Esas No: 2019/9471
Karar No: 2021/2964
Karar Tarihi: 02.06.2021
Danıştay 10. Daire 2019/9471 Esas 2021/2964 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/9471
Karar No : 2021/2964
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR): Kendi Adlarına Asaleten …'ye Velayeten
… ve …
VEKİLLERİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
TEMYİZ EDEN MÜDAHİL
(DAVALI YANINDA) : …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMLERİN_KONUSU : …Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin … tarih ve E: …, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, 22/5/2016 tarihinde göğüs ağrısı şikayetinden dolayı Nazilli Devlet Hastanesi acil servisine getirilen oğulları/kardeşi …'nin hayatını kaybetmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek uğranılan zararlara karşılık … için 100.000,00 TL, … için 100.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı olmak üzere toplam 200.000,00 TL maddi tazminat ile davacıların her biri için 200.000,00 TL olmak üzere toplam 600.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararla; olaya yönelik olarak ilgililer hakkında başlatılan ön inceleme kapsamında Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığında görevli üç akademisyen tarafından düzenlenen bilirkişi raporu ve ceza soruşturması kapsamında hazırlanan Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun … tarih ve … sayılı raporuna bakıldığında, tedavinin yoğun bakım şartlarında yapılması gerekirken servis şartlarında yetersiz şekilde yapılmasının eksiklik olduğu ve bu hususların müdahil doktor açısından kusur teşkil ettiği, ancak tedavi yoğun bakım şartlarında gerçekleştirilmiş olsa dahi hastanın kurtulmasının kesin olmadığı, bu itibarla meydana gelen ölüm ile tespit edilen eksik tıbbi uygulamalar arasında uygun illiyet bağının kesin olarak kurulamadığı, bu durumda, davacıların çocuğu ve kardeşi olan …'nin ölümünde doktorların tespit edilen eksik tıbbi uygulamalarının ölümle illiyet bağı kesin olarak ortaya konulmadığından …'nin ölümü nedeniyle davacıların uğradıkları ileri sürülen maddi zararlarının karşılanmasına hukuken olanak bulunmadığı, sağlık hizmetini yürüten personelden olan müdahil doktorun, vefat eden …'nin ilk muayenesini başvurudan yaklaşık 11 saat sonra yapmasının ve kan gazı ölçümlerinin yapıldığı 23:15-06:38 saatleri arasında etkin bir şekilde pulse oksimetre ile satürasyon, solunum sayısı, nabız takipleri ile yoğun bakım sartlarında, entübe edilerek ve mekanik ventilatörde yapılması gereken takibin servis şartlarında yetersiz şekilde yapılmasının eksiklik olduğu, bu hususların hizmetin kötü işlediğinin bir göstergesi olduğu, meydana gelen ölüm olayı ile sunulan sağlık hizmeti kapsamındaki tıbbi uygulamalar arasında uygun illiyet bağı kurulamamış ise de, eksiklik olduğu tespit edilen tıbbi uygulamalar ve zararın niteliği dikkate alındığında, davacıların maruz kaldığı acı, elem ve üzüntünün hafifletilebilmesi amacıyla idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, davacılardan her biri için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 90.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 24/05/2017 tarihininden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi gerektiği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olayda davacıların çocuğu …'nin göğüs ağrısı şikayeti ile götürüldüğü Nazilli Devlet Hastanesinde görevli çocuk hastalıkları uzmanı Dr. … tarafından müteveffanın yoğun bakım şartlarında entübe edilerek ve mekanik ventilatörde yapılması gereken takibin servis şartlarında yetersiz şekilde yapılmasının eksik olduğu ve bu hususta Dr. …'in kusurlu olduğu, bu itibarla davalı idarenin sunmakla yükümlü olduğu sağlık hizmetinin kötü işlediği ve hizmet kusuru bulunduğunun kabulü gerektiği, davacılar murisi ..'nin desteğinden yoksun kalınan ve idarenin kusuru karşılığında sorumlu olduğu miktarın belirlenmesi amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan 06/03/2019 tarihli raporda, anne … için destekten yoksun kalma tazminat tutarının 206.901,13 TL, yetiştirme gideri indirimi yapıldıktan sonra baba … için destekten yoksun kalma tazminat tutarının 124.722,70 TL olduğunun tespit edildiği, davacılar vekiline hesap bilirkişisi raporu tebliğ edilmiş olmasına rağmen davacılar vekili tarafından miktar artırım talebinde bulunulmadığı, bu durumda, davacıların dava dilekçesindeki miktar esas alınarak davacılardan anne … için 100.000,00 TL baba … için 100.000,00 TL olmak üzere toplam 200.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davacıların davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf isteminde bulunulan kararın manevi tazminatın kısmen kabulüne kısmen reddine ilişkin kısmına yönelik tarafların istinaf başvurularının reddine, maddi tazminatın reddine ilişkin kısmına yönelik davacıların istinaf başvurularının kabulü ile kararın maddi tazminata ilişkin kısmının kaldırılmasına, kaldırılan kısım yönünden davacıların maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, hesap bilirkişisi raporunda dava dilekçesindeki miktardan daha fazla bir miktar hesaplandığı, rapora itirazlarının olmadığı, bu miktarı kabul ettikleri yönündeki dilekçenin ibraz edildiği, Mahkemece ara karar ile süre verilmek suretiyle artırılan tutarın açıklattırılması ve harcın yatırılmasının sağlanması gerekirken bunların yapılmadığı, miktar artırım hakkı süresi dolmadan karar verildiği, maddi tazminat istemi tamamen kabul edildiği halde aleyhlerine vekalet ücretine hükmedildiği, hesap bilirkişisine ödenen bilirkişi ücretinin iadesine karar verilmediği, hükmedilen manevi tazminat tutarının düşük olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, olayda tazmin ile mükellef tutulabilmesi için zarar ile hizmet arasında illiyet bağı bulunmasının zorunlu olduğu, meydana gelen sonuç ile davalı idare personelinin fiili arasında bilimsel tıbbi belgeler ile teyit edilmiş şekilde uygun nedensellik bağının bulunmadığı, hesap bilirkişisi raporuna yapılan itirazların değerlendirilmediği, hangi davacı lehine hangi miktarda tazminata hükmedildiğinin belli olmadığı, yargılama giderlerinin haklılık oranına göre hükmedilmesi gerekirken bu oranlamanın yapılmadığı, harçtan muaf olduğu halde aleyhine harca hükmedildiği ileri sürülmektedir.
Davalı yanında müdahil tarafından, müdahil doktorun müteveffanın takibini yetersiz yapması ile ölüm olayı ve destekten yoksun kalma tazminatından sorumlu olmasının başka başka durumlar olduğu, müdahilin eylemi ile ölüm arasında illiyet bağının kesin olarak ispatlanmasının şart olduğu, hasta için arandığında önemli ve acil bir durum olmadığı yönünde bilgi verildiğinden hastaneye derhal gelmediği, bu nedenle hastanın yatışından 11 saat sonra yakından muayeneye başladığı, klinik seyrinin kötüye gitmemesi nedeniyle acil tekrar yakın muayene değerlendirme kararından bilimsel olarak uzaklaşıldığı, üçüncü kan gazında ani bir azalma olduğunun saptanması ile birlikte yarım saat içinde yoğun bakımı olan bir merkeze nakil için başvuruda bulunulduğu, yer bulunamadığı, meydana gelen sonuç ile davalı idare personelinin fiili arasında bilimsel tıbbi belgeler ile teyit edilmiş şekilde uygun nedensellik bağının bulunmadığının Adli Tıp Kurumu raporunda açıkça belirtildiği, cezai kusuru olmayan birinin tazminattan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davacılar tarafından, dosyadaki raporlar ile araştırmaların dava konusu olayda müdahilin ihmal ve kusurlu hareket ettiğini, hizmet kusuru bulunduğunu gösterdiği, Nazilli Devlet Hastanesinde yoğun bakım servisinin bulunduğu, tıbbi cihazların da gayet gelişmiş olduğu, müteveffanın klinik bulguları yoğun bakım gerekliliğini gösterirken buna uygun tedavi uygulanmadığı, yoğun bakım için herhangi bir arama ve görüşme yapılmadığı, ölüm ile hizmet kusuru arasındaki illiyet bağının gerçekleştiği, davalı idare ile davalı yanında müdahilin temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı yanında müdahil tarafından, müdahilin eylemi ile ölüm arasında illiyet bağının kesin olarak ispatlanmasının şart olduğu, hasta için arandığında önemli ve acil bir durum olmadığı yönünde bilgi verildiğinden hastaneye derhal gelmediği, meydana gelen sonuç ile davalı idare personelinin fiili arasında bilimsel tıbbi belgeler ile teyit edilmiş şekilde uygun nedensellik bağının bulunmadığının Adli Tıp Kurumu raporunda açıkça belirtildiği, davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup, davalı idare tarafından savunma dilekçesi verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin, işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılar murisi …'nin 22/05/2016 tarihinde saat 01:00 sıralarında göğüs ağrısı şikayetiyle Nazilli Devlet Hastanesi acil servisine getirildiği, acil hekimi tarafından fizik muayene, laboratuvar ve radyolojik yöntemler uygulanarak icapçı çocuk doktoru …'e bilgi verildiği, fiziki muayenesinde tonsillerin hafif hiperemik durumda bulunduğu, solunum seslerinde, çok hafif ekspriumda uzama tespit edildiği, sağ akciğer bazallerde solunum seslerinde dinlemekle azalma ve kaba railer saptandığı, diğer sistem muayenelerinde patolojik bir özellik içeren durum saptanmadığı, adı geçen doktorun talimatıyla pnömoni (zatürre) tanısıyla takip ve tedavi için yatışının yapıldığı, antibiyoterapi ve nebül tedavisine başlandığı, rutinlerinin alındığı, kan gazı takibi ve PA akciğer grafisi ile radyolojik takip yapıldığı, klinik durumunun düzelmemesi üzerine tedaviye oral tamaflu-antiviral tedavi eklendiği, aynı gün saat 23:45'teki PA akciğer grafisinde, sağ alt ve orta lob tutulumunun devam ettiği, 23/05/2016 tarihinde saat 05:00 civarında genel durumunun iyi olduğu, ancak sonrasında solunum sıkıntısının arttığı, genel durumunda bozulmanın artması ve taşipne mevcut olması sebebiyle sevk planlandığı, saat 07:00'de 112 acil sağlık hizmetleri komuta kontrol merkezinin arandığı, yer açısından bir süre cevap beklendiği, yer yokluğu nedeniyle sevk edilemediği, saat 07:25'te mavi kod verilmesi üzerine mavi kod ekibinin 07:27'de hastaya ulaştığı, kalp tepe atımının olmadığı, nabzın alınmadığı, aspirasyon yapılarak resüsitasyona başlandığı, anestezi uzmanının hastayı entübe ettiği, saat 08:25'te tüm müdahalelere rağmen kardiyak atım alınamaması üzerine hastanın eksitus kabul edildiği, yapılan otopsi sonucunda düzenlenen 14/07/2016 tarihli otopsi raporunda, kişinin ölümünün akut pnömoni sonucu meydana gelmiş olduğunun tespit edildiği, Nazilli Kaymakamlığının … tarih ve …sayılı kararıyla müdahil doktor hakkında taksirle ölüme neden olma suçu dolayısıyla soruşturma izni verildiği, akabinde davacılar tarafından maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 24/05/2017 tarihinde davalı idareye yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Öte yandan, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2, 3 ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, doktor hakkında başlatılan ceza soruşturması kapsamında olaya yönelik olarak Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda özetle, "çocuğun şikayetleri ile başvurduğu 22.05.2016 günü 00:15'te acil hekimi tarafından yapılan değerlendirmesi ve istenen tetkikleri sonrası yapılan yatışın uygun olduğu, alınan tetkik ve akciğer grafileri ile yapılan muayene sonucu pnömoni teşhisi ile başlanan antibiyoterapi ile klinik progresyon gelişmesi üzerine doz ayarlaması ve antibiyoterapi düzenlemelerinin yapılmasının uygun olduğu, çocuk hastalıkları uzmanı Dr. …'in telefonda yapılan konsültasyon sonrası progrese olan klinik tabloya rağmen hastayı ilk muayenesinin başvurudan yaklaşık 11 saat sonra yapılmasının ve hastanın kan gazı ölçümlerinin yapıldığı 23:15-06:38 saatleri arasında etkin bir şekilde pulse oksimetre ile satürasyon, solunum sayısı, nabız takipleri ile yoğun bakım şartlarında, entübe edilerek ve mekanik ventilatörde yapılması gereken takibin servis şartlarında yetersiz şekilde yapılmasının eksiklik olduğu ve bu hususlarda Dr. …'in kusurlu olduğu, ancak gerekli oksijen, serum, bronkodilatör vb tedaviler ile yoğun bakım şartlarında takip edilse dahi fulminan seyirli bir septisemi olması nedeni ile kurtulmasının kesin olmaması ciheti ile mevcut eksiklik ile ölüm arasında kesin bir illiyet bağının kurulamayacağı" yönünde; ön inceleme kapsamında Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığında görevli üç öğretim üyesi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda ise, "pnömoni nedeniyle yaşamını kaybeden …'ye, hastalığın temel tedavisi olan antibiyotik tedavisinin hastaneye yatırılarak uygun bir şekilde başlanıldığı, ancak hem acil servise başvuru sırasında hem de yatışı sürecinde hastanın solunum yetmezliğinde olduğunun anlaşıldığı, acil serviste ve çocuk servisinde verilen oksijen tedavisine erken dönemde kısa süreli yanıt gözlense de izleminde oksijen satürasyonunun tekrar düşmesi ve sürekli düşük seyretmesi nedeniyle hastanın noninvaziv ya da invaziv solunum desteği ile solunum cihazına bağlanmasının uygun olacağı, bu nedenle de çocuk yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavi edilmesi gerektiği" yönünde görüş bildirilmiştir.
Müdahil doktor hakkında taksirle ölüme neden olma suçu dolayısıyla … Asliye Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan ceza davası kapsamında alınan (UYAP üzerinden temin edilmiştir) ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalının biri Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalında biri Hematoloji Bilim Dalında görevli olmak üzere iki öğretim üyesince hazırlanan bilirkişi raporunda ise, "müteveffanın pnömoni tanısına yönelik olarak başlanılmış olan tedavisinin uygun olduğu, hastanın hastaneye yatışında veya izlemi sırasında yoğun bakıma devrini gerektiren klinik ve laboratuvar durumunun olmadığı, genel durumunun ve izlem bulgularının kaybedildiği sabah saat 06:00'ya kadar bir değişiklik olmadığı, 06:45'te köpüklü kusmasının olduğu, kan basıncının 78/50, oksijen satürasyonunun 64 olarak ölçüldüğü, hastanın bu dönemde solunum desteğine ihtiyacı olduğu izleniminin alındığı, kliniğin kötüleşmesi üzerine 07:00'de 112 acil sağlık hizmetleri komuta kontrol merkezi aracılığıyla yer arandığı, ancak yer bulunamadığı, bu dönemde hasta için yoğun bakım şartlarının arandığı" hususlarına yer verilmiştir.
Adli Tıp Kurumu raporunda, müdahil doktorun "telefonda yapılan konsültasyon sonrası progrese olan klinik tabloya rağmen hastanın ilk muayenesini başvurudan yaklaşık 11 saat sonra yapması, hastanın kan gazı ölçümlerinin yapıldığı 23:15-06:38 saatleri arasında etkin bir şekilde pulse oksimetre ile satürasyon, solunum sayısı, nabız takiplerinin yapılmaması, yoğun bakım şartlarında, entübe edilerek ve mekanik ventilatörde yapılması gereken takibin servis şartlarında yetersiz şekilde yapılması" hususları yönünden kusurlu olduğu belirtilmesine karşın, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden alınan raporda, "hastanın (23/05/2016 tarihinde) saat 06:45'te köpüklü kusmasının olduğu, kan basıncının 78/50, oksijen satürasyonunun 64 olarak ölçüldüğü, hastanın bu dönemde solunum desteğine ihtiyacı olduğu izleniminin alındığı, kliniğin kötüleşmesi üzerine saat 07:00'de 112 acil sağlık hizmetleri komuta kontrol merkezi aracılığıyla yer arandığı, ancak yer bulunamadığı, bu dönemde hasta için yoğun bakım şartlarının arandığı" yönünde görüş bildirildiği, dolayısıyla Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu raporu ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyelerince hazırlanan rapor arasında çelişki bulunduğu, ayrıca Adli Tıp Kurumu raporunda enfeksiyon hastalıkları uzmanı katılımı olmadan görüş bildirildiği görülmektedir.
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuz olup; bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Bu amaçla, ilgili (enfeksiyon hastalıkları uzmanı gibi) uzman hekimlerin katılımının sağlandığı Adli Tıp Üst Kurulundan tarafların iddialarının dikkate alındığı, davacılar murisinin pnömoni tanısıyla başlanılan tedavisinin tıp kurallarına uygun olup olmadığı, müdahil doktorun telefonla konsültasyon sonrasında progrese olan klinik tabloya rağmen hastanın ilk muayenesini başvurudan yaklaşık 11 saat sonra yapmasının tıbben uygun olup olmadığı, hastanın kan gazı ölçümlerinin yapıldığı 23:15-06:38 saatleri arasında etkin bir şekilde pulse oksimetre ile satürasyon, solunum sayısı, nabız takiplerinin yapılmamasının tıbbi eksiklik olup olmadığı, fulminan seyirli bir septisemi olduğu da dikkate alındığında kliniğinin kötüleşmesi beklenmeksizin takibin yoğun bakım şartlarında, entübe edilerek ve mekanik ventilatörde yapılmasının gerekip gerekmediği, servis şartlarındaki takibin yetersiz olup olmadığı, davacılar murisine söz konusu hastanede gerçekleştirilen tıbbi ameliyelerin tıp kurallarına uygun şekilde yapılıp yapılmadığı hususlarının tespit edilen eksikliklerin ölüme etkisinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulduğu, tutarlı ve anlaşılır bir rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.
Bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan, işbu bozma kararı üzerine yeniden hüküm kurulacağından, davacıların ilk kez temyiz aşamasında sunduğu 22/05/2019 kayıt tarihli miktar artırım dilekçesi Mahkemesince değerlendirilecektir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesine gönderilmesine, 02/06/2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.