Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/346
Karar No: 2018/1586
Karar Tarihi: 25.10.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/346 Esas 2018/1586 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/346 E.  ,  2018/1586 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi



    Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.12.2010 tarihli ve 2009/469 E., 2010/393 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 03.05.2012 tarihli ve 2011/5638 E., 2012/7748 K. sayılı kararı ile;
    “...Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.
    Dava konusu haber,..... Gazetesinin 16.11.2009 günlü sayısında “TİB’ de inceleme yapan hakim de Ergenekon’dan soruşturma geçiriyor” başlığıyla yayınlanmış olup; Yargıtay Savcısı ... .....’nun şikayeti üzerine TİB’de bilirkişi incelemesi yapılmasının kararlaştırıldığı, heyetin başına da ...’in getirildiği,…” biçiminde verildiği görülmüştür.
    Aynı davacı tarafından benzer nitelikte bulunan haberler nedeni ile farklı yayın kuruluşları aleyhinde açılmış bulunan dairemizin temyiz incelemesi aynı gün yapılan 2011/2590 sayılı dosyası ve eldeki dosya arasında bulunan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün cevaplarında, davacı hakkında 101-03-06-4407-2009 sayılı dosya ile Ergenekon davasına ilişkin inceleme yapıldığı, mahkeme kararları ile iletişiminin telekomünikasyon yoluyla dinlenmesine karar verildiği, sonuçta iddiaların doğrulanmaması nedeni ile 16.11.2009 gününde verilen olurla işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı.....da sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
    Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
    Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı.....da koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
    Somut olaya gelince; davacı, Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi olarak Sincan Ağır Ceza Mahkemesinden gelen soruşturmanın genişletilmesine yönelik evrak gereğince TİB’de keşif yaparak incelemelerde bulunmuştur. Her ne kadar davacı haberin gerçeğe aykırı olarak verildiğini iddia etmiş ise de, Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün ve Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın cevaplarından davacı hakkında Ergenekon soruşturması kapsamında inceleme yapıldığı ve iletişimin tespitine karar verildiği, sonuçta iddiaların doğrulanmaması nedeni ile işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, TİB’de yapılan keşif nedeni ile de davacı hakkında soruşturma açıldığı, bu soruşturmanın derdest olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda haber görünür gerçeğe uygundur. Gazetecilik tekniği gereği kullanılan dikkat çekici başlık ve üslup özle biçim arasındaki dengeyi bozar nitelikte bulunmamaktadır.
    Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile bir bölümünün kabul edilmiş bulunması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir…”
    gerekçesiyle ve oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkilinin Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi hâkimi olduğunu, Yargıtay’da görev yapan bir savcının yasa dışı dinlendiği iddiasıyla yaptığı şikâyet üzerine başlatılan soruşturmada, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kayıtlarının incelenerek şikâyetçi hakkında dinleme olup olmadığının tespit edilmesi için Ankara Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine talimat yazıldığını, talimat evrakının nöbetçi mahkeme tarafından müvekkilinin görev yaptığı mahkemeye tevzi edildiğini, müvekkilinin talimat doğrultusunda oluşturduğu bilirkişi heyeti ile birlikte TİB’de keşif icrasında bulunduğunu, yapılan keşifte gerçekleşen işlemlere ilişkin tutanak tutulduğunu ve düzenlenen raporla birlikte mahalline iade edildiğini, keşif sırasında dinleme kaydı ve içeriklerinin kopyalanması veya el konulması şeklinde hiçbir işlem yapılmadığını, buna karşın davalı gazetenin 16.11.2009 tarihli nüshasında, “TİB’de inceleme yapan hâkim de Ergenekon’dan soruşturma geçiriyor” başlığı altında, “…...’in Ergenekon soruşturması kapsamında teknik takibe takılan 56 hâkim ve Cumhuriyet savcısı arasında yer aldığı ortaya çıktı.” alt başlığı atıldığını, haber içeriğinde “…Üç ismin TİB’in harddisklerini kopyalayarak neye ulaşmak istedikleri konusunda farklı iddialar dolaşıyor. Bu isimlerin kendileriyle ilgili kayıtları ele geçirip, haklarında dinleme kararı veren hâkimleri öğrenerek, soruşturmaları sonuçsuz bırakmayla sonuçlanacak şekilde karar ve girişimlerde bulunmaları dikkat çekiyor…” denildiğini, Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin müvekkilinin görev yaptığı mahkemeyi görevlendirmesinin söz konusu olmadığını, yargı kararlarının bağlayıcılığının Anayasa hükmü olduğunu, yapılan tespitte devam eden soruşturmalara ilişkin bilgi ve belge istenmediği gibi müvekkiline ilişkin herhangi bir inceleme yapılmadığını, buna rağmen müvekkilinin sanki kendisiyle ilgili dinleme kayıtlarını inceleyip el koymuş gibi haber verilmesinin gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin Ergenekon soruşturması kapsamında soruşturulan kişilerden olmadığını, hakkında yapılan gerçek dışı haber sonucu müvekkilinin kişilik haklarının zarara uğradığını ileri sürerek 25.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline ve hükmün aynı gazetenin aynı sayfasında yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar vekili; davalılardan ..."nın sorumlu müdür olup hukuki sorumluluğunun bulunmadığını, haberin veriliş anındaki görünen gerçekliğe tamamen uygun olduğunu, haberde kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunduğunu, konu ile yazı arasında düşünsel bağlılık kuralına riayet edildiğini, haber bir bütün olarak incelendiğinde davacıya hakaret etmek, onu küçük düşürmek, karalamak ve suçlu olarak göstermek kasıtları ile hareket edilmediğini, dava konusu haberin basında geniş bir şekilde yer alan güncel bir haber olduğunu, Anadolu Ajansı’nın haberinde Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının, davalı hakkında inceleme başlattığının belirtildiğini, kamu yararının bulunduğu hâllerde basın özgürlüğüne üstünlük tanınması gerektiğini, Yargıtay kararlarında haber verme özgürlüğünün sınırlarının geniş olarak çizildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece; haber ve deliller birlikte değerlendirildiğinde, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında izinsiz telefon dinlemesi konusunda keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması haberinin öne çıkmadığı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan ... ile 1. Sulh Ceza Hâkimi olan davacının Telekomünikasyon İletişim Başkanlığındaki harddiskleri kopyalayarak haklarında dinleme kararı veren hâkimleri öğrenmek ve soruşturmaları sonuçsuz bırakma girişimi olarak yorumlandığı, Sincan Ağır Ceza Mahkemesinden gönderilen talimatla nöbetçi sulh ceza mahkemesinden inceleme talep edildiği hâlde, “davacının ismen görevlendirildiğinin dikkat çektiği” şeklinde açıklama getirilerek haber görüntüsü ile davacı hakkında olumsuz kanaate yol açacak yorum yapıldığı, davacının hem Ergenekon denilen örgütle irtibatlandırıldığı, hem de görev ve yetkilerinin dışına çıkarak keyfi işlemler yaptığı düşüncesi öne çıkarılarak yayın yapıldığı gerekçesiyle davacının isteminin kısmen kabulü ile 6.500,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline ve hükmün aynı gazetenin aynı sayfasında yayınlanmasına karar verilmiştir.
    Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece önceki karardaki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı tarar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, içeriğinin görünür gerçekliğe uygun olup olmadığı, varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının bulunup bulunmadığı; diğer bir deyişle, davacı yararına manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Tarafların temyiz itirazlarının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar vardır.
    I- Davacı vekilinin temyizi yönünden;
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce davacının temyiz yoluna başvurma ve maktu temyiz harcını yatırmadığı dikkate alındığında, temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
    Direnme kararını katılma yoluyla temyiz eden davacının temyiz yoluna başvurma ve maktu temyiz harcını yatırmaması üzerine, Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2018 gün ve 2017/4-1405 E., 2018/2 K. sayılı kararı ile 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesi gereğince, kararı temyiz eden davacıya temyiz başvurma ve maktu temyiz karar harcını yatırmak üzere gerekli tebligat yapılarak eksikliğin giderilmesi için dosyanın yerel mahkemeye geri çevrilmesine karar verildiği, mahkemece miktarları ayrı ayrı belirtilerek noksan temyiz harçlarının tamamlanması yönünde davacı vekiline 05.02.2018 tarihli muhtıra çıkarıldığı ve verilen (7) günlük kesin süre içerisinde gereği yerine getirilmediği takdirde temyiz isteminden vazgeçmiş sayılacağının ihtar edildiği, ancak davacı vekilinin anılan muhtırayı 16.02.2018 tarihinde tebellüğ ettiği hâlde temyiz harçlarını tamamlamadığı, 19.02.2018 tarihli dilekçesiyle de temyiz talebinden vazgeçtiği anlaşılmaktadır.
    O hâlde 1086 sayılı HUMK’nın 434/3. maddesi gereğince verilen kesin süre içerisinde eksik harç tamamlanmadığından davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmelidir.

    II- Davalı ...Ş. vekilinin temyizi yönünden;
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce davalılardan ...nin 20.07.2016 tarih ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kâpsamında yürürlüğe konulan (08.03.2018 tarih ve 7082 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) 27.07.2016 tarih ve 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kapatılan gazetelere ilişkin ekli (3) sayılı listede yer alması ve 2/1-c maddesi gereğince kapatılmış olması karşısında, anılan davalı yönünden 29.10.2016 tarih ve 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 16. maddesi kapsamında değerlendirme yapılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
    20.07.2016 tarih ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan 03.10.2016 tarihli 675 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Dava ve Takip Usulü” başlıklı 16. maddesinde;
    “ (1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5"inci maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verilir. Bu kararlar duruşma günü beklenmeksizin dosya üzerinden kesin olarak verilir ve davacılara resen tebliğ edilir. Tarafların yaptığı yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
    (2) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce başlatılan icra ve iflas takipleri ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen takipler hakkında icra müdürlüklerince, 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5"inci maddesi uyarınca düşme kararı verilir. Bu kararlar dosya üzerinden kesin olarak verilir ve takip alacaklısına resen tebliğ edilir. Tarafların yaptığı takip giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
    (3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dâhil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5"inci maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilir.
    (4) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca verilen kararlarda davacı veya alacaklının 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5"inci maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama, tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvurabileceği belirtilir. İdari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabilir. İdari yargının verdiği karar kesin olup, uyuşmazlık adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamaz.” hükmü getirilmiştir.
    Aynı hüküm 08.03.2018 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7082 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 16. maddesi ile de aynen kabul edilerek Kanun hükmü hâline getirilmiştir.
    27.07.2016 tarihli 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirler” başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan ekli (3) sayılı listede yer alan gazete ve dergiler ile yayınevi ve dağıtım kanallarının kapatıldığı belirtilmiştir.

    Eldeki davada davalılardan Feza Gazetecilik A.Ş.’nin 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kapatılan gazetelere ilişkin ekli (3) sayılı listesinde yer aldığı ve 2/1-c maddesi gereğince kapatıldığı anlaşılmaktadır.
    O hâlde, anılan davalı hakkında 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 16. maddesi kapsamında değerlendirme yapılabilmesi için direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
    III- Davalı ... vekilinin temyizi yönünden;
    Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek öncelikle, basın özgürlüğü kavramına ilişkin şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır:
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesi, basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir.
    5187 sayılı Kanun’un 3. maddesinde;
    “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
    Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”
    hükmü yer almaktadır.
    Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar.
    Bunun gereği olarak basın, haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal ödevleridir.
    Yine basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak Anayasa’da düşünce ve kanaat hürriyeti (m.25); düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m.26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.
    Kısaca, basın özgürlüğü, demokrasinin “olmazsa, olmaz” koşuludur.
    Doğaldır ki, basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayımlarda, gerek Anayasa’nın “Temel Hak ve Ödevler” bölümünde yer alan ve gerekse de Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek yayımlardan kaçınmak zorundadır.
    Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli; olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de, hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır.
    Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaçla, kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayımın hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon amaçlı yayım yapmak, hukuka aykırıdır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun başta 09.10.1985 gün ve 1985/4-96-790 sayılı kararı olmak üzere bir çok kararında bu ilkeler vurgulanmıştır.
    Bu açıklamalardan sonra denilebilir ki;
    Basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için, haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayımın haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayımın hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi, ancak, açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı hâlinde mümkündür. Yapılan bir yayım, bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır.
    Basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması, yayım tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
    Önemle vurgulanmalıdır ki, yayımlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda, manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan “hukuka aykırılık” gerçekleşmeyeceğinden, basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.
    Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir.
    Diğer taraftan, haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir uslübun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkân sağlar.
    Anayasa ve yasaların güvencesi altında bulunan basın özgürlüğü ile kişiyi insan yapan kişilik haklarının çatışması hâlinde, birinin diğerine üstün tutularak sonuca ulaşılması mümkün değildir.
    Her olay, kendine özgü koşullar içerisinde değerlendirilerek, çözüme bağlanmalıdır.
    Bu bağlamda, gerek devamlılık kazanan yargısal kararlarda ve gerekse doktrinde ifade edilen görüşlerden hareketle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen ilkelere göre; yayın yoluyla yapılan eylemin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının saptanmasında, “gerçeğe uygunluk”, “kamusal ilgi ve toplumsal yarar”, “güncellik” ve “şekle uygunluk” unsurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur.
    En önemlisi basın, objektiflikten ayrılıp, haber sınırını aşarak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunarak, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanır, dürüstlük kuralına aykırı davranır ve kişisel nedenlerle salt sansasyon için yayın yaparsa ve amaç ile kişilik haklarına saldırı arasında açık bir oransızlık varsa bu hukuka aykırı olur ve sonuçta da haberde özle biçim arasındaki dengenin bozulması hâlinde bu durum tazminatı gerektirir.
    Öte yandan; adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30.03.2006). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkim ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak Devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (Anayasa Mahkemesi, Emin Aydın, B. No: 2013/3178, 25.06.2015).
    Demokratik bir toplumun hayati mekanizmalarından olan yargı sisteminin işleyişine ilişkin konular kamusal menfaatlerin alanında kalır. Bu kapsamda yargının toplum için özel rolü dikkate alınmalıdır. Adaletin garantörü olan ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hayati bir işlev gören yargı, görevlerini başarıyla yapabilmek için kamu güvenine ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle bu güveni ciddi bir şekilde zarara uğratabilecek temelsiz saldırılara karşı-özellikle yargıçların kendilerini hedef alan eleştirilere karşı cevap vermelerine engel olan bir sağduyuya sahip olma yükümlülükleri göz önünde bulundurulduğunda-korumak gerekebilir (Morice/Fransa, 29369/10).
    Hâkimlerin eleştirilmemesinin savunulması elbette mümkün değildir. Böyle bir savunma ayrıcalıklı bir kesimi oluşturur ki, bu hukuk sistemi tarafından kabul edilemez. Elbette dayanaksız iddialar ortaya atmadan ve hâkime şahsen saldırmadan da eleştiri getirilebilir (Barfod/Danimarka,11508/85, §33). Ayrıca seçilen yargılama usulü ve verilen karar sert bir şekilde eleştirilebilir ki, hâkimler bunu hoşgörü ile karşılamalıdır (Nikula/Finlandiya, 31611/96). Şu unutulmamalıdır ki, yargı görevlileri kabul edilebilir sınırlar içinde eleştirilere konu olabilirler. Ancak bu durum yargı görevlilerinin davranışlarının tıpkı politikacılar gibi sürekli denetim altında olacağı ve bu nedenle her türlü eleştiriye göğüs germeleri gerektiği anlamına gelmemektedir. Aksine görev başındaki bu kişilerin sözlü hakaret mahiyetindeki saldırılara, toplum nazarında tarafsızlığını zedeleyecek soyut iddialara karşı korunması gereklidir.
    Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; manevi tazminat isteminin dayandırıldığı..... Gazetesinin 16.11.2009 günlü nüshasında “TİB’de inceleme yapan hâkim de Ergenekon’dan soruşturma geçiriyor” başlığı altında yayınlanan haberde, davacının Ergenekon soruşturması kapsamında teknik takibe takılan 56 hâkim ve Cumhuriyet savcısı arasında yer aldığı, Adalet Bakanlığı’nın soruşturma izni sonrası mahkeme kararıyla TİB üzerinden dinlendiği, aynı soruşturmada Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ... ile YARSAV Başkanı ... ..... hakkında meslekten ihracın yanı sıra ceza davası için iddianame düzenlendiği, üç ismin TİB’in harddisklerini kopyalayarak kendileriyle ilgili kayıtları ele geçirip, haklarında dinleme kararı veren hâkimleri öğrenerek soruşturmaları sonuçsuz bırakacak karar ve girişimlerde bulundukları, .....’nun yasa dışı dinlendiği iddiaları üzerine TİB’de bilirkişi incelemesi yapılması kararı veren ....’ın yine soruşturma geçiren Hâkim Keskin’i görevlendirdiği belirtilmek suretiyle gerçeğe uygun olmayan ifadelere yer verildiği ve verilen haberin içeriğine uygun düşmeyen bir üslubun kullanıldığı, böylece eleştiri sınırları aşılarak öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğu anlaşıldığından hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için haberin görünür gerçekliğe uygun olması gerekir. Bu durumda, haberin iddiadan öteye geçmemesi ve gerçeklik unsuru taşımaması nedeniyle davacıyı yıpratmaya ve hedef göstermeye yönelik olduğunun kabulü gerekir. Yayında kullanılan bu sözler amacı ne olursa olsun başlı başına kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesi gereklidir.
    Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin kişilik haklarına saldırının varlığını kabul eden direnme kararı yerindedir.
    Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE,
    (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kapatılan gazetelere ilişkin ekli (3) sayılı listesinde yer alan ve 2/1-c maddesi gereğince kapatılan davalı ...Ş. hakkında 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 16. maddesi kapsamında değerlendirme yapılabilmesi için direnme kararının bu değişik gerekçe ile BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    (III) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı yerinde bulunduğundan, tazminat miktarı yönünden mahkemenin kurduğu hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.10.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi