Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanığın 5237 sayılı TCK"nun 81/1, 35/2, 29, 62, 53/1, 54/1 ve 63. maddeleri uyarınca üç yıl dokuz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin, İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.06.2009 gün ve 226-176 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.12.2012 gün ve 3092-9758 sayı ile;
"... Mağdur M.."ı öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
a) Sanığın mağdura tüfekle bir el ateş etmek suretiyle basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, sağ üst kol humerus kemiğinde ağır derecede çok parçalı açık kırığa neden olacak şekilde yaraladığı olayda teşebbüs nedeniyle 9-15 yıl arasında ceza öngören TCK"nun 35. maddesinin uygulanması sırasında meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza yerine alt sınırdan ceza tayin edilmek suretiyle eksik cezaya hükmedilmesi,
b) 27.06.1990 doğumlu olan mağdurun suç tarihi itibariyle on sekiz yaşından küçük ve çocuk olduğu anlaşılmakla, sanığın mağdura yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçunun TCK"nun 82/1-e maddesinde düzenlenen suça uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliklerinden ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydı ile bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.01.2013 gün ve 102776 sayı ile;
"Sanığın on sekiz yaşından küçük mağdura ateş ederek öldürmeye teşebbüs ettiği ve eyleminin çocuğa karşı öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu sabittir. Yerel mahkemece TCK"nun 81. maddesi kapsamında kasten insan öldürme olarak kabul edilse de itiraza konu kararda belirtildiği üzere sanığın fiili çocuğa karşı öldürmeye teşebbüs suçuna uymaktadır. Hüküm yalnızca sanık tarafından temyiz edilmiştir. O halde aleyhe bozma yasağı devreye girmektedir. Diğer temyiz itirazlarının reddedildiği, eylemin insan öldürme olduğunda ihtilaf bulunmamaktadır. Özel Dairenin sanığın eylemini nitelikli öldürme olarak kabul etmesi vasıf değişikliği olmayıp, suçun nitelikli halini oluşturduğundan bozma kararı verilemeyeceği, usul ekonomisi, aleyhe bozma yasağı ve ceza dairelerinin süreklilik arz eden uygulamaları ile Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasının; "davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir" hükmü gözetilerek, bu hususların eleştirilerek hükmün onanması gerektiği" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 20.02.2013 gün ve 534-1224 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında mağdur M. Y.."ya karşı kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aleyhe temyiz bulunmayan bir durumda fiilin suçun nitelikli halini oluşturduğundan bahisle eleştiri ile onama mı, yoksa cezayı aleyhe değiştirme yasağı gözetilerek bozma kararı mı verileceğinin belirlenmesine ilişkindir.
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 03.04.2012 gün ve 353-129 Sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında yer verildiği gibi, aleyhe bozma yasağı; "temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.
Latince "reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise; "lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı" olarak ifade edilen bu kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz" şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza muhakemesi hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK"nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir "cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde de; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Kanunun açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırım ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.
Temyiz davasının yalnızca sanık veya varsa müdafii ya da sanığın yararına olarak Cumhuriyet savcısı ya da 1412 sayılı Kanunun 291. maddesinde belirtilen kişiler tarafından açılması veya hükmün kendiliğinden temyize tâbi olması halinde, Yargıtayca suç niteliğinde hataya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak şartıyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile kanuni düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki, bu durum eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira aynı fiil nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suçunun hukuki niteliği doğru olarak belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi hak yoksunluklarının yanında, muhtemel bir genel veya özellikle de özel af karşısında değişik sonuçlarla karşılaşmasına rağmen, suç vasfı hatalı belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki, bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve adalet duygusuna da uygun değildir. O halde, lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında hataya düşüldüğünün belirlenmesi halinde cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanığın, TCK"nun 81, 35, 29 ve 62. maddeleri uyarınca üç yıl dokuz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair yerel mahkeme hükmünün, Özel Dairece; "sanığın tüfekle ateş etmek suretiyle mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, sağ üst kol humerus kemiğinde ağır derecede çok parçalı açık kırığa neden olacak şekilde yaraladığı olayda, teşebbüs hükmünün uygulaması sırasında, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre alt ve üst sınır arasında makul bir ceza yerine alt sınırdan ceza tayin edilmek suretiyle eksik cezaya hükmedilmesi" ve "mağdurun suç tarihinde onsekiz yaşından küçük olduğu anlaşılmakla, sanığın kasten öldürmeye teşebbüs eyleminin TCK"nun 82/1-e maddesinde düzenlenen suça uyduğu gözetilmemesi" isabetsizliklerinden, yalnızca sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olması nedeniyle ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı kalmak şartıyla bozulması yerindedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.07.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.