçedeki Organize Sanayi Bölgesi'nin ilçe merkezinin gelişiminde büyük etkisinin bulunduğu, Çevre Düzeni Planı'nın hedef yılında nüfusunun 151.000'e ulaşması beklenen Turgutlu'da, onaylı imar planlarında var olan planlı yerleşik ve gelişme alanlarının, bu nüfusun yanı sıra, Turgutlu Organize Sanayi Bölgesi'nin gelişmesine koşut olarak ortaya çıkacak yeni nüfus artışları için yeterli olmayacağı düşünüldüğünden, mevcut planlara ek gelişme alanları düzenlendiği, kentin kuzeyi verimli tarım alanları olduğundan, gelişme alanları güneyde önerildiği, gelişme alanları belediye sınırlarının dışına taşarak, mücavir alan içinde yer alan mahallelere kadar uzatıldığı savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
“Plan açıklama raporunun 36. sayfasında; "Manisa merkez, Turgutlu, Salihli, Akhisar, Saruhanlı, Alaşehir gibi önemli merkezler ile benzer alanlarda konumlanmış yerleşmelerin imar planları açısından en önemli sorun, plan kararlarıyla tarım alanlarının yapılaşmaya açılıyor olması" belirtildiği halde plan gösterimlerinde Turgutlu İlçesindeki Tarım Arazilerinin "Gelişme Alanı" olarak belirlendiği” iddiasına yönelik olarak:
Davaya konu planın Plan Açıklama Raporu'nda yer alan Manisa'nın 2000 ve 2005 yılı nüfus verilerine göre, Turgutlu İlçe Merkezi, Manisa il sınırları içinde en yüksek oranda nüfus artışının görüldüğü yerleşmelerden olduğu, bu yerleşim yerinin nüfusunun gelecekte bölgedeki sanayi faaliyetlerinin artacağı kararına bağlı olarak artmasının öngörüldüğü, plan açıklama raporunun 35. sayfasında belirtildiği gibi çevredeki tarım alanlarının Turgutlu'nun büyümesi için bir doğal eşik oluşturduğu, diğer taraftan, 5403 sayılı kanun gereği mutlak tarım, sulu tarım, özel ürün arazisi ve dikili tarım arazilerinin korunmasının yasal bir zorunluluk olup kamu yararı kararı alınmadan bu alanlarda hiç bir şekilde yapılaşmaya açılamayacağı, davalının savunmasında tarım arazilerinin korunması yönünde hareket edildiğinin belirtildiği, ancak plan paftaları ile Google Earth uydu görüntüsü karşılaştırmasından kentin güneyinde de tarım arazileri olduğu ve önerilen kentsel gelişme alanlarının bu tarım arazileri üzerinde olduğunun açıkça görüldüğü, planda Turgutlu'nun güneyinde önerilen kentsel gelişme alanlarının, sanayi alanına bitişik Turgutlu-Irlamaz-Yaykın arası yol boyuncu çevresine göre nispeten daha az eğimli arazide, tarım arazileri üzerinde önerildiği kısımların ise uydu görüntüsüne göre yapılaşmış olduğu ve davaya konu plan Avşar ile Turgutlu arasında kentsel gelişme alanı önererek bu iki yerleşim yerinin birleşmesini öngördüğü; Avşar ve Turgutlu arası yol boyu tarım arazileri olduğu,
Turgutlu'nun kuzeyinin ve batısında daha yoğun bir dikili tarım arazisi olduğu ve bu tarım arazilerinin bölgenin karakteristik özelliğini belirlediğinin açıkça görüldüğü, bu durumda kentin, bölgede alınan stratejik kararlar yüzünden (Turgutlu'nun batısında önerilen sanayi ile ilişkili alanlar) yoğun bir biçimde güneye ve yol boyunca doğuya büyümesinin kaçınılmaz olduğu, kentin gelişme yönü bağlamında alınan kararı bölgedeki tarım arazilerinin minimumda etkilenmesi bağlamında olumlu görüldüğü, diğer taraftan Google Earth uydu görüntülerinde Turgutlu'nun güneyindeki her bir alanın tarım arazisi olmadığının da açıkça görüldüğü, Irlamaz-Turgutlu arasındaki yolun doğusunda kalan tarım arazilerinin korunup, bu tarım arazilerinin doğusunda yer alan yolun her iki tarafında kentsel gelişme alanları önermenin tarım arazilerinin korunması bağlamında irdelenebilecek bir yaklaşım olduğu, ayrıca Turgutlu'nun güneyinde her alanın tarım arazisi olmadığı, fakat bu bölgede yer yer dikili tarım arazileri de bulunduğundan davaya konu planda olduğu gibi bir bütün şeklinde duran yağ lekesi şeklinde bir kentsel gelişme alanı önermeyip mevcut yerleşik alana bitişik ancak sadece tarım arazilerinin bulunmadığı alanları da kentsel gelişme alanı olarak önermenin mümkün olduğu, bu şekilde davaya konu planda koruma-kullanma dengesi içerisinde bölgedeki tarım arazilerinin korunması sağlanabileceği,
Davaya konu planın L19 sayılı plan paftasında Turgutlu'nun batısında Turgutlu'nun mevcut yerleşik alanının 2 katından büyük bir Organize Sanayi Bölgesi ve Sanayi Alanı önerildiği, Google Earth uydu görüntüleri incelendiğinde bu bölgede mevcutta Turgutlu'nun mevcut yerleşik alan büyüklüğünün 4'de 1'i büyüklüğünde bir sanayi alanın görüldüğü, özetle bu sanayi alanı 2040 yılına kadar yaklaşık 8 kat büyütüleceği, mevcutta tarım arazileri olan bir bölgede bu büyüklükte bir sanayi alanın önerilmesinin anlaşılmadığı, bu büyüklükte bir alanı kaldırmak için Turgutlu'nun doğusunda geniş bir alanı kaplayacak Turgutlu'nun mevcut yerleşik alanı kadar bir alan kentsel gelişime açıldığı, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde bu itiraz bağlamında her hangi bir düzenleye gidilmemiştir. Dolayısıyla sorunun devam ettiği" tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 13
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama Raporunun 40. sayfasında; "Menderes ilçe merkezinin güneyinde öngörülen gelişme alanlarının bir bölümü iptal edilirken, kuzeyde plan dışı kalmış mevcut yapılaşmaların bulunduğu bölüm gelişme alanı olarak düzenlendiği" belirtilmesine karşın plan gösteriminde Cumaovası'nda tarımsal niteliği yüksek olan arazilerin "gelişme alanı" olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Menderes İlçesi, kuzeyinde yer alan Görele yerleşimi ile birleşme eğilimi göstermekte olup bu alanlarda mevcut durumda parsel bazında mevzii yapılaşmalar söz konusu olup planlı kentsel gelişmenin sağlanması, altyapı maliyetlerinin azaltılması ve yeni sosyal donatı alanlarının oluşturulması amacıyla bu bölgede kentsel gelişme alanları düzenlendiği, ancak ilçenin batısında yer alan 1. sınıf tarım arazilerinin korunması amacıyla bu bölgede kentsel gelişme alanı öngörülmediği savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
“Plan Açıklama Raporunun 40. sayfasında; "Menderes ilçe merkezinin güneyinde öngörülen gelişme alanlarının bir bölümü iptal edilirken, kuzeyde plan dışı kalmış mevcut yapılaşmaların bulunduğu bölüm gelişme alanı olarak düzenlendiği" belirtilmesine karşın plan gösteriminde Cumaovası'nda tarımsal niteliği yüksek olan arazilerin "gelişme alanı" olarak belirlendiği” iddiasına yönelik olarak:
Plan açıklama raporunda belirtilen ifadelerin karşılığını bulduğu, Menderes ilçe Merkezinin güneyinde kısıtlı büyüklükte bir kentsel gelişme alanı önerildiği, kuzeyde bulunan alanların ise daha yoğun olarak kentsel gelişme alanına ayrıldığı, batıda ise bir kentsel gelişme alanı önerilmediği, bu yüzden plan açıklama raporu ile plan kararları arasında uyumsuzluk bulunmadığı,
Menderes yerleşim alanının davaya konu planda önemli ölçüde büyümesinin öngörüldüğü; mevcut yerleşik alanın neredeyse birbuçuk – iki katı büyüklüğünde yeni gelişme alanı önerildiği, herşeyden önce böyle bir kararın gerekçesinin anlaşılmadığı, havalimanı ve demiryolu bağlantıları nedeniyle elbette gelişme olacağı, ancak mevcut yerleşik alandan daha fazla yeni alan açılması oldukça önemli bir plan kararı olduğu, oysa burada baraj su toplama havzasının yanısıra tarımsal alanların varlığı nedeniyle koruma-kullanma dengesinin gözetilmesinin gerektiği, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce onaylayan planda tarım alanı olarak korunmuş önemli büyüklükteki alanların, davaya konu planda kentsel gelişme alanı olarak planlandığı, keşif esnasında bu alanlardaki tarımsal yapının gözlendiği, uydu fotoğraflarında da Menderes yerleşimi çevresinde tarlalar ve tarımsal üretimin görüldüğü, bunların korunmaması ve yerleşimin gelişme alanı olarak gözden çıkartılmasının doğru bir yaklaşım olmadığı, bu bağlamda, Bilirkişi Kurulu olarak, planın amaçladığı koruma-kullanma dengesinin sağlanması bağlamında itiraza konu bölgede önerilen kentsel gelişme alanlarının tekrar değerlendirilmesi uygun olacağı, sonucuna varıldığı 10.10.2018 onay tarihli plan değişikliğinde kentsel gelişme alanında küçültme yapılsa da hala büyük tarımsal alanların yapılaşma için öngörüldüğü ve Menderes mevcut yerleşik alanı kadar yeni alan açıldığı görülmekte olup, yukarıda belirlenen sakıncaların devam etttiği tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 14
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama Raporunun 45. sayfasında Çandarlı Yerleşmesine yönelik; "Onaylı çevre düzeni planı üzerinden yapılan değerlendirmelerde, gereksinimin çok üstünde bir alanın ikinci konut amaçlı olarak planlandığı, korunacak sulak alan niteliğindeki Bakırçay Deltası içindeki bölümlerde olduğu gibi, yapılaşmaması gereken çok sayıda alanın yapılaşmaya açıldığının görüldüğü, hedef yıla yönelik belirlenen 9.000 nüfus için gereksinim duyulacak kentsel gelişme alanı planda düzenlenirken, gereksinimin üzerinde planlanmış alanlardan, dikili mutlak tarım alanı niteliği taşıyan bölümlerde 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planı kararları iptal edildiği" belirtilmesine karşın, Çandarlı yerleşmesine yönelik plan gösteriminde yaklaşık 250 ha Tarım Alanının "Tercihli Turizm Alanı" olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Çandarlı Yerleşiminin, İzmir'in kuzeyinde, Dikili ilçesi içerisinde yer alan ve ülkemizin en önemli ikinci konut alanlarından birisi durumunda olduğu, söz konusu bölgede tercihli kullanım alanı plan kararı olarak nitelendirilen alanların büyük kısmı halihazırda mevzii imar planı kararları ile yapılaşmış olup planlamada fonksiyonel bütünlüğün sağlanması amacıyla bu bölgede tercihli kullanım alanı kararı getirildiği, kaldı ki tercihli kullanım alanlarının yalnızca konut ve turizm tesis alanlarını içermediği ÇDP'nin "8.4.5.1 bu alanlarda turizm kullanımı ağırlıklı olmak üzere, konut kullanımı ile bunların tamamlayıcısı olan ticari faaliyetler ile sosyal ve teknik altyapıya ilişkin yapılanma koşullarının çevre imar bütünlüğü gözetilerek alt ölçekli planlarda belirlenecektir. " hükmü uyarınca ihtiyacı olan sosyal donatı alanları ve teknik altyapı alanları da alt ölçekli planlarda bu alanların içerisinde yapılabileceği savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
Davaya konu planda Çandarlı mevcut yerleşik alanının batısında, kuzeyinde ve kuzeydoğusunda Tercihli Kullanım Alanı olarak büyük yüzölçümlü alanların planlandığının doğru olduğu, bununla beraber bölgede yeni konut gelişme alanlarının da planlandığı, bu alanların mevcut kentsel yerleşik alandan büyük olduğu, tercihli kullanım alanlarının da konut gelişimine olanak tanıyan yönü nedeniyle yerleşim kat kat büyüdüğü, bölgenin bu noktasında son derece büyük bir ağırlık merkezinin oluşturulduğu, kullanım alanı ve kentsel gelişme alanı olarak planlanan bu alanlar sonucunda buradaki koruma-kullanma dengesinin yok olduğunun anlaşıldığı, bu bölge için bu kadar vurgulu bir turizm gelişmesinin de, bu kadar büyük bir konut alanı gelişimi de anlamlı olmadığı, planın doğal çevre ile yapılı çevre arasındaki dengeyi bu bölge için kuramadığı, aşırı yapılaşmış bir çevreye yol açacak tercihli kullanım alanı ve kentsel gelişme alanı önerilerinin şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırı olduğunun görüldüğü, 10.10.2018 tarihli değişiklikte ise, kentsel gelişme alanlarının büyük ölçüde kaldırılmış olmasının bölgedeki kentsel gelişme alanlarına getirilen itirazın giderildiğini gösterdiği, ancak tercihli kullanım alnları açısından kuzeydoğudaki kısım kaldırılmış olsa da, bu kullanım için planlanan alan hala aşırı büyüklüğe sahip olduğu ve saptanan sakıncalar devam ettiği tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
İtiraz 15
Dava dilekçesinde;
Plan Açıklama Raporunun 44. sayfasında Bergama İlçesi için; "İçinde tarım alanları, 1. derece arkeolojik sit alanlarının da önemli yer tuttuğu onaylı 2160 hektar imar planı bulunan Bergama'da, alan gereksinmelerinin belirlenmesinde, karşılaştırmalarda esas alınan aktif kentsel kullanım alanlarının büyüklüğü ise yaklaşık 900 hektardır." denilmesine rağmen plan gösteriminde belirlenen "Gelişme Alanlarının" yaklaşık 1500 hektar olarak belirlendiği ileri sürülmüştür.
Savunmada;
Bergama İlçesi'nde gelişme alanları belirlenirken İller Bankası tarafından hazırlanan ve Belediyesi tarafından onanan planlar ile yörenin ihtiyaç ve talepleri dikkate alındığı, dava dilekçesinde iddia edildiği gibi Bergama'da planlanan gelişme alanları 1500 ha. büyüklüğünde değil yaklaşık 750 hektar büyüklüğünde olduğu, davacının mevcut Bergama Yerleşiminin bulunduğu alanları da kentsel gelişme alanı olarak göstermeye çalıştığı savunulmuştur.
Bilirkişi Kurulunca;
11) “Plan Açıklama Raporunun 44. sayfasında Bergama ilçesine yönelik ifadelere karşı gösteriminde belirlenen "Gelişme Alanlarının" yaklaşık 1500 hektar olarak belirlendiği tespit edilmiştir”iddiasına yönelik olarak:
Davalının savunmasında, "dava dilekçesinde iddia edildiği gibi Bergama'da planlanan gelişme alanları 1500 ha. büyüklüğünde değil yaklaşık 750 hektar büyüklüğündedir. Davacının mevcut Bergama Yerleşiminin bulunduğu alanları da kentsel gelişme alanı olarak göstermeye çalıştığı açıkça anlaşılmaktadır." ifadesinin yer aldığı, Plan Açıklama Raporu’nun 41. Sayfasında sulunan Tablo 7 nin Bergama’da 751 hektar alanın planlandığı, mevcut yerleşik alanın ise 704 hektar olduğunun belirtildiği, aynı tablonun, Plan Açıklama Raporu’ndaki ifadeye paralel olarak bölgede onaylı imar planı olan alanların büyüklüğünü 2160 hektar olarak sunduğu, davaya konu planın J18 sayılı paftasında önerilen gelişme alanlarının mevcut yerleşik alan büyüklüğünden önemli oranda farklı olmadığının açıkça görüldüğü, bu yüzden Kurulun, Plan Açıklama Raporu ile plan gösterimleri arasında bir uyuşmazlık olduğu sonucuna ulaşmadığı ve davacının iddia ettiği gibi 1500 hektar alan kentsel gelişme alanı olarak önerilmiştir" bulgusuna rastlamadığı, diğer taraftan J18 sayılı plan paftasında Bergama’nın doğusunda önerilen kentsel gelişme alanlarının arkeolojik sit alanlarının üzerinde önerildiğinin açıkça görüldüğü, plan paftasında arkeolojik sit alanlarının “A” notasyonu ile gösterildiği, her ne kadar çevre düzeni planlarının dili grafik/şematik olsa da “arkeolojik sit alanlarının korunması” kaygısıyla planın bu kısmında arkeolojik sit alanlarının sınırlarının grafik/şematik olarak gösterilmesi ve sınırları grafik/şematik olarak gösterilen alanın üzerine “A” notasyonunun yazılmasının, bu bağlamda söz konusu alanda kentsel gelişme alanlarının daraltılmasının, planın koruma ilkeleri açısından daha doğru bir karar olacağı
İlaveten, Bilirkişi Kurulunun Bergama’nın çevresinde Bergama’nın mevcut yerleşik alan büyüklüğünde bir alanın kentsel gelişime açılma nedenini anlayamadığı, Bergama’nın güney ve doğu kesiminin dikili tarım arazileri tarafından oluşturulduğunun açıkça görüldüğü planın bu kısımlarında, mevcutta tarım arazisi olarak gözüken yerlerde kentsel gelişme alanları önerildiği, bölgedeki mutlak tarım arazilerinin korunması adına Bergama’nın güneyini ve doğusunu kentsel gelişime açmanın en doğru karar olacağı Bergama’nın batısında plan paftalarında üniversite alanı olarak gözüken (“Ü” notasyonlu alan) alanın çevresinde (yolun kuzeyinde) bir tarım arazisi gözükmediği, plan paftasında burada önerilen kentsel gelişme alanında planın koruma ilkeleri bağlamında her hangi bir sakınca gözükmediği, önerilen kentsel gelişme alanının yönünün Bergama’nın batısı Tepeköy-Bergama arası yolun kuzeyi olması en doğru plan kararı olacağı, bu bağlamda, Bergama’nın güney ve doğusunda önerilen kentsel gelişme alanlarının bölgedeki tarım arazilerinin korunması için daraltılması gerektiği, 10.10.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliğinde J18 sayılı plan paftasında itiraza yönelik her hangi bir değişiklik gerçekleştirilmediği tarım arazilerinin daraltıldığına ve arkeolojik sit alanlarına yeterince dikkat edilmediğine ilişkin açıklanan sorunun devam ettiği" tespit ve değerlendirmelerinde bulunulmuştur tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Bilirkişi kurulunca davaya konu planın nüfus tespitlerine ilişkin eleştirilerde bulunulmuş ise de, Dairemizce, 1/100.000 ölçekli Çevre düzeni planlarına karşı açılan davalarda nüfus tespitlerinin hatalı olması tek başına planı hukuka aykırı kılan bir husus olarak kabul edilmemiştir. (Ayrıca bu plan ölçeğinde 2018 onayı planla güncel nüfus verilerinin kullanımı bağlamında sorun giderilmiştir.) Nüfusun hatalı ve yüksek belirlenmesi nedeniyle aşırı büyük belirlenen kullanım kararları varsa davacı tarafından yargı önüne getirilen/getirilecek somut alanlar (örneğin kentsel gelişme alanları) her bir başlık altında ayrı ayrı incelenmektedir.
Davaya konu planın 8.2.2. sayılı sanayi alanları başlıklı maddesinde;
"8.2.2.1. Onaylı alt ölçekli planlarda sanayi olarak belirlenmiş alanlarında, mevcut plan koşulları geçerli olup bu alanlarda yoğunluk artışı ve sanayi türü değişikliği getirecek plan değişikliği/revizyonu ve tevsi yapılamaz.
8.2.2.2. Kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde yeni sanayi tesislerinin yer seçimine izin verilemez.
8.2.2.3. Bu planla belirlenmiş olan sanayi alanlarındaki yapılanmalarda organize sanayi bölgeleri uygulama yönetmeliği hükümlerindeki yapılanma koşullarına uyulacaktır.
8.2.2.5. Bu planla belirlenmiş sanayi alanlarının, organize sanayi bölgeleri olarak geliştirilmesi için, ilgili idarelerce, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nezdinde girişimde bulunulması sağlanacaktır.
8.2.2.6. Bu planda belirlenmiş olan sanayi alanlarında, ilgili mevzuata uygun olarak OSB yer seçimi kesinleştirildiği taktirde, bu planda değişikliğine gerek kalmaksızın OSB alanı olarak kullanılabilir." hükümlerine yer verilmiştir.
Sit alanlarına ilişkin olarak 2018 tarihli planın 4.57 sayılı maddesinde, sit alanları, ilgili mevzuat uyarınca ilan edilmiş; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu, sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlar olarak tanımlanmış, 8.17.7.1 sayılı maddesinde, "Sit ilan edilen, statüsünde değişiklik yapılan veya statüsü kaldırılan sit alanlarında aşağıdaki plan hükümleri doğrultusunda işlem tesis edilir.", 8.17.7.2 sayılı maddesinde, "Bu planın onayından önce mevzuata uygun olarak onaylanmış imar planı, mevzi imar planı bulunan alanların sit alanı ilan edilmesi durumunda, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve ilgili yönetmelikleri ile ilke kararları ve yeni koruma statüleri doğrultusunda, sit alanı ilanı öncesinde onaylanan imar planlarındaki kararların incelenerek ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda, mevzuat gereği yapılması gerekli olan koruma amaçlı imar planları, bu planda değişikliğe gerek olmaksızın ilgili idaresince onaylanabilir.", 8.17.7.3 sayılı maddesinde, "Bu planın onayından önce mevzuatına uygun olarak onaylanmış imar planı, mevzii imar planı varken, sonrasında sit ilan edilen alanların koruma statüsünün kaldırılması durumunda, sit alanı ilanından önce onaylanan imar planlarındaki kararlar incelenerek mevzuat gereği zorunlu olan imar planına ilişkin düzenlemeler, bu planda değişikliğe gerek olmaksızın alt ölçekli planlar Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği çerçevesinde ilgili idaresince onaylanabilir.", 8.17.7.4 sayılı maddesinde, "Onaylı koruma amaçlı imar planı bulunan sit alanlarında, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve ilgili yönetmelikleri uyarınca hazırlanan bilimsel araştırma raporu sonucuna göre koruma statüsünde değişiklik olması durumunda, bu alanlara ilişkin koruma amaçlı imar planlarına ilişkin değişiklikler, belirlenen yeni statü dikkate alınarak bu planda değişikliğe gerek olmaksızın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, ilgili yönetmelikler ve ilke kararları gereğince onaylanabilir." kuralları yer almıştır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 7. maddesinin birinci fıkrasında, "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır." hükmü, ikinci fıkrasında, "Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir." hükmü, üçüncü fıkrasında "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur." son fıkrasında, "Tespit ve tescil ile ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir." hükmü, 17. maddesinin (a) bendinde "Bir alanın koruma bölge kurulunca sit olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plân uygulamasını durdurur. Sit alanının etkileşim-geçiş sahası varsa 1/25.000 ölçekli plân kararları ve notları alanın sit statüsü dikkate alınarak yeniden gözden geçirilerek ilgili idarelerce onaylanır." hükmü yer almaktadır.
Öte yandan, aynı Kanunun Ek 4.maddesinin birinci fıkrasında, "Taşınır tabiat varlıkları hariç tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili olarak bu Kanunda öngörülen iş, işlem ve kararlar bakımından görevli ve yetkili bakanlık, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıdır." hükmüne, üçüncü fıkrasında, "Bu Kanunda Koruma Yüksek Kurulunca alınması öngörülen kararlar, tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları bakımından Koruma Merkez Komisyonunca, koruma bölge kurullarınca alınması öngörülen kararlar koruma bölge komisyonlarınca alınır ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının onayıyla yürürlüğe konulur." hükmüne, dördüncü fıkrasında "Bu Kanunda ve diğer mevzuatta tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları bakımından Koruma Yüksek Kuruluna ve koruma bölge kurullarına yapılan atıflar ilgisine göre Koruma Merkez Komisyonuna ve koruma bölge komisyonlarına yapılmış sayılır ve ilgili maddelerde geçen Koruma Yüksek Kurulundan Koruma Merkez Komisyonu ve koruma bölge kurullarından koruma bölge komisyonları anlaşılır." hükmüne yer verilmiştir.
Bu kapsamda, 10/07/2018 tarihli, 30474 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 109.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinde, "Tabiat varlıkları ve doğal sit alanları ile özel çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esasları belirlemek ve bu alanların sınırlarını tespit ve tescil etmek, yönetmek ve yönetilmesini sağlamak", (c) bendinde "Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, doğal sit alanları, sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri koruma statüsü bulunan diğer alanların kullanma ve yapılaşmaya yönelik ilke kararlarını belirlemek ve her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını yapmak, yaptırmak, değiştirmek, onaylamak, uygulamak veya uygulanmasını sağlamak" Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
Sit alanları mevzuatta öngörülen usül ve esaslar çerçevesinde konusuna göre yasal olarak yetkili idarelerin kararları doğrultusunda tespit edilerek tescil edilmektedir.
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar, ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerekir.
Öncelikle, ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen çevre düzeni planına ilişkin süreçte sit alanı belirlemesi yapılmadığının, ilgili idarece tespit edilerek tescil edilen sit alanlarının, paftalara aktarıldığının, plan notlarıyla sit alanlarında uygulanacak usül ve esasların düzenlendiğinin vurgulanması gerekmektedir.
Bu noktadan hareketle Kanun koyucunun iradesi, sit alanı ilan edilen alanların korunmasında çevre düzeni planının ve notlarının da sit statüsüne uygun hale getirilmesi yönünde olduğuna göre, sit alanlarıyla ilgili kararların mevzuatta farklı ölçeklerde karşımıza çıkan çevre düzeni planları ile plana aktarılmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
(**) sembolü altında yapılan değerlendirme bu kısımda da kabul edilmiştir. Davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının plan notları değerlendiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Dosya içeriğinden, plan araştırma raporunda, planlama bölgesindeki tarımsal toprakların niteliği ve kullanım kabiliyeti ile değerli tarım topraklarının mekânsal dağılımını tespit etmeye ve değerlendirmeye yönelik veri ve bilgilerin toplanmış olduğu, bunların analiz edildiği ve eşik çalışmaları bağlamında dikkate alındığı ve sonuç olarak planlama bölgesi içinde yerleşilebilir ve yerleşilemez alanların eşikler doğrultusunda belirlendiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar kentlerin gelişme yönü mekansal gelişme eğilimleri ile doğal, yapay ve yasal eşikler doğrultusunda, şematik olarak yerleşme alanlarının belirlendiği ve yukarıda belirtildiği gibi davacının itiraz ettiği bu alanların mutlaka yapılaşmaya açılacağı anlamına gelmediği açıktır.
ÇDP hükümlerine bakıldığında plan kararlarının sınırlarının, alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile doğal, yapay ve yasal eşiklere bağlandığının görüldüğü, nitekim Mekânsal Planlar Yapıl Yönetmeliği'nin Araştırma ve Analiz başlıklı 8. Maddesi uyarınca planların yapıl aşamasında kurul ve kuruluş görüşlerinin alınması gerektiği açıktır.
Çevre Düzeni Planı'na muhtelif tarihlerde açılan davalar sonucunda Danıştay Altıncı Dairesinin E:2010/786 sayılı dosyasında 26.12.2012 tarih ve K:2012/8225 ile planların tümünün iptaline karar verilmiş, iptal kararının gereği olarak istatistiki bölge bazında hazırlanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, Bakanlıkça … tarih ve … sayılı Olur'u ile onaylanmış askı süreçlerindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında da 30.12.2014 ve 16.11.2015 tarihlerinde yeniden ile onaylanmıştır. Üst ölçek plana olmadan geçen yaklaşık 2 yıllık süreçte, birçok bölgede ilgili idareleri tarafından onaylanan alt ölçekli planlar ile tarım alanlarının, sanayi ve konut kullanımlarına açıldığı, ilgili idareleri tarafından mevzuata uygun olarak onanan planların da Bakanlık tarafından onanan dava konusu plana işlendiği, kazanılmış hakların korunması bağlamında planların yapımında bu ilkenin gözetilmesi amacıyla, var olan imar planlarının davaya konu plana işlendiği davalı idarece ifade edilmiştir.
İtiraz maddesinde yer alan alanların kısmen yapılaştığı, kentlerin gelişme yönü, mekansal gelişme eğilimleri doğrultusunda kullanım kararlarının getirildiği görülmüştür. Davalı idarece 10/10/2018 tarihli ÇDP değişikliği ile alanların çoğunda (Yazıbaşı güneyi sanayi+gelişme alanı, Ulucak batısı demiryolu ve otoyolun güneyi, Kemalpaşa da kentsel gelişme ve tercihli kullanım, Torbalı Ayrancılar aksında sanayi ve gelişme, Selçuk'ta gelişme alanı, Menderes gelişme alanı, Urla gelişme alanı, Ulucak gelişme alanı, Çandarlı, turizm+gelişme alanları) getirilen kullanım alanları daraltılarak sorun giderilmiştir.
Güzelbahçe yerleşimine ilişkin olarak bilirkişi kurulunca da Şehircilik İlkelerine planlama esaslarına aykırılık tespit edilmemiştir.
Diğer taraftan kemalpaşa organize sanayi bölgesi kararının yasal mevzuat uyarınca oluşturulmuş bir yatırım kararı olması nedeniyle plana işlenmesinde mevzuaata aykırılık görülmemiştir.
Bu itibarla ... sanayi ve depolama alanı dışında getirilen kentsel gelişme alanlarına yönelik şehircilik ilkelerine plan esaslarına kamu yararına aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu 1/100.000 ölçekli planda ...nda öngörülen sanayi ve depolama alanının yüzölçümünün oldukça fazla olduğu, halbu ki Plan Açıklama Raporu’nda bölgedeki verimli tarım arazilerinin varlığının kabul edildiği ve bölgede sadece onaylanmış sanayi-depolama amaçlı imar planlarının bulunduğu alanların gösterildiğinin vurgulandığı, bölgedeki sanayi-depolama amaçlı kullanımların arttırıldığı, mevcutta tarım arazisi olarak gözüken alanların planda sanayi-depolama alanı olarak önerildiği, ... yerleşiminin mevcut büyüklüğü ve öngörülen yeni sanayi ve depolama alanlarının toplam yüzölçümüyle karşılaştırılınca büyük bir alanın bu fonksiyon için ayrıldığı, oysa bu noktada böyle bir ağırlık merkezi yaratmayı anlamlı kılacak bir gelişme olduğunun söylenemeyeceği, Torbalı bölgesinde ciddi bir sanayi öngörüsü bulunan planın, Torbalı’ya yakın mesafede olan ancak sanayi-depolama açısından yakın ilişkide bulunmayan bu noktada böylesine büyük alan kullanımlı bir sanayi ve depolama alanı açmasının bölge için stratejik bir karar olduğu, ancak gerekçesinin bulunmadığı, bölgede demiryolu olmakla beraber, bu demiryolu hattı ile de bütünleşebilen bir alan olarak planlanmadığı, bu büyük sanayi ve depolama alanının içinde Küçük Menderes eski nehir yatağı olmasının da önemli bir jeomorfolojik ve doğal unsur olduğu, burada taşkın olasılığı ile beraber bu öğenin doğal bir değer olarak da görülmesi ve korumacı bir yaklaşımla planlanması gerektiği sonucuna ulaşıldığından bu kısma ilişkin şehircilik ilkelerine planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. İzmir İli, Torbalı İlçesi, ... Mahallesi'nde tarım alanlarının sanayi ve depolama alanına dönüştürülmesine ilişkin kısmı yönünden dava konusu işlemin İPTALİNE,
2. Diğer kısımlar yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen …-TL yargılama giderinin yarısı olan …-TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, diğer yarısı olan …-TL'nin davacı üzerine bırakılmasına, Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan avanstan harcanan …-TL keşif ve bilirkişi giderinin yarısı olan …- TL'nin davacı üzerinde, diğer yarısı olan …-TL'nin davalı idare üzerinde bırakılmasına,
4. Maliye Bakanlığı tarafından keşif ve bilirkişi giderleri için yatırılan …-TL avanstan harcanan …TL'nin …-TL'nin davacıdan, …TL'nin davalı idareden alınıp Hazine adına yatırılması için kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü'ne tebliğine, keşif avansından artan …-TL'nin Maliye Bakanlığı'na iadesine,
5. Dava kısmen iptal kısmen dava ret ile sonuçlandığından, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ….TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, …-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
6. Posta gideri avansından artan tutarların kararın kesinleşmesinden sonra davacının ve davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın göstereceği hesap numarasına iadesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 24/05/2021 tarihinde oybirliği karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.