Esas No: 2015/3513
Karar No: 2018/1605
Karar Tarihi: 06.11.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3513 Esas 2018/1605 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki “ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kabulüne dair verilen 24.12.2013 tarihli ve 2013/291 E., 2013/1542 K. sayılı karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.10.2014 tarihli ve 2014/2438 E., 2014/20761 K. sayılı kararı ile;
"…506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması öngörülmüştür. Bu durumda, zamanaşımı süresi bakımından, 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurum alacakları, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi hükmü gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir, bu bağlamda zamanaşımının kesilmesi ve durmasına ilişkin hallerde de Borçlar Kanununun 132 ve devamı maddeleri uygulanacaktır.
08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden ise 6183 sayılı Kanunun “Tahsil Zamanaşımı” başlığını taşıyan 102 ve ardından gelen maddeleri uygulanacaktır. Anılan madde hükmüne göre zamanaşımı süresi 5 yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı da alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak belirlenmiştir.
Öte yandan 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin 5. fıkrasına eklenen ibare ile “kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi ile birlikte 102. maddesinin de uygulanmayacağı” hükme bağlanmıştır.
Somut olayda, davaya konu edilen ödeme emirlerinin 1999 ve 2000 yılları ile 2001-2008 arası yıllara ait prim, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi ve damga vergisi borcuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar 05.04.2013 tarihinde süresinde açtığı eldeki dava ile 29.03.2013 tarihinde tebliğ edilen ödeme emirlerinin zamanaşımı nedeniyle ve esastan iptalini istemektedirler. Mahkeme, 2007 ve öncesi yıllara ait borçların 5 yıllık zamanaşımına uğradığını, sonraya ilişkin borçlardan dolayı ise hisse devri nedeniyle ve temsil ve ilzam yetkilerinin bulunmaması sebebiyle gerek murisin gerekse mirasçıların sorumluluğunun bulunmadığını gerekçe göstererek yazılı biçimde davanın kabulüne karar vermiştir.
Dosya içeriğinden; davacılar murisinin, borçlu limitet şirketin 5/20 pay sahibi kurucu ortağı iken 17.09.2002 tarihinde vefat ettiği, murisin ölüm tarihinden önce şirket müdürü yada yetkilisi olup olmadığına dair her hangi bir araştırma yapılmadığı, davacı mirasçılara ilişkin bilgilerin ise sadece 27.09.2006 tarihli ticaret sicil gazetesinde yer aldığı, anılan gazete içeriğinde; şirket ortağı Remzi Çetin’in 17.09.2002 tarihinde vefat ettiğinin, hissesinin veraset ilamına göre varislerine pay edilip şirkete ortak olarak alınmalarına karar verildiğinin, 06.09.2009 noter onay tarihli 17.08.2006 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 2/5 hissenin eş Fatma’ya, 3/5’er hissenin ise çocuklar Necati ve Turan’a intikal ettiğinin, tümünün satışıyla da hisselerin ortaklardan Ömrüm Sarı’ya intikal ettiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Buna göre; 1999-2004/5. aylara ait borç yönünden ödeme emirlerinin zamanaşımı nedeniyle iptaline dair mahkeme kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, 06.07.2004 tarih 5198 sayılı Yasa ile değişik 506 sayılı Yasanın 80. maddesi kapsamında 2004/6 ila 2008/12. aylar prim borcunun zamanaşımına uğramadığı gözetilip, mirasçılık sıfatları ve şirket hisseleri kapsamında davacıların sorumlu oldukları dönem saptanıp sonucuna göre karar verilmesi gereğinin gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Diğer taraftan; 11.09.2014 tarihli ve 29116 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngörülen istisnaları haricinde aynı tarih itibariyle yürürlüğe giren İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair 6552 sayılı Kanunun 81. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 60. maddesinin 1, 2, 3, 9 ve 19. fıkralarında; “(1)2014 yılı Nisan ve önceki aylara ilişkin olup bu maddenin yayımlandığı tarihten önce tahakkuk ettiği hâlde ödenmemiş olan;
a) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki sigortalılık statülerinden kaynaklanan, sigorta primi, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi,
b) Bu maddeye göre yapılan başvuru tarihi itibarıyla ilgili mevzuatına göre ödenmesi imkânı ortadan kalkmamış isteğe bağlı sigorta primi ve topluluk sigortası primi,
c) Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgili kanunları gereğince takip edilen damga vergisi, özel işlem vergisi ve eğitime katkı payı,
ç) 30/4/2014 tarihine kadar (bu tarih dâhil) bitirilmiş özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin olup bu maddenin yayımlandığı tarihten önce Kurumca resen tahakkuk ettirilerek işverene tebliğ edildiği hâlde bu maddenin yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş olan; özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin yapılan ön değerlendirme, araştırma veya tespitler sonucunda bulunan eksik işçilik tutarı üzerinden hesaplanan sigorta primi,
d) Bu Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olanların genel sağlık sigortası primi,
e) Sosyal güvenlik kanunlarına göre emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait işyerlerinde çalışmaları nedeniyle aylıkları kesilmesi gerekenlere, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ödeme dönemine kadar yersiz olarak ödendiği tespit edilen aylıklara ilişkin borç, asılları ile bu alacaklara ödeme sürelerinin bittiği tarihlerden bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu maddede belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde, bu alacaklara uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi ferî alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilir.
(2)30/4/2014 tarihine kadar (bu tarih dâhil) işlenen fiillere ilişkin olup bu maddenin yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş olan idari para cezası asıllarının %50’si ile bu tutara ödeme sürelerinin bittiği tarihlerden bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu maddede belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde idari para cezası asıllarının kalan %50’si ile idari para cezasına uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi ferî alacaklarının tamamının tahsilinden vazgeçilir.
(3) Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların;
a) Bu maddenin yayımlandığı tarihi izleyen ay başından itibaren; birinci fıkranın (d) bendinde belirtilen borçlular yedi ay içinde, diğer bentlerde belirtilen borçlular ise üç ay içinde Kuruma başvuruda bulunmaları,
b) İlk taksiti bu maddenin yayımlandığı tarihi izleyen ay başından itibaren; birinci fıkranın (d) bendinde belirtilen borçlular sekiz ay içinde, diğer bentlerde belirtilenler ise dört ay içinde, diğer taksitlerini ise ikişer aylık dönemler hâlinde azami on sekiz eşit taksitte ödemeleri, gerekir.
(9) Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır.
(19) Bakanlar Kurulu, bu maddede öngörülen başvuru ve ilk taksit ödeme sürelerini, bu maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen borçlular yönünden altı aya kadar, diğer borçlular yönünden ise bir aya kadar uzatmaya yetkilidir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yapılandırma hükümlerinden yararlanabilmek için açıklanan yasal düzenlemede belirtilen genel sağlık sigortası primi haricindeki alacaklar bakımından 31.12.2014, genel sağlık sigortası primi alacakları yönünden ise 30.04.2015 tarihine kadar Kuruma başvuruda bulunulması gerekmektedir.
Ayrıca, anılan maddenin 9. fıkrası hükmüne göre de, yapılandırma hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan ve karar tarihinden sonra yürürlüğe giren yasal düzenleme gereği, davaya konu borcun yapılandırma kapsamında bulunduğu gözetilmeli, bu çerçevede 6552 sayılı Kanunun tanıdığı alacakların yeniden yapılandırılması olanağından yararlanılıp yararlanılmadığı incelenmeli, yapılandırma başvuru süresinin bitiş tarihleri ile Geçici 60. maddenin 9. fıkrasının “Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır.” hükmü de göz önünde bulundurularak, yapılacak değerlendirmeye göre bir karar verilmelidir.
Bu hukuki olgular çerçevesinde, yeniden inceleme yapılmak üzere mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacılar, Remzi Çetin’in Klas Taşımacılık Hayvan Ürünleri Zirai Ürünleri ve Turizm Ticaret Ltd. Şti.’nin 20/5 oranında ortağı olup şirket yetkilisi olmadığını, 17.09.2002 tarihinde vefat ettiğini, vefatı sonrası mirasçılar olarak kendilerinin şirket ortağı olarak tescil edilmediklerini, 17.08.2006 tarihinde ise şirket hisselerinin tamamını diğer şirket ortağı olan Ömer Sarı’ya devrettiklerini, Kurum tarafından Klas Ltd. Şti.’nin süresinde ödemediği belirtilerek 1991/1-2001/12 ayları arasındaki dönem ile 2002/6-2008/12 ayları arasındaki döneme ilişkin olarak sigorta prim alacaklarının tahsili amacıyla takibe girişildiğini, öncelikle Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun’un uygulanacağını, ilgili Kanun’un 35. maddesi uyarınca şirket ortaklarının şirketten tahsili imkânı bulunmayan Kurum alacaklarından ortak oldukları süre ile sınırlı olarak şirket sermaye hisseleri oranında sorumlu olduklarını, ancak Kurum tarafından alacakların şirketten tahsilinin mümkün olmadığının tespit edilmediğini, ortakların şirketin borcunun tamamından değil hisseleri oranında sorumlu tutulabileceklerini, şirket hisselerinin devredilmesine rağmen tüm Kurum alacaklarından sorumlu tutulmalarının da hukuka aykırı olduğunu, öte yandan vefat tarihi olan 17.09.2002 tarihinden sonraki Kurum alacaklarından da sorumlu tutulamayacaklarını, ayrıca Kurum alacaklarının zamanaşımına uğradığını ileri sürerek öncelikle ödeme emirlerinin iptaline, kabul edilmediği takdirde sorumlu olunacak tutar 24.749,86TL olduğundan kalan kısmının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış olup, davalı vekili duruşmaya gelmemiş, esas hakkında bir beyanda da bulunmamıştır.
Mahkemece ödeme emirlerine dayanak olan borçların doğum tarihleri 2007 ve öncesi olanların 6183 sayılı Kanun gereği 5 yıllık zamanaşımının geçmesi sebebiyle, diğerlerinin borçlu mirasçılarının hisselerini devretmiş bulundukları ve gerek murislerinin gerekse davacı mirasçılarının şirketi ilzam yetkisi olmayan ortak oldukları gerekçesiyle dava konusu tüm ödeme emirlerinin iptallerine karar verilmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece 6552 sayılı Kanun gereği Kuruma başvuru yapılıp yapılmadığı hususunda Mahkemece resen araştırma yapılmasının gerekmediği, davacının da Mahkemeye davasından feragat ettiğine dair bir dilekçe vermediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda 6552 sayılı Kanun uyarınca davacıların alacakların yeniden yapılandırılması olanağından yararlanıp yararlanmadıklarının araştırılmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece direnmeye esas karar ile “ödeme emirlerine dayanak olan borçların doğum tarihleri 2007 ve öncesi olanların zamanaşımının geçmesi, diğerlerinin borçlu mirasçılarının hisselerini devretmiş olmaları ve gerek murislerinin gerekse davacı mirasçılarının şirketi ilzam yetkisi olmayan ortak oldukları” gerekçesiyle davaya konu ödeme emirlerinin iptaline karar verildiği, Özel Dairece “2004/6 ila 2008/12. aylar prim borcunun zamanaşımına uğramadığı gözetilip, mirasçılık sıfatları ve şirket hisseleri kapsamında davacıların sorumlu oldukları dönem saptanıp sonucuna göre karar verilmesi ve 6552 sayılı Kanunun tanıdığı alacakların yeniden yapılandırılması olanağından yararlanılıp yararlanılmadığının değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozma kararı verildiği, mahkemece Özel Dairenin 2004/6 ila 2008/12. aylarına ait ödeme emirlerinin zamanaşımına uğramadığına yönelik vermiş olduğu bozma kararı irdelenmeden ve buna ilişkin herhangi bir direnme gerekçesi de belirtilmeden sadece “6552 sayılı Kanun gereği Kuruma başvuru yapılıp yapılmadığı hususunda Mahkemece resen araştırma yapılmasının gerekmediği” gerekçesiyle direnme kararı verildiği dikkate alındığında mahkemenin direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak görüşülüp tartışılmıştır.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre karar, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsar. Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Diğer taraftan Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak da kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Başka bir ifadeyle mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
Nihayet direnme kararları, yapıları gereği, yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2015 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 25.02.2015 tarihli ve 2013/13-1600 E., 2015/881 K.; 04.03.2015 tarihli ve 2014/4-1037 E., 2015/887 K. sayılı kararlarında da uygulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece Özel Dairenin 2004/6 ila 2008/12. aylarına ait ödeme emirlerinin zamanaşımına uğramadığına yönelik vermiş olduğu bozma kararı irdelenmeden ve buna ilişkin herhangi bir direnme gerekçesi de belirtilmeden sadece “6552 sayılı Kanun gereği Kuruma başvuru yapılıp yapılmadığı hususunda Mahkemece resen araştırma yapılmasının gerekmediği” gerekçesiyle direnme kararı verildiği, direnilen ve uyulan kısımların net bir şekilde belirtilmediği anlaşılmaktadır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş yukarıda belirtilen ilke ve açıklamalar ışığında dosya kapsamı dikkate alınarak bozma kararına direnilen hususlar infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde açıkça belirtilerek, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mahkemenin bozma kararında belirtilen bozma nedenlerini karşılamak zorunda olmadığı, bu nedenle direnmenin usulüne uygun olduğu ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Bu itibarla, yerel mahkemece usulüne uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.