17. Hukuk Dairesi 2016/7181 E. , 2019/855 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı karar verilmesine yer olmadığına dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili; Müvekkili banka tarafından borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus takip başlattıklarını, haciz koyabilmek için malvarlığı araştırılması yapıldığında borcu karşılamaya yeterli malvarlığı olmadığını tespit ettiklerini, borçlu ... Petrol Ürün. Dağ. Paz. İnş. Taah San. Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı ... Yağıca köyü 158 ada 1 parselin 31/05/2012 tarihinde 115.500,00-TL bedelle davalı ..."ye satıldığını, 14/06/2012 tarihinde bu şahıs tarafından diğer davalı ..."a satıldığını tespit ettiklerini, davalı ..."nin borçlu şirketin çalışanı olduğunu,davalı ..."ın ise takip borçlularından ..."in kardeşi olduğunu, borçlu şirketleri ortaklarının ..."in dayısı olduğunu, şirketle arasında organik bağ bulunduğundan satışların muvazaalı olduğunu belirterek bu tasarrufun iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar; davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre;Dava konusu taşınmazın dava dışı ipotek alacaklısı İş Bankası tarafından ...14.İcra Md.2012/6894 E sayılı dosyasından ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe konu edilip satıldığı ve ihalenin kesinleştiği bedelin tamamının iş bankası alacağına yatırıldığı, bakiye alacak kalmadığı bu hali ile davasının konusuz kaldığı anlaşıldığından konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına,karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, İİK"nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğünün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak keza İBK"nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir.
Tefhim edilen hüküm başka gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.- 389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m.294-297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m.297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin gerekçesinde “Davalılar dava açılmasına sebep olduğundan yargılama giderlerinden sorumlu tutulmuştur.” denildiği halde, kısa kararda “3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına ve 5-Reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 43.585,46-TL nisbi vekalet ücretinin davacı taraftan alınıp kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara ödenmesine” şeklinde yazıldığı görülmektedir. Bu durum HMK"nin 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Mahkemece yapılan yargılama sonunda, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hükmün gerekçe kısmında Davalılar dava açılmasına sebep olduğundan yargılama giderlerinden sorumlu tutulduğu belirtilmesine rağmen kısa kararda yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılmış ve davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Ancak davacı vekilinin tavzih talebi üzerine; hüküm kısmının 3. bendinde maddi hata sonucu ve gerekçeli karara aykırı olacak şekilde "yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına" yazıldığı anlaşıldığından tavzih talebi kabul edilerek yargılama giderlerinden davalılar sorumlu tutulacak şekilde mahkeme kararının hüküm fıkrası tavzih edilmiştir.
Hükmün tavzihi ile tashihi şartları, 6100 sayılı HMK"nun 304. ve 305. maddelerinde düzenlenmiş olup; tashih için karar içeriğinden anlaşılan ancak basit hesap ya da yazım hatası nedeniyle hükümde oluşan bir hatanın bulunması; tavzih için ise, açık olmayan ya da birbiriyle çelişkili olan hüküm kısımlarının bulunması gerekmektedir. Bu itibarla, ne tavzih ne de tashih yoluyla, mahkeme kararında yer almayan yeni bir yükümlülüğün taraflara yüklenmesi, taraf yükümlülüğünün artırılması ya da bir hakkın taraflara sağlanması mümkün değildir.
Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgulara göre, yargılama giderinin hükümden sonra tavzihle yazılmasına ilişkin olarak yapılacak usul işlemine cevaz veren bir yasal düzenlemenin bulunmadığı, davacının tavzih talebine uygun olarak yapılacak işlemin, hükmün değiştirilmesi mahiyetinde olduğu, hakimin dosyadan el çekmesinden sonra, hükümde anılan tarzda bir değişiklik yapma yetkisinin bulunmadığı gözetilerek; davacının tavzih talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile talebin kabulüne karar verilip hükmün değiştirilmesi de doğru görülmemiştir.
3-Kabule göre de; HMK"nun 331.maddesine göre davanın konusuz kalması halinde hakim davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderini takdir ve hükmeder. Ayrıca tasarrufun iptali davalarında vekalet ücreti takip konusu alacak miktarı ile dava konusu şeyin değerinden hangisi az ise o değer üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir.
Somut olayda, davalılar arasında organik bağ bulunduğu anlaşıldığından tasarrufun İİK"nun 279 ve 280 maddelerine göre iptali gerektiği dolayısı ile davalıların haksız oldukları anlaşıldığından, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin mahkeme gerekçesinde davacı yararına hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamakla beraber, kısa karar ve gerekçeli karar arasında yaratılan uyumsuzluk usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda (1),(2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.