Esas No: 2017/98
Karar No: 2018/1425
Karar Tarihi: 04.10.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/98 Esas 2018/1425 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.07.2012 tarihli, 2010/33 E., 2012/360 K. sayılı karar davacı ve bir kısım davalılar vekilince temyiz edilmekle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.09.2013 tarihli ve 2012/18731 E.,2013/16522 K. sayılı kararı ile,
“…Davacı vekili, davalı ve davalının eşi olan dava dışı...."un müvekkili şirketin nakliye işini yaptıklarını, müvekkili şirketin işin başlangıcında, dava dışı ...."a 60.000 TL bedelli olan, bononun ticari ilişkinin devamı ve doğacak borçları teminen, teminat olarak verildiğini, müvekkilinin bono sebebiyle dava dışı ...."a herhangi bir borcu olmadığını, bono bedelinin ödendiğini, buna rağmen dava konusu senedin davalıya ciro edildiğini ve davalının senedi icra takibine koyduğunu, davalının, dava dışı lehdar ...."un eşi olduğunu ve senedin bedelsiz olduğunu bilebilecek durumda olduğunu, kötüniyetli olarak senedi icra takibine koyduğunu ileri sürerek müvekkilinin Denizli 3. İcra Müdürlüğü"nün 2010/234 Esas sayılı dosyasından borçlu olmadığının tespiti ile müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinin iptaline, %40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, TTK"nın 590. maddesi gereğince, bonodan dolayı kendisine başvurulan kimsenin, keşideci veya cirantalardan biri ile kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlerine dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremeyeceğini, müvekkilinin bono nedeniyle alacaklı olduğunu savunarak savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, dava konusu bononun hamili olan davalı ... ile bono lehdarı ...."un karı koca oldukları, davacı şirket yetkilisi Akif Altın"ın oğlu ile davalının kızının evli oldukları dönemde taraflar arasındaki ticari ilişkinin yoğunlaştığı, ticari ilişkinin başlangıcında davacı şirket tarafından ileride doğabilecek borçlarının teminatı olarak söz konusu bononun keşide edilerek davalının eşi ...."a verildiği, ticari ilişki nedeniyle keşide edilen bono bedelinin zaman içinde ödendiği, tarafların oğlu ve kızlarının boşanmasından sonra aradaki şahsi ve ticari ilişkinin de bozulduğu, davacı şirket tarafından toplam 61.755,33 TL tutarında ödeme yapıldığının sabit olduğu, davacı tarafın dayandığı bu ödeme belgelerine yönelik davalı tarafça dava konusu bonoya ilişkin olmadığı, başka bir hukuki ilişkiye ait olduğu savunmasında ya da itirazında bulunulmadığı, kaldı ki ödemelerin dava konusu bononun tanzim tarihi olan 01.03.2006 tarihinden sonraki döneme tekabül ettiği, dolayısıyla ödemelerin bu bonoya ilişkin yapıldığının kabulü gerektiği, karı koca arasında yapılan ciro işlemlerinde cirantanın iyiniyet kuralından yararlanamayacağı, senet lehdarı ve hamili arasındaki organik bağ nedeniyle hamil ..."un iyiniyetli kabulü mümkün olmadığından bono lehdarına karşı ileri sürülebilecek ödeme definin davalı hamile karşı da ileri sürülebileceği, buna göre davacı şirketin icra takibine konu edilen bono bedelini senet lehdarı olan dava dışı ...."a ödediği, ancak ciro yoluyla eşi ...."dan senedi devralan davalı (hamil) ..."un senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı şirketin Denizli 3. İcra Müdürlüğü"nün 2010/234 Esas sayılı takibe konu bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, kötüniyet tazminatı talebinin ise icra takibi haksız olsa da senet keşidecisi tarafından imzası inkar edilmeyen senede dayalı olarak takip yapıldığından reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, bonoya dayalı başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ilişkin olup, yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, dava konusu bononun, davacı tarafından dava dışı Hakan Karakurt"a, aralarındaki ticari ilişki sebebiyle, teminat olarak verildiği, bononun tanzim tarihinden sonra davacı tarafından davalıya peyder pey toplamda 61.755,33 TL ödendiği, davalının, davacı tarafından yapılan bu ödemelerin, başka bir nedenle yapıldığı yönünden savunmada bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafından, yukarıda belirtilen miktarda, yapılan ödemenin dava konusu bonoya ilişkin olduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi edilmişse de, eldeki dava, bonoyu davalıya ciro eden lehtar ...."un hukuki durumunu da etkileyeceğinden, onun huzuru olmaksızın davanın görülmesi doğru değildir. Bu itibarla mahkemece, davacı vekiline dava dışı lehtar ...."a dava açmak üzere süre verilip gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, taşıma ilişkisinden kaynaklanan bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı ve davalının eşi olan dava dışı ...."un müvekkili şirketin nakliye işini yaptıklarını, işin başlangıcında müvekkili şirketin dava dışı ...."a 60.000 TL bedelli bonoyu ticari ilişki süresince doğacak borçları güvence altına almak amacıyla teminat olarak verdiğini, bono bedelinin tamamının parça parça ödendiğini, buna rağmen dava konusu bedelsiz kalan senedin davalıya ciro edildiğini ve davalının senedi icra takibine koyduğunu, davalının dava dışı lehtar ...."un eşi olduğunu, bu nedenle eşinin senedi neyin karşılığında aldığını bildiğini ve kötü niyetli olarak senedi icra takibine koyduğunu ileri sürerek, müvekkilinin Denizli 3. İcra Müdürlüğünün 2010/234 E. sayılı dosyasından borçlu olmadığının tespiti ile müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinin iptaline, davalının %40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 6762 sayılı (Mülga) Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 599’uncu maddesi gereğince, bonodan dolayı kendisine başvurulan kimsenin, keşideci veya cirantalardan biri ile kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlerine dayanan defileri hamile karşı ileri süremeyeceğini, müvekkilinin bono nedeniyle alacaklı olduğunu savunarak, davanın reddine ve davacı tarafın %40’dan aşağı olmamak üzere inkâr tazminatı ödemesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, dava konusu bononun hamili olan davalı ... ile bono lehdarı ...."un karı koca oldukları, davacı şirket yetkilisi Akif Altın"ın oğlu ile davalının kızının evli oldukları dönemde taraflar arasındaki ticari ilişkinin yoğunlaştığı, ticari ilişkinin başlangıcında davacı şirket tarafından ileride doğabilecek borçlarının teminatı olarak söz konusu bononun keşide edilerek davalının eşi ...."a verildiği, ticari ilişki nedeniyle keşide edilen bono bedelinin zaman içinde ödendiği, davacı tarafın dayandığı bu ödeme belgelerine yönelik davalı tarafça dava konusu bonoya ilişkin olmadığı, başka bir hukuki ilişkiye ait olduğu savunmasında ya da itirazında bulunulmadığı, ödemelerin dava konusu bononun tanzim tarihi olan 01.03.2006 tarihinden sonraki döneme tekabül ettiği, dolayısıyla ödemelerin bu bonoya ilişkin yapıldığının kabulü gerektiği, karı koca arasında yapılan ciro işlemlerinde bonoyu ciro yoluyla alan hamilin iyi niyet kuralından yararlanamayacağı, senet lehtarı ve hamili arasındaki evlilik bağı nedeniyle hamil ..."un iyi niyetli olduğunun kabul edilemeyeceği, bono lehtarına karşı ileri sürülebilecek ödeme definin davalı hamile karşı da ileri sürülebileceği, buna göre davacı şirketin icra takibine konu edilen bono bedelini senet lehtarı olan dava dışı ...."a ödediği, ancak ciro yoluyla eşi ...."dan senedi devralan davalı (hamil) ..."un senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı şirketin Denizli 3. İcra Müdürlüğünün 2010/234 E. sayılı takibe konu bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatı talebinin ise icra takibi haksız olsa da senet keşidecisi tarafından imzası inkâr edilmeyen senede dayalı olarak takip yapıldığından reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle esas yönden bozma kararına direnilerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bono hamili aleyhine açılan eldeki davanın bonoyu davalıya ciro eden lehtar ...."un hukuki durumunu etkileyeceğinden bahisle, davacı vekiline dava dışı lehtar aleyhine dava açmak üzere süre verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın aydınlatılması için ilk olarak medeni yargılama hukukuna hakim olan ilkelerden biri olan ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 24’üncü maddesinde düzenlenmiş bulunan “tasarruf ilkesi” nden bahsedilmesinde yarar vardır.
6100 sayılı HMK’nın “Tasarruf ilkesi” başlıklı 24’üncü maddesi;
“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek ve uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler (Pekcanıtez/Atalay/Özekes.: Medeni Usul Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C.I, s. 783). HMK’nın 24’üncü maddesinde düzenlenen “tasarruf ilkesi” kapsamında; dava açma konusundaki inisiyatif davacıya ait olduğu gibi taraflar dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve mahkemenin karar vermesine gerek kalmadan davayı sona erdiren işlemleri yapabilme yetkisine sahiplerdir. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK m. 24/2).
Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2018 tarihli, 2017/3-991 E., 2018/499 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
“Tasarruf ilkesi” ile ilgili yapılan bu açıklamalardan sonra eldeki davanın konusu kanunen emre yazılı senetlerden olan bonoya ilişkin olduğundan 6762 sayılı TTK’nın “Defiler” başlığı taşıyan 599’uncu maddesine ilişkin genel bir açıklama yapılmasında da yarar vardır.
Emre yazılı senetler, kambiyo senetlerinden sonra yer alan ve "Kambiyo Senetlerine Benzeyen Senetler" başlığını taşıyan beşinci fasılda düzenlenmiştir. Kanun yapıcı, poliçe hakkındaki hükümlerin, bütün emre yazılı senetlerde de uygulanabileceğini düşünmüş; bu hükümler, özel bir hükümle farklı esaslar benimsenmediği sürece, diğer emre yazılı senetler için de uygulanabilecek genel hükümler olarak kabul edilmiştir.
Emre yazılı senedin tanımı, 6762 sayılı TTK’nın 736’ncı maddesinde yapılmıştır. Buna göre, "emre yazılı olan veya kanunen emre yazılı sayılan evrak, emre yazılı senetlerdendir" ( 6102 sayılı Yeni TTK m. 824/1). Tanımdan da anlaşılacağı üzere, emre yazılı senetler iki türlü olabilir: Ya, belli bir senet tipi kanun koyucu tarafından kanunen emre yazılı senet olarak kabul edilir; yahut da, esas itibariyle emre sayılmayan bazı senetlere "emre" kaydının konması suretiyle o senet emre yazılı senet hâline getirilir (iradî olarak emre yazılı senetler).
Kanunen emre yazılı senet, belli bir tipe (gruba) dahil senetleri ifade eder. Bu tipe dahil senetlerin emre yazılı olduğu kabul edilir. Meselâ, kambiyo senetlerinin emre yazılı olması gibi. Poliçe, bono ve çek, "kambiyo senedi tipine dahil olduğu için" emre yazılı senettir ( Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 11. b., Ankara 2005, s. 41- 51).
Kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır ( Bononun düzenlendiği 15.01.2007 tarihinde yürürlükte bulunan 6762 s. TTK m.557, 6102 s. TTK m.645 ve Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 2.b., Ankara 1997, s.975; Kınacıoğlu, N.: Kıymetli Evrak Hukuku, 5.b., Ankara 1999, s.247). Bononun keşidecisi bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir taahhütte bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Öztan, s. 173; Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 15. b., İstanbul 2001, s. 25).
Eldeki dava menfi tespit davası olup, dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’(İİK)’nun 72’nci maddesi oluşturmaktadır.
İİK"nın “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72’nci maddesinin birinci fıkrası;
“ Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir” şeklindedir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç, bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, icra takibinden önce borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.
Ayrıca, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında, davalının takip alacaklısı olması gerektiğini vurgulamakta yarar vardır ( Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 364 ; Kuru, B.: Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s: 61).
Diğer taraftan 6762 sayılı TTK’nun 690’ıncı maddesinin yollamasıyla bonolarda da uygulama yeri olan aynı Kanun’un 599’uncu maddesinde "Poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun" hükmü öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, poliçede şahsi defiyi düzenleyen yukarıdaki madde metninde kural olarak, şahsi defilerin, iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği belirtilmiş; bu kuralın tek istisnası ise hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması yani kötü niyetle senedi iktisap etmesi olarak gösterilmiştir. Madde hükmüyle kanun koyucu kambiyo senetlerine özgü katı kurallar karşısında, bir kapı aralayarak, kötü niyetin ispatına olanak tanımış ve bu konuda bir sınır da koymamıştır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, mahkemece davanın kabulüne dair kararın davalı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece eldeki dava ile hukuki durumu etkileneceğinden dava dışı lehtar ....’a dava açmak üzere süre verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Tasarruf ilkesi başlığı altında düzenlenen HMK’nın 24/2’nci maddesi gereğince hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamayacağı gibi eldeki davanın icra takibinin başlatıldığı 08.01.2010 tarihinden sonra ve takip alacaklısına karşı 22.01.2010 tarihinde açılmış olduğu da dikkate alındığında, dava dışı lehtar hakkında dava açmak üzere davacı tarafa süre verilmesinin eş anlatımla davacıya böyle bir yükümlülük yüklenmesi tasarruf ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davalının borç ilişkisinin tarafı olmadığı, dava dışı lehtarın borç ilişkisinin tarafı olması nedeniyle hukuki durumunun etkileneceğinden bahisle davacıya dava dışı ....’a dava açmak üzere süre verilmesi gerektiğinden, direnme kararının bozulması görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemece yukarıda açılanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer davalı temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup, davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.10.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.