Sanık İ. Ç.."ın bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan 5237 sayılı TCK"nun 85/2, 22/3, 62 ve 53/6. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına ilişkin, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.11.2009 gün ve 182-431 sayılı hükmün sanık müdafi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.03.2012 gün ve 7436-1640 sayı ile
“...Sanığın sevk ve idaresindeki araçla kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşağa hızla girip, mağdurun kullandığı araca çarparak bir kişinin ölümüne bir kişinin hayati tehlike oluşturacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği olayda; TCK"nun 85/2. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde ve TCK’nun 22/3. maddesi gereğince artırım yapılırken, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğu ve meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre alt sınırdan makul oranda uzaklaşılarak ceza tayini ve artırım yapılması düşünülmeyerek eksik ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 06.11.2012 gün ve 227-375 sayı ile;
“...Somut olayda ceza belirlenirken sanığın olaydaki taksire dayalı kusur durumu, zarar ve tehlikenin ağırlığı, suçun konusu ve failin amaç ve saikleri nazara alınmış ve alt sınır 2 yıl olmasına rağmen bir kişinin ölüp bir kişinin yaralanması şeklinde gerçekleşen olayda alt sınırdan 1/2 oranında uzaklaşılarak temel ceza 3 yıl olarak belirlenmiş, bilinçli taksirli olması nedeniyle ceza 1/3 oranında artırılmış ve TCK"nun 62. madde ile de indirim yapılmıştır. Benzer durumlarda birden fazla kişinin ölümü durumunda örneğin, aynı konumda altı kişi ölmüş olsa beş kişi de yaralanmış olsa temel ceza ne kadar olmalıdır veya daha fazla kişinin ölüm ve yaralanması durumunda temel cezayı 15 yılın üzerinde tayin etmek mümkün olmadığı için burada üst sınırı 15 yıl olan temel cezaya göre bir orantısal temel ceza belirlemenin objektif kriterlere uygun olacağı, somut olayda da, bu durum nazara alınarak temel cezanın üç yıl olarak belirlenmesinin ceza adalaetine, somut olaydaki kasta dayalı kusur durumuna ve zararın ağırlığına uygun olacağı" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “onama” istekli 24.09.2013 gün ve 20530 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına sebebiyet veren sanık hakkında TCK"nun 85/2 ve 22/3. maddeleri uyarınca yapılan uygulamada temel cezanın ve artırım oranının isabetli bir biçimde belirlenip belirlenmediğinin tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
10.03.2008 günü saat 07.00 sıralarında sanık İ.Ç..’ın sevk ve idaresindeki halk otobüsü ile Sofulu beldesi, Atatürk caddesini takiben şehir merkezi istikametine doğru seyir halinde iken ışık kontrollü kavşağa geldiği sırada, kavşak içerisinde sağ taraftan gelen ve kavşağa giriş yapan sürücü V. D..’nun sevk ve idaresindeki otomobile sol arka kapı ve sol arka çamurluk kısmından çarparak aracın arkasında oturan D.D..’nun ölümüne ve Y. D..’nun yaralanmasına neden olduğu,
Trafik kazası tespit tutanağında; “Sürücü İ. Ç.."ın yönetimindeki otobüs ile Sofulu beldesinden Adana istikametine seyir halinde iken ışıklı kavşağa geldiğinde kırmızı ışıkta durmayan sürücü V. D.."nun kullandığı otomobile sol tarafından çarptığı, otobüs içerisindeki yolcuların beyanına göre sürücü İ. Ç.."ın yeşil ışıkta geçtiği olayda, sanık İ. Ç.."ın 2. derecede kusurlu olduğu, sürücü V. D.."nun ise 1. derecede kusurlu olduğu” açıklamasına yer verildiği,
Mahkeme aşamasında yapılan keşif sonucu trafik polisi T. U.. tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; “...sanık İ.Ç..’ın kırmızı ışıkta geçme ve kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmama kurallarını ihlal etmesi nedeniyle asli kusurlu olduğu, diğer sürücü V. D..nun ise kural ihlali bulunmadığından kusursuz olduğu” görüşüne yer verildiği,
Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda ise, sanık İ.Ç.."ın ışık kontrollü kavşağa geldiğinde kırmızı ışık ihlali yapması nedeniyle kavşak içerisinde meydana gelen kazada tamamen ve asli kusurlu olduğu, diğer sürücünün yeşil ışıkta kavşağa giriş yaptığından dolayı olayda kusurunun bulunmadığının belirtildiği,
Adli Tıp Uzmanı tarafından düzenlenen 14.10.2008 tarihli raporda; mağdur Y. D.."nun sağ femur kırık ve sol amfizem ile hemopnömotoraks nedeniyle yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaralandığı ve vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını 4. Derecede etkileyecek nitelikte olduğunun belirlendiği,
Mağdur V.D..; olay günü annesini sağlık kabinine götürerek iğnesini yaptırdıktan sonra Çatalan Kavşağına geldiğinde kendisine yeşil ışık yandığı için kavşaktan geçerken, sol tarafından diğer sanığın kullandığı otobüsün kırmızı ışık yanmasına rağmen hızla gelip aracının sol arka kapı tarafına çarptığını, olayda kendi kusurunun olmadığını söylediği,
Mağdur Y. D..; olay günü vefat eden eşi D.. ile birlikte oğlu V..’ın kullandığı araba ile eşine iğne yaptırmak için sağlık kabinine gittiklerini, eve dönerken kavşakta kaza olduğunu, kendilerine yeşil ışık yandığını beyan ettiği,
Tanık Y. E..; olay günü motosikleti ile şehir merkezine doğru geldiği sırada şehir içi yolcu taşıyan otobüsün kendisi ile aynı istikamette şehir merkezine seyrettiğini, otobüsün hızla gelerek duraklarda bekleyen yolcuları alıp tekrar hızlı bir şekilde hareket ettiğini, bu seyir sırasında otobüsün korna çalarak hızlı gittiği için korktuğunu, otobüsün en son Sofulu durağında yolcu aldığını, kendisinin onu geçerek ışıklara yaklaştığında kırmızı ışık yanınca durduğunu, ancak otobüsün arkadan hızla korna çalarak geldiğini ve ışıklarda durmayarak kavşaktan geçen beyaz arabaya çarptığını ve kaldırıma vurduğunu, arabanın ters döndüğünü, kavşağa yaklaştığında yeşil ışık yanıp yanıp söndüğü için geçemeyeceği ve kırmızı ışık yanacağını düşündüğü için durduğunu ancak otobüsün durmadığını beyan ettiği,
Mahkemece dinlenen tanıklar H.Ş.., V. Ş.. ve N. B..; sanık İ. Ç.."ın kullandığı otobüs ile kavşağa geldiğinde kırmızı ışıkta geçerek kazaya neden olduğunu ifade ettikleri,
Sanık İ. Ç..; 20 yıllık şoför olduğunu, olay günü şoförlüğünü yaptığı halk otobüsü ile şehir merkezine doğru gelirken Sofulu ışıklı kavşağında yeşil ışıkta geçerken diğer sanığın kırmızı ışıkta beklemeden gelip önünden geçmeye çalıştığını, fren mesafesi kısa olduğu için duramayarak diğer araca çarptığını, olayda kusurunun olmadığını, olay sırasında hızının saatte 60 km civarında olduğunu savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece sanık hakkında; TCK"nun 85/2. maddesi uyarınca temel ceza teşdiden 3 yıl hapis olarak belirlenmiş, eylemin bilinçli taksirle gerçekleştirilmesinden dolayı aynı kanunun 22/3. maddesi gereğince 1/3 oranında artırım uygulanarak 4 yıl hapis cezasına ulaşılmış ve 62. madde uyarınca takdiri indirim yapılarak sonuç ceza 3 yıl 4 ay hapis olarak tayin edilmiştir.
Sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği hususunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamakta olup bu kabul, oluş ve dosya kapsamı ile de uyumludur. Bu nedenle bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına sebebiyet veren sanığın cezasının ne şekilde belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nun taksirle öldürme suçu 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”, 2. fıkrasında; “Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş, aynı kanunun “taksiri” düzenleyen 22. maddesinin 3. fıkrasında; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır”, 4. fıkrasında da; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun “cezanın belirlenmesini” düzenleyen 61. maddesinin 1. fıkrası; “Hakim; somut olayda; a) Suçun işleniş biçimini, b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c) Suçun işlendiği zaman ve yeri, d) Suçun konusunun önem ve değerini, e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g) Failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler”, aynı maddenin 10. fıkrası ise, “Kanunda açıkça yazılı olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir” şeklindedir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte gözönüne alınması gerekmektedir.
Öte yandan, TCK’nun 61/1. maddesindeki ölçütler genel nitelikli olup bunların her biri, her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil, sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Sözgelimi, taksirli suçlar açısından 61/1. maddenin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütü uygulanamayacaktır.
Ayrıca, 5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesindeki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki düzenleme ile de cezanın, işlenen fiilin ağırlığına uygun olarak belirlenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Tüm bu kanuni düzenlemelere göre, taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu açısından temel cezanın belirlenmesinde; failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği zaman ve yerin, kusurun belirlenmesi sırasında suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığının da dikkate alınacağında şüphe bulunmamaktadır.
Bununla birlikte kanun koyucu, taksirli suçlar açısından 765 sayılı TCK’nda yer alan ve matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçmiş ise de, 5237 sayılı TCK uygulamasında da alt ve üst sınır arasındaki cezanın, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı ile suç konusunun değeri de gözetilerek, fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi hakkaniyete ve kanuna uygun olacaktır. Bunun dışında, cezanın kanunda yer alan objektif ölçütler terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nasafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde ise, kişilere göre değişkenlik gösterecek olan adaletsiz uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay günü sevk ve idaresindeki halk otobüsü ile ışık kontrollü kavşağa geldiği sırada hızını azaltmayıp kırmızı ışıkta geçerek sürücü V.D..’nun kullandığı araca kavşak içinde çarpması sonucu 22.60 metre sürüklenen araçta bulunan D.D.."nun ölümüne, mağdur Y. D..’nun ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına tam kusurlu olarak neden olan sanığın, suçu işleyiş biçimi, suçu işlediği yer ve zaman, meydana gelen zararın ve taksire dayalı kusurunun ağırlığıyla orantılı ceza verilmesi gerektiği hususları birlikte göz önüne alındığında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesi ile yapılan uygulamada cezanın eylem ile orantılı olacak şekilde alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak, 22/3. maddesi uyarıncada yapılacak artırımın da alt sınırdan ayrılarak belirlenmesi zorunlu olup, yerel mahkeme tarafından temel cezanın alt sınıra yakın tayini ile 22/3. maddesi uyarınca yapılan artırım oranının alt sınırdan belirlenmesi isabetsizdir.
Bu nedenle, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.Direnme hükmünün bozulması yönünde oy kullanan bir Genel Kurul Üyesi ise, "temel cezanın alt sınırdan dahada fazla uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğine ilişkin Özel Daire bozma kararına katılmakla beraber, bilinçli taksir nedeniyle yerel mahkemece yapılan artırım miktarının yeterli olduğu" görüşünü dile getirmiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.11.2012 gün ve 227-375 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.12.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.