Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/15-1354
Karar No: 2013/437

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/15-1354 Esas 2013/437 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/15-1354 E.  ,  2013/437 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname :2008/249705        
    Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : KARS Ağır Ceza
    Günü : 19.06.2008
    Sayısı : 166-135

    Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık H. E. Ş."in 5237 sayılı TCK’nun 158/1-d, 43 ve 62. maddeleri uyarınca dört kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Kars Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.06.2008 gün ve 166-135 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 26.10.2011 gün ve 11969-6545 sayı ile;
    "1- Sanık hakkında mağdurlar T.O.ve Ö. Ö."ye karşı dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlerin temyiz isteminin incelenmesinde;
     Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına,
     2-Sanık hakkında mağdurlar R.B. ve E. B."a karşı dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlerin temyiz isteminin incelenmesinde;
     Dosya içeriğine göre sanığın diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
     5237 sayılı TCK"nın 43/1. maddesi "bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir", yine 43/2. fıkrada ise "aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da 1. fıkra hükmü uygulanır" düzenlemeleri karşısında,
     Kendisini Başbakanlıkta danışman İshak Yılmaz olarak tanıtan sanığın, Susuz İlçe Özel İdare Müdürü F. K."ya ......ve ...... Köyleri hakkında bilgiler aldıktan sonra her iki köyden iki kişiyi askerliğini yapmış olmak kaydıyla işe yerleştireceğini söylemesi ile verdiği numaradan kendisini arayan .....Köyü Muhtarı M.B."ya aynı teklifi yaptığı, muhtarın görüştüğü E. B. ve R.B."un iş teklifinin kabul etmesi üzerine M. B."nın aracılığı ile paraları yatırdıkları ve mağdurlarla sanığın doğrudan hiç görüşmediği olayda, dolandırıcılık eyleminin tek fiille iki kişiye karşı gerçekleştiği gözetilerek sanık hakkında bir kez hüküm kurularak tayin olunan cezasının 5237 sayılı TCK"nun 43/2. maddesi uyarınca artırılması gerekirken, yazılı şekilde her bir mağdura yönelik eylemi nedeniyle ayrı ayrı yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise  28.11.2011 gün ve 249705 sayı ile;
    "...Dolandırıcılık suçunda fail, bir kimseyi hileli davranışlarla aldatıp onun veya bir başkasının zararına olarak kendisinin veya üçüncü bir kişinin malvarlığına ilişkin yarar elde etmektedir.
    5237 sayılı TCK’nun 157. maddesinde hükme bağlanan dolandırıcılık suçu, "hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak" olarak tanımlanmıştır.
    5237 sayılı TCK’nun 158/1-d maddesinde "Kamu kurum veya kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle" dolandırıcılık suçunun işlenmesi nitelikli bir hal olarak hükme bağlanmıştır.
    Kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurum niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseselerdir.
    Hileli davranışın gerçekleştirilmesinde belirtilen kurumların araç olarak kullanılması, suçun işlenmesinde sağladığı kolaylık nedeniyle nitelikli hal olarak kabul edilmiştir.
    Bentte sayılan kuruluşların "araç" olarak kullanılması nitelikli halin gerçekleşmesi için yeterli olup, bunların ayrıca suçtan zarar görmüş olmalarına gerek yoktur.
    765 sayılı TCK’nda nitelikli halin gerçekleşmesi 1. fıkranın 3. bendinde yalnızca "kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılmasını" gerektirmekte iken; 5237 sayılı TCK, bunun yanında ayrıca "kamu meslek kuruluşları" ile "siyasal parti, vakıf ve dernek tüzel kişiliklerinin" araç olarak kullanılmasını da nitelikli hal kapsamına almıştır.
    Bu kuruluşların ve üst birliklerinin kayıt, belge, bayrak, flama, rozet gibi alametlerinin kullanılarak suçun işlenmesi mümkündür.
    Bu kuruluşların maddi bir varlığının hile unsuru olarak kullanılmaması durumunda dolandırıcılık suçunda kamu kurumunun vasıta olarak kullanılmasından söz edilemeyeceği düşünülmektedir. Somut olaydaki gibi, kamu kuruluşlarının yalnızca isminin kullanılması durumunda kamu kurumunun vasıta olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan değil, basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması gerektiği düşünülmektedir.
    ...Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında;
    Olay tarihinde kendisini Başbakanlık danışmanı İ. Y. olarak tanıtan sanığın Susuz İlçe Özel İdare Müdürü F. K.’dan ..... ve ..... köyleri hakkında bilgiler alıp, bu köy muhtarları ile irtibata geçip, her köyden 2 kişiyi DSİ ve Karayolları Genel Müdürlüğünde işe yerleştireceğini söyleyerek, İş ve İşçi Bulma Kurumuna müracaat etmelerini sağlayıp, kendi hesabına mağdurların para yatırmalarını sağlayarak haksız menfaat elde etmesi eyleminde; kamu kurumunun maddi bir varlığı hile unsuru olarak kullanılmadığından dolandırıcılık suçunda kamu kurumunun vasıta olarak kullanılmasından söz edilemeyeceği cihetle eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 157/1. maddesinde hükme bağlanan basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı düşünülmektedir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 24.09.2012 gün ve 12178-41891 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin 5237 sayılı TCK"nun 158/1-d maddesi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçunu mu, yoksa 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanığın 14.12.2006 günü saat 14.00 sıralarında Kars ili, Susuz Özel İdare Müdürü F.K.’yı aradığı, telefonda kendisini Başbakanlıkta görevli İ. Y.olarak tanıttığı, tanık F. ile emrivaki ve sorgulayıcı şekilde konuşarak, Susuz ilçesine bağlı .... ve ..... köylerinin sosyal yapısı ve eğitim durumu hakkında bilgiler aldığı, Başbakanlıkça yürütülen projeler kapsamında Susuz"a bağlı köylerden kamu kurumlarında çalışacak kişileri tespit etmeye çalıştıklarını söylediği, görüşme sırasında kendi cep telefonu numarasını tanık F."ya vererek ...... ve ..... köy muhtarlarının kendisini aramalarını sağlamasını istediği, bu telefon görüşmesinden sonra tanık F.’nın .... köyü muhtarı M. B. ve A. köyü muhtarı F. K."nu arayarak Başbakanlık"tan İ. Y. isimli kişinin aradığını, kamuda çalışacak kişileri tespit etmeye çalıştığını, bu nedenle sanıktan almış olduğu telefon numarasını vererek sanığı aramalarını istediği, aynı gün saat 15.22’te .... köyü muhtarı F.K.’nun sanığı aradığı, sanığın F. K.’ndan askerliğini yapmış, ortaokul mezunu, 36 yaşını bitirmemiş iki kişiyi tespit edip ertesi gün kendisine bildirmesini ve bu kişilerin İş ve İşçi Bulma Kurumuna müracaat etmelerini istediği, ertesi gün .... Köyü muhtarı M.B.’nın da sanığı aradığı, bu görüşmede de sanığın muhtardan aynı özellikleri taşıyan iki kişinin isimlerini öğleye kadar bildirmesini, bu kişilerinde İş ve İşçi Bulma Kurumuna müracaat etmelerini istediği, .... Köyü muhtarı F. K.’nun 15.12.2006 günü sanığa mağdurlar T. O. ve Ö.Ö.’ün, ... köyü muhtarı M. B.’nın ise mağdurlar E. B.ve R. B.’un isimlerini sanığa bildirdiği, sanığın isimleri bildirilen kişilerin İş ve İşçi Bulma Kurumuna müracaat etmelerini ve aday numaralarını kendisine iletmelerini istediği, ayrıca mağdurlardan terhis belgesi, vesikalık fotoğraf ve diploma fotokopisi gibi belgeleri “Başbakanlık Personel Daire Başkanlığı 128/4 Bakanlıklar/Ankara” adresine “F. I.” adına göndermelerini istediği, 21.12.2006 tarihinden sonra .... köyü muhtarı F. K.’nun sanık ile mağdurlar arasındaki ilişkiden çekildiği, sanığın mağdurlar T. O.ve Ö. Ö. ile bizzat görüştüğü, devam eden görüşmeler sırasında sanığın kendisi adına açılmış bulunan Denizbank Mimaroba şubesindeki hesap numarasını vererek mağdurlar T.O. ve Ö. Ö. ile ...köyü muhtarı M. B.’dan bu hesaba harç parası adı altında para yatırmalarını, mağdurların kısa sürede Devlet Su İşleri veya Karayolları Genel Müdürlüğüne işe başlamalarını sağlayacağını ifade ettiği, sanığın anlatımlarına inanan mağdur T. O.’nın 20.12.2006 tarihinde 64,50 Lira, 21.12.2006 tarihinde 205 Lira, 25.12.2006 tarihinde 202 Lira, 29.12.2006 tarihinde 405 Lira, mağdur Ö. Ö.’ün 20.12.2006 tarihinde 64,50 Lira, 21.12.2006 tarihinde 205 Lira, 25.12.2006 tarihinde 202 Lira, 28.15.2006 tarihinde 128,50 Lira, mağdur E. B.un 27.12.2006 tarihinde 64,20 Lira, 29.12.2006 tarihinde 202 Lira, mağdur R. B.’un 27.12.2006 tarihinde 64,20 Lira, 29.12.2006 tarihinde 202 Lira parayı sanığın belirttiği hesaba yatırdıkları, mağdurların paraları yatırdıktan sonra sanığın telefonuna ulaşamamaları ve sanığın çelişkili anlatımlarda bulunması nedeniyle şüphelenerek şikayette bulunmaları nedeniyle olayın ortaya çıktığı,
    Sanığın mağdurlar R. B. ve E. B. ile herhangi bir görüşmesinin olmadığı, bu mağdurlarla ilgili görüşmelerin tamamının .... köyü muhtarı M. B.ile yapıldığı, tanık F. K.ile yapmış olduğu görüşmede “İ. Y., Başbakanlık” demek suretiyle kendisini Başbakanlıktan aradığını açıkça ifade ettiği, görüşme sırasında tanık F."nın amiri olduğu kanaatini güçlendirmek için sürekli sorgulayıcı ve emrivaki ifadeler kullandığı, mağdurlar T. O., Ö. Ö. ve tanık M.B.ile yaptığı görüşmelerde iş başvurusuna ilişkin belgelerin Başbakanlık Personel Başkanlığında görevli F. adına gönderilmesini istediği, esasen gerçekte böyle bir kişinin bulunmadığı, gönderilen postaların iade edildiği, sanığın tüm görüşmelerde kendisinin Başbakanlıkta görevli olduğu algısını oluşturmaya çalıştığı, özel idare müdürü olan tanık F."nın yönlendirmesi ile sanıkla irtibat kurmaları nedeniyle tanıklar ve mağdurlarında buna tereddütsüz inandığı ve uzunca bir süre bu kapsamda görüşmeler yaparak, sanığın istediklerini yerine getirdikleri,
    Sanığın aynı dönem içinde ülkenin değişik yerlerinde yaşayan 65 mağdura yönelik olarak aynı yöntemi kullanarak dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla soruşturmalar yapıldığı,
    İncelenen adli sicil kaydına göre sanığın dolandırıcılık suçundan pek çok sabıkasının bulunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Dolandırıcılık suçunun basit şekli 5237 sayılı TCK’nun "Dolandırıcılık" başlıklı 157. maddesinde; "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir" biçiminde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise onbir bent halinde bu suçun nitelikli halleri sayılmıştır.
    Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
    1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
    2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
    3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
    Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarar olmalıdır.
    Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
    “Hileli davranışlar” kavramının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
    Hile, karşısındakini aldatan, yanılgıya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika vb. her türlü eylemdir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkanlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa, bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir.
    Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
     Dolandırıcılık suçunda hileli davranışın ancak bu şekilde gerçekleşmiş sayılacağını kabul eden bu görüşe “sahneye koyma” (mise en scéne) teorisi adı verilmektedir. O halde dolandırıcılık suçunun unsurunu oluşturan hileli davranışı şu şekilde tanımlamak mümkündür. Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarfedilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve şartlardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir. Böylece dolandırılanın iradesi fesada uğratılmakta, sakatlanmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçu 5237 TCK’nun 158/1-d maddesinde;
    "Dolandırıcılık suçunun; ...d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,… işlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.
    Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde güven etkisi oluşturan kurum, kuruluş ve tüzel kişiler aracı kullanılmak suretiyle kişilerin istismar edilmesinin önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; "Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmişlerdir" şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
    Bu aşamada kamu kurumu ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf ve dernek sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar  bulunmaktadır.
     Kamu kurum ve kuruluşları, genel, katma ve özel bütçeli kurumlar, belediyeler ve bu kurumların kurdukları döner sermayeli kuruluşlar, kamu iktisadi teşekkül ve teşebbüsleri, özel kanunlarla kurulan diğer devlet teşekkülleridir. Kamu kurumu; belirli bir ya da birkaç kamu hizmetini ya da faaliyetini yürütmekle görevli, tüzelkişiliğe sahip idare teşkilatı birimidir. Kamu kurumu deyince akla; devlet tüzel kişiliği, il özel idareleri, belediyeler, üniversiteler, Yüksek Öğretim Kurumu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu ve katma bütçeli kuruluşlar gelmektedir.
    Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Anayasanın 135. maddesiyle tanımlanmıştır. Anılan maddeye göre, belli mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen hükümlere göre yargı gözetimi altında gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileridir. Örneğin, Barolar, Noterler Birliği, Ticaret ve Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları gibi kuruluşlar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır.
    Siyasi partiler, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununa göre faaliyetlerini sürdürmektedirler. 2820 sayılı Kanunda siyasi partiler tanımlanmış olup, anılan kanunun 3. maddesine göre; “Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip” kuruluşlardır. Öğretide de siyasi parti, belirli bir ilkeyle programını belirleyip seçmenin desteğini almak suretiyle, yönetime gelmeyi amaçlayan sürekli ve düzenli etkinliği olan, siyasi bir topluluğun örgütü olarak tanımlanmıştır. 
    Dernek; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını,
    Vakıf ise; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip, mal topluluğunu ifade eder.
    Görüldüğü üzere, 5237 sayılı TCK"nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, fıkrada sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güvenden faydalanılması ve bu güvenin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Burada önemli olan, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle insanların aldatılmasıdır.
    Maddede belirtilen kamu kurum ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliğinin sadece isminin kullanılması bu bendin uygulanması için yeterli olmayıp, bunlara ait maddi varlığın veya bu tüzel kişiliklerle bağ kurulmasını sağlayan somut başka olguların kullanılması gerekir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrak ve makbuzların sunulması, taşıtın kullanılması, mağdur üzerinde bentte sayılan tüzel kişiliklerden gelinildiğine veya buralardan aranıldığına dair bir düşünce oluşturulması ve mağdurun aldatılması gerekmektedir.
    Öğretide de, TCK"nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güven nedeniyle, bunların araç olarak kullanılması durumunda suçun işlenilmesinin kolaylaşması ve mağdurun araştırma eğiliminin ortadan kalkması karşısında dolandırıcılık suçunun nitelikli halinin oluşacağı belirtilmiştir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, Türk Ceza Kanunu, c.4, 2010, s.4655-4656; Bakıcı, Ceza Hukuku Özel Hükümleri, c.I, 2008, s.451; Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2013, s.629; Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, Türk Ceza Hukuku, 2012, s.654; Parlar/Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, c.2, 2007, s.1249)
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın, kendisini tanımayan ve suç tarihinde Kars ili, Susuz Özel İdare Müdürü olarak görev yapan tanık F. K.’yı makam telefonundan arayıp Başbakanlıktan aradığını söylediği, kendisini İ. Y.olarak tanıttıktan sonra, tanığa Susuz ilçesine bağlı . ve ... köylerinin sosyal yapısı ve eğitim durumu hakkında sorgulayıcı sorular yöneltip, psikolojik olarak etki altına aldıktan sonra Başbakanlıkça yürütülen projeler kapsamında Susuz ilçesine bağlı köylerden kamuda çalışabilecek eğitim durumları uygun kişileri tespit etmeye çalıştığını söylediği, görüşme sırasında kendi cep telefonu numarasını vererek tanık F."dan ... ve .... köyü muhtarlarının kendisini aramalarını sağlamasını istediği, bu telefon görüşmesinden sonra tanık F.’nın A. köyü muhtarı M. B. ile ....köyü muhtarı F. K."nu arayıp sanıkla arasında geçen görüşmeleri aktardığı, özel idare müdüründen sanığın telefon numarasını alan ve karşılaştıkları durumu kamu idaresinin yapmış olduğu genel bir uygulama ve değerlendirilmesi gereken bir imkan olarak algılayan tanık muhtarların kamu kurumunda görevli olup, olmadığı konusunda tereddüt geçirmeden sanığı aradıkları, sanığın muhtarlarla yaptığı görüşmelerde Başbakanlıkta çalıştığını, kamuda çalışacak kişileri tespit ettiğini, hatta bu algıyı güçlendirmek amacıyla mağdurların iş başvurusu için hazırlamış olduğu evrakları Başbakanlık Personel Başkanlığına, İş ve İşçi Bulma Kurumuna yapacakları müracaat sonrasında alacakları aday numaralarını ise kendisine göndermelerini istediği, bu şekilde gerek aracılık yapan tanıkların, gerekse müştekilerin başbakanlıkta görevli bir kişiyle muhatap oldukları algısını güçlendirdiği, sanıkla muhatap olan kişilerin hiçbir aşamada tereddüt geçirmediği ve sanığın değişik zamanlarda farklı gerekçelerle kendilerinden istediği paraları gönderdikleri şeklinde gelişen somut olayda; sanığın öncelikle Başbakanlıkta görevli olduğu konusunda Susuz Özel İdare Müdürünü inandırıp, müştekiler ile irtibat kurmasına aracılık etmesini sağladığı, özel idare müdürünün resmi sıfatını da kullanarak tanık köy muhtarlarında Başbakanlıkta görevli bir kişiyle muhatap oldukları algısını oluşturduğu ve köy muhtarları ile müştekilerin özel idare müdürünün yönlendirmesiyle Başbakanlıkta görevli bir şahısla muhatap oldukları kanaatiyle hareket etmelerini sağladığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde,  sanığın aşamalı olarak aracılık yapan tanıklar ile müştekileri yanıltıp, onları kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergilediği hileli davranışlarla aldatma sonucunda müştekilerin zararına gerçekleştirdiği eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
    Sanığın aldatma aracı olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık teşkilatı ile Susuz Özel İdare Müdürlüğünü bizzat kullandığı, müştekilerin kamu kurumlarına duydukları güvenin istismar edilerek iradelerinin baskı altına alınması sonucu sanığa değişik zamanlarda para gönderdikleri sabit olup, sanığın eylemleri bu şekliyle TCK"nun 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.
    Bu itibarla, yerel mahkemece sanığın kamu kurumunun aracı olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine karar verilmesinde ve Özel Dairece bu nitelendirmenin yerinde görülmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi ise; "sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK"nun 157/1. maddesinde hüküm altına alınan basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan, itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.11.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


     

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi