Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık R. Y."ın beraatına ilişkin, Tokat 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 04.07.2008 gün ve 498–771 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 27.10.2010 gün ve 20846-29848 sayı ile;
"Olay akşamı saat 22.30 sıralarında 85 promil alkollü olarak idaresindeki araç ile seyir halinde iken stadyumun yanına geldiğinde önünde seyreden bir araca arkadan çarparak maddi hasarlı trafik kazasına neden olan sanığın eyleminde, alkolün etkisiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluştuğu ve mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde sanığın beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 25.03.2011 gün ve 214-425 sayı ile;
"Sadece alkol alan kişilerin değil, trafiğe uyuşturucu yahut alkol almaksızın çıkan kişilerinde trafik kazası yaptıkları umumun malumudur. Yasa koyucu bu madde ile alkolün etkisi ile araç kullanamayacak durumda olanların cezalandırılmasını amaçlamıştır. İlgilinin aldığı alkolün etkisi ile araç kullanamayacak durumda olup olmadığı ya olay anında alınan adli raporla ya da huzurda dinlenen tutanak mümzilerinin sanığın dış ortama yansıyan davranışlarınından edindikleri gözlemlerin sorulması ile ile tesbit edilir. Tutanak mümzileri sanığın alkollü olmakla birlikte araç kullanabilecek durumda olduğunu beyan ettiklerine göre mahkememizin kararı doğru olup, bozma kararı yerinde değildir" şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnerek, sanığın beraatına karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli, 19.11.2012 gün ve 299384 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında alkollü araç kullanmaktan dolayı 01.05.2008 günlü tutanak ile 2918 sayılı Kanunun 48/5. maddesi uyarınca 480 TL idari para cezası uygulaması yapıldığı,
01.05.2008 günlü maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık R. Y."ın sevk ve idaresindeki araçla, S. C.’ın sevk ve idaresindeki araca arkadan çarpmak suretiyle maddi hasarlı trafik kazasına neden olduğu,
Kaza sonrasında trafik görevlilerince saat 22.27 itibariyle yapılan alkolmetre ölçümüne göre, sanığın 155 promil, aynı gün hastanede saat 23.10"da yapılan ölçüme göre ise 85 promil alkollü olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık kolluktaki savunmasında; olay günü saat 22.30 sıralarında iki adet bira içtikten sonra aracı ile seyir halindeyken aynı yönde seyreden bir araca çarptığını, olay yerine gelen trafik polislerinin tutanak tuttuklarını, içtiği biraların kendisini sarhoş edeceğini tahmin edemediğini, alkollü araç kullandığından dolayı pişman olduğunu belirtmiş,
Mahkemede ise kolluk anlatımına kısmen benzer olmakla birlikte, trafik polislerince yapılan alkol ölçümünde 155 promil alkollü çıktığını, buna itiraz ettiğini ve hastanede yapılan ölçümde ise 85 promil çıktığını, alkollü olduğunu, ancak araç kullanabilecek vaziyette bulunduğunu söylemiş,
Trafik polisi olan ve kaza tespit tutanağını düzenleyen tanıklar C. B.ve K. Ö. mahkemede; kaza üzerine olay yerine gidip tutanak düzenlediklerini, sanığın melekelerinin yerinde olduğunu ve araç kullanabilecek bir durumda bulunduğunu dile getirmişlerdir.
5237 sayılı TCK’nun "Trafik güvenliğini tehlikeye sokma" başlıklı 179. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır" hükmüne yer verilip, fıkranın uygulanma şartları ise gerekçesinde; "alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir" şeklinde açıklanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.05.2007 gün ve 03-111 ile 04.12.2007 gün ve 262-263 sayılı kararlarında da fıkranın uygulanma şartları; "yaptırım altına alınan eylem, alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle "emniyetli bir şekilde" araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanmasıdır. Bu suç kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmayıp, kişinin bu halde emniyetli şekilde araç kullanamayacağını bilerek araç kullanması gerekmektedir. Kişinin emniyetli şekilde araç kullanamayacak durumda olduğunun her somut olayda belirlenmesi zorunludur. Bir başka anlatımla, alkol veya uyuşturucu madde kullanılmasına rağmen kişinin emniyetli bir şekilde araç kullanabildiği hallerde bu suçun oluşması mümkün değildir" biçiminde açıklanmıştır.
Diğer taraftan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca, belirlenen alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecelerde bireysel farklılıklar görülmekle birlikte; düşük konsantrasyondan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecelerde gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ve beyin arasındaki iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler haline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz yönde etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir arada yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini gibi becerilerde olumsuz yönde etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu, bu durumdaki bir sürücünün risk alma eğiliminin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve kaza ihtimalinin arttığının bilimsel olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
Nitekim trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından verilen hükümlerin temyiz incelemesini yapan Özel Dairece, bilimsel verilere dayanılarak 100 promilden yüksek olarak belirlenen alkol düzeyinin, kişinin melekelerini zayıflatacağı ve güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceği kabul edilmek suretiyle, 100 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullanan sanıkların trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 18.01.2012 gün ve 2011/6233 esas-2012/348 karar; 14.03.2012 gün ve 2011/13259 esas-2012/7188 karar; 26.03.2012 gün ve 2011/11191 esas-2012/8282 karar sayılı kararları).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Trafik görevlilerince yapılan alkolmetre ölçümüne göre sanığın trafik kazasının hemen sonrasında 155 promil alkollü olduğunun tespit edilmiş olması, kolluktaki savunmasında içtiği biraların kendisini sarhoş edeceğini tahmin edemediğini, alkollü araç kullandığından dolayı pişman olduğunu belirtmesi ve güvenli sürüş yeteneğini kaybetmiş olduğunu gösterir şekilde bir başkasının aracına arkadan çarpmak suretiyle maddi hasarlı trafik kazasına neden olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığa isnat edilen, alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanmak suretiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu tüm unsurlarıyla oluşmuş olup, sanığın beraatına karar veren yerel mahkeme direnme kararı yerinde değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın yüklenen suçtan cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Tokat 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.03.2011 gün ve 214-425 sayılı direnme kararının, sanığın yüklenen suçtan cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.10.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi