Esas No: 2013/14-588
Karar No: 2013/422
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/14-588 Esas 2013/422 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2013/171002
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi : OSMANİYE 1. Ağır Ceza
Günü : 10.03.2009
Sayısı : 32-54
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna azmettirmeden sanık M. B."nun 765 sayılı TCK"nun 179/2-son, 59 ve 31. maddeleri gereğince 3 yıl 4 ay hapis ve 380 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve kamu hizmetlerinden yasaklanmasına ilişkin, Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.10.2005 gün ve 211-291 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 13.12.2007 gün ve 8578-8977 sayı ile;
“Oluş ve kabule göre, sanıkların mağdurları cebir ve tehdit ile hürriyetinden yoksun bırakma şeklinde gerçekleşen eylemlerinin 765 sayılı TCK’nun 179/2-3 ve 5237 sayılı TCK’nun 109/2-3. madde ve fıkralarına aykırılık oluşturduğu, anılan her iki yasa hükümleri birbiriyle karşılaştırıldığında, sonuç ceza bakımından hapis cezaları aynı olmakla beraber 765 sayılı TCK’nun 179/2-3. madde ve fıkrasının ayrıca para cezası da içerdiği ve 5237 sayılı Yasanın daha lehe olacağı gözetilmeden 765 sayılı TCK uyarınca uygulama yapılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 10.03.2009 gün ve 32-54 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK"nun 109/2, 109/3-b, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.12.2012 gün ve 14819-13243 sayı ile; onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.06.2013 gün ve 171002 sayı ile;
“...Olaydan 3-4 gün önce sanık Doktor M.B."nun eşine ait telefonun işyeri olan Çapa Tıp Merkezinden çalınması üzerine, sanığın yanında çalışan ve mahkumiyet hükümleri kesinleşen sanıklar M.A. G. ve M.T.A."a kızması ve azarlaması sonrası, M.T.A."ın olay günü mağdur İ. D."nda çalınan telefona benzer bir telefon gördüğünü söylemesi ile olay günü tahlil yaptırmak amacıyla kliniğe gelen mağdurlar İ..D.ve A.D."ndan şüphelenildiği, bu olayı mağdur İ.. D."nun evinin altında bakkal dükkanı işleten eniştesinin abisi N. K."un duyması ve kendilerinden şüphelenildiğini iletmesi üzerine, mağdurlar kendi istekleri ile kliniğe sanık M. B."na giderek telefonu kendilerinin çalmadığını beyan ettikleri, sanığın da mağdurlara "siz çalmadıysanız sorun yok, zaten ben şikayette bulundum, kim kullanırsa yakalanır" dediği, mağdurların da klinikten ayrılarak gittikleri,
Sanık M. B."nun yanında çalışan sanıklar M.A. G.ve M. T. A."a kızması ve azarlaması nedeniyle kaybolan telefonu bulmak için yanlarına arkadaşları olan diğer sanıklar F. D., E.A.ve İ.K."nu alarak evinde bulamadıkları mağdur İ."i bulunduğu K.köyünden alarak A. müzesinin bulunduğu yere götürerek dövdükleri, mağdurun dayaktan kurtulmak için telefonu diğer sanık A."ın çaldığını söylediği, bunun üzerine mağdur İ."i alarak kliniğe getirdikleri, mağdurun kolunun ağrıması nedeniyle sanık M.B.nun mağdurun koluna baktığı ve "bir iğne yapın" dediği, bu arada sanıkların mağdur A.D."nu alarak kliniğe getirdikleri, kliniğe çıkarmadan araçta beklettikleri, mağdur İ."i de klinikten alan sanıkların mağdurları T. T. denilen yere götürerek dövdükleri,
Mağdur İ."den haber alamayan annesi H. D.ve tanık N. K."un birlikte kliniğe gelerek önce klinikte çalışan tanık hemşire H. B."ye oğlunu sorduğu, tanığın da önce M. A. G."u aradığı, ulaşılamaması üzerine, sanık M.T. A."ı aradığı, sanık M."nın da M.A. G."la "yoldalar geliyorlar" dediği, bu arada kliniğe gelen sanık M.B.na da ısrarla mağdurun annesinin oğlunu sorması ve mağdurun sanık M. A. G.ile birlikte olduğu söylendiğinden sanık M. B."nun M. A.G."u arayarak kliniğe gelmelerini istediği, mağdurların kliniğe getirildiği ve ailelerine teslim edildikleri;
1- Mağdur İ."in kolunun sanık M. B.tarafından incelenmesi esnasında mağdurun dövüldüğüne ilişkin hiç bir beyanının bulunmadığı, sanığın mağduru normal hasta kabul ederek baktığı,
2- Olay tanığı hemşire H. B."nin mağdurların getirilmesi için önce kendisinin sanıklar M. A.G. ve M. T. A."ı aradığı, sanık M. B."nun sonra sanıkları aradığı, sanık M. B."nun bu şekilde olaydan haberi olduğu,
3- Suça konu eylemin işlendiği zaman dilimi olan 15.30 - 20.30 arası beş saatlik süre içinde sanık personeli olan sanıklar M. T.A. ile bir defa, M.A.G."la üç kez telefonla görüşmesinin olduğu, bir telefonun mağdur İbrahim Demircioğlu"nun annesinin talebi üzerine yapılan görüşme olduğu kabul edildiği taktirde yapılan görüşmelerin doğal olduğunun kabul edilmesi gerektiği,
4- Klinikte çalışan sanıklar M.A. G. ve M.A.ın azarlanmaları nedeniyle kendiliklerinden kaybolan telefonu bulmak amacı ile harekete geçerek bu olayı gerçekleştirdikleri, soruşturma ve kovuşturma safhaları dahil, hiç bir aşamada sanık M.den talimat aldıklarına veya azmettirdiğine ilişkin hiç bir beyanlarının bulunmadığı,
5- Sanık M. B."nun yanında çalışan sanıkların arkadaşları olan diğer sanıklar Fatih Demircioğlu, E.A.ve İ.K."nun hiç bir aşamada sanık M. B."nun talimatı veya talebi üzerine eylemi gerçekleştirdiklerine ilişkin beyanlarının bulunmadığı,
Sanık M.B."nun tüm aşamalarda suçu inkar ettiği, atılı suçu işlediğine dair kesin, inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediği olayda, sanığın beraati yerine, oluşa ve dosya içeriği ile kanıtlara uygun düşmeyen soyut gerekçe ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya azmettirme suçundan cezalandırılmasına dair mahalli mahkemece verilen kararın bozulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 02.07.2013 gün ve 7359-8429 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar F.D., İ.K., E.A., M. T. A. ve M. A.G. hakkında kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle, sanık M.B. hakkında mağdur A.D."na yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan beraat hükmü ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, inceleme sanık M. B. hakkında mağdur İ. D."na yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna azmettirmenin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde bir sağlık ocağında doktor olarak görev yapan sanık M."in aynı zamanda Çapa Tıp adlı özel bir poliklinikte çalıştığı, haklarındaki mahkûmiyet hükmü onanmak suretiyle kesinleşen sanıklar M. ve M."in de aynı poliklinikte sağlık görevlisi, diğer sanıkların ise M. ve M."nın arkadaşları oldukları,
Suç tarihinden bir hafta kadar önce sanık M."in eşine ait cep telefonunu poliklinikte bir masanın üstünde unuttuğu, aynı gün mağdurlar İ. ile A."ın tahlil yaptırmak için geldikleri, poliklinikte nöbetçi olan sanık M. tahlille uğraşırken masanın üzerinde bir şeylerin devrildiği ve M."nın devrilen eşyaları toparladığı,
Ertesi gün sanık M."in telefonunun nerede olduğunu sorduğu, M."nın tahlil için gelen mağdurları hatırladığı ve yanında diğer sanık M. olduğu halde M."e durumdan bahsederek, onların almış olabilecekleri yönündeki şüphesini aktardığı, M."in; "bir polikliniğe sahip çıkamıyorsunuz" şeklindeki sözlerle kızdığı ve; "gelen şahıslarla bir konuşun" dediği, bir telefon kaybolduğunu ve kendilerinden şüphelenildiğini duyan mağdurların birkaç gün sonra polikliniğe geldikleri, M."ya; "telefonun çalınmış, geçmiş olsun, ama biz almadık" dedikleri, telefonun doktora ait olduğunu öğrenmeleri üzerine de sanık M."in yanına giderek kendilerinin almadığını söyledikleri, sanık M."in bunun yüz kızartıcı bir suç olduğunu, almışlarsa zaten ortaya çıkacağını ve şikâyette bulunduğunu belirttiği,
Telefonun kaybolmasının üzerinden sekiz gün geçtikten sonra 23.06.2003 günü M., M., İ., F. ve E."in, M."in ağabeyine ait T. marka araçla önce mağdur İ."in evine gittikleri, annesinin; İ."in evde olmadığını, köye gittiğini ve bir süre gelmeyerek ders çalışacağını söylemesi üzerine sanıkların oradan ayrıldıkları, o sırada İ."in evinin alt katında bakkal dükkanı olan N."ın ne için geldiklerini sorduğunu, sanıkların da; "bir telefon çalındı, onunla ilgili konuşacaktık" dedikleri, köyde İbrahim"e ulaştıkları ve; "telefon bulundu, doktor seninle görüşmek istiyor" diyerek arabaya davet ettikleri, İ.."in de kendisinden şüphelenildiği için doktor M."in özür dileyeceği düşüncesiyle arabaya bindiği, A.Müzesi yakınlarında tenha bir alanda araçtan indikleri ve İ."i sopa ile darp etmeye başladıkları, telefonun nerede olduğunu sorunca İbrahim"in dayaktan kurtulmak maksadıyla amcasının oğlu olan A."ın aldığını söylediği, bunun üzerine İ."i alıp polikliniğe getirdikleri, orada bulunan sanık doktor M."in İ."e baktığı ve; "şuna bir iğne yapın" dediği, enjeksiyon yapıldıktan sonra İ."in bir odada on dakika kadar bekletildiği, yüzünde, kolunda ve vücudunun diğer bölgelerindeki ağrı ve şişlikler için buz istemesi üzerine buz verildiği,
Mağdur İ.poliklinikte beklerken bir kısım sanıkların inşaatta çalışmakta olan A."ın yanına gittikleri; “telefon bulundu, doktor seninle görüşmek istiyor” diyerek onu da arabaya bindirdikleri, yolda bir yerden sopa aldıkları, polikliniğin önüne gelince A."ın arabadan inip gitmek istediği, ancak izin vermedikleri, içerideki İ."i de tekrar arabaya bindirdikleri ve T. Tepesi isimli yere gittikleri, orada A."a; "telefonu sen almışsın, İ.öyle söyledi" dedikleri, İbrahim"in dayak yemiş halini gören A."ın; "evet, ben aldım" dediği, A."ı ağaca bağladıkları, kalın bir halat ve sopa ile darp ettikleri,
Bu sırada İ."in anne ve babasının, sanıkların oğullarını arama nedenini bakkal Nurullah"tan öğrendikleri ve polikliniğe geldikleri, annesinin önce hemşire H."ye, sonra da sanık M."e; "oğlum nerede, oğlumu getirin" dediği, H."nin telefonla M.ve M."yı aradığı ve; "Merak etme teyze, gelecekler" diye onu yatıştırmaya çalıştığı, sanık M."in de önce M."yı sonra M."i aradığı, telefon görüşmesi sırasında T.Tepesi"nde bulunan M."in sanık M."e; "çocukları dövüyoruz" dediği, görüşme bittikten sonra da diğer sanıklara; "uzun boylu olanın annesi gelmiş, doktor istiyor, onu geri götüreceğiz" dediği, poliklinikteki sanık M."in de İ."in annesine; “tamam sen merak etme, telefonu senin oğlun almamış, onu şimdi getirecekler” şeklinde sözler söylediği,
Sanıklar M.ve F."in İ."i arabaya bindirerek T. Tepesi"nden ayrıldıkları, yolda kolluk görevlilerini görmeleri üzerine telefonla diğer sanıkları arayarak; "jandarma geliyor hemen uzaklaşın" dedikleri,
Bir süre sonra polikliniğe getirilen ve ayakta zor duran İ.."in annesinin koluna girdiği ve orada bulunan başka bir araçla evine gittiği, T.Tepesi"nde kalan sanıklar E.ve İ."in de mağdur A.ile birlikte bulundukları yerden ayrılarak yolda durdurdukları başka bir araçla polikliniğe geldikleri, çenesi açılan A."a sanık M."in söylemesi ile dikiş atıldığı, yüzleştirme için İ."e haber verildiği, ailesi ile birlikte yeniden polikliniğe gelen İ."in sanık M."in odasında, telefonu kendilerinin almadığını, A."ın adını dayaktan kurtulmak için verdiğini söylediği, mağdurların aile ve yakınlarının da gelmesi nedeniyle arbede çıktığı, İ...in eniştesinin başına yumruk vurulması nedeniyle yere düşüp bayıldığı, olayların büyüdüğünü gören sanık M."in; “telefonu da istemiyorum, sizi de istemiyorum” diyerek kalabalığı dağıttığı, mağdurların bayılan şahısla birlikte devlet hastanesine gitmeleri üzerine hastane polisinin haberdar olması nedeniyle suç konusu eylemlerle ilgili soruşturmaya başlandığı,
HTS ve görüşme analiz raporlarına göre, sanık M."in olay günü saat 09.42, 15.43, 18.39 ve 19.24 de M."i aradığı, 18.34 de M.ile görüştüğü, aynı gün saat 21.46 dan sonra olmak üzere M."le dört kez, M. ile bir kez telefon görüşmelerinin bulunduğu,
Mahkûm olan diğer beş sanığın tüm aşamalarda M."in yönlendirmesi, isteği ve azmettirmesi ile eylemi gerçekleştirmediklerini, M."in kızması nedeniyle ve telefonu bulalım düşüncesiyle kendi başlarına hareket ettiklerini açıkladıkları, yalnızca hükmün kurulduğu oturumda sanık M."nın; "...M.G. aracında benzin olmadığını söyledi, doktor M.de gidin gelin depoyu fullerim demişti" şeklinde açıklamalarda bulunduğu, müdafiinin de eylemi kararlaştıran, suçun işlenmesi için arkadaşının aracını sanıklara tahsis eden ve aracın yakıtını dolduranın sanık Metin olduğunu belirttiği,
Mağdur İ.D. hakkında düzenlenen adli muayene raporunda; "Sol göz altında morluk, sağ omuzda, sol üst kolda, sağ dirsekte sıyrıklar, sırtta sol tarafta sıyrık, bacakta sağda, uyluk arka kısımda solda dizin üstünde ve altında sıyrıklar, sağ kalçada enjeksiyon izi, sol uylukta ve civris latde ekimoz sol humerus ve sağ omuzda ekimotik alanlar mevcut, beş gün iş gücü kaybı vardır, hayati tehlikesi yoktur",
Mağdur A.D.hakkında düzenlenen adli muayene raporunda ise; "sırt bölgesinde yaygın ekimotik alanlar, sol dirsekte ekimoz, hayati tehlikesi yok, sekiz gün iş gücü kaybı vardır" şeklinde tespitlere yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur İ. D.; A.Müzesinin olduğu alanda darp edilirken dayaktan kurtulmak için telefonu A."ın aldığını söylediğini, bunun üzerine tıp merkezine götürüldüğünü, kendisini karşılayan sanık M."in kolundaki ve yüzündeki yaralara baktığını; "götürün buna bir iğne vurun" dediğini, enjeksiyondan sonra kilitli bir odada tutulduğunu, yaraları aşırı derecede ağrı yaptığı için buz istediğini, bir şahsın kilitli olan kapıyı açarak buz verdiğini, daha sonra A. ile birlikte T.Tepesine götürüldüklerini, burada da darp edilirken sanık M."e bir telefon geldiğini, M."in arayan doktara; "çocukları dövüyoruz" diye konuştuğunu, sonra da diğerlerine; "uzun boylu çocuğu doktor bey istiyor, ailesi hastaneden bekliyormuş" dediğini ve kendisini geri getirdiklerini,
Mağdur A.D.; kliniğe gelince yaralı halde kendisini gören doktor M."in yüzünde hayret ifadesi olmadığını, kanlar içinde olmasına rağmen bir tepki vermediğini, feci şekilde dayak yemesi nedeniyle başta doktor olmak üzere tüm sanıklardan şikâyetçi olduğunu, klinikte diğer mağdur ile yüzleştirilmesinin doktorun odasında yapıldığını,
Mağdur İbrahim"in annesi olan tanık H. D.; tıp merkezinde bulunan hemşirenin; "senin oğlun şimdi gelecek teyze, sen otur" dediğini, ısrar edince de; "telefon açtık, senin oğlunu getirecekler" şeklinde konuştuğunu, sanık M.gelince ona da ısrarla ve ağlayarak oğlunu sorması üzerine sanığın önce; "senin oğlunu getirecekler" dediğini, telefonla birileriyle görüştükten sonra da; "tamam teyze, telefonumu çalan senin oğlun değilmiş, diğer çocukmuş, senin oğlunu getirecekler" şeklinde sözler söylediğini,
Poliklinikte hemşire olarak çalışan tanık H. B.; 23.06.2003 günü M.. ve M."in yanlarında genç bir şahısla geldiklerini, şahsın kolunda şişlik olup rahatsız göründüğünü, ne olduğunu sorduğunda diğerlerinin; "bunlar doktor M.B.telefonunu çalan şahıslar, bunlarla kavga ettik" dediklerini, o sırada sanığın başka bir hastaya bakmak için kliniğe geldiğini, şahsın da koluna baktığını ve bir ağrı kesici iğne yapılmasını söylediğini, enjeksiyondan sonra pansuman odasında bekleyen şahsın kendilerinden buz istediğini ve buz verdiklerini, bir süre sonra şahsı görmediğini, nereye nasıl gittiğini bilmediğini, daha sonra ailesinin geldiğini, telefon açmaları nedeniyle şahsın yine yaralı bir şekilde geldiğini, sonra da diğer şahsın çenesinde hafif bir açılma olduğu halde geldiğini, çok kalabalık ve gergin olan ortam nedeniyle ne olduğunu anlayamadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık M.B.; diğer sanıklar M. ve M."in kaybolan telefonu pazar günü kliniğe gelen şahısların almış olabileceklerini söylemeleri üzerine; "bir kliniğe sahip çıkamıyorsunuz" diye onlara kızarak; "şahıslarla bir konuşun" dediğini, sonra kliniğe mağdurların geldiklerini, yüzlerine dahi bakmadan; "bu yüz kızartıcı bir suçtur eğer siz yaptıysanız yakalanırsınız" şeklinde sözler söylediğini, 23.06.2003 günü ise kliniğe ikindi saatlerinde geldiğinde M."in yanında kolunda ağrı olan bir şahıs gördüğünü; "rahatsız ise buna ağrı kesici iğne yapıverin" dediğini, aynı gün saat 18.00 sıralarında polikliniğe kadınlı erkekli kişilerin geldiğini, oğullarının çalışanları tarafından götürüldüğünü söylemeleri üzerine M.ve M."yı aradığını ve polikliniğe gelmelerini söylediğini, bir süre sonra bir şahıs, daha sonra da çenesinde açılma olan diğer şahsın geldiğini, telefondan dolayı herkesin birbirine ithamda bulunduğunu, orada bulunan şahısların ortamı sakinleştirmek için; "diğer çocuğu da çağıralım yüzleşsinler" dediklerini, diğer yaralı şahsın da geldiğini, o sırada birinin dışarıda arbededen dolayı düştüğünü, herkesi uzaklaştırmaya karar verdiğini, M. ve M."nın çalınan eşyaları bulma adına kendileri hareket etmiş olabileceğini, mağdurların durumunu önemseyip resmi mercilere bildirme gereği duymadığını, bunun bir görev olduğunu da bilmediğini, suça azmettirmediğini, yanında çalışanların kendi eşinin cep telefonu konusunda neden bu kadar hassas olduklarını bilemediğini savunmalarında belirtmiştir.
5237 sayılı TCK"nun "azmettirme" başlıklı 38. maddesi;
“(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
(3) Azmettirenin belli olmaması halinde, kim olduğunun ortaya çıkarılmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmişbeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir.
Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK, 765 sayılı TCK"nda öngörülen “asli iştirak-fer"i iştirak” ayrımını terk ederek, yeni sistemde birer sorumluluk statüsü olarak öngörülen iştirak şekillerini, fiilin işlenişi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü olarak alınmak suretiyle, faillik (37. md), azmettirme (38. md) ve yardım etme (39. md) olarak belirlemiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen yeni suç teorisine göre azmettiren “fail” değil “şerik” konumundadır. Azmettirme, belli bir suçu işleme hususunda henüz bir fikri olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer kişi daha önce suçu işlemeye karar vermiş ise, bu takdirde azmettirmeden değil, artık manevi yardımdan sözedilebilecektir. Azmettirenin kasten hareket etmesi gerekir. Bu kast, failde belli bir suçu işleme hususunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsamalıdır. Eylemin yer ve zamanının veya eylemin işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine ise gerek yoktur. Nitekim CGK"nun 06.03.2012 gün ve 345-73 sayılı kararında da benzer hususlara işaret edilmiştir.
5237 sayılı TCK"nun "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinde de; "(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
...b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır..." hükmüne yer verilmiştir.
Maddenin 1. fıkrasında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekline yer verilmiş ve eylem bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile yaptırıma bağlanmış, 2. fıkrada ise, suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilerek, failin iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı hükmüne yer verilmiştir. 3. fıkrasının (b) bendinde de, suçun birden fazla kişi ile işlenmesi cezayı arttırıcı neden olarak öngörülmüştür.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması ve sınırlandırılmasıdır. Nitekim bu durum madde gerekçesinde; “korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar M., M., E., İ. ve F. hakkında mağdurlar A. ve İ."e yönelik birden fazla kişi ile birlikte cebir ve hile kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiği olayda, dosya içinde yer alan bilgi ve belgeler, HTS ve görüşme analiz raporları ile mağdur ve tanık anlatımlarının kendi içlerinde ve birbirleriyle vicdanî kanaatle serbestçe takdir edilmesi sonucunda; poliklinikte doktor olarak görevli bulunan sanık M."in eşine ait kaybolan telefonun bulunması amacıyla mağdur İ. D.nun hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılması eylemini gerçekleştirme hususunda henüz bir fikri olmayan diğer sanıklar M., M., E., İ. ve F.te, adı geçen mağdura yönelik olarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleme kararının oluşmasını sağladığı anlaşıldığından, sanığın 5237 sayılı TCK’nun 109/2. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna diğer sanıkları azmettirdiği ve TCK"nun 38. maddesi uyarınca azmettiren sıfatıyla cezai sorumluluğunun bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkemece kurulan mahkûmiyet hükmü ve Özel Dairece verilen onama kararı isabetli olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.10.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.