Kaçakçılık suçundan sanık A.U..ın beraatine ve elkonulan malların karar kesinleştiğinde sanığa iadesine ilişkin, Kayseri 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.03.2005 gün ve 763-79 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 04.06.2008 gün ve 13582-15767 sayı ile;
“Dava konusu eşyaların 1.674.549.800 lira olan gümrüklenmiş değerine göre hesaplanacak gümrüklenmiş piyasa değerine nazaran hükmün temyizi kabil olup, buna göre yapılan incelemede;
Dava konusu yabancı menşeli cep telefonlarının imei numaraları ve sair özellikleri belirtilerek yurdumuzdaki ithalatçı distribütör firmalar tarafından yurda yasal yoldan ithal edilip edilmediklerinin araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 06.02.2009 gün ve 1220-84 sayı ile;
"...Her ne kadar sanık hakkında 4926 sayılı Kanuna muhalefet iddiasıyla cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de, zapt olunan telefonların KEMTV de, kullanılmış telefon şeklinde zapt olunduğu, ayrıca keşif sırasında dinlenen teknik bilirkişinin 01.11.2004 tarihli beyanında 37 adet muhtelif cep telefonunun ikinci el kullanılmış telefon olduğunu zikrettiği, her ne kadar Telekomünikasyon Kurulu üst yazısında birinin yasal ithalat 31"inin kayıt ve 4"ünün hatalı kayıt ve birinin okunmadığı belirtilmiş ise de, sanığın üzerine atılı ticari amaçlı cep telefonu kaçakçılığı yaptığına dair mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediği görülmüştür.
Sanığın beraatine dair verilen kararın yukarıda belirtilen Yargıtay ilamıyla bozulmasına müteakip yapılan yargılamada bozmaya iştirak edilmemiştir.
Çünkü masumiyet karinesi kişiler lehine bir güvencedir.
Masumiyet karnesinin aksinin hukuka uygun delillerle ve herhangi bir tereddüte meydan vermeyecek şekilde yalanlanması gereği vardır.
İspat, bu anlamda sanığa değil, iddia ve katılan gibi kamu organlarına ve taraflarına aykırı husustur.
CMUK"nun 237/son maddesi re"sen veya talep üzerine delillerin mahkeme Hakimi veya Başkanı tarafından araştırılmasına amir iken, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK"da bu yönde bir hüküm yoktur.
Yasa koyucu re"sen delil araştırma yerine soruşturma evresinde delillerin ikmali ilkesini benimsemiştir.
Bunun yerine iddianamenin iadesi (ve hatta taslaktaki haliyle aynı zamanda iddianamenin reddi müessesesini) sistemini getirmiştir.
Dolayısıyla yargılamanın tek celsede bitirilmesi ilkesi yasanın ruhuna hakim bir durumdur. Dolayısıyla ikinci el cep telefonlarının fiziki durumu bilirkişinin marifetiyle tespit edildiğine göre bunların yasal yollardan ithal edilmediğinin ya katılan vekili tarafından ya da iddia makamınca bağlı kolluk makamları marifetiyle ispatlanmış olması gereği vardır.
Bu aşamada bu yönde herhangi bir kamusal ispat girişimi olmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay ilgili Ceza Dairesinin usul ve yasaya aykırı bozma ilamına iştirak edilmemiştir" gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.06.2012 gün ve 2236 sayılı "zamanaşımı nedeniyle bozma ve düşme" istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kaçakçılık suçundan beraatine ve elkonulan davaya konu malların karar kesinleştiğinde sanığa iadesine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eksik araştırma ile sanığın beraatine ve davaya konu eşyanın iadesine karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ile zamanaşımının gerçekleştiğinin kabulü halinde el konulan mallarla ilgili olarak davaya devam edilip edilemeyeceği değerlendirilmelidir.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde;
1) Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili olarak:
765 sayılı TCK"nun 102. maddesinde, kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 104/2. maddesi uyarınca dava zamanaşımını kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve kesilme halinde zamanaşımı, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 18.12.2012 gün ve 864-1861, 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin 9. fıkrasında yer alan “derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilemez” şeklindeki hükmün, dosya içeriğinde sanığın derhal beraatına karar verilmesini gerektirir bir durum söz konusu olmadığından, olayda uygulanma imkanı da bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa atılı kaçakçılık suçuna 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 3/a-4 ve 4/2. maddeleri uyarınca, "eşyanın gümrüklenmiş değerinin üç katından az, altı katından fazla olmamak üzere adli para cezası" öngörülmüştür. 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl olup, suç niteliği yönünden aleyhe temyiz de bulunmamaktadır.
Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 06.05.2004 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, zamanaşımını kesen en son işlem 19.07.2004 tarihinde sanığın mahkeme huzurunda savunmasının alınmasıdır. Bu tarihten sonra zamanaşımını kesen başkaca bir işlem olmadığından 5 yıllık asli dava zamanaşımı yerel mahkeme direnme hükmünün verildiği 06.02.2009 tarihinden sonra 19.07.2009 tarihinde dolmuştur.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
2- Kamu davasının zamanaşımından düşmesine karar verilen ahvalde zoralıma ilişkin olarak davaya devam edilip edilemeyeceği ile davaya devam edilmesinin mümkün olduğunun kabulü halinde somut olayda davaya konu eşyanın eksik araştırma ile iadesine karar verilip verilmediğinin belirlenmesine yönelik olarak;
Olay tarihinde yürürlükte olan 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 31. maddesinin 4. fıkrasındaki; “Ölüm, af, 34 üncü maddeye göre ödeme veya zamanaşımı sebebiyle sanık hakkındaki ceza soruşturma veya kovuşturmasının devamına olanak kalmayan hallerde, Cumhuriyet savcısı veya ilgili idare dava konusu eşyanın zoralımını görevli mahkemeden talep eder. Görevli mahkemece, suç konusu olduğu belirlenen eşyanın zoralımına, suç konusu olmayan eşyanın iadesine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 392 ve sonraki maddelerinde öngörülen usul dairesinde karar verilir” hükmü uyarınca cezai sorumluluk, zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesiyle ortadan kalksa dahi, el konulan cep telefonlarının zoralımı veya iadesi hakkında karar verilmesi için yargılamanın sürdürülerek eşyanın suç konusu olup olmadığının tespit edilmesi zorunlu olduğundan, yargılamaya devam edilerek direnme hükmünün bu yönüyle incelenmesi gerekmektedir.
Gelinen bu aşamada Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suç konusu olduğu iddia olunan cep telefonlarının sahibine iadesi konusunda yerel mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinin yeterli olup olmadığı, bu konuda karar verilebilmesi için araştırmanın genişletilmesine gerek bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğinden;
Kayseri Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesince 05.05.2004 gün ve 256 sayı ile Kayseri ilinde cep telefonu alım satımı yapan 13 ayrı işyerinde arama yapılmasına karar verildiği,
06.05.2004 tarihli tespit tutanağına göre, yapılan arama sonucunda ...Tuhafiye isimli işyerinden 51 adet cep telefonunun geçici olarak zaptedildiği, zaptedilen cep telefonlarının yurda yasal yollardan girip girmediğinin Telekominikasyon Kurumundan sorulduğu,
Telekominikasyon Kurumunca 07.05.2004 gün ve 5049 nolu sayı ile; imei numarası bildirilmek suretiyle yurda kanuni yollardan ithal edilip edilmediği sorulan 51 adet cep telefonundan, 36 adedinin yurda kanuni yollardan ithal edilmediği ve kayıt dışı olduğunun bildirildiği,
24.05.2004 tarihli Kaçak Eşyaya Mahsus Tespit Varakasına göre; el konulan eşyaların toplam CIF değerinin 1.665 Lira, gümrüklenmiş değerinin ise 2.096 Lira olarak belirlendiği,
Sanığın aşamalarda suçlamayı kabul etmediği, cep telefonlarını ikinci el olarak müşterilerden kimlik bilgilerini kayıt etmek suretiyle satın aldığını ifade ettiği,
Serbest gümrük müşaviri bilirkişi refakate alınarak davaya konu eşyaların bulunduğu Kayseri Gümrük Ambarında 01.11.2004 tarihinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 14.12.2004 tarihli bilirkişi raporunda suça konu kullanılmış cep telefonlarının toplam cif değerinin 1.330 Lira olduğunun belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında zoralım konusuna ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;
Sanığın işyerinde 06.05.2004 tarihinde yapılan arama sonucunda 38 adet cep telefonuna el konulması, sanığın arama sırasında bu cep telefonlarına ilişkin belge ibraz edememesi, savunmasında ele geçen cep telefonlarını vatandaşlardan kimlik bilgilerini kayıt yapmak suretiyle satın aldığını savunması ve mahkemece bu yönde herhangi bir araştırma yapılmaması hususları gözönüne alındığında, hükmün el konulan eşyanın iadesine karar verilmesi yönünden eksik araştırmaya dayalı olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, suç tarihinde cep telefonu ithal yetkisi bulunan firmalardan suça konu cep telefonlarının yurda kanuni yollardan girip girmediklerinin sorulması, bu şekilde cep telefonlarının yurda kanuni yoldan getirilip getirilmedikleri belirlendikten sonra zoralım konusunda bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmaya dayalı olarak elkonulan eşyanın sanığa iadesine karar verilmesi yerinde değildir.
Bu itibarla, zoralıma ilişkin olarak davaya devam olunmasına ve yerel mahkeme direnme hükmünün elkonulan eşyanın eksik araştırmaya dayalı olarak sanığa iadesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Kayseri 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.02.2009 gün ve 1220-84 sayılı direnme hükmünün dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanığın cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Zoralıma ilişkin olarak davaya devam edilmesine ve Kayseri 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.02.2009 gün ve 1220-84 sayılı direnme hükmünün elkonulan eşyanın eksik araştırmaya dayanılarak sanığa iadesine karar verilmesi yönünden BOZULMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.