6. Ceza Dairesi 2020/3836 E. , 2021/1311 K.
"İçtihat Metni"Sanık ... hakkında Nazilli Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesiyle suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçlamasıyla açılan kamu davası sonucunda Nazilli 3. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 21/09/2017 tarih, 2012/730 esas ve 2017/522 karar sayılı kararı ile sanığın 5237 sayılı TCK"nın 165/1. maddesi uyarınca 1 yıl 15 gün hapis ve 4160 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükme yönelik sanığın lehe istinaf başvuruları üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin 11/05/2018 tarih, 2018/1020 esas ve 2018/898 karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak sanığın beraatine karar verildiği,
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin bu kararının katılan vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 05/10/2020 tarih, 2020/7081 esas ve 2020/8522 karar sayılı kararı ile hırsızlık suçu yönünden Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükmün maddi vakıa denetimi gerektiren bir sebebe dayandığı ve katılan vekilinin temyiz isteminin de suçun unsurlarının oluştuğuna yönelik olması sebebiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği, bu karara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04/11/2020 tarih ve 2-2018/90481 temyiz sayılı yazısı ile özetle, katılan vekilinin temyiz isteminin mevcut deliller karşısında Bölge Adliye Mahkemesi tarafından beraat sonucuna nasıl ulaşıldığı yönündeki gerekçesi de içerdiği ve ilk derece ile bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olarak takdir edilip edilmediğinin maddi vakıa incelemesi olarak değerlendirilemeyeceği, bunun bir yönüyle hukukilik denetimi olduğu, bu itibarla Dairemizce verilen red kararının kaldırılarak temyiz incelemesi yapılıp temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararının bozulmasına karar verilmesi yönünde itiraz talebinde bulunulması üzerine dosya Daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
5271 sayılı CMK"nın “Temyiz nedeni” başlıklı 288. maddesi uyarınca;
(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.""
Aynı Kanunun “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı 289. maddesi uyarınca;
(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hakimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c )Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu halde hakimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlal edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Temyiz başvurusunun içeriği” başlıklı 294. maddesi uyarınca;
(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.”
Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi uyarınca;
Yargıtay, süresinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.
Nihayet “Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması” başlıklı 302. maddesi uyarınca;
(1) Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması halinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
(2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilamda ayrı ayrı gösterilir.
(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
(4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
(5) 289 uncu madde hükümleri saklıdır.
Yukarıda özetlenen mevzuat hükümleri uyarınca, istinaf sonrası temyiz incelemesi sebebe bağlı olup hukuksal denetimle sınırlıdır. Temyizde kural olarak maddi vakıa denetimi, diğer bir ifadeyle sübut denetimi yapılamaz.
Dairemize göre, ilk derece mahkemesi ve son tahlilde istinaf mahkemesinin maddi vakıa konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise, bu durumda istisnaen maddi vakıa yani sübut konusuna girilebilir.
Bir örnekle açıklamak gerekirse; ilk derece mahkemesi ve istinaf, sanığın mağdurun kendisine “hödük” demesine kızarak ona karşı kasten yaralama suçunu işlediğini kabul etmiş, bu sebeple sanık hakkında haksız tahrik altında kasten nitelikli yaralama suçundan verilen cezada indirim yapılmış ve katılan da “ben ... hödük demedim. O nedenle haksız tahrik indirimi yapılmamalıydı” biçiminde bir gerekçeyle hükmü temyiz olsun. İlk derece ve istinaf mahkemesince hödük denildiğinin kabul edilmesi konusunun irdelenmesi bir maddi vakıa denetimi yani sübut denetimi olup, kural olarak temyiz denetiminde bu konuya girilmemelidir.
Ancak; “hödük” kelimesinin ne anlama geldiği, bu sözün haksız fiil teşkil edip etmediği, somut olayda tahrik hükümlerinin nasıl yorumlanıp, uygulandığı hususlarının denetlenmesi ise; hukuksal denetimdir ve temyizde yapılması gereken de budur.
Mağdur temyiz dilekçesinde, “ ... doğuştan sağır dilsizim, bu sebeple hödük demem mümkün değil deyip, dilekçe ekinde de de buna dair sağlık kurulu raporu ibraz etmiş ise, bu kabul; akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı olacağından artık vakıa denetimi yapılabileceği düşüncesindeyiz.
Nitekim 13. Ceza Dairemiz, bu düşüncelerden hareketle verdiği 24.05.2018 günlü, 2017/5297 esas ve 2018/8102 sayılı kararında, sanık müdafiinin müvekkili hakkında TCK"nın 143. maddesinin uygulanmaması gerektiğini temyiz nedeni yaptığı olayda, ilk derece mahkemesi ve istinaf ceza dairesinin 27.01.2015 günü, suçun işlendiği saat dilimi olarak kabul ettiği 18.30-21.00 saatleri arasının değil de gündüz sayılabilecek başka bir saatin suç saati olarak kabul edilip edilmemesini, yani suç saatine ilişkin sübut konusunu denetlemenin bir maddi vakıa denetimi olacağını, temyiz denetiminde bunun yapılamayacağını, suçun işlendiği kabul edilen saatin TCK"nın 6/1-e maddesi uyarınca gece vakti olup olmadığı, buna bağlı olarak aynı Kanun"un 143. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediği, gerekiyorsa doğru uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesinin ise, hukuksal denetim olduğunu, hukuksal denetimle sınırlı inceleme sonunda, somut olayda suç saati olarak kabul edilen saatin gece vakti olduğunu ve uygulamanın hukuka uygun olarak yapıldığını tespit ederek temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
İstinaf sonrası temyizde önemli olan diğer bir konuda, temyiz incelemesinin sebebe bağlı ve sebeple sınırlı olarak yapılmasıdır.
CMK"nın 298. maddesi uyarınca, temyiz istemi sebep içermiyorsa reddi gerekir.
Ancak, CMK"nın 289. maddesinin amir hükmü uyarınca temyiz dilekçesinde bu maddedeki sebeplere dayanılmasa da, temyiz incelemesi sebebi yapılan husus incelenirken 289. maddede tadadi olarak sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinin tespit edilmesi halinde hükmün (varsa diğer sebeplere ilaveten) bu sebeple (de) bozulması gerekir.
Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin hükme dayanak yapılması nedeniyle hüküm temyiz edilmiş veya başka bir sebepten temyiz edilmiş olmakla birlikte bu husus temyiz incelemesi sonucu tespit edilmiş ise, CMK"nın 289/1-i maddesi uyarınca hükmün bozulması gerekir. Burada kalan delillere göre, sübutun yeniden değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir bozma, mevzuatımıza uygun tam bir hukuksal denetimdir. Ancak bunu yapmak yerine, kalan delillerin de mahkumiyete yeteceğini değerlendirip temyiz istemini esastan reddetmek ya da kalan delillere göre beraat kararı vermek gerekir diyerek hükmü bozmak ya da 303/1-a maddesine göre düzelterek onamak tam bir vakıa denetimidir.
Son olarak Dairemize göre, 5271 sayılı CMK’nın 193(2). maddesinin “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.” hükmü, sanık hakkında ilk bakışta beraat kararı verilebilecek hâllerle sınırlı olarak dar bir biçimde yorumlanmamalıdır. Esasen ilk bakışta beraat kararı verilebilecek hallerde iddianame düzenlemez. Düzenlense bile, bu iddianame iadeye mahkûmdur. Ayrıca bu düzenleme başlangıçta sorgusu yapılmamış olsa da sanığın yokluğunda davanın bitirilebileceği hâl; “beraat kararı” ile sınırlı iken, 5353 sayılı Kanun değişikliğiyle, mahkemeye ve hâkime daha geniş bir takdir yetkisi vermek amacıyla, CMK henüz yürürlüğe girmeden maddedeki “beraat kararı” ibaresi, “mahkumiyet dışında bir karar” olarak değiştirilmiştir.
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, Bölge Adliye Mahkemelerinin CMK’nın 193(2). maddesi uyarınca duruşma açmadan beraat kararı vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, temyiz denetiminde istisnalar haricinde vaka denetimi yapılamıyacağından Dairemizin Katılan Vekilinin temyiz başvurusunun 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine dair kararı yerindedir.
Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 04/11/2020 tarih ve 2-2018/90481 temyiz sayılı itiraz istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın REDDİ ile 5271 sayılı CMK’nın 308/2.fıkrası uyarınca Dairemizin 05/10/2020 tarih, 2020/7081 esas ve 2020/8522 karar sayılı kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 01/02/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.