3. Hukuk Dairesi 2020/1208 E. , 2020/7002 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının reddine dair verilen karar hakkında, bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden esas hakkında verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 5283 sayılı Yasa ile Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin borç ve alacaklarının Sağlık Bakanlığı"na devredildiğini, devir öncesi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanelerine sevk edilen hastaların tedavileri sonucu düzenlenen faturaların % 75"lik kısmının ilgili dönemde Sağlık İşleri Müdürlüğü tarafından ödendiğini, geri kalan % 25"lik kısmının ise sevki yapan SSK hastaneleri tarafından ödenmesinin gerektiğini; 01/01/2007 tarihinde yürürlüğe giren 5615 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına dair Kanun"un Geçici 3/2 maddesinde; " Üniversite hastanelerinin, Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilen kurumlara 31/12/2006 tarihine kadar verilen tedavi hizmetleri karşılığı düzenledikleri fatura bedellerinden mahsuben yapılan ödemelerden sonra kalan tutarın % 80"i , incelemesi devam eden veya incelemesi tamamlanmış ancak mutabakatı sağlanmamış fatura bedellerinin % 6"sı ve varsa yapılan diğer ödemeler düşüldükten sonra kalan tutarlar terkin edilir ve terkin edilen kısım için herhangi bir alacak ve hak talebinde bulunulamaz. Bu konuda gerekli her türlü düzenleyici işlemleri yapmaya Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı yetkilidir. " şeklinde düzenleme yapıldığını; davaya konu olan ve üniversiteye ödenmeyen 2003-2004 yıllarına ait faturaların mutabakatı sağlanmamış faturalar türünden olduğunu, bu tür faturalar için genelge gereği % 6 oranında terkin yapıldıktan sonra % 94 oranında ödemenin gerçekleştirilmesi gerektiğini, buna rağmen davalı kurum ve kurum hastaneleri tarafından mutabakata varılmış
olması nedeniyle faturaların imha edildiği ya da fatura tutarlarını ödedikleri gerekçesiyle, haksız olarak ödemeden imtina ettiklerini ileri sürerek; davalı kurum sigortalılarına sunulan tedavi hizmeti karşılığında düzenlenen 2003 - 2004 yıllarına ait faturaların, sevki yapan SSK hastaneleri tarafından ödenmesi gereken % 25"lik kısmını oluşturan 19.028.826,92 TL"nin, fatura tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı kurum; taraflarına husumetin yöneltilemeyeceğini, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
Davalı Sağlık Bakanlığı; davanın zamanaşımına uğradığını, Bakanlığa bağlı hastaneler tarafından verilen cevabi yazılarda ve muhasebe kayıtlarında, davacı kurumun alacak bakiyesinin kalmadığı ve ödemelerin yapılarak hesapların kapatıldığının tespit edildiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; yargılama sırasında alınan 18/10/2016 havale tarihli bilirkişi raporu ile ilgili yasal düzenleme gereği, ödemesi henüz yapılmamış faturalar ile ilgili olarak % 6"lık kısmının terkin edileceği ve bu hususta düzenleyici işlem yapma yetkisinin SGK"ya verildiği, davacı üniversitenin hak edişlerinden yapılan kesintiler toplamının % 4,76 olup, % 6"lık dilimden daha az olduğu, bu nedenle davacının alacak isteminde bulunamayacağının belirlendiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; her ne kadar ilk derece mahkemesince alınan 18/10/2016 ve 01/12/2017 tarihli raporlar arasında çelişki olsa da, alınan 01/12/2017 tarihli bilirkişi raporunun dava konusu uyuşmazlığı çözmeye uygun ve denetime elverişli olduğu, yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasının usul ekonomisi gereğince doğru olmadığı gibi dosya içeriğini de değiştirmeyeceği, hükme esas alınan 01/12/2017 tarihli bilirkişi raporuna uygun karar verildiği; dava esastan reddedildiği halde, davanın değeri üzerinden nispi vekalet ücreti hesaplanması gerekirken maktu vekalet ücreti hesaplanmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak; davanın reddine, yargılama giderlerinden vekalet ücretine yönelik olarak, yargılama sırasında kendilerini vekil ile temsil ettiren davalılar yararına A.A.Ü.T. nin ilgili maddeleri gereğince hesaplanan 255.488,27 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; davacı tarafından, davalı kurum sigortalılarına verilen sağlık hizmetinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
HMK"nın 281. maddesinde; tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak, bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Somut olayda; ilk derece mahkemesince alınan 18/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda, davalı kurum sigortalılarına sunulan tedavi hizmeti karşılığı düzenlenen ve ödenmediği iddia edilen 2003-2004 yıllarına ait fatura bedeli toplamının, iddia edildiği gibi 19.028.826,92 TL olmayıp 10.353.563,94 TL olduğu, ancak bahse konu faturaların büyük bir kısmının yeşil kartlı hastalara sunulan sağlık hizmeti karşılığı düzenlendiği, ilgili yönetmelik gereği fatura bedellerinin ödenebilmesi için, davacı üniversite hastaneleri tarafından faturaların sevki yapan hastaneye gönderilmesi gerekirken, faturaların sevk eden hastaneye teslimatıyla ilgili herhangi bir belgenin bulunmadığı, geri kalan bir kısım faturaların mükerrer faturalar olduğu, bir kısım faturaların ise davalı kurum saymanlıkları tarafından ödenip ödenmediği hususunda herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı, bu sebeplerle davalıların sorumluluğuna gidilemeyeceği belirtilmiştir. 01/12/2017 tarihli bilirkişi raporunda ise, taraflar arasında mutabakat ile kayıt altına alınan 21/08/2006 tarihli mizana göre , davacının 21/08/2006 tarihi itibariyle davalı kurumlardan 17.348.629,16 TL alacağının bulunduğu, bu alacak için dava tarihine kadar 10.053,530,60 TL tutarında yasal faiz işleyeceği, bu nedenle müştereken ve müteselsilen sorumlu olan davalılardan dava tarihi itibariyle talep edilebilecek toplam alacağın 27.402.159,76 TL olduğu belirtilmiştir. Bu durumda raporlar arasında çelişki bulunup, bu husus derece mahkemelerinin de kabulündedir. Ne var ki, ilk derece mahkemesince raporlar arasındaki bu çelişki giderilmemiş, 18/10/2016 tarihli rapor doğrultusunda karar verilmiş olmasına rağmen, alınan 01/12/2017 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilmeme nedenleri karar yerinde tartışılıp gösterilmemiştir.
Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için, yeniden konunun uzmanlarından oluşturulacak bilirkişi kurulundan, davacının itirazlarını karşılar biçimde, önceki bilirkişi raporlarını da irdeleyen ve çelişkiyi giderecek mahiyette, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; raporlar arası çelişki giderilmeksizin, ilk derece mahkemesince 18/10/2016 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınmış olmasına rağmen, aksi yönde 01/12/2017 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı yönündeki yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın 371. maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, HMK"nın 373/2 maddesi uyarınca dava dosyasının bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 24/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.