1. Hukuk Dairesi 2018/5104 E. , 2020/3995 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 138 ada 29 parsel sayılı taşınmazda % 55 oranında kendisinin, % 45 oranında ise davalı ...’in pay sahibi olduğunu, ayrıca taşınmazda fiili olarak doğal bir sınırın bulunduğunu ve önceden beri bu sınırın dikkate alınarak taşınmazın kullanıldığını, davalı ...’in doğal sınır ve pay oranlarında herhangi bir değişiklik olmadan ifraz yapabilecekleri telkini ile kendisini ikna ettiğini, 29 sayılı parselin 328,25 m2’lik kısmının yola terkinden sonra kalan kısmın ikiye ifraz edildiğini, ifraz sonucu oluşan taşınmazlar dikkate alındığında kendisinin pay oranının % 42’ye düştüğünü, davalı ...’in ise % 58’e yükseldiğini, ifraz işleminin kök taşınmazdaki pay oranlarına uygun yapılmadığını, davalı ...’in yeni oluşan ( 138 ada 323 ) ve adına tescil edilen taşınmazı kötüniyetli olarak davalı ...’e, ...in de yargılama sırasında diğer davalı ...’e devrettiğini, ...e karşı iptal ve tescil isteklerinin devam ettiğini ileri sürerek, ifraz ile oluşan taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile kök parseldeki pay oranlarına uygun olarak yapılacak ifraz göre tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., kök 138 ada 29 sayılı parseldeki 700/1569,18 payı davacının babasından yaklaşık 20 yıl önce satın aldığını, davacı ile ifraz yaparak müstakil tapu sahibi olmak istediklerini, ifraz işlemlerini birlikte takip ettiklerini, ifraz ile eski sınırların korunmasının mümkün olmadığını, tüm işlemlerin resmi kurumlar tarafından yapıldığını, davacıyı kandırmadığını, ayrıca 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığını, diğer davalıya yaptığı satışın da gerçek olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar ... ve ... dava konusu 138 ada 323 sayılı parseli bedeli karşılığında satın aldıklarını, önceki olaylar ile bir ilgilerinin bulunmadığını, tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3. kişi konumunda bulunduklarını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı ...’e karşı açılan davadan feragat edildiğinden feragat nedeniyle, diğer davalılar yönünden ise muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kök 138 ada 29 parsel ( 1569,18 m2’lik Bahçe ) sayılı taşınmazın tamamı davacının murisi ... adına kayıtlı iken, ...’ın, 700/1569,18 payını davalı ...’ye 03.10.1996 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, kalan 869,18/1569,18 payını da 30.04.1998 tarihinde davacı ...’e bağışladığı, kök 138 ada 29 sayılı parselin 700/1569,18 payı ...; 869,18/1569,18 payı ... adına kayıtlı iken, Kumluca Belediye Başkanlığı’nın 13.03.2008 tarih ve 2008/14 sayılı encümen kararına göre, 328,24 m2’lik kısmı yola terk edildikten sonra, 1240,94 m2’lik kısmı tescil edilerek taşınmazın ifrazı ile 138 ada 322 sayılı parsel altında 526,73 m2 arsa vasfı olarak ... adına, dava konusu 138 ada 323 sayılı parsel altında 508,27 m2 arsa vasfı olarak ... adına, 138 ada 324 sayılı parsel altında 205,94 m2 arsa vasfı ile 1/2’şer oranda ... ve ... adına tescil edildiği, davalı ...’nin maliki olduğu 138 ada 323 sayılı parselin tamamını 04.04.2011 tarihinde ...’a, ...’in de yargılama sırasında 26.12.2013 tarihinde ...’e satış yoluyla temlik ettiği kayden sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür (6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 119/1-e). Aynı Kanunun 25. 26. ve 31. maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere Hâkim kanunda gösterilen istisnalar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.
Öte yandan, hâkim yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HMK"nin 33.maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesi içeriği ve dosya kapsamındaki beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının; aldatma ( hile ) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ne var ki mahkemece, muvazaa nedeni üzerinde durularak hatalı hukuksal neden üzerinden sonuca gidimiştir.
Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Hal böyle olunca, taraf delillerinin eksiksiz bir biçimde toplanması, öncelikle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi, süresinde açıldığı anlaşılması halinde ilk işlem bakımından aldatma nedeni üzerinde durulması, aldatma iddiasının kanıtlandığının kabulü halinde ise kayıt maliki davalı ...’ün 4721 sayılı TMK’nin 1023. maddesi koruyuculuğundan istifade edip etmeyeceği açıklığa kavuşturularak bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.