Sanık H. A.."ün hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan aynı kanunun 116/1. maddesi uyarınca 8 ay hapis, mala zarar verme suçundan ise aynı kanunun 151/1. maddesi uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.07.2009 gün ve 691-768 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 10.07.2012 gün ve 5735-16029 sayı ile; hırsızlık suçundan kurulan hükmün onanmasına, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin ise;
“İddianamedeki olayın anlatım biçimi ve uygulanması istenen yasa maddelerine göre; sanık hakkında, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından 5271 sayılı CMK"nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı gibi, sonradan da iddianamede düzenlenmediğinin anlaşılması karşısında; hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemle sınırlı olduğu gözetilmeden dava konusu dışına çıkılarak 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Mala zarar verme suçuna yönelik olarak bozmaya uyarak bu suçtan hüküm kurmayan yerel mahkeme ise 18.12.2012 gün ve 570-865 sayı ile;
“...Kovuşturması yapılan kamu davasını açan 05.12.2006 tarih ve 2006/5646 Esas sayılı iddianame üzerinde sanığın konut dokunulmazlığını bozmak eyleminin "...müştekiye ait ... Mh. ... Sk. ...Apt.No.... adresindeki evine, evin kapı kilidini suni aletle açarak girdiği..." şeklinde anlatıldığı" gerekçesiyle direnerek, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ilk hükümde olduğu gibi sanığın TCK"nun 116/1. maddesi uyarınca 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2013 gün ve 57105 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; konut dokunulmuzlığının ihlali suçundan açılmış bir kamu davasının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında; “Şüphelinin, suç tarihinde muhtemelen gündüz saatlerinde, müştekiye ait ...Mah. ...Sk. ... Apt. No: ..adresindeki evine, evin kapı kilidini suni aletle açarak girdiği, evden 1 adet altın zincir ve para cüzdanı içerisindeki 35 YTL para ile nazar kolyesini çalarak kaçtığı, daha sonra başka hırsızlık suçlarından dolayı Balıkesir"de yakalandığı, şüphelinin parmak izinin evde saptandığı, alınan savunmasında suçunu ikrar ettiği, böylece şüphelinin üzerine atılı suçu işlemiş olduğu..." açıklamasına yer verilen iddianame ile kamu davası açılırken, 5237 sayılı TCK’nun 142/2-d, 53 ve 58. maddelerinin sevk maddeleri olarak gösterildiği ve suçun hırsızlık olarak adlandırıldığı, yerel mahkemece ek savunma hakkı verilerek hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından hüküm kurulduğu, anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesi uyarınca da; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu düzenleme gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Diğer taraftan CMK"nun 226. maddesinde ise; “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK"nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olmasını "yargılamanın sınırlılığı" ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 16.04.2013 gün ve 1307-151 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece iddianamede tarif edilen ve cezalandırılması istenen eylemin konut dokunulmazlığının ihlali suçunu da oluşturduğu değerlendirilerek ek savunma hakkı verilmek suretiyle sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de, hırsızlık suçunu oluşturduğu iddia olunan fiile ilişkin açıklamalar ve anlatım içeren iddianamede konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturduğu düşünülen eylemin açıkça tarif edilmediği görülmektedir. Yargılamaya konu edilen ve hüküm kurulan konut dokunulmazlığının ihlali suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmadığından, öncelikle mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerekirken, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak, davaya konu edilmeyen eylemden dolayı yargılama yapılıp hüküm kurulması kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "konut dokunulmazlığının ihlali suçundan açılmış bir dava bulunduğundan, yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli olduğu ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.12.2012 gün ve 570-865 sayılı direnme hükmünün iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak, davaya konu edilmeyen eylemden dolayı yargılama yapılıp hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.12.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.