Esas No: 2020/803
Karar No: 2021/3878
Karar Tarihi: 03.06.2021
Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme - Silahlı terör örgütü propagandası yapmak - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2020/803 Esas 2021/3878 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme, Silahlı terör örgütü propagandası yapmak
Hüküm : 1- TCK’nın 314/3 ve 220/7 maddesi delaletiyle 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62, 53, 63 maddeleri uyarınca kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi,
2- 3713 sayılı TMK"nın 7/2-2. cümle, TCK"nın 62, 53, 63 maddeleri uyarınca kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi
Bölge Adliye Mahkemesince sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme ile silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçlarına ilişkin kesin olarak verilen hükümler, 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan Kanuna eklenen geçici 5. maddenin 1/f bendinde belirtilen süre içinde temyiz edilmekle,
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri “doğrudan doğruyalık - vasıtasızlıktır.” Bu nedenle CMK"nın 193/1. maddesinde “sanık olmaksızın yargılama olmaz” genel kuralına yer verildikten sonra istisnalar aynı Kanunun 193/2, 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde gösterilmiştir.
Sanığın kabulüne bağlı olarak alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe yoluyla sorguya çekilebilecektir. Görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak sorgu yapma yöntemi CMK"nın 196/4. maddesi hükmüne göre mümkün kılınmıştır.
Duruşmada hazır bulunmak isteyen sanığın, duruşmada hazır bulundurulması sadece ödev değil aynı zamanda bir haktır. (Y.C.G.K. 10.06.2008, 9-148/169 s.k.)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesine göre;
Cezai bir suç ile itham edilen herkesin, kendini savunma, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödenmeksizin yararlanması haklarını güvence altına almıştır. Duruşmada hazır bulunmaksızın bu hakları nasıl kullanabileceğinin anlaşılması zordur. (Colozza v. İtalya 12 Şubat 1985)
Adil bir ceza yargılaması sürecinin oluşumunda sanığın mahkeme nezdinde hazır bulunmasının büyük önemi bulunmaktadır. (Lala v. Hollanda 22 Eylül 1994) Bunun sebebi hem adil yargılama hakkının mevcudiyeti hem de beyanların doğruluğunun anlaşılması ve mağdur ile tanıkların beyanlarıyla karşılaştırılmasıdır. (Sedoviç v. İtalya)
Temyiz aşamasında davalının duruşma salonunda şahsen hazır bulunması ilk derece mahkemesinde görülmekte olan duruşmalarda hazır bulunmasına nispeten daha az önem arzetmektedir. (Kamasinsıki v. Avusturya, 19 Aralık 1989)
Adaletin gerçekten adil bir şekilde sağlanmasının demokratik bir toplumda tuttuğu yer göz önünde bulundurularak savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik her bir tedbirin ciddi şekilde gerekli olmasına işaret edilmiştir. Daha az kısıtlayıcı bir tedbirin bulunması halinde o uygulanmalıdır. (Van Mechelen ve diğerleri)
Sözleşme ile garantiye alınan hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesi ile mümkün olabilir. (Zana/Türkiye)
CMK"nın genel ilkeleri ve 196. maddedeki düzenleme Dairemizce benimsenen Y.C.G.K."nın 10.06.2008 tarih ve 9-148-169 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İçtihatları göz önünde bulundurulduğunda; duruşmada hazır bulunma hakkı adil yargılama kapsamında değerlendirilmekte olup, bu hakkın sınırlanması ancak ciddi şekilde gerekli olması halinde istisna olarak uygulanmalıdır. A.İ.H.M."nin Marcello Viola v. İtalya kararı kanun yolu duruşmasına ilişkindir. Özellikle derece mahkemelerinde savunma hakkının kısıtlanmadığının kabulü için:
1-) Genel kural sanığın duruşmada hazır bulundurulmasıdır. Bu hak ciddi nedenlere dayalı olarak mahkeme kararı ile sınırlandırılabilir.
2-) İlk ve son savunmanın yapıldığı, esasa ilişkin delillerin ikame olup tartışıldığı celselere sanığın SEGBİS yolu ile katılması açık kabulüne dayalı olmalıdır.
3-) Sesli ve görüntülü yöntemle savunma alınması halinde sanık müdafiinin talebi durumunda sanığın yanında bulunma imkanı sağlanmalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.06.2017 tarihli ve E.2016/16-639, K.2017/339 sayılı kararında; yargılandığı suçtan dolayı mahkemenin yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde tutuklu olup bir kısım oturumlarda bizzat hazır bulundurulan
ve 08.05.2014 tarihli oturumda SEGBİS vasıtasıyla savunması alınan sanığın, sorgu sırasında ve değişik tarihli dilekçelerinde duruşmalara bizzat katılmak istediğini belirtmesine karşın, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği oturumlar ile hükmün açıklandığı son oturumda duruşma salonunda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mahkumiyetine karar verilmesinin savunma hakkını kısıtladığı kabul edilmiştir. Kararda ayrıca 23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK"nın 6. maddesinin 1. fıkrasının ... (i) bendinde ise; hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusunu yapabileceği veya duruşmalara katılmasına karar verebileceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre; derhal uygulanma ilkesi çerçevesinde geçmişe yürümeyecek olan usul hükümleri niteliğindeki 667 sayılı KHK"nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin ve 676 sayılı KHK’nın 6. maddesinin uyuşmazlık konusu olaya uygulanma olanağı bulunmadığı belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, sözleşmede açıkça düzenlenmemiş olmasına rağmen Sözleşme"nin 6. maddesinin amaç ve hedefleri bir bütün olarak gözetildiğinde suç isnadı altında olan bir kimsenin yargılamaya katılma hakkının bulunduğu kabul edilmektedir (Hermi/İtalya [BD], B. No:18114/02, 18/10/2006, § 59). Buna göre bir bütün olarak değerlendirildiğinde Sözleşme"nin 6. maddesi sanığa duruşmaya fiilen katılma hakkı tanımaktadır. Söz konusu madde, ilke gereği diğerlerinin yanı sıra yalnızca duruşmalara katılma hakkını değil aynı zamanda duruşmaları dinleme ve izleme hakkını da kapsamaktadır (Stanford/Birleşik Krallık, 23/2/1994, § 26). AİHM; sanığın video konferans yöntemi ile duruşmalara katılmasının tek başına sözleşmeye aykırı olmadığını, ancak her bir davanın kendine özgü koşulları dikkate alındığında bu yöntemin uygulanmasının meşru bir amaç taşıması ve uygulamaya ilişkin koşulların Sözleşme"nin 6. maddesinde öngörüldüğü şekliyle savunma haklarına ilişkin gerekliliklerle uyumlu olması gerektiğini belirtmiştir (Asciutto/İtalya, § 64).
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu da, ... başvurusunda 23 Haziran 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, 06.02.2020 tarih, 2017/22672 no"lu terör örgütü üyeliği suçundan yargılanan ve mahkemenin yargı çevresi dışındaki bir ceza infaz kurumunda bulunan başvurucu hakkında verdiği kararında özetle; müdafii eşliğinde, tercüman aracılığı ile ilk duruşmada savunmasını yapmasını müteakip sonraki süreçte ceza infaz kurumunun kapasitesinin aşılması ve güvenlik gibi diğer nedenlerle yargı çevresi dışında bir infaz kurumuna sevki yapılan başvurucunun, SEGBİS aracılığı ile duruşmaya katılmak istemediğini, hazır bulundurularak savunma yapmak istediğini bildirmesi üzerine savunmasının esaslı bölümünü oluşturan sorgusunu mahkeme huzurunda yaptığı, yargılamanın gerçekleştirildiği il merkezinde ve çevresinde meydana gelen terör olayları nedeniyle hem sanığın hem de kamu görevlilerinin güvenliğinin tehlikeye düşmesi ihtimali bulunduğundan mahkemeye transferi sırasında güvenlik sorunu yaşanabileceği ve video konferans yöntemi ile savunmasının alınmasının ilgili mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle talebi
reddedilerek, müdafii huzurunda tefhim olunan ve süreçte temyiz incelemesinden geçerek onanan mahkumiyet hükmüne konu yargılamasında, mahkemesince diğer alternatifler değerlendirilmeden ve olaya özgü somut gerekçeler sunulmadan doğrudan başvurucunun duruşmada hazır bulunma talebinin reddedilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki duruşmada hazır bulunma hakkını ihlal ettiğine hükmetmiştir.
Yüksek Mahkeme, 23 Haziran 2020 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanan, 06.02.2020 tarih, 2017/38732 B. No"lu kararında da benzer tespitleri yapmıştır.
Keza AYM"nin, ... başvurusu ile ilgili 10.02.2021 tarih, 2018/33439 no"lu kararı da aynı mahiyettedir.
Bu kararda mahkeme, ceza davasında hazır bulunma talebinin reddedilerek ses ve görüntü aktarımı suretiyle duruşmaya katılımının sağlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden, temyiz incelemesinden geçerek düzeltilerek onama kararı verilen davada yeniden yargılanmasına hükmetmiştir. FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan yargılandığı davanın 20.04.2017 tarihli ilk celsesine SEGBİS aracılığı ile katılan ve müdafiinin de hazır bulunmasıyla savunmasını yapan, duruşma tutanağına göre SEGBİS aracılığı ile duruşmaya katılmak istemediği veya duruşmada bizzat hazır bulunmak istediği yönünde herhangi bir beyanda bulunmayan, 03.07.2017 tarihli müdafiinin mazeret bildirmesi nedeni ile bulunmadığı duruşmaya SEGBİS aracılığı ile katılarak dosyadaki delillere karşı savunma yapmak sureti ile tahliye talebinde bulunan, 18.09.2017 tarihinde mahkemeye gönderdiği dilekçesinde ise duruşmalara fiziki olarak katılmak istediğini beyan etmiş olmasına rağmen duruşmalara katılımının SEGBİS aracılığı ile yapılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, ayrıca duruşmalarda yaptığı savunmaların ve taleplerinin tümünün SEGBİS çözüm tutanaklarında yer almadığını ileri süren, 21.09.2017 tarihli, müdafiinin bulunduğu ve iddia makamının mütalaasının sunulduğu celsede SEGBİS bağlantısı kurulamadığından duruşmada hazır bulundurulamayan fakat 05.10.2017 tarihli dilekçesiyle İnfaz Kurumu idaresine duruşmasının bulunduğunu hatırlatmış olmasına rağmen gerekçe gösterilmeden duruşma tarihinde SEGBİS odasına çağrılmadığını ve bu nedenle duruşmaya katılamadığını ileri süren, hükmün tefhim olunduğu, 26.10.2017 tarihli son celseye de SEGBİS aracılığı ile katılarak son sözünde beraatine karar verilmesini ve tahliyesini isteyen sanık hakkında belirtilen kararın ilgili kısımları şöyledir;
"...43. İkinci olarak müdahalenin gerekli olup olmadığı incelenmelidir. Ölçülülük denetiminde gereklilik ölçütü, müdahalede bulunulurken en hafif aracın seçilmesi anlamına gelmektedir (..., § 90). Gereklilik ölçütü yönünden duruşmada hazır bulunma hakkı ancak olayın koşullarının zorunlu kıldığı durumlarda sınırlanabilecektir (..., § 91). Bu çerçevede sanığın duruşmada hazır bulunmamasını zorunlu kılan bir olgunun varlığı derece mahkemelerince somut ve olaya uygun bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır. Başvuru konusu olayda, terör örgütü üyeliği gibi nitelikli bir suçtan yargılanan başvurucu, Mahkemenin bulunduğu ildeki infaz kurumunda tutuklu olarak bulunmasına rağmen soruşturma devam ederken zorunlu nakil nedenlerine dayanılarak Mahkemenin yargı çevresi dışındaki bir ceza infaz kurumuna sevk edilmiştir (bkz. § 16). Bununla birlikte anılan nedenler kararda gösterilmemiştir. Dahası yargı organları ile İnfaz Kurumu idaresinin başvurucunun duruşmada hazır bulunma hakkının gerekliliklerinin sağlanmasına uygun şekilde planlama yapıp yapmadıklarına ilişkin bir veriye de ulaşılamamıştır. Somut olayda ilk derece mahkemesince başvurucunun duruşmada hazır bulunma talebinin hangi zorlayıcı nedene dayalı olarak kabul edilmediğinin somut ve olaya özgü bir gerekçeyle ortaya konulduğundan söz etmek mümkün gözükmemektedir.
44. Başvurucunun yokluğunda Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü bildirmiş ve Mahkemece hüküm verilmiştir. Diğer bir ifadeyle esas hakkındaki mütalaanın okunduğu ve başvurucu hakkında hüküm verildiği yani esaslı işlemlerin yapıldığı tüm oturumlarda başvurucu duruşmada hazır bulunamamıştır. Buna göre terör örgütü üyeliği suçundan yargılanan başvurucunun esaslı işlemlerin yapıldığı oturumların hiçbirinde hazır bulundurulmaması yargılamanın adilliğine zarar vermiştir.
45. Bu çerçevede derece mahkemelerince diğer alternatifler değerlendirilmeden ve olaya özgü somut gerekçeler sunulmadan doğrudan başvurucunun duruşmada hazır bulunma talebinin reddedilmesi, en uygun aracın seçilmemesi sebebiyle müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna yol açmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun esas hakkında işlemlerin yapıldığı duruşmada hazır bulunma talebinin reddedilmesinin zorunlu olduğu derece mahkemelerince somut bir biçimde ortaya konulamadığı için müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır..."
28.01.1987"de Avrupa İnsan Hakları Komisyonu"na başvuru yetkisinin kabul edilmesiyle iç hukukun bir parçası haline gelen bireysel başvuru ya da anayasa şikâyeti değişiklik gerekçesinde, kamu gücü tarafından, temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilen bireylerin başvurdukları olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanmaktadır.
Anayasanın 90/5 maddesi sarahatine göre AİHS, iç hukukun ayrılmaz bir parçasıdır ve kanunlarla uyuşmazlık halinde uygulanma önceliği bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi sözleşme hükümlerini "destek norm" olarak kabul etmektedir. AİHM ise sözleşmeyi, "yasa sözleşme" olarak vasıflandırmakta, üye devletlerin sözleşmeye uygun hukuki düzenleme yapma ve AİHM içtihatlarına uyma mecburiyetlerini vurgulamaktadır. Esasen Sözleşme"nin "Kararların bağlayıcılığı ve infazı" kenar başlıklı 46/1. maddesine göre; Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme"nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymak mecburiyetindedirler.
AİHS ile AİHM"nin yargı yetkisinin tanınması ile birlikte, ulusal mahkemeler ile AİHM arasında ortaya çıkan yetki çatışmasının,"ikincillik ilkesi", "takdir alanı doktrini" ve "dördüncü derece yargı yeri doktrini" gibi çareler üretilmiş ve geliştirilmiştir. Aynı sorun 07.05.2010 tarihi itibariyle (5982/18 md.) derece ve temyiz mahkemeleri arasında da yaşanmaktadır.
Gerek AİHM (Kemmche/Fransa,B.No:17621/91,24.11.1994), gerekse AYM (B.No:2013/1728,12.11.2014), dördüncü yargı yeri doktrini çerçevesinde ikincil niteliği gözardı edilip, itiraz, istinaf ve temyiz gibi kanun yolu derecesinde görerek yapılan bireysel başvuruları kabul edilemez bulmaktadır. Açık keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe ulusal hukukun yorumlanıp uygulanmasıyla, ilgili hukuki sorunları her iki mahkeme de incelememektedir.
Anayasa Mahkemesi, ... Başvurusu ile ilgili olarak 15.03.2018 tarih 2018/3007 sayılı kararında,ilgili AİHM ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu (28/4/2015 tarihli ve E.2013/9-464, K.2015/132) kararlarına da atıfta bulunarak, AİHM ve AYM kararlarının bağlayıcılığı, ikincillik niteliği, inceleme yetki ve sınırları hakkında ayrıntılı tespitlerde bulunmuştur. Anılan kararın ilgili bölümleri şöyledir;
"... Anayasanın 148. maddesi uyarınca herkesin Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkı bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin diğer kararları gibi bireysel başvuruları inceleyen Bölüm kararları da yasama, yürütme ve yargı organlarını,idare makamlarını, gerçek ve tüze/kişileri bağlamaktadır.
AİHM, .../Türkiye (B. No: 10755/13, 30/4/2013) kararında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun AİHM"e başvurmadan önce tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olduğu sonucuna varırken Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını da dikkate almıştır. Bu bağlamda AİHM, Anayasanın 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan ve Anayasa Mahkemesi kararlarının devletin tüm organları ile gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağını ifade eden hükme atıf yapmış ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin kararlarına uyulmasına ilişkin bir sorun yaşanmayacağını değerlendirmiştir (..., § 66).
2010 yılında Anayasanın 148. maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmiştir. Bu değişikliğin gerekçesi şöyle ifade edilmiştir:
Anayasanın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanunun 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Sözleşme ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasanın 148. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa Mahkemesine bu başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmiştir.
6216 sayılı Kanunun 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin incelemesi, "bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği" ve "bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi" ile sınırlıdır.
AİHM sanığın başvurusu üzerine verdiği kararda da, Anayasa Mahkemesinin kararlarının, Anayasanın 153. maddesinin 6. fıkrasından doğan bağlayıcı niteliğini dikkate alarak, bireysel başvuruya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin kararlarına uygulamada riayet etme hususunun, öncelikle (a priori) Türkiye’de sorgulanmaması gerektiği ve bu mahkemenin ihlâl kararlarının etkin bir şekilde uygulanmasından şüphe duyulmasına yer olmadığı kanaatine varmıştır .
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçlarından cezalandırılması istenen ve güvenlik önlemleri alınsa bile toplumsal olayların çıkabileceği, tarafların ciddi tehditler altında kalabileceği, buna bağlı olarak yargılamanın düzenli yapılamayacağı, kamu güvenliği yönünden açık ve yakın tehlikenin söz konusu olabileceğinden CMK"nın 19/2. maddesi uyarınca nakline karar verilen davada, süreçte verilen mahkumiyet hükümlerinin istinaf edilmesi üzerine yapılan inceleme neticesinde, 23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK"nın 6/1-i. maddesi ile değişik CMK"nın 196/4 maddesi uyarınca savunmasının SEGBİS ile alınmasını sonuca etkili görülmediği fakat diğer hukuka aykırılık halleri nedeni ile verilen İstinaf Mahkemesinin bozma ilamı öncesi yargılama sürecinde de vuku bulduğu şekilde, bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan infaz kurumunda yargılandığı suçtan dolayı tutuklu iken sevki yapılarak mevcutlu olarak hazır edilmek sureti ile savunmasını, savunma tanıklarının dinlenildiği ve iddia makamının esas hakkında mütalaasını sunduğu celsede yapmasını müteakip, mütalaaya karşı beyanda bulunmak üzere ertelenerek, geçici olarak duruşma için getirildiği Elazığ Ceza İnfaz Kurumundan nakline ve bir sonraki celseye SEGBİS sistemi ile hazır edilmesine karar verilen ve hükmün tefhim olunduğu, müdafiilerinin hazır bulunduğu duruşmaya, sesli ve görüntülü iletişim tekniği kullanılmak suretiyle katılımının sağlanmaya çalışılmasına rağmen, sunacağı delilleri ve tevsii tahkikat taleplerinin olduğunu belirterek esasa yönelik savunmasını huzurda yapmak istediğini dilekçe ile bildirip, Edirne F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince de tanzim edilen tutanak kapsamında duruşmalara bizzat katılmak istediğini ısrarla belirterek bu hakkından feragat etmeyen sanığın, güvenlik nedeni ile nakledilen davaya yönelik yargılama sürecinde ayrı yargılama çevresinde atılı suçtan tutuklu bulunması da dikkate alındığında mevcutlu olarak hazır edilmesine rağmen, müdafiilerince sunulan görüntülerin izlendiği, tevsii tahkikat taleplerinin yeniden değerlendirilip reddedildiği, iddia makamınca mütalaanın tekrar edildiği, esasa yönelik sanık müdafilerinin savunmalarını yaptıkları hüküm celsesinde; yargılamaya etkin katılma bağlamında yüz yüzelik ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlali sonucunu doğuracak zorunlulukların neler olduğuna dair gerekçeler gösterilmeden hazır bulundurulmaksızın yargılamanın bitirilerek mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, mevcut delil durumu ve bozma nedeni gözetilerek tutukluluk halinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi
için Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4 Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.