4. Hukuk Dairesi 2016/3240 E. , 2018/655 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 06/04/2015 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayetten kaynaklanan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 24/12/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, haksız şikayetten kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı vekili; davalının cep telefonuna cinsel içerikli ürün tanıtımı konusunda mesajlar geldiğinden bahisle cep telefonu numarasını ürün tanıtımı yapan şirketlere, müvekkilinin vermiş olduğunu düşünerek Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, yapılan soruşturma neticesinde müvekkili hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, davalının müvekkili hakkında haksız şikayette bulunduğunu, davalının müvekkiline karşı öncesinden de husumet duyduğunu, bu şikayet nedeniyle müvekkilinin manevi olarak zarar gördüğümü belirterek oluşan manevi zararının tazminini talep etmiştir. Davalı; davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir. 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297’nci maddesinde: hükmün kapsamı bentler halinde sıralanmıştır. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru B. Arslan R. Yılmaz E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).Anayasa’nın 141’nci maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.Mahkeme kararın gerekçesinde; davalının kendisini rahatsız eden bir numara hakkında şikayette bulunduğunu, bu kapsamda şüphelendiği kişileri beyan ettiğini, taraflar arasında husumet bulunduğu, her ne kadar bu nedenle davalının davacı hakkında husumet nedeni ile böyle bir eylemde bulunduğu düşünülebilirse de basit bir araştırma sonucu kim tarafından arandığı ortaya çıkabilecekken kasıtlı olarak böyle bir eylemi yaptığı yani sadece şüphelendiğini söylemek şeklinde değil davacının kendisini arattırdığı veyahut numarasını verdiği iddiasında bulunmasının hayatın olağan akışına ve mantığa aykırı olduğunu açıkladıktan sonra, bu durumun hakkın kötüye kullanımı ve haksız şikayet fiilini teşkil etmediği belirtilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir.Mahkemenin gerekçesi yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde tarafların haklı olup olmadıklarını anlayabilecekleri nitelikte olmadığı gibi Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Zira gerekçenin ilk bölümünde davacının davasında haklı olduğu yönünde bir anlatım yapılmasına rağmen son bölümünde ise eylemin haksız şikayet teşkil etmediği yönünde belirleme yapılmıştır. Açıklanan nedenlerle gerekçe ve hüküm arasında çelişki oluşmuştur. Böyle bir durumun bozma nedeni oluşturacağına ve bozmadan sonra mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi giderme koşuluyla vicdani kanaatine göre karar verebileceğine, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunca 10/04/1992 gün ve 7/4 sayıyla karar verilmiştir.Şu durumda; mahkemece gerekçe ve hüküm arasındaki çelişkinin giderilmesi için kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.