1. Hukuk Dairesi 2019/1505 E. , 2020/3785 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesinin 1051 ve 2367 parsel sayılı taşınmazlarını mirastan mal kaçırma amacıyla davalı torununa devrettiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiş, aşamada ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmiş ve taleplerini miras paylarına hasretmişlerdir.
Davalı, davacının mirasbırakanı evinden kovduğunu, mirasbırakana ilk eşinden olma oğlu...’in (davalının babası) baktığını, mirasbırakanın hiç bir güvencesi olmadığı için oğlu ölünce taşınmazlarını satmak istemesi üzerine kendisinin aldığını, taşınmazlardan gelen parayı mirasbırakanın ölene kadar ihtiyaçları için kullandığını, başkaca taşınmazları da olan mirasbırakanın mal kaçırma amacı olsa idi onları da devredebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece “...elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, miras bırakanın davacıdan başka dava dışı mirasçılarının da bulunduğu veraset ilamıyla sabittir. Hal böyle olunca, davaya katılmayan mirasçıların olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK."nin 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu göz ardı edilerek esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda temlikin bağış amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1911 doğumlu mirasbırakan...’nin 29.01.1992 tarihinde 2367 ve 1051 parsel sayılı taşınmazlarını torunu olan davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, ...’nin 11.07.2000 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları Nevriye (18.11.2017 tarihinde ölümü ile çocukları ...,...,... ve ölü oğlu Halil’in kızı Suna mirasçı kaldı) ve ...ile ölü oğlu...’in çocukları ... ve ...’nin kaldığı, ayrıca mirasbırakanın adına kayıtlı 4 parça taşınmazda tam malik olduğu, 21 parça taşınmazda ise ¼ pay sahibi olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nin 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olayda, mirasbırakanın ölümüne kadar da davalı ile birlikte yaşadığı ve mirasbırakanın geride kalan taşınmazları da dikkate alındığında 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında mirasbırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırma kastıyla hareket ettiği iddiasının ispatlanabildiği söylenemez.
Hal böyle olunca, davacıların iddialarını HMK’nin 190. ve TMK’nin 6. maddeleri uyarınca kanıtlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre temyize konu diğer hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.09.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.