Esas No: 2013/15-510
Karar No: 2013/579
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/15-510 Esas 2013/579 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname :2009/41145
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi : TRABZON 1. Ağır Ceza
Günü : 18.12.2008
Sayısı : 77-229
Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık İ.S..ın 5237 sayılı TCK"nun 158/1-e-son, 43, 62, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 50.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2008 gün ve 77-229 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 04.04.2013 gün ve 22043-6214 sayı ile;
“Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 55/son maddesi ve Sosyal Sigortalar Yoklama Yönetmeliğinin 73 ve devamı maddesi ile ilgili tebliğin 6 ve 7.maddeleri kapsamında;
"Gelir veya aylık almakta iken ölen ya da gerekli koşulları kaybedenlerin zamanında belirlenerek, öncelikle bunlar adına yapılan ödemelerin durdurulması, daha sonra da gelir/aylığın kesilerek varsa yersiz ödemelerin geri alınması amacıyla bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen usul ve esaslar dahilinde yoklama işlemleri yapılır. Ölüm geliri veya ölüm aylığı alanlar için, sigortalının; dul eşinin evlenmediği hususları, Sosyal Güvenlik Kurumu"nca yürütülecek yoklama işlemleri ile tespit edilir.
Kurum gerekli gördüğü zaman ve hallerde belirleyeceği yöntemlerle gelir veya aylık alanlarla bunların veli, vasi, kayyım ve vekillerinin, tebliğin 6. maddesinde yer alan bilgilerinin tespiti amacıyla yoklama yaptırabilir. Yoklama işlemi gelir veya aylık ödeyen bankalar ve PTT şubelerine de yaptırabilir. Kurumca, gelir/aylık alma şartlarının devam edip etmediğinin tespiti amacı ile gerekli görülen hallerde, kendi mevzuatlarına göre kayıt veya tescil yapan ilgili kurum, kuruluş, birlik ve odalar ile vergi dairelerinden usulüne göre düzenlenmiş belge istenebilir, Kurum ödemeler kütüğü ile Nüfus ve Vatandaşlık işleri Genel Müdürlüğünün nüfus kütükleri her ay 15 günü geçmemek üzere belirli periyotlarla karşılaştırılarak, cinsiyet değişikliği, ölüm ve evlenme nedeniyle gelir ve aylık alma hakkını yitirdiği tespit edilen sigortalı ve hak sahiplerinin gelir/aylık ödemeleri durdurulur" hükümlerini amirdir.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesine göre; "kurumca işverenlere, sigotralılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu sürenin sonundan itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır" hükmü gözetilerek, sanığın eşi O.S..."ın vefat etmesi nedeniyle kendisine bağlanan dul aylığını, 31.10.1997 tarihinde yeniden evlendiği halde kuruma bildirmeyip 01.11.1997-31.03.2006 tarihleri arasında almaya devam ederek kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığın nüfus kaydı incelendiğinde evlendiğinin kolaylıkla tespit edilebileceği anlaşılmakla suçun yasal unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.05.2013 gün ve 41145 sayı ile;
"...Sanık İ. S.."ın 03.10.1965 tarihinde O. S.. isimli bir bayan ile evlendiği, O. S.."ın 08.04.1995 tarihinde vefat ettiği, sanığı eşinin ölümü nedeniyle emekli sandığından dul aylığı almaya devam ettiği, 31.10.1997 tarihinde Y. S.. isimli bir bayan ile evlenmesine rağmen bu evliliği kuruma bildirmeyerek toplam 23.299 TL haksız para aldığı, sanığın dul aylığı aldığını bilmesine ve evlenmekle dul olma halinin ortadan kalkacağını bilebilecek durumda olmasına rağmen, bu durumunu bildirmeyerek haksız para alması şeklindeki eylemini dolandırıcılık olarak kabul eden yerel mahkemenin kararının yerinde olduğu ve hükmün onanması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 13.06.2013 gün ve 12587-11087 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Sosyal Güvenlik Kurumundan ölen sigortalı eşinden dolayı dul aylığı almakta olan sanığın yeniden evlendiği halde bu durumu kuruma bildirmeyerek aylık almaya devam etmesi şeklindeki eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sosyal Güvenlik Kurumu Samsun Bölge Müdürlüğünce Kimlik Paylaşım Sistemi aracılığı ile nüfus kayıtları incelenerek katılan kuruma 16.05.2006 günlü yazı ile bildirilmesi üzerine başlatılan idari soruşturma sonucunda sanık hakkında 25.12.2006 tarihinde suç duyurusunda bulunulduğu ve soruşturma başlatıldığı, idari soruşturma raporunda sanığın medeni halindeki değişikliği kuruma bildirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen Trabzon Merkez İlçe Nüfus Müdürlüğü görevlileri hakkında 4483 sayılı Kanuna göre işlem yapılması için raporun bir nüshasının Trabzon Valiliğine gönderilmesine karar verildiği,
23.03.1939 doğumlu olan sanığın 03.10.1965 yılında evlendiği eşi O. S..’ın 08.04.1995 tarihinde öldüğü, sanığın 01.06.1995 tarihinden sonra hem kendi emekli maaşını almaya devam ettiği, hem de Trabzon Belediyesinden emekli olan eşinden dul maaşı almaya başladığı, sanığın 31.10.1997 tarihinde yeniden evlendiği, evlendiğini kuruma bildirmeyerek bu tarihten sonra da ölen sigortalı eşinden dolayı dul aylığı almaya devam ettiği, maaşının başlatılan idari soruşturma sırasında 31.03.2006 tarihinde kesildiği, bu dönemde kendisine ödenen 23.299,35 Liranın kendisinden geri istendiği, ancak sanığın bu parayı ödemediği,
Sanığın savunmasında özetle; evlendiğinde maaşının kesileceğini bilmediği için evlendikten sonra da ölen eşinin emekli maaşını almaya devam ettiğini, kendisine bu süre içinde medeni durumu hakkında kurumdan bir soru sorulmadığını, haksız olarak maaş alma kastı olmadığını, olsaydı evliliğini resmen tescil ettirmemesi gerektiğini, emekli sandığı tanıtım kartında da evlenince maaşının kesileceğinin yazmadığını, olayın bilgisizlikten kaynaklandığını, kuruma almakta olduğu maaştan kesinti yapılarak alacaklarını tahsil etmelerini talep ettiğini, ancak böyle bir kesinti yapılmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “Dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde dolandırıcılık suçunun temel şekli düzenlenmiş olup, 158. maddesinde ise suçun nitelikli halleri on bent halinde sayılmıştır.
Dolandırıcılık suçunun maddi unsurunun hareket kısmı, 765 sayılı TCK’nun 503. maddesinde bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yapma olmasına karşın, 5237 sayılı TCK’nun 157. maddesinde hileli davranışlarla bir kimseyi aldatma şeklinde ifade edilmiş olup, 765 sayılı Kanunda yer alan desise kavramına 5237 sayılı Kanunda yer verilmemiş ve hileye desiseyi de kapsayacak şekilde geniş bir anlam yüklenmiştir.
Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer malvarlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK’nun 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
Hile, Türk Dili Kurumu sözlüğünde; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika” (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s.891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır... hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez” biçiminde tanımlanmıştır.
Öğretide de hile ile ilgili olarak; “olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453),“objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki meydana getiren her türlü davranıştır” (Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku 2006, s. 558), “hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir” (Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar 2007, Cilt I. s. 452) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler gözönünde bulundurulduğunda; hile, karşısındakini aldatan, yanılgıya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkanlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir”(Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2010, s.687), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır”(Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler 6. Baskı, sf.343), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir” (Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar 2007, Cilt I. s.457).
Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi açısından sosyal güvenlik mevzuatının ilgili hükümleri üzerinde de durulmalıdır.
08.06.1949 gün ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 68. maddesinin 14.03.1985 gün ve 3166 sayılı Kanun ile değişik 3. fıkrasında yer alan; "Emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı alan veya iştirakçi olan dul eşe % 50 oranında dul aylığı bağlanarak ödenir" şeklindeki düzenleme uyarınca olay tarihi itibarıyla emekli maaşı almakta olan kişilere de sigortalı eşlerinin ölmesinden dolayı da belirli bir oranda dul aylığı bağlanması mümkündür.
Aynı kanunun "Yoklama" başlıklı 123. maddesinde; "Aylıkların ödenmesi için aylık sahiplerinin durumlarında değişiklik olup olmadığı bakımından yoklama yapılır.
Yoklamanın:
a) Esas ve şekilleri,
b) Zamanı ve müddeti,
c) Kullanılacak belgeler,
d) Kurumların, memurlarının ücret dereceleri özel teadül kanunları ile belirtilen daire, müessese ve ortaklıkların veya bunlara bağlı veya bunların kurduğu veya katıldığı ortaklıkların; aylık ve ücret tahakkuk ettiren ve ödiyen servislerinin, nüfus ve evlenme memurlarının, muhtarların ve yabancı memleketlerdeki Türk elçilik ve konsolosluklarının yoklama işlerindeki vazifeleri,
Yönetmelikle belirtilir",
124. maddesinde ise; "Yoklama için yönetmelikle belirtilecek vazifeleri yerine getirmiyenler hakkında Türk Ceza Kanununun 230 uncu,
Aylık sahiplerinden yönetmelikle belirtilecek beyan kağıtlarını veya istenecek her çeşit belge veya bilgileri vermiyenlerle hakikat hilafı beyanda bulunanlar hakkında 528 inci,
Yönetmelikle belirtilecek her çeşit belgeleri doğru olmıyarak düzenleyip göstererek haksız para alanlar ve yönetmelikle belirtilecek vazifeleri yaparken veya Sandık muameleleri ile ilgili belgeleri tanzim ve tasdik ederken bilerek doğru olmıyan bilgi ve belge verenler hakkında 343 üncü,
Maddelerine göre kovuşturma yapılır" şeklinde hükümler bulunmakta olup 123 ve 124. maddeler 31.05.2006 gün ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 106/8. maddesi uyarınca 01.10.2008 tarihinde yürürlükten kaldırılmış, 5510 sayılı Kanunun "Gelir ve aylıkların düzeltilmesi, yükseltilmesi, alt sınırı, ödenmesi ve yoklama işlemleri" başlıklı 55. maddesinin son fıkrasında; "Gelir ve aylık alma şartlarının devam edip etmediğine yönelik yoklama işlemlerine ilişkin usûl ve esaslar ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir" hükmü getirilmiştir.
5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 123. maddesi gereğince çıkartılarak 11.09.1990 gün ve 20632 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren T.C. Emekli Sandığı Yoklama Yönetmeliğinin 1. maddesinde; bu yönetmeliğin amacının Emekli Sandığınca bağlanan aylıkların ödenmesi için, aylık sahiplerinin durumlarında değişiklik olup olmadığı bakımından yoklama yapılmasını ve yapılacak yoklamanın esaslarının düzenlenmesi olduğu,
2. maddesinde; aylıkları kendisi alanlar ile veli, vasi, kayyım ya da vekillerine ödenenlerin, bu yönetmelikte yazılı usullere göre yoklama belgesi doldurmak mecburiyetinde oldukları, belirtildikten sonra "Aylıkların Nüfus Kütüğüne İşlenmesi" başlıklı 12. maddesinde;
"T.C. Emekli Sandığınca bağlanan aylıklar, aylık sahiplerinin nüfus kayıt örneği ve emeklilik sicil numarası belirtilmek suretiyle kayıtlı oldukları nüfus müdürlüklerine bildirilir. Nüfus Müdürlükleri, aylık bağlandığını ilgililerin nüfus kütüğüne kaydederler",
"Nüfus Kayıtlarındaki Değişikliklerin Bildirilmesi" başlıklı 13. maddesinde;
"Nüfus Müdürlükleri, kendilerine intikal eden, ölüm, evlenme, vatandaşlığı kaybetme durumlarında, nüfus kayıtlarından tetkik ederek,
a)Ölmüş olanların,
b)Dul karı, dul koca, dul ana, kız ve erkek çocuklar ile malûllük ve muhtaçlık aylığı alan erkek çocuklardan evlenenlerin,
c)Türk vatandaşlığından çıkarılan, Türk vatandaşlığını bırakan veya yabancı memleket uyruğuna girenlerin, (Türk vatandaşlığını muhafaza edenler hariç),
Adlarını, soyadlarını ve emeklilik sicil numaralarını T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne veya T.C. Emekli Sandığı Bölge Müdürlüklerine derhal bildirirler.
Yukarıdaki (a) ve (b) fıkralarında yazılı aylık sahiplerinden, yabancı memleketlerde ölen ve evlenenler olduğu takdirde, bu durum yetkili Büyükelçilik ve Konsolosluklar tarafından, her birinin Türkiye"de kayıtlı oldukları nüfus müdürlüklerine bildirilir",
15. maddesinde;
"5434 sayılı Kanunun 124 üncü maddesi uyarınca gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlar hakkında Türk Ceza Yasası"nın 528 inci maddesi uyarınca kovuşturma yapılır",
Şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.
Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 55/son maddesi gereğince çıkartılan ve 12.05.2010 gün ve 27579 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin "Yoklama işlemlerinin amacı" başlıklı 73. maddesinde;
"(1) Yoklama işlemlerinin amacı, gelir veya aylık almakta iken ölen ya da gelir ve aylık alma koşullarını kaybedenlerin zamanında belirlenerek, öncelikle bunlar adına yapılan ödemelerin durdurulmasını, daha sonra da gelir ve aylığın kesilerek varsa yersiz olarak yapılan ödemelerin ilgili mevzuat hükümlerine göre tahsil edilmesini sağlamaktır",
"Yoklama işlemlerinin kapsamı" başlıklı 74. maddesinde;
"(1) Gelir ve aylık alma şartlarının devam etmesi ile ilgili olarak Kurumca yürütülecek işlemler;
...ç) Ölüm geliri veya ölüm aylığı alanlar için; sigortalının,
1) Dul eşinin yeniden evlenmediği,
...hususlarını kapsar...",
"Yoklama yapılması" başlıklı 75. maddesinde ise;
"(1) Kurum gerekli gördüğü zaman ve hâllerde belirleyeceği yöntemlerle gelir veya aylık alanlarla bunların veli, vasi, kayyım ve vekillerinin, bu Yönetmeliğin 74 üncü maddesinde yer alan bilgilerinin tespiti amacıyla yoklama yaptırabilir. Yoklama işlemi gelir veya aylık ödeyen bankalar veya PTT şubelerine de yaptırılabilir",
Şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Yoklama işlemlerine ilişkin mevzuatta yeralan bu düzenlemelere göre, ilgililere kanuni düzenlemelere uygun olarak sosyal güvenlik kurumu tarafından aylık bağlandıktan sonra da, aylık alma şartlarının devam edip etmediği hususunda ayrıntılı yoklama işlemlerinin yapılması gerektiği, bu kapsamda Emekli Sandığınca bağlanan aylıkların, aylık sahiplerinin nüfus kayıt örneği ve emeklilik sicil numarası da belirtilmek suretiyle kayıtlı oldukları nüfus müdürlüklerine bildirileceği, nüfus müdürlüklerinin aylık bağlandığını ilgililerin nüfus kütüğüne kaydedeceği ve kendilerine intikal eden, ölüm, evlenme, vatandaşlığı kaybetme durumlarında, nüfus kayıtlarını tetkik ederek, ölmüş olanların, dul kadın, dul koca, dul ana, kız ve erkek çocuklar ile malûllük ve muhtaçlık aylığı alan erkek çocuklardan evlenenlerin ad ve soyadları ile emeklilik sicil numaralarını Emekli Sandığına derhal bildirecekleri hüküm altına alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kendisi de katılan kurumdan emekli aylığı alan sanığın Trabzon Belediyesinden emekli olan eşi O..’ın 08.04.1995 tarihinde ölmesi üzerine katılan kuruma yaptığı müracaatı sonucunda 01.06.1995 tarihinden itibaren eşinden dolayı dul aylığı almaya başlaması, sanığın 31.10.1997 tarihinde yeniden resmen evlenmesine karşın evlendiğini katılan kuruma bildirmeyerek bu tarihten sonra da ölen sigortalı eşinden dolayı aylık almaya devam etmesi, aylığının başlatılan idari soruşturma sırasında 31.03.2006 tarihinde kesilerek kendisine yersiz olarak ödenen 23.299,35 Liranın geri istenmesi şeklinde gerçekleşen olayda, kanuni düzenlemelere uygun olarak ölen eşinden dolayı bağlanan dul aylığını almakta olan sanığın yeniden resmen evlenmesine karşın, nüfus kayıtlarına resmi olarak işlenen bu hususu katılan kuruma bildirmeyerek aylık almaya devam etmesi eylemi hileli davranış olarak kabul edilemeyeceğinden dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmamıştır. Kaldı ki, sanığa kanuni düzenlemelere uygun olarak aylık bağlandıktan sonra da, aylık alma şartlarının devam edip etmediği hususunun mevzuatta yer alan düzenlemeler uyarınca katılan kurum tarafından kontrol edilmesi gerekirken bu işlemler de yerine getirilmemiştir. Nitekim, sanığın yeniden evlendiği hususu, evlenme tarihinden yaklaşık 8 yıl 6 ay sonra nüfus kayıtları incelenerek tespit edilmiş ve başlatılan idari soruşturma sonucunda aylığı kesilerek yersiz ödenen miktarın iadesi işlemleri başlatılmıştır.
Bu itibarla, sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından suçun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.12.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.