1. Hukuk Dairesi 2020/3817 E. , 2021/3909 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : .... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemli dava sonunda ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilinin istinafı üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince davalıların istinaf başvurusu kabul edilerek HMK"nın 353/1.b.2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış, davacıların başka dava dosyalarındaki beyanlarının mahkeme içi ikrar ve kesin delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla duruşma isteği değerden reddedilerek dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ..."dan intikal eden dava konusu ... ada ... (eski ...) parsel sayılı taşınmazın adlarına intikal işlemlerini yaptırması için yeğenleri olan davalı ..."yı vekil tayin ettiklerini, ..."nın taşınmazı vekalet görevini kötüye kullanarak annesi olan diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemin muvazaalı olduğunu, kendilerine herhangi bir satış bedeli ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminata karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanları ...’un vasiyetine uygun olarak mal paylaşımı yaptıklarını, bu hususun davacılar ... ve ...’ın da kabülünde olduğunu, zira ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/127 E. sayılı dosyasında mal paylaşımının mirasbırakan babalarının iradesine uygun olduğunu söylediklerini, bu nedenlerle iddiaların yersiz olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
İlk derece mahkemesince; davalıların satış işlemi kapsamında vekalet verenlere yapılan ödemeyi yahut, taksim sözleşmesini gösterir herhangi bir belgeyi ibraz edemedikleri, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve alıcı davalı ...’ın iyi niyetli olmadığı gerekçeleriyle, davanın kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilinin istinafı üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusu kabul edilmiş, ilk derece mahkemesi kararı HMK"nın 353/1.b.2. Maddesi gereği kaldırılarak, davacıların başka dava dosyalarındaki beyanlarının mahkeme içi ikrar, kesin delil niteliğinde olduğu, tarafların aralarında miras taksimi yaptıkları gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların ... 2. Noterliğinin 04.03.1999 tarihli 2181 yevmiye numaralı intikal ve satış yetkisi içeren vekaletnamesi ile davalı ...’yı, vekil tayin ettikleri, anılan vekaletname kullanılarak çekişmeli ... parsel sayılı taşınmazın (eski ... parsel) 17/20 hissesinin 05.03.1999 tarihinde 1.700.000.000 ETL bedelle davalı ...’a temlik edildiği, eldeki davanın 24.03.2015 tarihinde açıldığı, mahkemece yapılan keşif sonrasında alınan bilirkişi raporunda, dava konusu parselin satış tarihindeki 17/20 hissesinin 35.700,00 TL, dava tarihlerindeki değerinin 483.526,75 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; dava konusu taşınmazla ilgili ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/127 Esas sayılı dosyasında, mirasçılardan ... tarafından açılan davada tanık sıfatıyla dinlenen davacılar Kezban ve Murat’ın beyanlarına itibar edilmemiş, anılan dosyada vekalet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılarak, dava kabul edilmiş ve dosya derecattan geçerek kesinleşmiştir.
Böyle bir durumda; tanık olarak verdikleri ifadelerde, işlemin gerçek bir satış olduğu yönünde açık beyanları bulunmadığından, bu ifadelerin mahkeme içi ikrar olarak kabulü mümkün değildir. Aynı resmi senetle yapılan işlemde dava dışı mirasçı ... ile beraber davacıların da vekaleten satış yaptıkları gözetildiğinde, Mehmet yönünden vekalet görevinin kötüye kullanıldığı olgusunun davacılar yönünden de gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir.
Kabule göre de; davacı ...’in ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/127 Esas sayılı dosyasında tanıklık yapmamasına rağmen, onun yönünden de mahkeme içi ikrar bulunduğu kabul edilerek sonuca gidilmesi de doğru değildir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacılar vekilinin değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/09/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.