Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/734
Karar No: 2018/1488

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/734 Esas 2018/1488 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/734 E.  ,  2018/1488 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasında birleştirilerek görülen “haciz ihbarnamesi tebligatlarının usulsüz ve geçersiz olduğunun tespiti ile tebliğ tarihlerinin öğrenme tarihi olarak tespiti, icra müdürünün işleminin iptali ve hacizlerin kaldırılması, hesaplara konulan blokenin kaldırılması ve bu mümkün olmaz ise icra dosyalarına gönderilen paranın alacaklıya ödenmemesi” istemlerine dayalı şikâyetlerinden dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince asıl dosyada şikâyetin kabulüne, birleşen dosya yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 20.03.2014 tarihli ve 2013/1338 E., 2014/369 K. sayılı karar, şikâyet olunan-alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle 12. Hukuk Dairesinin 26.06.2014 tarihli ve 2014/15208 E., 2014/18794 K. sayılı kararı ile;
    “… Alacaklı tarafından kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi yapıldığı, şikayetçi 3. kişi tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, İİK"nun 89. maddesi uyarınca çıkartılan haciz ihbarnamelerinin usulsüz tebliğ edildiğinden bahisle tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesi ile haciz ihbarnamelerinin iptalinin ve hacizlerin kaldırılmasının istenildiği, mahkemece “Asıl dava yönünden ...davacının davasının kabulüne” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
    6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297/2. maddesinde; "...Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir..." düzenlemesine yer verilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu"nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E.-1997/776 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ilamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümüdür. Diğer bir anlatımla hüküm içeriğinin aynen infazı zorunludur. İlamın infaz edilecek kısmı yorum yoluyla belirlenemez. Bu nedenle hüküm fıkrasının hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça yazılması zorunludur.
    Somut olayda, temyize konu Konya 2. İcra Hukuk Mahkemesi"nin 21.03.2014 tarih ve 2013/1338 Esas, 2014/369 Karar sayılı ilamının hüküm kısmının “1” numaralı bendinde sadece "...davacının davasının kabulüne" ibaresi kullanılmış, hüküm altına alınan isteğin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmemiştir. İlam, bu haliyle infazda şüphe ve tereddüt yaratacak nitelikte olduğu gibi, yukarıda anılan yasa maddesine de aykırı olarak tesis edilmiş olmakla kararın bozulması gerekmiştir...”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    İstem, haciz ihbarnamesi tebligatlarının usulsüz ve geçersiz olduğunun tespiti ile tebliğ tarihlerinin öğrenme tarihi olarak kabulü, icra müdürünün işleminin iptali ve hacizlerin kaldırılması, hesaplara konulan blokenin kaldırılması ve bu mümkün olmaz ise icra dosyalarına gönderilen paranın alacaklıya ödenmemesine ilişkindir.
    Şikâyetçi-borçlu vekili Konya 5. İcra Müdürlüğünün 2013/3084 sayılı dosyası ile borçlular S.S. Güvercinlik Kasabası Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve Ulaş Melih Yarar aleyhinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, takip dosyasından müvekkiline 1., 2. ve 3. haciz ihbarnamelerinin Tebligat Kanununun 12. ve 13. maddeleriyle Tebligat Tüzüğünün 18. maddesine aykırı olarak usulsüz şekilde (müvekkilinin yetkili temsilcisinin o sırada olup olmadıklarını belirlemeden) birlik bünyesinde çalışan işçilere tebliğ edildiğini, yapılan bu işlemlerden sonra müvekkilinin süresinde itirazda bulunmadığı gerekçesiyle icra müdürlüğünün 26.09.2013 tarihli işlemiyle icra dosyasına borçlu olarak eklenmesine karar verildiğini, müvekkilinin mal varlığına ve banka hesaplarına haciz konulduğunu, mevcut durum itibariyle müvekkilinin herhangi bir borcu olmadığı hâlde usulsüz tebligatlara bağlı olarak dosya borcunu ödemeye zorlandığını, müvekkiline gönderilen haciz ihbarnamelerini öğrendikleri tarih olan 26.11.2013 tarihinden itibaren yasal süresi içerisinde ilgili icra dosyasına sundukları itiraz dilekçesi ile açıkça yasaya, yönetmelik ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak yapılan tebligatlara dayanılarak müvekkilinin mal varlığı üzerine haciz konulduğunu belirterek şikâyetin kabulü ile takibin müvekkili yönünden tedbiren durdurulmasına, müvekkiline gönderilen 1., 2. ve 3. haciz ihbarnamelerinin tebliğ tarihlerinin öğrenme tarihleri olan 26.11.2013 olarak düzeltilmesine, icra müdürlüğünün 26.09.2013 tarihli işleminin iptaline ve müvekkilinin mal varlığı üzerine konan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini; birleşen dosyada ise şikâyetçinin hesaplarına konulan blokenin kaldırılması ve bu mümkün olmaz ise icra dosyasına gönderilen paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilmesini talep etmiştir.
    Şikâyet olunan-alacaklı vekili haciz ihbarnamelerinin usulüne uygun tebliğ edildiğini, kendisine 3. haciz ihbarnamesi tebliğ edilen kişinin menfi tespit davası açarak borçlu olmadığını tespit ettirmesi gerektiğini belirterek istemin reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece asıl dava yönünden haciz ihbarnamelerine ilişkin tebligatların Tebligat Kanununun 13. maddesine aykırı düzenlenmiş olduğu gerekçesiyle kabulüne, asıl davanın kabul ile sonuçlanması nedeniyle birleşen davanın konusuz kaldığından bu dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuştur.
    Şikâyet olunan-alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
    Mahkemece, davacının dava dilekçesinde dava konusu ve talep neticesinin herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek kadar açık olduğu, davanın net olarak kabul ile sonuçlandığı, her ne kadar usulen talep konusunun hüküm fıkrasında infaz açısından geçmesi gerekli ise de; kararda hiçbir talebin reddine ilişkin hüküm kurulmadığından bu hâliyle infaz kabiliyetinin bulunduğu, Özel Dairenin bozma kararının usul ekonomisine uygun olmadığı vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiş; direnme kararı şikâyet olunan-alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece “asıl dava yönünden haciz ihbarnamelerine ilişkin tebligatlar Tebligat Kanununun 13. maddesine aykırı tanzim edildiğinden davacının davasının kabulüne” şeklinde kurulan hükmün infazda şüphe ve tereddüt oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden önce, her iki tarafın da bozmaya uyulmasını istediği somut olayda mahkemece direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
    Ön sorunun çözüme ulaştırılması için öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (HUMK) 429. maddesine göre Yargıtayın bozma kararı üzerine hakim tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir. Görülüyor ki hâkim bozma ilamına uymak zorunda olmayıp eski kararda direnebilir. Bir başka ifade ile hâkim kural olarak Yargıtay bozma kararına uymak ya da bu karara karşı direnme kararı vermek konusunda tarafların istekleri ile bağlı olmayıp, serbest taktir yetkisine sahiptir.
    Ancak bu genel kurala ayrık olmak üzere, çekişmeli yargıda eğer bozma kararına karşı diyecekleri sorulan tarafların bozma kararına uyulmasını istemeleri, bozma nedenleri bakımından bozma kararına uyulmasını isteyen tarafı bağlayabilecek ve davayı karşı taraf yararına sona erdirebilecek bir nitelik taşıyorsa böyle bir durumda hâkimin artık direnme kararı vermesi olanağı bulunduğundan söz edilemez. Zira bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir.
    “Usulü kazanılmış hak” gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda (HUMK), gerekse 6100 sayılı HMK’da düzenlenmemiş olmakla birlikte uygulama ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarıyla (4.2.1959 tarihli ve 13/5 sayılı İ.B.K, 9.5.1960 günlü ve 21/9 sayılı İ.B.K.) yargılama hukukundaki yerini alan usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Bu itibarla, bir ara kararıyla taraflardan biri yararına usulü kazanılmış hak doğmuş ise, mahkemenin artık bu ara kararından dönmesine olanak bulunmadığı gibi; mahkemenin bu taraf lehine husule gelen kazanılmış hakkı gözetmesi gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. b İstanbul 2001, s 4738 vd).
    Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
    Gelinen bu aşamada HMK’nın 297. maddesine aykırı hüküm kurulması hâlinin kamu düzeni ile ilgili olup olmadığı da açıklanmalıdır.
    Bilindiği üzere kamu düzeni; kamunun (toplumun) her bakımdan genel çıkarlarını koruyucu hükümlerin tümü; bir ülkede kamu hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin güvenliğini ve düzenini ve bireyler arasındaki ilişkilerde hukuku, huzuru ve ahlâk kurallarına uygunluğu sağlamaya yarayan kurum ve kuralların tümü; devletin ve devlet yapısının korunmasını hedef tutan, toplumun her alanındaki düzenin temelini oluşturan bütün kuralları ifade eder (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Türk Hukuk Lügati, Büyük Larousse).
    6100 sayılı HMK’nın “hükmün kapsamı” başlıklı 297’inci maddesinde;
    “Hüküm Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:…Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” denilmektedir.
    Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak; anlaşılabilir, tutarlı kararlarla kamu düzeni ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Tarafların çözüm aramak için geldikleri yargısal makamların açık ve net hükümlerle üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. 6100 sayılı HMK ile getirilen ve yukarıda açıklanan yasal düzenlemenin nihai amacı da budur. Bu hâlde HMK’nın 297.maddesi kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerden olduğu, bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnası olup, tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahip bulunduğu kabul edilmelidir.
    Hâl böyle olunca her iki taraf bozma kararına uyulmasını talep etse bile yerel mahkemece kamu düzenine ilişkin konularda taraf iradelerinden bağımsız şekilde direnme kararı verilmesinin mümkün olduğu ve bu nedenle somut olayda ön sorunun bulunmadığı yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kabul edilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davanın kamu düzeni ile ilgili olmadığı, taraflarca getirilme ilkesine tabi davalardan olduğu, bu itibarla her iki tarafın uyma talep etmesi halinde mahkemece direnme kararı verilemeyeceği, ön sorunun bulunduğu direnme kararının bu nedenle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    İşin esasının incelenmesine gelince;
    Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenleme irdelenmelidir.
    Hemen belirtilmelidir ki hükümler davayı esastan halleden ve taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardır (HMK m. 294). Hüküm ile taraflar arasındaki uyuşmazlık sona erer ve hüküm kesinleşince, artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz.
    Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 297’nci maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
    6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’inci maddesinde:
    “ Hüküm Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
    a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
    b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
    c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
    ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
    d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
    e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
    (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”
    şeklinde düzenlenmiştir.
    Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, hâkimin vereceği kararla talep sonuçlarından her biri hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt oluşturmayacak şekilde göstermesi gereklidir (Aynı kurala HUMK’nın 397 ve 398. maddesinde de yer verilmiştir.). Açıklanan hükümle getirilen bu biçim koşulları yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Başka bir anlatımla kanunun amacı hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. O hâlde infazda tereddüt yaratmayacak açıklık ve anlaşılırlıkta olması, hükmün olmazsa olmazlarındandır.
    Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 08.10.1997 tarihli ve 1997/12-517E., 1997/776 K. sayılı kararında, ilamların infaz edilecek kısmının hüküm bölümü olup, ilamın infaz edilecek kısmının yorum yoluyla belirlenmesi mümkün olmadığından, hüküm fıkrasının hiçbir tereddüte yol açmayacak şekilde açıkça yazılması gerektiği kabul edilmiştir.
    Somut olaya gelince; mahkemece hüküm fıkrasının (1) nolu bendinde “asıl davada yönünden haciz ihbarnamelerine ilişkin tebligatların Tebligat Kanununun 13. maddesine aykırı düzenlediğinden davacının davasının kabulüne” karar verilmekle yetinilmiş, başkaca bir açıklamaya yer verilmemiştir. Hüküm fıkrasının hüküm altına alınan isteği içermemesi nedeniyle infazda şüphe ve tereddüt yaratacak nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Zira yukarıda da belirtildiği gibi yargı kararlarının infaz edilecek kısmı hüküm bölümüdür.
    O hâlde mahkemece hüküm altına alınan isteğin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmek suretiyle hüküm kurulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
    Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.


    S O N U Ç: 1) Ön soruna yönelik yapılan görüşmeler neticesinde yerel mahkemece direnme kararı verilebileceği, bu yönüyle ön sorunun bulunmadığı 23.10.2018 günü yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile,
    2) Esasa yönelik ise şikâyet olunan-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440’ıncı maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.10.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi