1. Hukuk Dairesi 2016/17181 E. , 2020/3863 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.09.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen dahili davacı ... v.d. gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvzaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ...’in mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak maliki olduğu 1623 parsel sayılı taşınmazdaki 4000/25800 payını davalıların annesi ve annneannesi olan dava dışı ...’ya ... Noterliğinin 22.12.1986 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile temlik ettiğini, anılan parseldeki hissenin ifraz-tevhit, cebri tescil ve muvazaalı işlemlerden sonra oluşan 9357 parsel sayılı taşınmazın 1/2’şer payla dava dışı ...’in kızı ve torunu olan davalılar adına tescil edildiğini ileri sürerek, davalılar adına kayıtlı tapunun 4000/12000 payının miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanın dava dışı oğlu ...’in kumar borçları yüzünden taşınmazdaki payını sattığını, temliklerin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... ile dava dışı kızı ... arasında ...Noterliğinde düzenlenen 22.12.1986 tarih ve 9307 yevmiyeli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile mirasbırakanın maliki olduğu 1623 parsel sayılı taşınmazdaki 4000/25800 payını kızı ...’e satmayı vaad ve kabul ettiği, 15.10.1987 tarih ve 1722 yevmiyeli hükmen tevhid ve ifraz işlemi sonucu oluşan 9356 parsel sayılı taşınmazdaki 400/40960 payın önce mirasbırakan adına, akabinde oluşan 9357 parsel sayılı taşınmazın tamamının dava dışı ... adına tescil edildiği, anılan taşınmazın 09.02.1999 tarihinde dava dışı ...’a, ... tarafından 01.03.2004 tarihinde dava dışı ...’a, ... tarafından 28.07.2004 tarihinde tekrar ...’a satış suretiyle temlik edildiği, 20.06.2005 tarihli hükmen tescil işlemi ile 1/2 payın davalı ..., 1/2 payın dava dışı ... adına tescil edildiği, ...’ın 1/2 payı 25.11.2005 tarihinde ...’a, ...’ın da 20.06.2006 tarihinde davalı ...’ye satış suretiyle devrettiği, 1913 doğumlu murisin 01.03.1992 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları Nuray, Davut, Saadet ve oğlu ...’dan olma torunları ...ve G..., dava dışı kızı ..., oğlu ...’in eşi Iraz, oğlu...’den olma torunu ...’in kaldıkları, davalıların, mirasbırakan ...’in kendisinden sonra ölen kızı Müşerreften olma torunu ve torununun çocuğu olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda; dinlenen davacı tanıklarından ..., ... ve ... ile davalı tanıklarından ...’nin ifadelerinde mirasbırakanın çekişmeli taşınmazdaki payını iki milyon liraya dava dışı kızı ...’e sattığı yönünde beyanda bulundukları gözetildiğinde, mirasbırakan tarafından dava dışı ...’e yapılan ilk satışın muvazaalı olmadığı, gerçek ve bedeli mukabilinde yapıldığı, bu hali ile temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun söylenemeyeceği, davacıların iddialarını ispat edemedikleri sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.09.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.