Esas No: 2021/16618
Karar No: 2021/1890
Karar Tarihi: 02.06.2021
Danıştay 2. Daire 2021/16618 Esas 2021/1890 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
İKİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/16618
Karar No : 2021/1890
TEMYİZ İSTEMİNDE BULUNAN MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACI) : … Apartmanı Kat Malikleri Yönetim Kurulu Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava Konusu İstem: Dava; Kayseri ili, Melikgazi ilçesi, … Mahallesi, … Sokak, No:… adresinde bulunan ... Pide Fırını unvanlı iş yeri için ... adına düzenlenen ... günlü, ... sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptali istemiyle açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: ... İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla; Mahkemelerinin 11/02/2020 günlü ara kararı gereğince taşınmaz mahallinde 11/03/2020 tarihinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; "... kullanım alanı en az 250 m² olması gerekirken, fırında yapılan ölçüm sonucunda kullanım alanı 187,49 m² olduğu için, kullanım alanı yönünden uygun olmadığı, .... ... Pide Fırını işyeri kullanım alanı dışında, toplum sağlığı yönünden, hijyenik şartları yerine getirmiş olduğu için uygun olduğunun tespit edildiği" yönünde görüş belirtildiği, bilirkişi raporuna yapılan itirazlar yerinde görülmeyerek söz konusu raporun hükme esas alınabilir nitelikte bulunduğu, tapu kayıtlarında depolu fırın olarak kayıtlı olan ve projesinde simit fırını olarak gösterilen işyerinin, ekmek fırını kapsamında olduğu, dava konusu işyerinin, 10/11/2014 tarihinden önce ekmek fırını için düzenlenmiş en az 250 m² yüzölçümüne sahip özel yapı kullanma izin belgesinin olmaması, ayrıca ayrık nizam, müstakil yapı olmadığının anlaşılması, mevzuat hükümleri ile de; faaliyet konusu fırın işletmeleri için en az 250 m² yüzölçümüne sahip özel yapı kullanma izin belgesinin ve aynı zamanda büyükşehir belediyesi ile nüfusu 100.000'i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması şartı aranması, ayrıca dava konusu 3. sınıf gayrisıhhi müessese vasfındaki ekmek ve pide fırınının en az 250 m² kullanım alanına sahip olması gerekirken, son halindeki kullanım alanının 187,49 m² olması nedeniyle mevcut kapasitesi ve taşınmaz projesindeki fonksiyonu itibarıyla ekmek ve pide fırını olarak kullanılmasının, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik kapsamına uygun olmadığı yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi ile de sabit olduğundan, ... Pide Fırını sahibi ... adına düzenlenen dava konusu ... günlü, ... sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatında hukuka ve mevzuata uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir.
… Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin temyize konu kararıyla; istinaf başvurusuna konu kararın usul ve hukuka uygun olduğu ve kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı belirtilerek davalı ve davalı idare yanında müdahilin istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davalı yanında müdahilin temyiz isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İkinci Dairesince; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenildikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği düşünüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Hukuk devleti ilkesini benimsemiş olan toplumlarda, herkesin davacı ve davalı sıfatıyla hak ve iddialarını mahkemeye taşıma imkanı mevcuttur. Bununla birlikte, davalarda taraf sıfatını haiz olmayan; ama bu davaların sonucunda menfaati etkilenen kişilerin de bu yargılama sürecinden haberdar edilmesi, mahkeme önünde iddia ve savunmalarını dile getirme imkanına sahip olması gerekmekte olup, bu gereklilik, adil yargılanma hakkının bir parçasıdır.
Hukuk sistemimizde, bu amaçla "ferî müdahillik" sistemi getirilmiş olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla tahkikat sona erinceye kadar "ferî müdahil" sıfatıyla davada yer alabileceği hüküm altına alınmıştır.
İdari yargılama sisteminde görülmekte olan davalar yönünden de, adil yargılama hakkının güvence altına alınabilmesi için, ferî müdahillik mekanizmasının sadece şeklen değil, etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir.
Üçüncü kişilerin davaya katılması hususunda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na gönderme yapmakta olup, 6100 sayılı Kanun'un 66. maddesinde, üçüncü kişilerin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla müdahil olarak davada yer alabilecekleri; 68. maddesinde, müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği; 69. maddesinde, müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği kurallarına yer verilmiştir.
Öte yandan, davanın doğrudan tarafı olmayan ferî müdahilin asıl tarafa sağlanan tüm imkân ve haklara sahip olduğu, adil yargılanma hakkının buna imkan tanıdığı da söylenemez. Dolayısıyla, asilin yargılamayı devam ettirmeme yönündeki iradesine rağmen ferî müdahilin davayı sürdürebilmesine hukuken imkan bulunmamaktadır. Bu itibarla, davanın taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen müdahilin, yanında davaya katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına başvurması da hukuken kabul edilemez niteliktedir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 19/07/2018 günlü, B. No: 2015/2909 sayılı "... İnşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş" kararında; "... 52. Hukuk sisteminde bireye doğrudan taraf olmadığı ancak hak ve menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını öne sürebilmesine imkân sağlayacak nitelikte bir mekanizmanın bulunması ve bu mekanizmanın etkin bir şekilde işlemesi adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Nitekim Türk hukuk sisteminde de bu amaçla ferî müdahillik sistemi getirilmiş, üçüncü kişinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla tahkikat sona erinceye kadar ferî müdahil olarak davada yer alabileceği kurala bağlanmıştır. İdarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı idari yargıda görülmekte olan davalar yönünden de uyuşmazlık konusu üzerinde hak iddia eden ya da davanın taraflarından birinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan üçüncü kişilerin davaya sadece şeklen değil etkili bir şekilde katılımının sağlanması, adil yargılanma hakkının güvencelerinin sağlanabilmesi için önemli bir müessesedir.
53.Bununla birlikte adil yargılanma hakkının davanın doğrudan tarafı olmayan ferî müdahile asıl tarafa sağlanan tüm imkân ve hakların mutlak ve koşulsuz olarak tanınmasını zorunlu kılacak nitelikte bir güvenceyi bünyesinde barındırdığı söylenemez. Bu bağlamda adil yargılanma hakkının ferî müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın iradesiyle uyuşmayan usul işlemlerini yapabilmesini garanti altına almadığı ifade edilmelidir. Dolayısıyla asilin yargılamayı devam ettirmeme yönündeki iradesine rağmen ferî müdahilin davayı sürdürebilmesine imkân tanınması biçiminde adil yargılanma hakkından doğan anayasal bir zorunluluğun bulunmadığı vurgulanmalıdır.
.....
63.Yukarıda ifade edildiği gibi adil yargılanma hakkı müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın yargılamayı sürdürmeme yolundaki iradesine rağmen yargılamaya devam edebilmesini güvence altına almamaktadır (bkz. § 53). Dolayısıyla müdahile, asıl tarafın iradesinden bağımsız olarak hükmü temyiz edebilme hakkı tanınması biçiminde bir anayasal zorunluluk bulunmamaktadır. Bu açıdan somut olayda, ilk derece mahkemesinde görülen davanın asıl tarafının (idarenin) aleyhine kurulan hükmü temyiz etmeyerek yargılamaya devam edilmesi yolunda bir iradesinin bulunmadığı gözetildiğinde ferî müdahil olan başvurucunun tek başına yaptığı temyiz isteminin incelenmeksizin reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına ilişkin anayasal güvencelere müdahale teşkil eden bir yönü bulunmamaktadır." gerekçesine yer verilerek, ferî müdahilin yargılama sistemindeki önemine değinilmiş; fakat adil yargılanma hakkının, davanın doğrudan tarafı olmayan ferî müdahile asıl tarafa sağlanan tüm imkan ve hakların mutlak ve koşulsuz olarak tanınmasını zorunlu kılacak nitelikte olmadığı da vurgulanarak, "ferî müdahilin temyiz isteminin incelenmeksizin reddine" dair kararın Anayasa'nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkını ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararına karşı, davalı yanında müdahil ... tarafından tek başına temyiz yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın temyiz isteminde bulunmamış olması nedeniyle, müdahil olan ...'nun temyiz isteminin incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVALI YANINDA MÜDAHİLİN TEMYİZ İSTEMİNİN İNCELENMEKSİZİN REDDİNE,
2. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun'un 7035 sayılı Kanun ile değişik 50. maddesi uyarınca, temyiz incelenmeksizin ret kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın ... İdare Mahkemesine gönderilmesine, 02/06/2021 tarihinde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Üçüncü kişilerin davaya katılması ve davanın ihbarı hususunda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin göndermede bulunduğu, 2577 sayıl Kanunu’nun 31. maddesine, 10/06/1994 günlü, 4001 sayılı Kanun’la “davanın ihbarının re’sen yapılması” hükmünün eklendiği, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda, "müdahil iltihak ettiği tarafla birlikte hareket eder" kuralının yer aldığı, 1086 sayılı Kanun'un 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile değiştirildiği, "Fer’î müdahilin durumu" başlıklı 68. maddesinin 1. fıkrasında, "Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir." hükmüne yer verildiği anlaşılmaktadır.
Aktarılan düzenlemelerle, davanın ihbarının resen yapılmasının öngörüldüğü ve müdahilin katıldığı tarafla birlikte hareket etme zorunluluğu kaldırılarak, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir duruma getirildiği görülmektedir.
Müdahaleye ilişkin düzenlemeler incelendiğinde; 1086 sayılı Kanun'da asli müdahale, fer'i müdahale ayrımı olmadığı halde "asli müdahale"nin yargısal içtihatlarla tanımlandığı, nihayet 6100 sayılı Kanun'da bu hususta düzenleme yapıldığı, bir başka anlatımla davaya katılmanın, adli yargıda da, bu yargı düzenine göre oluşturulan yargısal içtihatla gelişen bir müessese olduğu, adli yargı ve idari yargının yargılama usulünün örtüşmediği durumlarda, idari yargının kendine özgü içtihadını geliştirmesi ve idari yargı uygulamasında ihtiyaç duyulan alanın, içtihatla doldurması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Nitekim; Anayasa Mahkemesi 12/06/2020 günlü, E:2019/115 esas sayılı kararıyla, "Dolayısıyla.... hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı ilkeleri gereğince içtihat yoluyla istisnai durumlar öngörülebilmesine engel teşkil etmemektedir. Aksi yönde bir kabulün hukuki güvenlik ilkesinin öz değil sadece şekil itibarıyla korunması anlamına geleceği gibi temel görevi adaleti tesis etmek olan yargı mercilerinin varlık sebebiyle de bağdaşmayacağı açıktır." gerekçesine yer verilerek, içtihat yolu işaret edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin, davalı idare yanında müdahil olanın, bireysel başvurusunun incelenmesi suretiyle verdiği, 19/07/2018 günlü, B. No: 2015/2909 sayılı kararı ile davanın doğrudan tarafı olmayan ferî müdahile asıl tarafa sağlanan tüm imkan ve hakların mutlak ve koşulsuz olarak tanınmasını zorunlu kılacak nitelikte olmadığı da vurgulanarak, "ferî müdahilin temyiz isteminin incelenmeksizin reddine" dair kararın Anayasa'nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkını ihlal etmediği sonucuna varılmış ise de, anılan kararın somut olaya ilişkin olduğu ve kararın içeriğinde;
"Öte yandan somut başvuruda ileri sürülen söz konusu şikâyetle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen değerlendirmesinin ve bu değerlendirmeden hareketle vardığı sonucun sadece bireysel başvuru yolunun niteliği gereği, ihlal iddialarına konu edilen adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin kapsam ve içeriğine ilişkin ve bu hususla sınırlı olduğuna dikkat çekmek gerekir. Bir başka ifadeyle somut başvuruda adil yargılanma hakkı güvenceleri ve ilkeleri bağlamında ulaşılan bu sonucun derece mahkemelerinin bir yargılama sürecinde ferî müdahil tarafından hangi usul işlemlerinin hangi koşullarda gerçekleştirilebileceğiyle ilgili hukuk kurallarına ilişkin müdahil lehine olabilecek yorum ve takdir yetkileri üzerinde daraltıcı bir etkisinin bulunmadığı belirtilmelidir." gerekçesine yer verilerek, mahkemelerin içtihat yolunun yine vurgulandığı görülmektedir.
Somut olay için bağlayıcı olan kararların, benzer davalarda emsal niteliği taşıdığı, her somut olayın kendisine has özellikleri olacağından, bir uyuşmazlık için verilmiş kararın diğerinde uygulanırken, hak kayıplarına neden olunmaması gerektiği ise tartışmasızdır.
Öte yandan; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 148. maddesinde; "Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir." hükmüne yer verilmiştir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usuller Hakkında Kanun'un 46. maddesi uyarınca, bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru düzenlemesi ile kişilerin temel hak ve hürriyetlerini subjektif olarak incelemekte olup, AİHM tarafından, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, “tüketilmesi gerekli bir iç hukuk yolu” olduğu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine karar verilmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulabilmekte ve burada verilen karar sonucu belirlemektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince "Menemen Minibüsçüler Odası ile Türkiye" kararında; Menemen Minibüsçüler Odasının hakkında tesis edilen idari işlemler konusunda açılan iki farklı davada; ilk davada temyiz aşamasında sınırlı savunma yapabilmesi ve esasa ilişkin görüşlerini dile getirememesi, ikinci davada ise dava dışında kalması ve davalı Valilik tarafından kanun yoluna başvurulmaması nedenleriyle kendisini savunamadığı sonucuna varılarak, başvuranın mahkemeye erişim hakkından yoksun bırakıldığına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/1. maddesinin (adil yargılanma hakkı) ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Bu durumda, davanın konusunun, müdahilin sahip olduğu, hak ya da şey olduğu hallerde, müdahilin tek başına kanun yollarına başvurabileceğinin kabulü gerekir.
Kayseri ili, Melikgazi ilçesi, … Mahallesi, … Sokak, No:… adresinde bulunan ... Pide Fırını unvanlı iş yeri için ... adına düzenlenen işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptali istemiyle açılan davada, ruhsatın iptali yolunda verilen karara karşı davalı ve davalı yanında müdahil olan ... tarafından yapılan istinaf başvurularının reddine ilişkin kararın, davalı belediye yanında müdahil olan ... tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektektedir.
Uyuşmazlığa, müdahil yönünden bakıldığında; iptali istenilen iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatının müdahil ... adına düzenlendiği, anılan ruhsatın iptali yolunda verilen kararın doğrudan müdahil ...'nu ilgilendirdiği, iptal kararının kesinleşmesi ve bu kararın gereğinin yerine getirilmesine yönelik olarak tesis edilecek işlemin iptali istemiyle bu sefer davacı sıfatıyla dava açabilir ise de, yargı kararının uygulanmasına ilişkin bu işlemin iptalinin ise pek de olası olmadığı görülmektedir. Betimlenen hukuksal alana sıkışmış olan müdahilin, tek başına kanun yollarına başvurabileceğinin kabul edilmemesi, hukuk güvenliğinin olmadığı sonucunu doğurur. Oysa yargının temel görevi adaleti tesis etmektir.
Bakılmakta olan davanın konusu, ... Pide Fırını unvanlı iş yeri için ... adına düzenlenen ... günlü, ... sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptali olduğundan, davalı yanında müdahilin tek başına kanun yollarına başvurabileceğinin kabul edilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle; müdahilin temyiz isteminin incelenmesi gerektiği oyuyla, istemin incelenmeksizin reddi yönündeki Daire kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.