Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/13-1504
Karar No: 2013/390

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/13-1504 Esas 2013/390 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/13-1504 E.  ,  2013/390 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2012/247640
    Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : KARACABEY Asliye Ceza
    Günü : 18.12.2007
    Sayısı : 258-387

     Hırsızlık suçundan sanık K.Y."nin 5237 sayılı TCK"nun 142/1-e, 143, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Karacabey Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2007 gün ve 258-387 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 30.05.2012 gün ve 23318-12719 sayı ile;
     “...Diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. Ancak; 
      1-Sanığın, mağdura ait sokakta park halinde olan kapıları kilitli kamyonetin anahtarını, tanık S.Ş."nun dükkanından alıp, anahtar yardımıyla kamyoneti çalmak şeklindeki eyleminin, 5237 sayılı TCK"nın 142/2-d maddesine uyan suçu oluşturmasına rağmen aynı Yasanın 142/1-e maddesi ile uygulama yapılması,
     2-Tanık S. Ş."nun, kamyonetin yerinde olmadığını saat 21:15 sıralarında fark ettiğini beyan etmesi ve olay günü güneşin saat 20:37"de battığının anlaşılması karşısında; suçun geceleyin işlendiğine ilişkin delillerin nelerden ibaret olduğu karar yerinde gösterilip, tartışılmadan 5237 sayılı TCK"nın 143. maddesi ile uygulama yapılması,
     3-Gerekçeli karar başlığında suçun işlendiği zaman dilimi ile sanığın gözaltında kaldığı tarih ve sürenin gösterilmeyerek 5271 sayılı CMK"nun 232. maddesine muhalefet edilmesi,
     Kabule göre; hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesi uyarınca ve bu maddenin 6. fıkrasına 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Yasanın 7. maddesi ile eklenen cümle de gözetilerek; hükmolunan cezanın tür ve süresine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması," isabetsizliğinden, ceza süresi yönünden kazanılmış hakkın korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
     Yargıtay C.Başsavcılığı ise 22.08.2012 gün ve 247640 sayı ile; 
     "...Haksız olarak ele geçirilen anahtar ile suça konu aracın çalınmasından ibaret eylemin 5237 sayılı TCK’nun 142/2-d maddesine temas edeceği ve bu maddede öngörülen cezanın alt haddinin 3 yıl hapis cezası olduğu, TCK’nun 62. maddesinin uygulanması halinde verilebilecek en az ceza olan 2 yıl 6 hapis cezasının yerel mahkemece hükmedilen 2 yıl hapis cezasının üzerinde olacağı ve durumda kazanılmış hak nedeniyle 2 yıl hapis cezanın ertelenmesine hükmedileceği zorunlu olsa dahi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ihtimali bulunmamaktadır. Zira kazanılmış hak ancak bozma öncesi uygulanan ceza miktarı ve mevcut ise lehe müesseselerle sınırlı olduğu konusunda yerleşik uygulamalarda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Somut olayımızda bozma öncesi hükmün ertelenmesine karar verilmesi nedeniyle bozma sonrası yeniden yapılan yargılama sonucunda verilecek cezanın da ertelenmesi gerekmektedir. TCK’nun 143. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılmasının da sonuca etkili olamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Zira TCK’nun 142/2-d, 62. maddeleri ile uygulama yapılması halinde dahi hükmedilmesi gereken 2 yıl 6 ay hapis cezasının hükmedilen 2 yıl hapis cezasından fazla olacağı görülmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına bozma öncesi karar verilmediğinden, bozma sonrası hükmedilmesi gereken cezanın bu kapsamda olup olmadığına bakmak gerekecektir. Örneğin bozma öncesi yanlış uygulama sonucunda erteleme kapsamında olan ceza, yasal olmayan gerekçelerle ertelenmemiş ise de başka nedenlerden dolayı bozma sonrası hükmedilmesi gereken cezanın erteleme kapsamına girmemesi halinde kazanılmış hak nedeniyle infazı gereken cezanın, bozma öncesi yanlış uygulama sonucunda verilen ceza süresini geçemeyeceği konusunda tereddüt bulunmamasına karşın artık ilk hükümde ertelenmeyen cezanın ikinci kez ertelenmesinin mümkün olamayacağı yerleşik uygulamalarda duraksamaya neden olmayacak şekilde benimsenmiştir. Somut olayımızda bozma öncesi yanlış uygulama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında olan bir cezanın, bozma sonra verilebilecek en az ceza olan 2 yıl 6 ay hapis cezasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında olmaması nedeniyle artık diğer koşullar gerçekleşse dahi hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyecektir.
     Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin 3 nolu bozma nedeninde belirttiği eksikliğin ise mahallinde giderilmesi mümkün bir eksiklik olarak görüldüğünden, sırf bu nedenden dolayı hükmün bozulmasına gerek olmayacaktır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün; "haksız olarak ele geçirilen anahtar ile suça konu aracı çalan sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 142/2-d maddesinde yazılı bulunan suçu oluşturduğu halde yazılı madde ile uygulama yapılması karşı temyiz olmadığından, gerekçeli karar başlığında suçun işlendiği zaman dilimi ile sanığın göz altında kaldığı tarihin yazılmaması mahallinde giderilmesi mümkün bir eksiklik olduğu belirtilerek" onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
     CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 30.10.2012 gün ve 20077-22564 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece;
       1- Sanığın eyleminin, 5237 sayılı TCK"nun 142/2-d maddesine uyan suçu oluşturmasına rağmen aynı kanunun 142/1-e maddesi ile uygulama yapılması,
    2-Şartları bulunmadığı halde 5237 sayılı TCK"nun 143. maddesi ile uygulama yapılması,
     3- Gerekçeli karar başlığında suçun işlendiği zaman dilimi ile sanığın gözaltında kaldığı tarih ve sürenin gösterilmemesi,
    İsabetsizliklerinden, aleyhe temyiz bulunmadığından 1412 sayılı CMUK"nun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hak gözetilerek bozulmasının yerinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 03.04.2012 gün ve 353-129 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da yer verildiği üzere, aleyhe bozma yasağı; "temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.
    Latince "reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise; "lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
    Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz" şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza muhakemesi hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK"nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir "cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde de; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
    Kanunun açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırım ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.
    Temyiz davasının yalnızca sanık veya varsa müdafii ya da sanığın yararına olarak Cumhuriyet savcısı ya da 1412 sayılı Kanunun 291. maddesinde belirtilen kişiler tarafından açılması veya hükmün kendiliğinden temyize tâbi olması halinde, Yargıtayca suç niteliğinde hataya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak şartıyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile kanuni düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki, bu durum eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira aynı fiil nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suçunun hukuki niteliği doğru olarak belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi hak yoksunluklarının yanında, muhtemel bir genel veya özellikle de özel af karşısında değişik sonuçlarla karşılaşmasına rağmen, suç vasfı hatalı belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki, bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve adalet duygusuna da uygun değildir. O halde, lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında hataya düşüldüğünün belirlenmesi halinde cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Özel Dairenin sanığın, suç tarihinde haksız yere ele geçirdiği anahtarla suça konu kamyoneti çalması eyleminin TCK"nun 142/2-d maddesi kapsamında bulunduğuna dair ve TCK"nun 143. maddesine ilişkin bozma nedenleri yerindedir. Gerekçeli karar başlığında suçun işlendiği zaman dilimi ile sanığın gözaltında kaldığı tarih ve sürenin gösterilmemesi, mahallinde giderilebilecek bir eksiklik olduğundan tek başına bozma nedeni yapılamayacak ise de başka bozma nedenlerinin bulunması halinde bozma nedenlerine eklenmesi isabetlidir.
    Bu nedenle, Özel Dairece sanığın eyleminin TCK"nun 142/2-d maddesinde düzenlenen nitelikli hırsızlık suçuna uyduğunun kabulü ile hükmün yalnızca sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle, ceza miktarı yönüyle kazanılmış hak saklı tutulmak şartıyla bozulmasına karar verilmesinde ve diğer bozma nedenlerinin de eklenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Diğer taraftan, CGK tarafından istikrarlı olarak sürdürülen uygulama uyarınca, öğretici ve yol gösterici nitelikteki "kabule göre" yapılan bozmalara karşı direnme mümkün olmadığı gibi itiraz kanun yoluna da başvurulması imkanı bulunmamaktadır. Bu uygulamanın sonucu olarak Özel Dairece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin "kabule göre" yapılan bozma nedenine yönelik itiraz değerlendirilmemiştir. Nitekim CGK"nun 07.02.2012 gün ve 297-22 sayılı kararı da aynı yöndedir.
    Bu itibarla Özel Daire kararı yerinde olduğundan itirazın reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     


      

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi