“5271 sayılı CMK"nun 5560 sayılı Kanun ile değişik 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulaması olanaklı hale geldiğinden, 5237 sayılı TCK’nun 7. maddesi gözetilerek, yasal koşullarının oluşup oluşmadığının saptanması ve sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 26.06.2008 gün ve 112-189 sayı ile; hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartları değerlendirilerek sanıklar Sadi G. ve Erkan Y. hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına, sanıklar Maksut S. ve Ali H."nin ise 2863 sayılı Kanunun 5728 sayılı Kanunla değişik 74/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 35, 62, 50/1-a, 52 ve 54. maddeleri uyarınca 360 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve müsadereye hükmolunmuştur.
Bu hükmün de sanık Maksut S. müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.02.2012 gün ve 9013-3185 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.04.2012 gün ve 252589 sayı ile;
“…Önceki kararda kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrildiği halde lehe kanun yolu davası üzerine yapılan yargılama sonucunda verilen kararda hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi CMUK"un 326/son maddesine muhalefet oluşturur” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Dairesince 15.11.2012 gün ve 27097-24088 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar Sadi G. ve Erkan Y. hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve sanık Ali H. hakkındaki hükmün ise temyiz edilmeksizin kesinleşmesi nedeniyle inceleme, sanık Maksut S. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bozmadan sonra hüküm kuran yerel mahkemece 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesinin ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından; Sanık hakkında 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda yerel mahkemece sanığın bozmadan önce verilen hükümde, aynı kanunun 74/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 35, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 93 Lira doğrudan ve 1500 Lira hapisten çevrilme, lehe kanun yolu davası üzerine Yargıtayca verilen bozma kararından sonra kurulan yeni hükümde ise, 2863 sayılı Kanunun 5728 sayılı Kanunla değişik 74/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 35, 62, 50/1-a, ve 52. maddeleri uyarınca 360 Lira hapisten çevrilme adli para cezası ile cezalandırılmasına ve her iki hükümde de TCK"nun 54. maddesi uyarınca suçta kullanılan çapa ve dedektörlerin müsaderesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Latince "reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, "lehe yasa yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı, hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; "hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz" şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza yargılama hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre, ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK"nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir "cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307. maddesinin dördüncü fıkrasında da "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece gerek bozmadan önceki, gerekse lehe kanun yolu davası üzerine Yargıtayca verilen verilen bozmadan sonraki hükümde sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmiş olması ve bozmadan sonra sanık hakkında evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha az bir cezaya hükmolunması karşısında, bozmadan sonra hüküm kuran yerel mahkemece 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 326/son maddesi ihlal edilmemiş olup, yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle, karar verildi.