Esas No: 2019/6589
Karar No: 2021/2676
Karar Tarihi: 26.05.2021
Danıştay 10. Daire 2019/6589 Esas 2021/2676 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6589
Karar No : 2021/2676
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR): 1- …
2- …
VEKİLLER : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA
(Mülga …)
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılardan …'ın Tokat Devlet Hastanesi'nde ölü doğum yapması olayında idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla, oluşan zararlara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere … için 75.000,00 TL, … için 75.000,00 TL olmak üzere toplam 150.000,00 TL manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olaya ilişkin olarak … Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan şikayet üzerine alınan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun … tarih ve … sayılı raporundaki eksiklikler nedeniyle yeniden alınan Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun … tarihli ve … sayılı raporunda, "... gebenin travayda yakından takip edildiğinin anlaşıldığı, genel uygulamalara göre 4000-4500 gr. ağırlığında olan bebeklerin sezaryen endikasyonun bulunmadığı, intrauterin ani ölümlerin görülebileceği, sezaryen sonrası hastada gelişen uterus atonisi öngörülemez, önlenemez bir tablo olduğu, genel uygulamalarda uterus atonisi tedavisinde ilk uterus masajı, daha sonra medikal tedavi yapıldığı, tüm bu tedaviye rağmen kanamanın devam etmesi ve uterus sertleşmemesi durumunda histerektomi ameliyatı yapıldığı olayda bu sıranın takip edildiğinin anlaşıldığı, hastanın takip ve tedavisi için bir üst merkeze sevk edilmesinin doğru olduğu dikkate alındığında davalı idareye atf-ı kabil kusurun bulunmadığı" görüşüne yer verilmesi akabinde gebelik takibi ve doğum eyleminde uygulanan tıbbi ameliyelerin tıp kurallarına uygun olduğu, dolayısıyla davalı idarece sunulan sağlık hizmetinin kusurlu işletilmediğinden idarenin manevi tazminat ödemesini gerektirecek bir hususun bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından, davacıların koşulları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, davacılardan ...'ın doğum sonrası kanama kontrolünün sağlanamaması akabinde rahminin alınmak zorunda kalındığı, bir daha anne olamayacağı, bu duruma idarenin kusurlu hizmetinin neden olduğu, çocuğun dört kilo üzeri olduğu, çocuğun kilosunun normal doğum için uygun olup olmadığının tespiti için doğum öncesinde usg filmi çekilmediği, suni sancı yapan (synpitan forte adlı) ilacın dozunun fazla verildiği halde hemşirelerce uzman doktora haber verilmediği, anılan ilacın hekim kontrolünde kullanılması gerektiği halde hekimin bulunmadığı, doğum öncesi canlı olan bebeğin ölü olarak doğmasına sebebiyet verildiği, son ana kadar kalp atışı solunum sesi olan çks'si iyi olan çocuğun ölü doğmasına sağlık personelinin hatalı girişmleri nedeniyle sebebiyet verildiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesi'nce, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelde yer aldığı cihetle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiine alınan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun, 25/08/2017 tarih ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığı'nın hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından, dosya Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınıp, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
1980 doğumlu hemşire olarak çalışmakta olan …'ın 10/01/2013 tarihinde Tokat Devlet Hastanesi'ne gebelik muayenesi için başvurduğu, miadında iki normal doğumu olan davacının üçüncü gebeliği olduğu, yapılan gebelik muayene ve usg tetkikinde fetal kalp atışı pozitif olan on haftalık gebelik tespit edildiği, aynı hastanede 02/04/2013 tarihinde yapılan gebelik muayenesinde 22 haftalık olduğunun tespit edildiği, 02/07/2013 tarihinde 36 haftalık, 12/08/2013 tarihinde yapılan gebelik USG tetkikinde fetal kalp atışı pozitif olan fetüsün 39 haftalık olduğunun tespit edildiği, bu tespitlerde bebek ağırlığına ilişkin tahmini bir belirleme yapılmadığı, NST çekildiği, reaktif (?) olarak değerlendirildiği, kişinin 16/08/2013 tarihinde 41 haftalık ağrılı gebe olarak yatırıldığı, saat 11.15’de yapılan gebelik muayenesinde rahim ağzı açıklık multipar açıklığında, çks:150 olduğu, saat 12.30’da çks:146 olarak tespit edildiği, saat 12.45’de yapılan gebelik tuşe muayenesinde rahim ağzı açıklık aynı, çks:148 olduğunun tespiti üzerine suni sancı için %5 dekstroz 1000 cc serum içine 4 ampul siynpitan konarak indüksiyona NST eşliğinde başlandığı, saat 13.50’de çks:144 olduğu, saat 14.45’de yapılan gebelik muayenesinde kollum açıklığı, 3cm, su kesesi (+) çks:152 olduğu, saat 19.00’a kadar saat başı çks takibi yapıldığı, çks: 146 ile 152 arasında seyir ettiği, saat 19.40’da yapılan gebelik muayenesinde kollum açıklığı, 5 cm, silinme %50, çks:137 olduğu, gebe nst aletine bağlı olarak takip edildiği, saat 20.00'da 2 amp buckopan yapıldığı, saat 20.30 kollum açıklığı 6cm, su kesesi açıldığı, çks:128 olduğu, 1000 cc %5 dekstroz serum takıldığı, monitorize şeklinde izlendiği, hastanın kasılmaları olduğu, çks :111 tespit edildiği, acil doktorunun çağrılması akabinde acil hekimin geldiği, gebeye müdahale edildiği, oksijen verildiği, kadın doğum uzmanı hekim …’e haber verildiği, saat 20.35’de kadın doğum uzmanı hekim tarafından yapılan muayenede hastanın bilinç açık, kollum tam açık, çks:129-130 olarak değerlendirildiği, gebe ıkındırılmaya çalışıldığı, hastanın yeterli ıkınmaması ve USG'de fetal kalp atımının bradikardik olması üzerine fetal distres endikasyonu ile acilen saat 21.00’de sezaryene alındığı, spontan solunumu ve kardiyak atımı olmayan apgarı sıfır olan 4350 gr. ağırlığında ölü bir bebek doğurtulduğu, doğum yapan hastada yoğun vajinal kanama olması üzerine tekrar batın açıldığı, gözlemde uterus atoni olarak izlendiği, sütür edilen yerlerin yanlarında kanama gözlendiği, ilk elle uterus masajı yapıldığı, daha sonra medikal tedavi yapıldığı, tüm bu tedaviye yanıt alınmaması ve hastanın vitallerinin düzelmemesi üzerine her iki over korunarak histerektomi (rahmin çıkarılması) ameliyatı yapıldığı,vajinal muayenede serviksden sızıntı şeklinde kanama alanı tespit edildiği, kanayan yer sütüre edilerek ileti tetkik ve tedavi için hastanın bir üst merkeze sevk edildiğinin kayıtlı olduğu, 17/8/2013 tarihinde sevk edildiği Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi ve takip amaçlı yoğun bakım ünitesine yatırıldığı, genel durumu iyi, şuuru açık koopere olduğu, yapılan konsültasyonlar neticesinde gelişen aneminin taburculuğu sonrası poliklinikte takip edilmesinin uygun olduğu, antibiyoterapi, anti ödem tedavi uygulandığı, 04/09/2013 tarihinde poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildiği, bebek ölü doğmuş olduğundan zamanında otopsi yapılarak dokularda makroskopik, histopatolojik,serolojik ve toksikolojik incelemeler yapılmamış olduğundan bebeğin ölüm nedeninin tespit edilemediği, davacılar tarafından, anılan olayda hizmet kusuru olduğu iddia edilerek 31/07/2014 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunmak suretiyle manevi tazminat talep edildiği, başvurunun cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine 21/10/2014 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalar olduğundan, bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir. Öte yandan bu tür davalarda zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesiyle "bilirkişi" konusunda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde; hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüştür. Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
6100 sayılı Kanun'un "Bilirkişi raporunun verilmesi" başlıklı 280. maddesinde; bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, "Bilirkişi raporuna itiraz" başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise; tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmişken 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yukarıda yer verilen hükümler yeniden düzenlenmiştir.
15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılan değişiklik neticesinde yeniden düzenlenen 2659 sayılı Adli Tıp Kurumuna ilişkin olarak Kararnamenin 2. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 3. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 16. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda Adli Tıp Genel Kurulu'na yapılan atıfların Üst Kurullarına yapılmış sayılacağı, belirtildikten sonra, 15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesinde, Adlî Tıp Üçüncü Üst Kurulunun, Adlî Tıp Birinci, Yedinci ve Sekizinci İhtisas Kurulları başkanları ve üyelerinden oluşacağı, 17. maddesinin (g) bendinde, Sekizinci İhtisas Kurulu'nun görevi, ölümle sonuçlanan tıbbî uygulama hatalarına ilişkin işler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek olarak düzenlenmiştir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden, otopsi yapılmadığı için bebeğin ölüm nedeninin tespit edilemediği, bebeğin ölü doğumu ve annenin rahminin alınması ile sonuçlanan uyuşmazlıkta hastaneye başvurulan saatten doğum saatine kadar geçen 9-10 saatlik zaman diliminde doğum takibinde olan bir gebenin bebeğinin fetal kalp atım hızını ölçen NST takibine yönelik tarih ve saat bilgisi olan çıktılarının dosyada yer almadığı görülmektedir. 12/08/2013 tarihli gebelik muayenesinde de NST reaktif tespiti olmasına rağmen bunun nedeni ya da reaktif durumunun geçip geçmediğine yönelik bir kaç saat sonra yeniden NST çekilmesi önerisi gibi açıklamalar o tarihteki muayene belgelerinde yer almamaktadır. Normal yolla doğum için alınan onam belgesinde kişinin kendisinin imzası bulunsa da tarih ve saat bilgisinin yer almadığı, sezeryanla doğum için alınan onam belgesinde imza/tarih bilgisinden hiçbirinin yer almadığı anlaşılmaktadır. Her iki onam belgesi incelendiğinde yapılacak tıbbi müdahalenin olası komplikasyonlarının ayrıntılı olarak yazılmadığı, ölü doğumun beklenebileceğinin belirtilmediği, matbu ele alındığı görülmektedir.
Davacı tarafından, suni sancı yapan (synpitan forte adlı) ilacın dozunun fazla verildiği, hemşireye ilaca bağlı olarak fenalaşmadan 15-20 dk önce seruma baktığında hızlı aktığını gördüğünden bunun bildirilmesi akabinde düzeltildiği, öncesinde hızlıca akan bu suni sancı ilacı nedeniyle çocuğun strese girmiş olabileceği, doğum öncesinde de bebeğin kilosunun normal doğum için uygun olup olmadığının tespiti amacıyla USG çekilmesi gerekirken çekilmediği, doğum öncesi canlı olan bebeğin ölü olarak doğmasına sebebiyet verildiği iddia edilmektedir.
Kadın doğum uzmanı hekim … tarafından, 12/08/2013 tarihinde çekilen USG'sinde bebeğin ağırlığının 3800 gr. tespit edildiği, doğumda 4350 gr olduğu, 500 gr sapmanın olabileceği, sezeryan içi 4500 gr'dan fazla olması gerektiği, 21.00 da sezaryen kararı alındığı, sezaryen kararından sonra 2-3 dakikada gebenin doğum yaptığı ifade edilmiş olup, doğumun başlangıç ve bitiş saatine ilişkin dosyada herhangi bir bilginin yer almadığı, hekim günlük gözlem formunda sezaryen kararından sonra 2-3 dakikada doğumun gerçekleştiğinin yazıldığı görülmektedir.
Uyuşmazlıkta doğum eyleminin dört evreden oluşan bir süreç olduğu ve ikinci evrenin serviksin tam dilatasyonundan bebeğin doğumuna kadar olan süreyi kapsadığından ikinci evrede sıkıntı yaşandığı görülmektedir. Doğumun ikinci evresinde bir sıkıntı olduğunda da gebenin müdahaleli doğuma yönlendirilmesi gerekmektedir. Müdahaleli normal doğum annenin tükenmesi ve etkin olarak ıkınamaması durumlarında uygulanmaktadır. Bu durumda hekim forseps ya da vakumla alma yöntemini ve en son aşamada sezaryen ile bebeğin alınmasını yöntemini tercih edebilmektedir. Doğuma kabul testlerinden biri olarak ultrason ile rutin amniotik sıvı ölçümünün yapıldığı doğumlar ile bu değerlendirmenin yapılmadığı doğumlar incelendiğinde USG’nin sezaryen uygulamasını arttırdığı değerlendirilmektedir.
Bu durumda dosyada otopsi yapılmadığından bebeğin ölüm nedeni konusunda bir tespit bulunmadığı ve bebeğinde iri bebek olduğu göz önüne alınırsa gebenin 30/04/2013 tarihli endokrinoloji polikliniği kontrolünde "hipotiroidi ve gebelikte insüline bağlı olmayan diyabetes mellitus önceden var olan" tanısı konulduğu görüldüğünden, gebede diyabet ya da hipotroidi olup olmadığı eğer gebe diyabetik hasta ise 4350 gr iri bebek sahibi olan davacının normal doğuma alınmasının doğru bir yaklaşım olup olmadığı, normal doğumdan önce kişinin öyküsünün alınarak normal doğuma engel bir rahatsızlığın olup olmadığının tespit edilip edilmediği, edilmemesinin de eksiklik olup olmadığı, doğumdan dört gün önce 12/08/2013 tarihli USG notunda bebeğin ağırlığına yönelik tespitin yer almamasının ve NST çekimi sonrası reaktiflik tespit edilmesine rağmen bunun nedeninin araştırılmasına ya da testin belirli süre sonra tekrarına yönelik işlem yapılmamasının eksiklik olup olmadığı, 16/08/2013 tarihinde normal doğum kararı verilmesi akabinde saat 11.15'ten doğumun gerçekleştiği ana kadar 9-10 saatlik sürede doğum öncesinde USG çekilmek suretiyle bebeğin fetal ağırlık tahmini yapılmadan doğuma alınmasının eksiklik olup olmadığı, USG çekimlerinde bebeğin fetal ağırlığındaki sapmanın en fazla ne kadar olacağı, her ne kadar dosyada bebeğin tahmini ağırlığının tespitine yönelik bir belge olmasa da kadın doğum uzmanınca doğumdan dört gün önceki USG'sinde 3800 gr tespit edildiği ifade edildiğinden bebeğin 4350 gr olduğu dikkate alınınca 500 gr ve üzeri bir hata payının uygun olup olmadığı, gebenin serviksinin normal yolla doğuma elverişli olup olmadığının doğumdan önce tespit edilip edilmediği, edilmediyse serviksi olgunlaştıracak preparatlarının denenip denenmediği, bunların yapılmamasının eksiklik olup olmadığı, normal vajinal doğum kararı alındıktan sonra doğum eylemi hızlı bir şekilde ilerlemez ise doğumun sezaryen ile gerçekleştirilebileceği, normal yolla doğum ile doğumun ilerlememesi sonucu sezaryena alınması arasında geçecek sürenin ne olduğu, somut olayda bu sürelere uyulup uyulmadığı, iri bebek olduğu anlaşılan doğumda ıkınma eyleminin yapılamaması neticesinde normal doğum alternatiflerinden epizyotomi, kristaller manevrası ve vakum yönteminin denenmeden direkt doğumun ikinci evresinin uzatılması sonucunun doğru olup olmadığı, olayda vakumla çocuğun alınmasının denenmemesinin eksiklik olup olmadığı, çocuğun kalp atışlarının ne zaman zayıfladığı, kalp atışları azalınca ne sürede doğuma alındığı, ıkınma eyleminin yapılmaması sonucu doğumun ikinci evresinin ne kadar uzadığı ne sürede sezaryena alındığı, verilen doz ve verildiği sürede dikkate alınınca bebeğin ölüm olayına etki edip etmeyeceği, suni sancı için verilen synpitan forte isimli ilacın verilecek maksimum süresinin ne olduğu olayda verildiği sürenin tıbbi yaklaşım açısından uzun olup olmadığı ve sonuca etkisi hususlarında tespit bulunmadığı anlaşıldığından, geniş katılımlı bünyesinde kadın doğum uzmanı ve çocuk hastalıkları, perinatoloji uzmanının da yer aldığı Adli Tıp Üçüncü Üst Kurulu'ndan alınacak açıklamalı ve gerekçeli bir rapor ile tam olarak ortaya konulması ve tazminat isteminin buna göre değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan yeniden alınacak rapor neticesinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açıkça ortaya konulamaması sonucu maddi tazminat şartları oluşmadığı kanaatine varılması halinde dahi tıbbi yaklaşımda bir eksiklik saptanırsa (belgelerde eksiklik) sonuca etkili olmasa da kişilerde idari hizmetin eksik işletildiği algısına neden olacağı göz önüne alınarak manevi tazminatın zenginleşme aracı olmayıp manevi tatmin aracı olduğu bu nedenle fahiş değil makul oranlarda hükmedilmesi gerektiği hususunun da değerlendirmede dikkate alınacağı açıktır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince verilen temyize konu kararda; yukarıda açıklanan eksiklikler nedeniyle karar vermeye elverişli bir aşamaya gelinmesini sağlayacak nitelikte sonuçlar elde edilmeden hüküm kurulduğu anlaşıldığından, hukuki isabet bulunmamıştır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26/05/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.