Kasten yaralama suçundan sanık S. H.."nun 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 86/3-e, 29, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 3 ay 22 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Espiye Sulh Ceza Mahkemesince 11.06.2007 gün ve 56-90 sayı ile verilen hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 23.02.2012 gün ve 13144-5869 sayı ile;
“Sanık S.. hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğuna ilişkin olarak, sanığın 14.05.2007 tarihli duruşmadaki beyanında kabul etmediğini beyan etmiş olması sebebiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/6. maddesinin (c) 2. cümlesi karşında, tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir" açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.08.2012 gün ve 250229 sayı ile;
“Kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması esnasında sanık S..sorgusunun yapıldığı 14.05.2007 tarihli duruşmada, diğer sanıktan şikayetçi olduğunu, CMK"nun 231. maddesinden yararlanmak istemediğini belirtmişse de, sanığın CMK’nun 231. maddesinden yararlanmak istemediğini belirtmesinin, bu kurumdan yararlanmayı istemediği şeklinde değerlendirilmesinin yasal dayanağı olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir. Çünkü gerek sanığın sorgusunun yapıldığı tarihte, gerekse hükmün verildiği tarihte CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasını isteyip istemediği sanığa sorulmamaktadır. CMK’nun 231. maddesinin 6. fıkrasının c bendine 22.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Yasanın 7. maddesiyle eklenen ek cümle ile sanıklara CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasını kabul etmeme olanağı tanınmış olup, bu tarihten önce yapılan duruşmada CMK’da olmayan bir hakkın kullanıldığı söylenemez. Bu nedenle 14.05.2007 tarihli duruşma tutanağına sanığın CMK’nun 231. maddesinden yararlanmak istemediğinin yazılması yok hükmünde olup sonuca etkili değildir. Yeni yasal düzenleme çerçevesinde sanığa yeniden CMK’nun 231. maddesinden yararlanmak isteyip istemediğinin sorulması, verilecek cevaba göre hüküm kurulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 28.09.2012 gün ve 11859-9171 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, 14.05.2007 tarihli duruşmada “CMK’nun 231. maddesinden de yararlanmak istemem” şeklinde beyanda bulunduğu olayda, hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca uygulanması mümkün hale gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun sanık bakımından değerlendirilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 14.05.2007 tarihli celse de “mağdur ile uzlaşmak istemiyorum, CMK’nun 231. maddesinden yararlanmak istemem” şeklinde beyanda bulunduğu,
Yerel mahkemece 5728 sayılı Kanunla değişik CMK’nun 231. maddesi yürürlüğe girmeden önce 11.06.2007 tarihli hükümle, sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nun 86/2, 86/3-e, 29, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 3 ay 22 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine karar verildiği, hüküm tarihi itibarıyla uygulanması mümkün olmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı,
Sanığın sabıka kaydının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK"nun "Kasten yaralama" başlıklı 86. maddesi; “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her türlü davranışla kasten yaralama suçunun işlenebileceği kabul edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, kasten yaralama eylemi nedeniyle mağdurda meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması durumunda suçun şikayete tabi olduğu, ancak maddenin üçüncü fıkrasında sayılan hallerin bulunması durumunda ise şikayet şartının aranmayacağı belirtilmiştir.
İnceleme konusu olayda, sanığın 5237 sayılı TCK"nun 86/2 ve 86/3-e maddelerinde düzenlenen silahla kasten yaralama suçunu işlediği iddia edilmekte olup, bu suçun takibi şikayete bağlı değildir.
Bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kronolojik olarak gelişim sürecinin incelenmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile çocuklar hakkında kabul edilmiştir.
5271 sayılı Kanunun 231. maddesine, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunla; “(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir....
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir” biçiminde eklenen 5-14. fıkralar ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması büyükler için de kabul edilmiş, aynı kanunun 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak üzere, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden, CMK’nun 231. maddesine 5560 sayılı Kanunla eklenen 5-14. fıkralar ile, başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, daha sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle, 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5. fıkrasındaki “bir yıl” ibaresi “iki yıl” olarak, 14. fıkrası ise; “Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz” biçiminde değiştirilerek, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiştir. Böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan hükmün açıklanmasının geri bırakılması Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar hariç olmak üzere tüm suçları kapsayacak şekle dönüştürülmüştür.
Dolayısıyla 08.02.2008 tarihine kadarki süreçte TCK"nun 86/3. maddesi kapsamında yer alan kasten yaralama suçlarında sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanması mümkün olmazken, 5728 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle 08.02.2008 tarihinden itibaren artık bu suçlar için de diğer şartlarında bulunması durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanabilir hale gelmiştir.
Öte yandan 01.03.2008 günü yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun ile 3713 sayılı Kanunun 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununa eklenen Ek 10. madde ile de; 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Kanunda yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsam dışına çıkarılarak kurumun uygulanma alanı tekrar daraltılmış, 25.07.2010 gün ve 27650 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 231. maddenin 6. fıkrasına eklenen cümleyle, sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği esası getirilmiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Hüküm tarihi olan 11.06.2007 günü itibariyle diğer şartların varlığı halinde yalnızca takibi şikayete bağlı suçlarla sınırlı olmak üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanması mümkün olup, sanığın işlemiş olduğu silahla kasten yaralama suçu takibi şikayete bağlı suçlardan olmadığından, yerel mahkemece sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının hakkında uygulanmasını isteyip istemediği yönünde görüş sorulması ve sanığında bu konuda görüş açıklaması usul ve kanuna aykırıdır. Zira Ceza Genel Kurulunun 17.11.2009 gün ve 193-268, 22.01.2013 gün ve 1152-20; sayılı kararlarında vurgulandığı üzere ceza hakiminin görevi kanunu olduğu gibi uygulamaktır.
Buna göre, yerel mahkemece hüküm tarihi itibarıyla uygulanması kanunen mümkün olmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını isteyip istemediği hakkında sanıktan görüş sorulması, sanığında bu hususta "CMK"nun 231. maddesinin uygulanmasını istemem" şeklinde irade açıklaması hukuki değerden yoksundur. Bu nedenle Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün, hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi zorunluluğundan bahisle hükmün bozulması gerekirken, sanığın hukuki değerden yoksun iradesine dayalı olarak yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının sanık S.H.yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, sanık S. H.hakkında kasten yaralama suçu yönünden hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi zorunluluğundan bahisle bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 23.02.2012 gün ve 13144-5869 sayılı onama kararının sanık Selda Hacımahmutoğlu yönünden KALDIRILMASINA,
3- Espiye Sulh Ceza Mahkemesinin 11.06.2007 gün ve 56-90 sayılı hükmünün sanık Selda Hacımahmutoğlu hakkında kasten yaralama suçu yönünden, hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi zorunluluğundan BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.10.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.