Hırsızlık suçundan açılan kamu davasında sanık S. T..."un eyleminin suç eşyasını satın alma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK"nun 165/1, 31/3, 62 ve 50. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis ve 200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının mağdurun 100 Lira zararının tazmin edilmesi suretiyle giderilmesi seçenek yaptırıma çevrilmesine ilişkin, Manisa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.06.2008 gün ve 60-473 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 29.02.2012 gün ve 3048-3495 sayı ile;
“Suçun niteliği, cezanın türü ve süresine göre; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi aracılığı ile 08.02.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun Geçici madde; 1/1. fıkrası yollamasıyla aynı kanunun 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231/5-14. madde ve fıkraları gereği sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu" nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 30.05.2012 gün ve 15918 sayı ile;
“5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Yasalar ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde gerçekleştirilen değişiklikler göz önüne alındığında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının koşullarını şu şekilde belirlemek mümkündür:
1) Suça ilişkin koşullar;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,
b- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Yasalarında yer alan suçlardan bulunmaması
2) Sanığa ilişkin koşullar;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d- Sanığın açıkça bu kurumun uygulanmasını kabul etmeme yönünde irade beyan etmemesi gerekmektedir.
Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Her ne kadar Daire tarafından yukarıda belirtilen ilamda mahkeme kararında 5271 sayılı CMK’nun 231/5-14. madde ve fıkraları gereği sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğuna uyulmadığından bahisle kararın bozulmasına karar verilmişse de;
Mahkemenin kararını incelediğimizde;
Müşteki 22.04.2008 tarihli oturumda, çalınan motorunun kullanılamaz hale geldiğini ve zararının net bir şekilde 100 TL civarında olduğunu ve karşılanmadığını belirtmiştir.
Mahkemece de verilen kısa karar ve hükümde, CMK"nın 231. maddesi net bir şekilde değerlendirilerek, sanığın herhangi bir zarar ödemesinin bulunmaması nedeniyle ve takdiren bu maddenin uygulanmamasına karar verilmiştir.
Her ne kadar sanık sabıkasız olsa da işlediği suç itibariyle müştekinin zararını karşılamadığı ve zararın miktarı da müşteki beyanından açıkça anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında; yukarıda belirtilen hukuki düzenlemeler ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun istikrar kazanan uygulamaları da göz önüne alındığında sanık hakkında CMK"nın 231. maddesi gereğince mahkemece değerlendirme yapıldığı ve zararın ödenmemesi ve takdiri sebeplerle bu maddenin uygulanmadığı açıktır. Buna göre de; Yüksek Daire’nin 5271 sayılı CMK’nun 231/5-14. madde ve fıkraları gereği sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğuna uyulmadığı gerekçesi dosya kapsamına uygun düşmemektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.10.2012 gün ve 16924-18249 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 5728 sayılı Kanun ile değişik 231/5-14. maddesi gereğince sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğundan bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının süresinde olup olmadığı değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya içeriğinden; Özel Daire bozma kararının 25.04.2012 tarihinde teslim edildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 01.06.2012 tarihinde, "mahkemece CMK"nun 231. maddesinin uygulanmayacağı yönünde yasal ve yeterli gerekçelerle değerlendirme yapıldığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurularak, bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 5271 sayılı CMK"nun olağanüstü kanun yollarının yeraldığı “Altıncı Kitap”, “Üçüncü Kısım” “Birinci Bölüm”de 308. maddede düzenlenmiştir. Anılan maddede, “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzenleme ile, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ceza daireleri kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği öngörülmüş, ancak farklı bir hüküm getirilmek suretiyle, sanık lehine itirazlarda süre aranmayacağı kuralı benimsenmiştir. Buna göre, sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde belirlenen aykırılıklarla ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tanınan ve olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz 30 günlük süre ile sınırlandırılmış olup, bu süre Daire kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren başlayacaktır. Süre geçtikten sonra sanık aleyhine itiraz yoluna gidilemeyecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca öncelikle itirazın süresinde yapılıp yapılmadığı değerlendirilecek, ön inceleme sonucunda itirazın süresinde olduğunun saptanması halinde, esasa girilip daire kararının hukuka uygun olup olmadığı saptanacak, sürenin geçtiğinin belirlenmesi durumunda ise başvuru reddedilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece sanığın mahkûmiyetine dair kurulan hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Özel Dairece hükmün CMK"nun 231/5-14. maddesi uyarınca değerlendirme yapılmak üzere bozulmasına karar verilmesinden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca bozma kararının isabetli olmadığı ve mahkûmiyet hükmünün onanması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır. Sanık lehine bozulan hükmün onanmasına ilişkin olan ve sanık aleyhine olduğunda şüphe bulunmayan bu itirazın 5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca 30 günlük süreye tabi olduğu, dosya içeriğine göre 25.04.2012 tarihinde başlayan itiraz süresi 25.05.2012 tarihinde sona erdiği halde, itiraz kanun yoluna Özel Daire ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiinden 37 gün sonra olacak şekilde 01.06.2012 tarihinde başvurulduğu görülmektedir.
Bu nedenle 30 günlük kanuni süreden sonra yapılan sanık aleyhindeki itirazın Ceza Genel Kurulunca görüşülmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kanunun öngördüğü 30 günlük süre içinde yapılmaması nedeniyle reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının süre yönünden REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.07.2013 günü oybirliğiyle karar verildi.